Sesini Duyur 2 | M. Rise


Maya Erez her şarkı söylediğinde, sesi gökyüzü ve yeryüzü arasında ahenk oluşturuyor, insanların ruhlarında gizli kapıları aralıyor ve derilerinin altına umut aşılıyordu.

Gitarımla onun sesine eşlik ederken dönüp bana doğru baktı. Kristal mavisi gözleri sahne ışıkları gibi parlıyor, mikrofonu tuttuğunda enerjisi en çok beni kuşatıyordu. Bu, benim için en baştan beri tehlikeliydi.

Bir duvardan hayatıma düştüğünden beri zihnimde bir başkaldırı sezmiş, ikiz kardeşlerimle yürümeyi planladığım müzikle çevrili bu yolda onu asla istememiştim.

Fakat artık grubumdaydı ve bununla da kalmayıp kanıma bile karışmaktaydı.

Ben Bora Ateş.

Ateş grubunun lideri…

Sizi grupta olmasını asla istemediğim Maya Erez’le olan savaşıma tekrar davet ediyorum. Fakat dikkatli olun, bu sefer ortalık fena karışacak.

Sesini Duyur serisinin ikinci ve son kitabında Maya Erez ve Ateş kardeşlerin yüksek sesli yolculuğu hız kesmeden devam ediyor. M. Rise okurları yine adrenalinin sınırlara dayandığı, aşk vehüznün iç içe geçtiği bir maceraya davet ediyor.

*

Müzik ve ritim yollarını ruhun gizli köşelerinde bulurlar.

Platon

Bölüm 1 – Duman ve Kül

Maya Erez

Ölümle burun buruna gelene kadar kimse bir gün aniden onunla karşılaşacağını düşünerek yaşamıyordu.

Ben de öyleydim.

Ölümüm dumandan oluşuyor, her bir zerreme sızarak ruhumu bedenimden çekip alıyordu. Hayatı seviyordum, yaşamak istediğim çok şey vardı ve bu zamansız bir gidişti.

Ateş kardeşler beni hâlâ prova için sahnede bekliyor olmalılardı, Yiğit ona emanet ettiğim kedi Sinsi’yle beraberdi ve yanlarına gideceğimi sanıyordu; ablam, kardeşim Enes’in yaklaşan doğum günü için şimdiden hazırlık yapıyor olmalıydı ve benim de katılmamı bekleyecekti… Ama ben her şeyden aniden siliniyordum. Babam, ölüm haberimi kim bilir dünyanın neresindeyken alacaktı. Umurunda olacak mıydı?

Zihnimde bambaşka biriyle ilgili de aynı soru dolaştı.

Bora Ateş’in de umurunda olacak mıydı?

Stüdyo garaja onun yüzünden gelmiştim. Kırılan kalbimden sakınmak için kendimi müziğin kucağına atmıştım ve birisi mabedimi ateşe vermişti. Yanıyordum, belki de çoktan kül olmuştum.

“Maya!”

Öyle gür bir sesti ki sanki alevlerin üzerine bir sel gibi hücum etmişti. Alevlerin çıtırtısı ve yanan müzik aletlerinin feryadına karışan sesi duymak için mücadele ettim. Ciğerlerimdeki hava patladı ve kirli dumanı solumak boğulma hissini artırdı.

“Maya!”

Ses beni sıkı sıkı tutup çok uzaklara kaçmaya çalışan ruhumu tekrar geri çekti.

Bora…

Bilincim yerine tam gelemiyordu ama onu duyuyordum. Açılan algılarımla beraber acı, uyuşuk hâldeki bedenime bir anda hücum etti ve dehşet, tenimin üzerinde titreşti. Ağırlaşan kirpiklerimi zar zor aralayıp etrafıma bakmak istedim. Ateşin korları, ateş böcekleri gibi uçuşuyordu. Gitarlar, hoparlörler, bateri… Hepsi feryat ederek küle dönüşüyordu.

Gözlerim tekrar örtündüğü esnada üzerimde bir baskı hissettim, beni saran bir beden vardı. Bora demek istedim ama adını söylemek bile imkânsızdı. Kulağımda nefesiyle beraber hissettiğim acı verici iç çekişini duydum ve yoğunlaşan duman tekrar yönümü kaybetmeme neden oldu. Üzerimize bir şeyler devriliyordu.

Bilincimin kısa fragmanları arasında yine sesler kulaklarıma dolmaya başladı fakat kelimeler suyun altındaymışım gibi kulağıma anlaşılmaz ve boğuk geliyordu. Bedenim sarsıldı, bir girdaba çekiliyor gibi hissettim.

Birisinin, “Dikkatli ol!” diyerek bağırdığını anladım. “Deren, Maya’yı çıkar!”

Ellerin koltuk altlarımdan beni kavradığını hissettim. Boğazımda tıkanan nefesim, ölümün serin kollarına gitmem için yalvarıyordu.

“Bora!” dedi bir ses âdeta gürleyerek. “Bora, kendine gel! Alar, kollarını tut!” Uygar’ın şarkı söylerken insanların ruhlarını ateşleyen sesi, şu an hırçın bir deniz dalgası gibiydi. O dalga beni bulsa ferahlayacaktım ama bedenim alev alıyordu.

Bir an temiz hava ciğerlerimin kapısını araladı fakat o kadar az soluk alabildim ki bu yeterli gelmemişti. Boğazımdan kopup gelen öksürükler ani ve sarsıcıydı. Kalbimin durabileceğini düşündüm ki öksürüklerim bile durmuştu; tekrar kaybolmaya başlıyordum.

“Ambulans nerede?” diyerek bağırdı bir kız. Deren… Bu Deren olmalıydı. “Çabuk, hızlı olun! Nabzı çok zayıf!”

Ateş. Duman. Kül. Her yanımı sarmıştı, yönümü bulamıyordum.

Kulağıma dolan siren sesleri bile bilincime tamamen sahip olmama yaramıyordu. Vücudumdaki acılar haykırmak istememe neden olsa da o gücü bulamadım. Elimde, özellikle elimde büyük bir yangın vardı.

“B-Bora.”

Sesim o kadar zor, o kadar kısık çıktı ki Deren’in nefes nefese kalmış sesi kulağıma ulaştı. “Maya! Sorun yok, sorun yok, seni çıkardık.”

Sesler bir kargaşa hâlini aldı.

“Bora! Nefes almıyor. Nefes almıyor!” Alar’ın daha önce hiç duymadığım, insanın boğazını düğümleyen tondaki sesini işitince daha çok kendime gelmeye çalıştım.

“Ambulans!” Uygar’ın sesi gök gürültüsüyle yarışabilirdi.

“Öldü. O öldü. Sikeyim, sikeyim!” Alar’ın sesi üzerime kederi o kadar güçlü getirdi ki ayılmak ve onları görmek için çabalamak istedim ama yapamadım. “Bora öldü!”

Söylediği zihnime ulaştı, bedenimi sardı ve benim dünyadaki bütün kelimeleri hayatımdan çıkarmama ve o iki kelimede kaybolmama neden oldu.

Bora öldü.

Ne zaman yükseğe tırmanmaya çalışsam beni aşağı çeken bir şeyler oluyordu. Pes etmek doğamda yoktu ama şu an pes etmek istedim. Paramparça olmaktansa tamamen yok olmak…

Beni bir sedyeye yatırdıklarında artık nefes almayı bırakmıştım. Gözlerim açıktı ve gökyüzüne uzanan dumanlara odaklanmıştı.

Bora Ateş’le aramızdaki savaş bitmişti ve kazanan yoktu.

Benzer İçerikler

Günahın Esiri – Anna Campbell Online Kitap Oku

yakutlu

Bavul

yakutlu

Alparslan

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy