Süper Çocuklar – 4 Süs Delisi | Aytül Akal


Aytül Akal’ın farklı yeteneklerini keşfederken ortak amaçlar etrafında toplanan “Süper Çocuklar” serisinin heyecan dolu yeni kitabı!

8-10 yaş aralığındaki kitapseverlere hitap eden Süs Delisi gizemli ve parlak bir nesnenin peşine düşen bir grup öğrencinin maceralarını konu ediyor.

Süs Delisi, okurlara ortak bir hedef uğruna tek yürek olma bilincini aşılarken, hayatta özgün olmanın önemini vurguluyor.

Tatilde canı çok sıkılan Mete’nin hayatı bir gün hızla geçip giden arabadan düşen parlak bir broş ile hareketlenir! Broşun, gizemli arabanın sırrını çözmek ve Gamze’nin ünlü bir moda tasarımcısı olan halasını bulmak için Süper Çocuklar kolları sıvar. Renklere, kokulara ve seslere karşı hassas kahramanlarımızı yeni bir macera beklemektedir…

Hayatın her alanında, başkalarının tasarımlarını, düşlerini, yaratıcılıklarını sahiplenmek isteyenlerin çıkabileceğini anımsatan Süper Çocuklar, Süs Delisi ile özgün olanın daima en önde duracağının altını çiziyor.

Serinin önceki halkalarından bağımsız olarak da okunabilen Süs Delisi, kendini ve süper yeteneğini henüz keşfedememiş çocuklara rehberlik ediyor.

“Süper Çocuklar serisinde, üç çocuğun maceraları merkeze alınsa da arka plan bilimsel gerçeklerle örülmüş. Her birinin farklı bir özel yeteneği olan, bu sayede olayları çözebilen bu çocuklar, farklılıklarımızla bir arada yaşamanın derin anlamını yansıtan semboller.”
Cumhuriyet Kitap

Sıkıcı Tatil! 

Tatilde sıkıntıdan patlayacağım hiç aklıma gelmezdi!

Bayrama havadan bir buçuk gün daha ekleniverince; yedi, sekiz derken dokuz gün tatil olmuştuk! Öğretmenimiz bu müjdeli haberi verdiği sırada derste oluşumuza aldırmadan bütün sınıf çığlık çığlığa yerlerimizden fırlayıp neşe içinde halay çektik. Tuna’nın ailesi, açık büfeden sabah akşam canlarının çektiğini yiyebilecekleri bir tatil köyünde yer ayırttılar. Asya, bizim okula gelmeden önce oturdukları şehirde yaşayan anneannesinde kalacakmış. “Eski okul arkadaşlarımla özlem gidereceğim,” dedi sevinçle. Emreler yurt dışına gideceklermiş, Melisler de kendi yazlıklarına… Kısacası, sınıf arkadaşlarımın aileleri, tatil için birbirinden eğlenceli programlar hazırlayıvermişlerdi.

Ya biz?

Annemin yetiştirmesi gereken bir projesi varmış. Babam da sergiye hazırlanıyormuş; bitirmesi gereken işler varmış. Bu da demek oluyordu ki tatilde, evde pineklemeyi seçen tek aile bizimkiydi. Bilim Kahramanları1 ekibinden Erhan da ailesiyle birlikte köylerine gidince apartmanda kimse kalmadı. Birkaç gün üst üste topumu alıp sokağa çıktım, oynayabileceğim birilerini aradım. Sokaklar bomboştu. Koca mahalle başka bir kente göç etmiş gibiydi. Beyin gücümle kendimi klonlayabilirdim belki… Neden olmasın? Heyecanla gözümü kapatıp sihirli gücümü harekete geçirmeye odaklandım. Kalbim küt küt atıyordu.

Bir iki… üç…

Evet, iki kopya yeterdi. Böylece dört kişi olur, ikişerli takım kurardık… Gözlerimi umutla açtım. Düş kırıklığı! Sokakta hâlâ tek başımaydım.Offf !

Dokuz gün tatil olsun ama bir yere gitmeyip evde otur… Güzelim tatile düpedüz hakaret sayılırdı bu! Asya’dan ödünç aldığım kitapları, patlamış mısır, cips ve fıstıklı çikolata eşliğinde çarçabuk bitirdim. Hatta macera romanlarını iki kez okudum. Televizyonda tekrar tekrar oynayan fantastik filmi üçüncü kez izledim. Bilgisayar oyunlarıma baktım, yeni çıkan kitapların listesini buldum, gösterime girecek filmlerin konularını gözden geçirdim. Legolarımı halının üzerine boca ettim ama onlarla da oynamak istemediğimi fark edip hepsini öylece, darmadağınık bıraktım. Arkadaş olmayınca hiçbir şeyin zevki yoktu. Offf! Bir bitse şu tatil…

Bizimkiler işlerine öylesine gömülmüştü ki, yemek saatleri dışında, gün içinde pek az görüşüyorduk. “Ben çıkıyorum! Bisiklete bineceğim, evde çok sıkıldım,” diye seslendim içeriye. İkisinden de koro halinde ezbere bildiğim yanıt geldi: Ne zaman dışarıya çıkacak olsam aynı şeyi söylerler: “Geç kalma!” İyi de, benim geç kalmaktan anladığım süre, onların aklındaki zaman ölçüsüyle aynı değildi ki! Bizimkilerle kesinlikle farklı bir dilde konuşuyorduk.

Bisikletime atlayıp sokağın ucuna kadar hızla sürdüm, oradan caddeye çıktım. Pedal çevirdikçe güçlenen rüzgâr yüzümü yalayıp geçiyor, saçlarımı geriye doğru savuruyordu. Yollar hiç görmediğim kadar tenhaydı. Trafiğin gürültüsü olmayınca, daha önce varlığını bile bilmediğim sesler duymaya başlamıştım. Dallarında tüneyen kuşların cıvıltısı… Kaldırım kenarındaki ağaçların hafif esintiyle titreşen yapraklarının hışırtısı. Tekerleğin dönüşüyle tıkır tıkır eden zincirin ritmik sesi… Gülümseyerek, ‘Ne çok kuş var! Meydanı boş bulunca şehri onlar ele geçirdiler herhalde…’ diye geçirdim içimden.

Tek tük geçen vasıtaların motor gürültüsü taa uzaktan duyulabiliyordu. Arkadaşlarımı düşündüm. Hepsi gittikleri yerde güzel vakit geçiriyor olmalıydılar. Tuna ile önceki gün telefonda konuşmuştuk. Sesinden ne kadar eğlendiği belliydi. “Buraya lunapark kurmuşlar. Dün babamla ne kadar oyuncak varsa hepsine bindim,” deyince, biri kalbimi avucunda sıkıyormuş gibi hissettim. Kıskançlık böyle bir şeydi herhalde. Ardından canımı daha da sıkan bir şeyi hatırlattı. “Dün annemle buradaki yerel pazara gittik, Asya’nın doğum günü için şahane bir bluz aldım. Çok beğenecek.”

Kendimi tutamayıp, “Sen ne anlarsın bluzdan,” diye mırıldandım ama bizim Ses Delisi’ nin kulakları süpermeninkiler gibiydi; ne dediğimi hemen duydu. Sinirli tavrıma alınacak yerde, uzun uzun açıklamaya girişti. “Ben anlamam, annem seçti tabii. Özellikle pembe istemedik, çok sıradan olurdu. Yeşil üzerine mor çiçekli bir şey aldık. Çiçeklerin üzerinde parlak bir şeyler var. Annem, kızların taşlı pullu şeyleri sevdiğini söyledi.” Yüzümü astım. Bu yıla kadar kimseye armağan almak gibi bir derdim yoktu. Her şeyi annem benim için hallederdi. Arkadaşlarımın doğum günlerine giderken götürdüğüm paketin içinde ne olduğunu bile bilmezdim. Ama artık büyümüşüm, kendi sorum- luluklarımı bilmeliymişim falan… Annemin neden böyle bir karar aldığını çok iyi biliyordum. Geçen yıl onun doğum gününde babam, ikimiz adına, bozulan tost makinemizin yerine yenisini aldığı için çok kızmıştı. Sonra onu dışarıda yemeğe götürdük, yine de kendimizi affettiremedik. Armağan seçmeyi bilmek önemliymiş, şimdiden öğrenmezsem ben de büyüyünce karıma tost makinesi alırmışım falan filan. Peh! Benim evlenmeye niyetim yoktu ki!

Ayrıca tost makinesinin
nesi vardı?
Şahane
bir
armağan
işte!

Benzer İçerikler

Yemin | Fatih Murat Arsal

yakutlu

Buzdan Kılıçlar | Latife Tekin

yakutlu

Her Güne Bir Öpücük – Rachel Gibson – Online Kitap Oku

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy