Spor Gezginleri – 2 Kayıp Zar | Alper Akal


Sporu ve tarihi bir araya getiren seri!

Genç yazar Alper Akal’ın spor etkinlikleri ile genel kültür bilgilerini harmanlayan macera serisi “Spor Gezginleri”, gizemin ve merak duygusunun doruk noktasına tırmandığı ikinci kitap Kayıp Zar ile serüvene kaldığı yerden devam ediyor.

Gözüpek kahramanları ve polisiye filmleri aratmayan dinamik kurgusuyla on yaş ve üzeri okurları daha ilk sayfalarından içine çekmeyi başaran bu sürükleyici seri; arkadaşlık, fedakârlık, dayanışma gibi kavramlara değinerek, başarıya giden yolun ekip çalışmasından geçtiğini hatırlatıyor.

Zamanı ve mekânı tersyüz ederek inanılmaz yolculuklara kapı aralayan Kayıp Zar, kültürlerarası iletişimin ve etkileşimin önemini vurgulayarak farklılıkları yüceltiyor.

İlk kitapta yaşadıkları inanılmaz olayların ardından yaz tatiline çıkan Spor Gezginleri için yeni bir okul yılıdır. Tolga, yine benzersiz bir serüvene atılmak amacıyla arkadaşlarıyla buluşmaya hazırlanırken, Olimpium’un zarını kaybettiğini fark eder. Tüm çabalamalarına rağmen zarı bulamaz. Çaresiz kalan dört kafadar, Olimpium’u başka bir kutu oyununun zarı ile oynamaya karar verir, fakat o zaman da olanlar olur: Spor Gezginleri, gizemli zarın izinde doludizgin bir maceranın içine balıklama dalar. Ekibin yeni üyesi “dedektif” Emir ile Fildişi Sahilleri’nin yetenekli topçusu Obaye’yi de yanlarına katan gezginleri, esrarengiz gerçeklerle yüzleşecekleri heyecan verici bir serüven beklemektedir…

Küçüklüğünden bu yana spor tutkunu olan Alper Akal, çocuklarda belirli bir spor bilinci oluşturma hedefiyle kaleme aldığı bu fantastik macera serisi ile hem eğitici, hem öğretici, hem de çok eğlenceli bir okuma deneyimi yaşatıyor.

1 Kayıp Zar

“Kaybettim diyorum işte, kaybettim! Neden anlamıyorsun!” diye bağırdı Tolga. Bir yandan da saklanma telaşıyla toprağı eşeleyen bir kunduz gibi Olimpium kutusunun içinde didik didik kemik zarı arıyordu. “Tamam, sakin ol, anladım. Peki şimdi ne yapacağız? Keşke önceden akıl edip yedeğini yaptırsaydık,” diyerek onu yatıştırmaya çalıştı Ali. Tolga’nın gerginliği devam ediyordu. “Böyle bir zarın yedeği mi olur? Aklını kaçırdın herhâlde…” “Evet, haklısın, olmazdı…” dedi Ali. Biraz düşündükten sonra da, “Araya yaz tatili girdi, acaba yazlıkta unutmuş olabilir misin?” diye sordu. “Oyun kutusu bütün yaz dolabımdaydı ama zarı hep yanımda taşıyordum, bana şans getiriyordu. Bu sabah evden çıkarken cebime koydum diye hatırlıyorum.”

“Yok artık! Tebrik ederim seni Tolga. Keşke kutuya geri koysaydın. Ya düşürdüysen?” “Daha bu sabah…” Tolga sözünü tamamlayamadan, Ali bu konuda ne yapacaklarını düşünmeye başlamıştı bile. “Selin’e ve Melis’e zarın kaybolduğunu nasıl söyleyeceğiz? Çok kızacaklar.” “Şimdilik bir şey söylemeyelim. Ders bitince sağa sola bakarım, belki düşürmüşümdür.” O sırada Selin’le Melis sınıfa girdi. Son ders zilinin çalmasına sadece birkaç dakika kalmıştı. Sosyal Bilgiler dersi başlayacaktı. Günlerden salıydı ve dönemin ilk sözlü sınavı yapılacaktı. Melis hazırlıklı olduğu için huzurluydu. Tarih dersinden ve Murat Hoca’dan eskisi kadar korkmuyordu. “Umarım bugün beni kaldırır, konuyu eksiksiz biliyorum,” diye fısıldadı kendi kendine. Aslında pek umutlu değildi. Murat Hoca, tıpkı bir radar gibi sınıfı tarar, konuyu çalışmamış olanları her zaman gözünden anlar ve sadece onları tahtaya kaldırırdı. Çalışmamış öğrencilerin içindeki konuşmaları gözleriyle görür, hatta okur gibiydi: “Umarım beni kaldırmaz, umarım beni seçmez, konu neydi, jöleyi yaya yaya sürmeliyim, Youtuber olmak havalı bir şey galiba…” diye çeşitlenen içsel konuşmalar. Acaba bugünkü sözlü kurbanı kim olacaktı?

Zil çaldı. Murat Hoca sınıfa girdi. Yağmurlu havalarda giydiği o meşhur yırtık paltosunu sandalyesine asarak oturdu ve normalin aksine, tek bir kelime etmeden, son kaldıkları konuyu bulmak için kitabın sayfalarını çevirmeye başladı. Bütün sınıf Murat Hoca’daki sıkıntının ne olduğunu çözmeye çalışırken o, bıçak gibi keskin gözlerini kitaptan kaldırarak sınıfı süzmeye başladı. “Çocuklar,” diye söze başladı. “Biliyorsunuz, kumar en kötü alışkanlıklardan biridir.” Doğru sözcükleri bulma ve zaman kazanma öksürüğünden sonra, “Hele ki bu yaşta,” diye devam etti. Murat Hoca’nın sözlerine kimse anlam veremedi. “Bu sınıfta kumar oynayanlar olduğu hakkında bir duyum aldım.” O sırada cebinden tuhaf bir obje çıkardı. “Hem de bu zarla!” Sınıftaki dört kişi dehşet içinde zara baktı. “Vay canına! Olimpium zarı!” dedi Selin, Melis’e dönerek. “Nerede görsem tanırım.” “Peki Murat Hoca’da ne işi var?” Murat Hoca’yla Selin o an göz göze geldiler. Öğretmeni, Selin’i duymuş olmalıydı. Fal taşı gibi açılan gözlerini ona dikerek devam etti: “Ne o Selin, yoksa elebaşı sen misin? Bir de kod adı mı taktınız zara? Okaliptus zarı da neyin nesi?” “Hocam, olur mu öyle şey! Kumar falan oynamıyoruz. Biz… biz sadece…”

“Biz derken? Demek, başkaları da var?.. Diğerleri kim, söyle bakalım!” Selin, neyi nasıl anlatacağının karmaşası içindeyken Tolga araya girdi: “Hocam, zar benim. Kumar oynamıyorduk. Hafta sonu oyun oynarken Selinlerin evinde kalmış. O da zarı bulup bana getirdi, herhâlde sınıfta yere düşürmüşüm.” Murat Hoca, Tolga’yla Selin’in geçen seneden beri iyi anlaşamadıklarının farkında olduğundan işbirliklerine anlam veremedi. Bu açıklamadan tatmin olmadığını açık eder bir ifadeyle Tolga’yı süzdü. “Neyse, şimdilik konuyu askıya alıyorum,” dedi, “ama kumar falan oynamayı aklınızdan bile geçirmeyin, yoksa disipline gidersiniz.” Sonra yerinden kalktı, pencereyi açtı ve arka bahçedeki çamlık araziye atar gibi yapıp kemik zarı avucunun içine sakladı. İçinden bir his, zarı atmasını engellemişti. Kimseye sezdirmeden yeniden cebine koydu. Bu küçük numarayı herkes gibi, dehşet içindeki Spor Gezginleri de yutmuştu. Zil çalar çalmaz, sağanak yağmura rağmen arka bahçeye koşup ağaçlar ve otlarla kaplı alanda kemik zarı aramaya başladılar. “Yok işte, yok! Her yere baktık!” Melis sinirliydi. “Üstelik sırılsıklam olduk!”

“Spor Gezginleri hikâyemiz böylece son buldu.” Ali umutsuzdu. “Kayıp bir zar, tarih bizi yazar!” Tolga umutluydu. “Hemen pes mi edeceğiz! Yeni bir zar buluruz, yine oynarız.” “Başka zarla oynanır mı hiç!” Selin mutsuzdu. “Ya Olimpium’a bir daha giremezsek?”

Melis ıslak saçlarını düzeltti. “Selin haklı. Başka zarla Olimpium’a giremeyiz.” Tolga arkadaşını duymamış gibiydi. Aklına dâhiyane bir fikir gelmişçesine atıldı. “Oyun odasına bir göz atsak? Oradaki oyun kutularından birinde işimizi görecek bir zar bulabiliriz belki.” Sonra heyecanın bir işareti olarak Ali’yi kolundan tuttu. “Hadi,” dedi, “zaten zarı bulacağız diye servisi kaçırdık, sizinkilere geç kalacağınızı haber verin de başka zarla oynanıyor mu deneyelim.” Herkes bu fikre olur gözüyle baktı. Biri hariç. Melis’in içinde beliren umut ve heyecan, aralarında siyahın da yer aldığı, kendi çevresinde dönen renk renk ışıklar gibiydi ve o ışıklar, kalbindeki bir mıknatıs sayesinde merkezde toplanıyordu sanki. Bu iyi bir şey miydi, bilmiyordu. Ama Olimpium iyiydi ve önemliydi. Bambaşka dünyalara açılan bir geçitti. Melis, içindeki mıknatısı kendi hâline bıraktı ve farklı bir saatte, farklı bir zarla Olimpium macerası, diye geçirdi içinden.

2
Riskli Zar

Bir armadillonun toprağı eşelemesi gibi, heyecanlı ama çıt çıkarmayan maharetli adımlarla oyun odasına yöneldiler. İçeri girip de etrafa göz gezdirdiklerinde bildikleri birçok oyuna rastladılar. Monopoly, Tabu, Trivial Pursuit… Başka bir rafta da eskimiş kutusuyla bir strateji oyunu duruyordu. Bir zamanların ünlü savaş oyunu Risk’in kutusuna benziyordu. “Hadi, bir tanesinden alalım şu zarı da başlayalım oyuna,” dedi Tolga. “Hangisinden alacağız? Neye göre seçeceğiz?” Melis herkesi beyin fırtınasına davet ediyordu. “Trivial Pursuit olsun bence,” dedi Tolga. “Hem o da bilgi oyunu.” “Bence Risk’ten alalım. Risk budur! Ha… ha… ha…” Ali kendi kendine eğleniyor gibiydi.

“Ayy, çok riskli!” dedi Selin de gülerek. “Tabu’dan alalım.” “Tabu’dan zar almak yasak. Adı üzerinde işte, Tabu!” diye sırıttı Tolga. Aralarında, konuşmalara gülmeyen tek kişi Melis’ti ve tam araya girecekken elektrikler kesildi. “Işıkları kim söndürdü?” diye sordu Selin titrek bir sesle. Zarlar döndü, ışıklar söndü, diye geçirdi Tolga içinden. Sonra, “Mantıklı bir açıklaması var,” dedi. “Bu hafta, saat üç ve altı arasında okulda elektrik kesintisi olacaktı.” Hepsi aynı anda saatlerine baktılar. 15.02’ydi. “Bunu sen nereden biliyorsun?”

Soru, Ali’den gelmişti. “Hamdi Ağabey’den tabii ki. Belki oyunu daha erken bir saatte oynayabiliriz diye dün güvenliğe gidip öğrenmiştim.” “Araştırmacı kişiliğini tekrar konuşturdun yani… Bugün ikinci tebriğim ama bu seferki içten. Neyse, vaktimiz daralıyor, oyunlardan birini seçelim artık,” dedi Ali ve telefonunun ışığını yaktı. “Ooo, hayırlı olsun Ali,” dedi Selin. “Karne notları aileyi mutlu etmiş.” “Matematik dışında pek mutlu etmiş sayılmaz,” dedi Ali burun kıvırarak. “Ama Ümraniyespor’dan aldığım teklifin etkisi oldu diyebiliriz.

Benzer İçerikler

Boğulan Kız – Caitlin R. Kiernan – Online Kitap Oku

yakutlu

Senin Yerinde Olsaydım – Lisa Renee Jones – Online Kitap Oku

yakutlu

Rind’in Ölümü | Mehmed Uzun

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy