[ad_1]
Hayatının aşkının ölümünden sorumlu tuttuğu kabileden intikam almak için Amazon Ormanları’nın en derin ve en karanlık yerine giden filozofun karşı karşıya kaldığı tam da böyle bir dünyadır. Filozof, karısının ölümüne sebep olanların mutluluğunu elinden almak için onları kıskançlık, rekabet, haset ve hırs gibi hiç bilmedikleri kavramlarla tanıştırır. Modern dünyanın tüm olumsuz duygularını taşıyan bu adama engel olmak ve halkını korumak kabilenin şamanına düşer. Huzurlarınızda şamanın, filozofun ruhuna ulaşıp acısına deva olma ve kabilesini koruma çabasının okuru derinlemesine düşündürecek hikâyesi.
***
Kapı açılınca koridorun sonunda hafif bir ışık hâlesi belirdi. Sandro koridorda ilerledi. Uzun uzun düşünmüştü ama aklına gelen her fikir dönüp dolaşıp aynı bıktırıcı sözlere varıyordu: Yeniden normal bir yaşam kurmaya çalış, kendini ikna et, geleceğe bak! Bütün bunlar imkânsızdı. Akıl duyguları bastıramıyor. Yeni bir sayfa açabilmek için parmaklarım şaklatmak yetmiyor.
Bütün bunların onu nereye götüreceğini bilmese de oraya gitmeliydi. Önceki gece yaşadığı delilik nöbetinin ardından karanı vermişti. O gece, Manhattan’daki dairesinin salon penceresini ardına kadar açmış ve kütüphanesindeki kitapların yansım öfkeyle boşluğa fırlatıp atmıştı. O kitapların küçümsemesine artık katlanamıyordu.
Oraya gitmeliydi. Bu düşüncesinin tam bir delilik olduğu kesindi. Bir planı yoktu, nasıl davranacağım hiç bilmiyordu, belki de orada canından olacaktı. Ama hayatı böyle süremezdi. Yoksa sonu tımarhane ya da morg olacaktı. Belki de ikisi birden.
New York Üniversitesi rektörünün ofisi sağdan üçüncü odaydı. Asistanının ofisi bekleme salonu olarak kullanılıyordu. Genç kadın rahatsız bir gülümsemeyle ayağa kalkıp patronunun kapısına usulca vurdu, içeri girip birkaç kelime mırıldandı. Sandro’nun içeri girmesi için kenara çekildikten sonra kapıyı ardından sessizce kapadı. “Çok zamanım yok,” dedi rektör, ziyaretçisine gülümseyerek, “ama yine de bir dakika otur, lütfen. Şunu yazmayı bitireyim, seni dinleyeceğim.”
Geniş oda apaydınlıktı. Hareketli kumulların yuttuğu tanklara benzeyen ağır, metal mobilyalar bej yer halısına gömülmüş gibiydi Sandro ayakta durdu. Yüzü ciddiydi.
“Altı ay ücretsiz izin istiyorum,” dedi.
Rektörün parmaklan klavyenin üzerinde donup kaldı. Gülümsemesi buharlaştı. Bir an sessizliğini korudu sonra bir soluk alarak koltuğunda kaykıldı.
“Ne yapmak için?”
“Kişisel işler.”
Rektör bakışlarını çevirdi. Sandro, çalışma masasının üzerinde duran, içinde rektörün ve eşinin fotoğrafının bulunduğu iğrenç küçük altın çerçeveye baktı. Karı koca gülümsüyorlardı. İçinden bir acının yükseldiğini hissetti. Bastırmak için çabalaladı. Yıkılmanın sırası değildi.
“Sandro, biliyorum… güç bir sınavdan geçtin. Bunun senin için ne kadar zor olduğunun farkındayım ve…”
“Merhametin uzak kalsın, lütfen. Bana sadece kabul ettiğin söyle.”
“Sandro…. Beri sana destek olabilmek için daima yaninda oldum, inan bana…”
“Evet mi hayır mı?”
Rektörün bakışları yavaşça bütün odayı taradı.
“Bu son aylardaki izinsiz yokluklarını görmezden geldim… Geçen hazirandaki sözlü sınavlara bir gün geç geldiğinde seni kolladım ve her şeyi yeniden programlamak gerekti… Bir meslektaşının önemsiz bir lafına tamamen içgüdüsel ve bütünüyle uygunsuz bir tepki gösterdiğinde seni kolladım… Üç yüz öğrencilik bir amfide dersin ortasında gözyaşlarına boğulduğunda seni korudum…”
“Ücretsiz altı ay, hepsi bu.”
Hafif bir iç çekiş duyuldu.
“Sandro, yaşamak zorunda kaldığın şey kesinlikle korkunç, Yoğun bir karışıklık ve yas dönemi geçirecek olman gayet normal… Ama bütün bunların artık üstesinden gelmen gereken bir gün gelecek…”
“Kesinlikle…”
“Yeniden yaşayabilmek için geçmişi didiklemeye son vermelisin. Ancak geleceğe bakarak günün birinde yeniden mutlu olabilirsin.”
“Neyin beni mutlu edebileceğini artık bilmiyorum. Ama mutsuzluğun ansiklopedisini yazabilirim.”
“Günlerini, olup biteni tekrar tekrar hatırlayarak geçirirsen içinden çıkamazsın… Seni tanımayanlar bu ıstıraptan hoşlandığını sanabilir.”
“Onlar gerçekten de beni tanımıyor.”
“Bilemiyorum… Evinden çık, insanlarla görüş, hareket et, Projeler yap…”
“Tam da bu işte. Bir projem var. Altı aya ihtiyacım var.”
Rektör düşünceli düşünceli etrafına bakındı. Ne yapacağını bilmediği belliydi.
“Ben tek başıma hareket etmiyorum burada. Hesap vermem gereken bir mütevelli heyeti var…”
Sandro, kaygısız bir yüz ifadesiyle sessiz duruyordu.
“Patronu ona uzun uzun baktı, sonra aniden ciddileşti
“Sakın bana oraya gitmek istediğini söyleme…”
Sandro cevap vermedi.
“Delisin sen, zırdeli.”
“Gitmem gerek. Tek çıkış yolu bu.”
“Topla kendini, lanet olası! Ne büeyim, Platon’u tekrar oku, Seneca’yı, Arendt’i oku… Benden daha iyi büdiğin bütün o filozofları sana sayacak değilim, tekrar oku ama…” .
“Rahat bırak beni!”
“Oraya gitmek ne sağlayacak sana? Bütün bunları tekrar yaşamak normal değil, bu…”
“Ancak yapmam gerekeni yaptığımda ruhum huzur bulacak! “Tek kazancın, karınla aynı yazgıyı paylaşmak olacak. İstemeden ağzından çıkan bu sözler odanın havasını ağır bir sıkıntıyla doldurmuştu. Sandro buğulu gözlerim ona dikti. Patronunun hissettiği rahatsızlığı kasıtlı olarak arttırıyordu. Adama sonunda belli belirsiz özürler gevelemek zorunda kalmıştı.
“Bana bu ücretsiz izni ver. Bir daha bu olaydan söz edildiğini asla işitmeyeceksin.”
Başkan derin bir nefes aldı ve uzun süre sessiz kaldı. Gençj profesör soluğunu tuttu.
“Yapamam, Sandro. Yapamam, üzgünüm.
Sandro kaybettiğini, bu kadar çok ihtiyaç duyduğu şeyi asla elde edemeyeceğini düşündü. Bir bencillik dağıyla tek o boğuşuyordu. Ona saldıran, pençelerinin arasına alan, olması bir kedi gibi bir süre bırakıp yemden daha görünen acının boyutlarını kimse anlayabilecek kapasitede değildi. Bu insanların tek büdiği, hiç işine yaramayacak yapmacık bir iki laf etmekti.
“Yine de gideceğim.”
Kapıya doğru döndü.
“Sakın yapma! Bunun ne anlama geleceğini biliyorsun. Bir i yere atanmayı umutsuzca bekleyen çok fazla profesör var…”
“Bin mutlu olur hiç olmazsa,” dedi Sandro, kapıya doğru ilerlerken.
“Delisin sen.”
“Bunu daha önce söylemiştin.”
“Seni orada neyin beklediğini bilmiyorsun.”
“Ama burada neler yaşadığımı biliyorum.”
“Sandro, aç gözlerini! Yarım saat bile hayatta kalamazsın; sen ^Bföüphanelerin korunaklı koridorlarının ve klimalı dersliklerin r dışına Mç çıkmadın. ”
“Yolculuklar, gençlik aşılar,” cevabım verdi Sandro, kapıyı t açarken.
‘’Özdeyişlere bel bağlıyorsan, şu söyleyeceğim üzerinde düşün. Bir Brezilya özdeyişi…”
Sandro arkasına dönmeden durdu. Rektör, onun gitmesine asla engel olmak ister gibi bir an durdu. Sonra her kelimesini tartarak sözüne devam etti;
Amazon ormanlarından asla geri dönülmez.”
[ad_2]