Telaş Bandosu | Semih Öztürk


“Her şey nasıl başladıysa öyle bitti Gazella. Kendi kendine. Sakince. Ne bir eksik ne bir fazla. Bana yalnızca anlatmak emredilmişti. Yürüdüm. Paçalarımda çamur. Cebimde ekmek. Tuz. Peynir. Hüsnüyusuf tohumu. Herkese yetecek kadar dünya vardı oysa. Umut ve silah taşımak yasaktı. Yürüdüm. Anlatmak ve bağışlanmak için.”

Semih Öztürk, karakterlerinin hayat karşısındaki korkularını, tedirginliklerini, özlemlerini ve meraklarını temsil eden gürültülerin içindeki ahengi göstermeye çalışıyor. Hem ağızlarından her çıkanı dinliyor, hem de ruhlarının
derinlerinde saklanmış utangaç sesleri öne çıkmaları için telkin ediyor. Sonrası neşeyle el çırpmalar, caddeleri üzgün üzgün adımlamalar…

Telaş Bandosu, rengârenk duyguların bütünü, son ki üç dört!

İÇİNDEKİLER

Gece Gelen Salyangoz 11
Agaşon 21
Şuayip 33
Behiye Hanım’a Hatıra Taşıyan Sincaplar 43
Gazella Gazella 53
İstasyon 59
Telaş Bandosu 71
Her Şarkıyı Çalan Bando 81

Gece Gelen Salyangoz 

Rahmetli dedem Ersin Ali’nin dedesi Ali Fevzi Efendi’nin hikâyesi, ailemiz içerisinde eşi benzeri bulunmayan tuhaf bir ağırlığa sahiptir. Her yıl mayıs ayının ilk cuma gecesi ruhuna Yasinler okutulur, ihtiyaç sahipleri türlü hediyelerle sevindirilir, duaya gelenlere külahlar içerisinde akide şekerleri ve güllü lokumlar ikram edilir, lokması dökülerek Horhor Çeşmesi’nin hemen yanına kurulan tezgâhlarda dağıtılır.

Yüz yıl önce ölüp gitmiş biri için toplanan bunca dua fındık kabuğunu dolduracak kadar karşılık bulur mu bilinmez; yine de köklü bir aile geleneği olarak süren bu çabanın her ne olursa olsun unutulmaması istenir. Ali Fevzi Efendi’nin ölmeden önce yazdığı mektup, ailemizin üzerine yüklenen bu vebalin asıl kaynağına işaret eder. Büyükdedem, 1887 yılının Şubat ayında bileklerini kesmek suretiyle intihar eden, bu sırada da ölüm hissini kâğıda dökerek son anlarını geride kalanlarla paylaşan Osmanlı aydınlarından Beşir Fuad’ın ardından İstanbul’da baş gösteren intihar salgınından nasibini alanlardandır. Ancak onun  kisi göz göre göre başına ördüğü çorapların bir neticesi olarak yakasına yapışmıştır ki kendisi de bunu son mektubunda derin bir pişmanlıkla ifade eder.

Zira ahiretini yakan her kul gibi cehennemin dibine gideceğini ve kıyamet gününe kadar yanacağını bilmektedir. Bunun hesabını nasıl vereceğini kestiremediği için de, ölüm anında yazdığı son mektupta geride kalanlardan her yıl ruhuna mevlid okutmalarını, garip gurabayı sevindirmelerini istemiştir. Böylece Allah’ın verdiği canı kendi iradesiyle sonlandırma gafletinin büyük günahını bir nebze de olsa hafifletmeyi, pişmanlığını tüm samimiyetiyle yaradana ulaştırmayı düşünmüştür. Mektubunda yazılanlar uzun yıllar boyunca vasiyet olarak algılansa da ne yazık ki işin aslı pek de öyle değildir. Sağlığında da her işe karışmayı üzerine vazife gördüğü için bu huyundan ölürken de vazgeçmemiştir. Onlar da sırf korkularından tam 134 yıldır bu vasiyet görünümlü görevi yerine getirmeye, herhangi bir eksikliğe yol açmamaya, bu tuhaf geleneği kuşaklar boyunca sürdürmeye gayret etmişlerdir. Çünkü herkes gibi onlar da bilirler ki Ali Fevzi Efendi’nin cinleri onun ölümünden sonra sahipsiz kaldıkları için boşlukta dolanıp durmakta, en ufak bir marazda insanlara musallat olmak için pusuda beklemektedirler. Bunlar da mektubunun en önemli bilgileri olarak düşülen notlar arasındadır ve Ali Fevzi Efendi’nin bileğinden akan kanla yazılmıştır. Allah günahlarını affetsin.

O yıllarda Eminönü’nde terzihane işleten büyükdedem Ali Fevzi Efendi, Cağaloğlu Yokuşu’ndaki evinin odasında gece yarısından sabahın ilk saatlerine kadar kandil ışığında yazı yazan karşı komşusu Beşir Fuad’a musallat olmaya karar vermiş. Çünkü bu şahıs sabah namazlarını eda etmiyor, herkesin işine gücüne gittiği en bereketli saatlerde kandili söndürüp doğrudan yatağa devriliyormuş. İbadetini aksatanların günahı sanki kendisine yazılıyormuş gibi sinirlenen büyükdedem, çarşı esnafıyla sohbet ederken adını sanını vererek Beşir Fuad’ı olacak olmayacak her yerde ispiyonluyormuş. En sonunda dayanamayarak yeminini bozmuş ve bir gece cinlerinden yardım isteyerek bu işin eğrisini doğrusunu öğrenmeye, aklınca karşı komşusuna büyük bir ders vermeye karar vermiş.

Merak insanı mezara sokar diyen her kimse boşuna dememiş. Ali Fevzi Efendi, tutulduğu bu merak yüzünden hem kendi başını yakmış hem de bir yığın günahsız insanın ocağına incir ağacı dikmiş. Zaten kayış da ondan sonra kopmuş diye dilden dile anlatılır durur. Büyükdedemin ilk icraati, karşı komşusunun gözünü korkutarak secdeye kapanmasına vesile olmakmış. Sözde cinler Beşir Fuad’ın odasını ziyaret edecekler, o yazısını yazarken etrafta ne var ne yok hepsini yerle yeksan ederek ortalığı velveleye vereceklermiş. Cinler isteneni yaparak tarife uygun korkuyu odaya salmışlar salmasına. Ancak beklenen etki ne hikmetse karşılık bulmamış. Beşir Fuad, etrafındaki eşyalar sağa sola devrilirken hiç istifini bozmamış. Yalnızca masanın üzerine dökülen mürekkep hokkasını kaldırmış, lekeli kâğıdı yenisiyle değiştirdikten sonra işine gücüne kaldığı yerden devam etmiş. Cinlerle olan münasebetini haftada iki güne çıkaran büyükdedem, iyice zıvanadan çıkarak bütün zamanını bu işe harcamaya başlamış. Hatta öyle ki bazı namaz vakitlerini kaçırdığı bile oluyormuş. Binbir tövbe ile unuttuğu namazları kaza ederek Allah’a yakarıyor, ibadetlerini aksatan bir faniyi Hak yoluna geri döndürmek için çabaladığının altını çiziyormuş. Beşir Fuad’a bu tür korkuların işlemediğini anlayınca da aklına yeni bir fikir gelmiş. Bu sefer cinlerinden karşı komşusunun sabahlara kadar önünde duran kâğıtlara neler yazdığını öğrenmelerini istemiş. Bir çeşit muhbirlik yani.

Benzer İçerikler

Akşam Güneşi

yakutlu

Nakrem – Kızıl Sahtiyan

yakutlu

Seni Kaybettim – Nicole Williams Online Kitap Oku

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy