Seninle Evlenir miyim?

Ayşe’nin önünde diz çöktü Orhan. Ayşe’nin gözlerinin içine baktı ve ”Benimle evlenir misin?” diye sordu.

Tanrım… Her genç kızın duymak isteyeceği bir şeydi bu. Neredeyse hepsinin. En istemiyorum diyenin bile.

Orhan gibi havalı, yakışıklı ve zengin… Ne hikmetse bu üçü bir arada olurdu genelde… Evet, Orhan gibi havalı, yakışıklı ve zengin bir adam Ayşe’ye evlenme teklif etmişti.

Normal şartlarda düşüp bayılması gerekirdi. Fakat son bir saattir hatırlamak istemediği, sanki hiç yaşanmamış gibi davran-
dığı onca şey birden su yüzüne çıktı.

Orhan’ın evlilik teklifi aslında güzel bir cevaptı. Sabah olan her neyse önemsiz bir şeydi. Orhan, Ayşe’yi seviyor. Onunla evlenmek istiyordu.

Ama Ayşe hayatı boyunca onu aldatacak bir adamla mı evleniyordu? Bu sorunun cevabı da önemliydi.

Apansız yakalanmıştı. Böyle bir şeyi beklemiyordu. Aslında mantıklıydı. Sevgililer gününde evlenmek istemek…

Ne yapacağını bilemedi. Yapmak bir yana, düşünemiyordu bile.
Kafasının içinde bir soru vardı şimdi. Durmadan tekrarlanıp duruyordu. Dayanamadı sesli söyledi: ‘Seninle evlenir miyim?’

Seninle Evlenir miyim? Bige Bilgen’in kaleminden evlilik, ilişkiler ve ihanet üzerine bir kara komedi!

***

1.

Bu sevgililer gününe de yalnız gireceğim yani.”

Somurtup duruyordu Ayşe. Sabahtan beri böyleydi. Küçük bir çocuk gibi, hiçbir şeyden memnun olmuyor, oturduğu yerde sinirli bir şekilde ayaklarını sallayarak etrafa çatıyordu.

Kızlar ne yapacaklarını şaşırmıştı artık. Ayşe’nin iki yıl içinde altıncı ayrılığıydı bu. Artık en az Ayşe kadar onlar da sıkılmıştı bu durumdan. Ayşe her ayrılıktan sonra günlerce burnundan soluyor, önüne geleni tersliyordu. Ne yapıp etmeli, bir yolunu bulup onu yeniden âşık etmeliydiler.

“Sıkıldım artık sevgililer günlerini yalnız geçirmekten. Gelip beni buluyor bütün salaklar! Söyler misiniz? Bende bunca salağı çeken ne var?”

Handan, Havva’ya döndü. Dün de konuşmuşlardı, bir şekilde çözülmesi, hem de acilen çözülmesi lazımdı bu işin. Ne demişti Handan?

“Onun bu afra tafrası yeni birini buluncaya kadar kızım. Şimdi saatlerce gelir başımızın etini yer, o öyleydi de bu böyleydi diye Bilmiyormuş gibi sen de. En yakın arkadaşı olacaksın.”

Havva’nın en yakın arkadaşı olarak Ayşe’yi savunması gere-kirdi. Ama onun da diyeceği pek bir şey yoktu. Haklıydı Han-dan. Ayşe ikili ilişkilerde bir süre sonra çuvallıyordu. Aslında o da düşünmüştü bunun nedenini. Hata her zaman Ayşe’de miydi? Yoksa cidden karşısına çıkanlar, onunla beraber olan çocuklar mıydı sorun çıkaran? Son iki yıl içinde Ayşe’nin çıktığı yarım düzine çocuğu gözünün önüne getirdi. Ortak bir kusurları yok gibi görünüyordu dışarıdan bakıldığında. Ancak karar veremedi Havva. Şimdi bütün suç Ayşe’de deyip kestirip atmak istemiyordu. Ayşe’nin yaşadıkları, ona anlatılanlar… Haklı ya da haksız yoktu belki de. Çoğunlukla öyle değil miydi zaten hayatta? Suçlu, haksız bulmak neredeyse imkânsızdı. Oysa bir suçlu, bir haksız, bir kötü arayarak geçiyordu çoğumuzun günleri.

“Bilmiyorum Handan. Ayşe’yi de biliyorsun, iyi niyetli. Hangi ilişkisinin böyle bitmesini isterdi ki? Onun da en büyük hayali yıllarca sürecek mutlu bir ilişki. Sonrasında da evlilik”

“Sanırım hatası da bu, kızım. Çocukları hemen ciddiyete davet ediyor. Kim ister ki evlenmeyi bu kadar çabuk. Hem de bizim yaşımızda ”

“Bizim yaşımızda derken?”

“Daha yirmilerimizdeyiz.”

“Sonuna geldik fark ettiysen.”

“Öyle ya da böyle, yirmili bir rakam söylüyoruz hâlâ yaşımızı sorduklarında, yani yirmilerimizdeyiz. Ve bugünlerde yirmilerinde evlenmek pek de revaçta değil”

“Bilmem ki.”

“Açık işte. Bu kız arıza. Kimse çekemiyor bir yerden sonra insanlar eğlenmek ister Kimse can sıkan, sürekli bir şeyler bekleyen tipleri gezdirmez etrafında.”

“Haksızlık etmiyor musun?”

“Yoo Dost acı söyler. Hatta bunları benim değil, senin söylemen gerekiyor. Onun en yakın arkadaşıyım diyorsun. Uyarmak da senin görevin olmalı.”

Havva dönüp Ayşe’ye baktı. Ayşe güzel kızdı. Alımlıydı. Tamam, belki burnu biraz büyüktü. Göz hatları aşağı doğruydu. Ama sevimliydi, sıcaktı, dişiydi Çoğu zaman onu örnek alırdı kendisine. Onun gibi olmak isterdi Havva. Ayşe’nin olan bitene nasıl tepki vereceğini hesaplamaya çalışır, benzer tepkiler verirdi üzerinde eğreti durduğunu bile bile.

Ayşe, Havva’ya döndü.

“Bıktım artık Havva. Artık yirmi sekiz yaşıma geldim ve halen yalnızım. Sevgililer gününe yalnız gireceğim. Artık burama kadar geldi. Nasıl dayanırım bu duruma bilmiyorum.”

Handan az öteden alaylı bir tonla gülerek, “Kızım sen oyuncu olmalıymışsın. Ama sinema değil, tiyatroda şansın var. Öyle abartılı oynuyorsun ki televizyonda komik görünür, grotesk kaçar ”

Ayşe sinirlenmişti Handan’a. Hışımla döndü. Bakışlarını odadakilerin yüzlerinde gezdirdikten sonra Handan’a onu gözleriyle tarumar etmek istiyormuş gibi baktı.

“Sana komik geliyor demek.”

Handan yüzünde aynı umursamaz, alaycı tebessüm, devam etti.

“Bilmem Ayşe hiç yoktan eğlenceli diyelim”

“Eğlenceli olan ne?”

“Sevgililer gününe yalnız girerim diyorsun ”

“Giremez miyim?”

“Girersin, girersin de bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Daha altı ay var sevgililer gününe ve sen şimdiden kalkmış bu sene de sevgililer gününe yalnız gireceğim diyorsun.’

Odadakiler sanki daha önce akıl edememiş ya da bu konu hakkında hiç düşünmemiş gibi Handan’ın sözleri üzerine gülüşmeye başladılar. Ayşe kıpkırmızı olmuştu. Demek arkadaşım dediği, bağrına bastığı tüm bu kızlar ilk fırsatta tefe koyacaklardı ona.

“Demek öyle?”

“Cidden kızım. Hele de iki yıl içinde altı sevgili eskittiğin düşünülürse… Bana zor geliyor. Benim tanıdığım Ayşe sevgililer gününü yalnız geçirmez.”

Ayşe ne cevap vereceğini bilemedi. Hem onu yeren bir cevaptı bu. kızlar arasında kimse iki yılda altı sevgili eskitmiş olmakla gurur duymazdı, hem de ona umut veren bir cevap Sevgililer gününde birisiyle birlikte olmak isterdi. Ancak o zaman sevgililer günü gibi bir günün ne derece anlamsız, içi boş bir gün olduğunu unutabilirdi. Bunu sorun haline getirmeyebilirdi Hem haklıydı da Handan. Hemen hesapladı, aşağı yukarı altı ay vardı sevgililer gününe. Belki bulurdu. Ama bulmak değildi ki derdi! Acaba öncekiler gibi mi olacak’ Yine kısa surede hayalini cehenneme çeviren bir ilişkiye mi dönüşecekti? Öte yandan yirmi sekiz yıldır sevgililer gününde yalnız olduğunu düşündü. Her seferinde arkadaşlarının heyecanlarına ortak olup hediye seçmelerinde onlara yardım ettiğini hatırladı Sıkılmıştı bu rolden Bir çeşit lanet Sevgililer gününe bir iki gün kala terk edilmeler ya da sevgililer gününden iki hafta sonra birilerini bulmalarla doluydu tarihi. Ama sevgililer günü … Asla sevgililer gününde bir sevgilisi olmamıştı Ta altı ay önceden sevgililer gününü yalnız geçireceğinden dert yanması da bundandı belki ‘Valla kafam öyle karışık ki Handan’”

“Takma bu kadar canikom. Değer mi? Üç günlük dünya.”

“Üç günlük dünya, ama insan bu üç günü sevdiği biriyle geçirmek istiyor.”

“Düne kadar çok seviyorum dediğin o..

Hemen Handan’ın sözünü kesti Ayşe.

“Onun adını dahi anma. Bakın kızlar, size söylüyorum, benim yanımda o köpeğin adını anmayın. Bitti. Ayrıldık onunla. Terk ettim onu.”

Sesi öfkeden titriyor gibiydi. Gözlerini indirdi. Şimdi istemsiz salladığı, sallamadan duramadığı bacaklarına bakıyordu. Bacaklarına bakıyor, bakışları sanki bacaklarından süzülüp yere akı-yordu. Havva durumun vahametini anlamış, hemen bir şeyler söylemenin, bu atmosferi dağıtmanın gerekliliğinin farkına varmıştı. Düşündü. Hepi topu iki üç saniye… Sonra atıldı.

“Akşam parti var.”

“Ne partisi?”

“Bizim okulun partisi. Açılış partisi, unuttunuz mu?”

“Bilmem ki. Çoluk çocuk kaynar şimdi orası”

“Yapmayın. Bir sürü de mezun olmuş çocuk gidiyor bu partilere.”

“Öyle mi diyorsun?”

“Denemeye değer sanırım.”

Ayşe, halen bakışları bacalarından yere akarak, parke aralarında kaybolarak kendi dünyasında çırpınıyordu.

“Sen ne dersin Ayşe?”

“Ben gelmesem…”

“Olmaz.”

“Neden?”

“Handan genelde kendini kaptırıp iki dakika sonra bütün algılarını kapatarak deli danalar gibi tepinmeye bakıyor Sense benim gibi, genelde bir köşede etraftakileri çekiştirmeyi seviyorsun. Yani iyi bir parti arkadaşısın. O yüzden. Hem bak ben de gideceğim iki üç güne. Dört beş ay göremeyeceksin yüzümü”

“Yaaa… Gidiyorsun cidden!”

“Gidiyorum tabii. Geleceğim için ama… Sizi, hepinizi özleyeceğim ama olsun. Benim için de veda partisi olur, hı?”

Tamam.”

“Tamam mı?”

“Şaşırdın mı? Demin gelmem için dil döken sen değil miydin?”

“Evet, evet bendim. Sadece bu kadar kolay kabulleneceğini düşünmemiştim.’’

“İyi. Muttu musun şimdi?”

Havva gülümsedi Dişlerini meydana çıkaracak, gözlerini kısacak kadar çok büyüdü tebessümü.

Benzer İçerikler

Piraye

yakutlu

Emanet Gölgeler Defteri | Ethem Baran

yakutlu

Barnabas – Kutsal Ruhun İzi | Halil Kanargı

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy