İşyerlerimizdeki eşitsizliklerin “nasıl”ı hakkında, adil davranmayan bir patrona veya iş arkadaşına nasıl yanıt vereceğimiz ya da o kişinin davranışlarını nasıl değiştirmesi gerektiğine dair yeterince konuşmuyoruz. Bu hepimizi etkileyen bir sorun, hepimiz –farkında olmasak da– bazı insanları dışlar, onların değerini düşürür ve potansiyellerini yeterince kullanmazken, diğerlerini işe dahil eder, onlara aşırı değer verir ve onları terfi ettiririz. Bu gibi klişeler ve önyargılar sadece adil olmamakla kalmaz aynı zamanda verimsizliğe de yol açar.
Kim Scott gerçek zarara neden olan uygunsuz tutum ve davranışların nasıl fark edileceğini gözler önüne seriyor. Bu mekanizmaların eşitsizliği ve adaletsizliği nasıl sürdürdüğünü ve şirketlerin başarılı olmasını nasıl engellediğini anlamaya yardımcı oluyor.
Toksik İşyeri, herkesin birbiriyle etkili bir şekilde çalışmasına olanak tanıyan saygı atmosferinin olduğu bir kültür inşa etmek için eksiksiz bir strateji. Liderlerin ve ekiplerinin, potansiyellerini göstermesini ve birlikte çalışmanın keyfini hissetmesini sağlayan bir işyerini nasıl yaratmaları gerektiğine dair ihtiyaç duyulan bir rehber.
İÇİNDEKİLER
GIRIŞ
Görmezden Geldiğimiz Sorunları Çözemeyiz…………………………………………………..11
I. KISIM: ADALETSİZLİĞİN TEMEL NEDENLERİ
Yanlılık, Önyargı ve Zorbalık…………………………………………………………………………..31
1 Roller ve Sorumluluklar
Bu Sorunları Düzeltmekten Kim Sorumlu? Herkes……………………………..35
2 Zarar Gören Kişiler İçin
Ne Söyleyeceğinizi Bilmediğinizde Ne Söylemeli……………………………………42
3 Gözlemciler İçin
Nasıl Destekçi Olunur? ………………………………………………………………………….94
4 Zarar Veren Kişiler İçin
Sorunun Değil, Çözümün Bir Parçası Olun……………………………………..114
5 Liderler İçin
Yanlılık Müdahaleleri, Davranış Kuralları ve Zorbalık İçin
Yaptırımlar Yaratın ………………………………………………………………………………149
II. KISIM: AYRIMCILIK, TACİZ VE FİZİKSEL İHLALLER
6 Ayrımcılığın ve Tacizin Önlenmesinde Liderin Rolü
Kontroller Gerçekleştirin ve Denge Kurun; Yanlılığı Ölçümleyin ………195
7 Zarar Gören Kişiler ve Destekçiler İçin
Kariyerinizi Yok Etmeden Ayrımcılık ve
Tacizle Nasıl Mücadele Edebilirsiniz?……………………………………………261
8 Temas
Rıza Kültürü Nasıl Oluşturulur ve Bunu Yapamamanın Bedeli ………..289
III. KISIM: SISTEMATIK ADALET VE ADALETSIZLIK
9 İki Kötü Dinamik ……………………………………………………………………359
10 Farklı Adaletsizlik Sistemlerini Tanımak……………………………….376
11 Adil Çalış………………………………………………………………………………..418
Teşekkür……………………………………………………………………………………………………431
Notlar…………………………………………………………………………………………………………438
Ruh eşim, aşkım ve hayat arkadaşım Andy Scott için. Covid-19 karantinası ve Toksik İşyeri sürecinde arka bahçedeki kulübeye çekilip işimi yapabilmem için tüm Zoom’da okulu ve yemek pişirme işini omuzladın. Artık bu kitap bittiğine göre yemek yapma, ev ödevlerine yardım etme, hayatı eğlenceli ve yaşanabilir kılan milyonlarca şeyden daha fazlasını yapma sırası bende. Ve çocuklarımız Battle ve Margaret için. Hasarlı bir dünyayı miras alıyorsunuz. Babanız ve ben bunu düzeltmeye çalıştık fakat daha gidecek çok yolumuz var. Umarım bu kitap size, çalışmalarımızın devamını getirebilmeniz için ihtiyaç duyacağınız araçların bir kısmını sunabilir.
Farklılık sadece hoş görülmemeli, aynı zamanda yaratıcılığımızı ortaya çıkarabilecek gerekli kutupların bir kaynağı olarak görülmelidir… Ancak o zaman karşılıklı bağımlılık gerekliliği bir tehdit olmaktan çıkar.
—Audre Lorde
GİRİŞ
Görmezden Geldiğimiz Sorunları Çözemeyiz
Kendimi asla mağdur, işyerindeki adaletsizlikten nasibini almış biri olarak düşünmek istemedim. Aksine kendimi bir fail, zarar veren veya adaletsizliğe katkıda bulunan biri olarak düşünüyordum. Bu yüzden de bunun üzerine kafa yormadım. Kariyerim boyunca, sahip olduğum haksız dezavantaj ve avantajları, doğrudan olarak hafife alındığımı ve abartıldığımı görmezden geldim. Beş yıl önce bana beyaz bir kadın olmanın işimi etkileyip etkilemediğini sorsaydınız omuz silkip, “Pek değil,” derdim. Radikal Samimiyet’in yazarının bunu kabul etmesi zor ama ben inkâr modundaydım. Memphis, Boston, New York, Silikon Vadisi, Paris, Moskova, Kudüs ve Priştine gibi birçok yerde çalıştım.
Japonya’dan Çin’e, Avustralya’dan Hindistan’a, İrlanda’dan Brezilya’ya ve Meksika’ya kadar dünyanın pek çok yerine yayılmış ekipleri yönettim. Fakat nereye giderseniz gidin, değişmeyen tek şey sizsiniz. Ben her zaman bir kadındım ve her yerde cinsiyet adaletsizliği vardı. Ayrıca hayatımı genellikle düşünmek istemediğim şekillerde kolaylaştıran bir dizi ayrıcalığım1 vardı. Ben her zaman beyazdım ve her zaman her yerde ırksal adaletsizlik vardı. Hiçbir zaman yoksul değildim ve her zaman her yerde ekonomik adaletsizlik var. Her zaman heteroseksüeldim ve her zaman her yerde homofobi var. Bu gerçekliği görmezden gelmemin nedenlerini su yüzüne çıkarmak için, size üniversiteden sonra girdiğim ilk işimden bahsedeceğim.
1991 yılında işe girdim. Yirmi üç yaşındaydım ve bir özel sermaye şirketinde işe başlamıştım. Her şey bir anekdotla başladı. Firmanın CEO’su Robert’ın (gerçek adı bu değil),2 şirketimizin bazı Sovyet ortaklarıyla Bolşoy Balesi’ne gitmekle ilgili, anlatmayı çok sevdiği bir hikâyesi vardı. Hikâyeyi ilk kez (ama kesinlikle son değil) bir strateji toplantısının bitiminde duydum. Robert hikâyeyi şöyle anlattı:
“Neyse bale nihayet bitti ve Vladimir eğilip, ‘Robert, balerinleri sever misin?’ diye fısıldadı.” Robert soru karşısında nasıl şaşırdığını taklit ederek, “Tabii,” dedi. “Ama Robert,” diye tısladı Rus fabrika müdürü, “hangi balerin?” Robert, üç genç adam ve benden oluşan dinleyicilerine kaşlarını kaldırarak baktı. “Seçtiğim balerini otel odama getirmeyi teklif ediyordu!” Adamlar yarı hayranlıkla yarı inanamayarak güldü ama benim midem bulandı.
Bunun komik olduğunu nasıl düşünebilirlerdi? “Teklifi kabul ettin mi?” diye sordu gençlerden biri. “Gerçekten istediğin balerini odana getirebileceğini düşündün mü?” Burada Robert bana doğru baktı ve sonra kendini beğenmiş bakışlarının tüm gücünü genç adama çevirdi. “Hayır, tabii ki kabul etmedim. Ben öyle bir insan değilim. Ama evet, bence getirebilirdi.” Gençler etkilenmişti. Ben ise dehşete kapılmıştım. Robert tekliften yararlanmayarak üstüne düşeni yaptığını düşünüyor gibiydi.
Robert bu hikâyede bir kahraman değildi ama Robert’ın ve ekibimdeki diğer adamların insan ticaretinin ahlaksız bir şey olduğuna en az benim kadar inandığını biliyordum. Ancak Robert’a istediği dansçıyı temin etme hakkı oldu ğunu iddia eden bir ortakla çalışmamıza rağmen, ben dahil hiç kimse tek kelime etmedi. Robert her şeyi “komik” bir anekdota dönüştürdü, sanki buna gülmek durumun gerçekliğini alıp götürüyormuş gibiydi. Alın size inkâr. Çok geçmeden, çalıştığım pozisyon için piyasaya kıyasla önemli ölçüde daha az maaş aldığımı öğrendim. Benzer bir işte çalışan bir kız arkadaşım benden dört kat daha fazla maaş aldığını söyledi.
Arkadaşım maaşının piyasa maaşı olduğunu ve erkeklere bu miktarda ödeme yapıldığını açıkladı. Patronum Thomas’a bunu söylediğimde, “Arkadaşın patronuyla yatıyor olmalı!” diye haykırdı. Bunun düpedüz saçmalık olduğunu söyledim. Zam istediğimde ise, kendisini CEO Robert’la mantık dışı bir şekilde zor bir duruma sokuyormuşum gibi davrandı. Piyasada efsane olan Robert, muhalif bir yatırımcı olarak hem başarısı hem de güçlü kişiliğiyle tanınıyordu. Thomas’ın gidip Robert’la bilhassa benim konuşabileceğimi aklına getirmediğinden şüphelendim.
İlk fırsatta Robert’tan bir toplantı talep ettim ve çok geçmeden kendimi bir konferans odasında onunla yüz yüze buldum. Koltuğa rahatça oturdu. Koca göbeği ve asi beyaz saçları ona Noel Baba gibi yardımsever bir görünüm kazandırmıştı. Karşısındaki küçük tahta sandalyeyi işaret etti. İlk başta, patronluk taslıyor gibi görünse de güler yüzlüydü.
“Rus ortaklarımızın sana ‘gizli silahım’ dediğini biliyorsun.” Yüksek sesle güldü ve ben de gülmeye çalıştım, neyin bu kadar komik olduğundan emin değildim. Maaş konusunu gündeme getirdiğimde ortamın havası aniden değişti: Noel Baba gitmişti. Robert artık yırtıcı bir kuşa benziyordu. Delici bakışları ve çatılmış gri kaşları, kendisine meydan okunmasına alışık olmadığını açıkça belli ediyordu, özellikle de benim gibiler tarafından. Bana birkaç dakika gibi gelen bir süre boyunca gözünü kırpmadan baktı. “Sana düşük maaş aldığını düşündüren ne, bilmiyorum ama seni temin ederim ki diğerlerinin sana daha fazla maaş vermesi adil olmaz,” dedi kesin, nihai bir tonla ve sanki ayağa kalkacakmış gibi ellerini sandalyenin kollarına koydu. Ancak toplantıya sektördeki meslektaşlarımın ortalama maaşlarına dair verilerle gelmiştim ve kanıtlarımı ortaya koymak için direttim. Elimdeki veriler onu kızdırdı. “Sana o kadar para versem kızımın kazandığından fazlasını kazanırsın. Kızım ile arama girmek istemeyeceğini biliyorum.” Bu yersiz yorum o kadar korkunçtu ki kızının öğretmen olmasının ya da öğretmenlere yeterince ödeme yapılmamasının çözümünün finans sektöründeki kadınların değil de erkeklerin maaşlarını düşürmek olduğunu söyleme zahmetine bile girmedim.
Bunu söylemeye cesaret edemedim çünkü Robert gerçekten sinirliydi, neredeyse aklını kaçırmıştı. Konuşma aniden sona erdi. Otuz yıl sonra bugün, Robert’ın cevabının klasik bir gaslighting olduğunu biliyorum.3 Yine de yirmi üç yaşındayken makul argümanımı mantıksızca reddetmesi, yanlış bir şey yapıp yapmadığımı merak etmeme sebep olmuştu. Neyi anlamayı başaramamıştım? Ne yazık ki, sorunla nasıl yüzleşeceğinizi bilmiyorsanız –ki ben bilmiyordum– gaslighting işe yarar. Bunun yerine, artık haksız maaş konusunu düşünmemeye çalıştım.
Ekibimiz zamanının çoğunu Moskova’da Sovyet ortaklarımızla işbirliği yaparak geçirirdi. Moskova’dayken, Sovyet Savunma Bakanlığı tarafından projeye tahsis edilmiş büyük bir evde birlikte yaşıyor ve çalışıyorduk. Patronum Thomas ve ben sık sık Rusya ve Ukrayna’nın her yerine seyahat ediyor, yemeklerimizin çoğunu birlikte yiyorduk. Bana ciddi ve kronik bir hastalığı olduğunu, kırk yaşından sonra yaşayamayacağından korktuğunu söylediğinde onun için endişelenmeye başladım. Bazı finansal projeksiyonlar üzerinde geç saatlere kadar çalıştığımız bir gece beni öptü ve hemen gözyaşlarına boğuldu. Bana bakir olduğunu ve bu şekilde öleceğinden çok korktuğunu söyledi. O gece Thomas’ın bir bakir olarak ölmemesini sağladım.
Arkadaşlarım daha sonra bana oyun oynandığını söyledi. Belki de öyle olmuştu. Her iki durumda da, Thomas’ın bugün hayatta ve iyi olmasına seviniyorum. Hasta olmasını istemem ama keşke davranışlarından sorumlu tutulsaydı.
Patronumla yatmak büyük bir hataydı. Kabul ediyorum. Ama sadece bir kısmını. Sorun şu ki, her şeyin bedelini ben ödedim. Robert ilişkimizi duyduğunda, Thomas’a bana Moskova’daki grup evinden taşınmam gerektiğini bildirmesini söyledi. Thomas da buna itaat etti. Thomas’ın beni yeterince iyi koruyamayacağını bildiğimden Robert’la kendim konuştum. Robert bana, “Rusya cinsiyetçi bir toplum,” dedi. “Evde genç kadınlar da olunca Sovyet hükümetinin evi uygun şekilde kullanmadığımızı düşüneceğinden endişeleniyorum.” Öfkeden dilim tutuldu.
Robert bana bir daire kiralatarak beni tehlikeye atıyordu. Sovyet Moskova’sında kendi başıma yasadışı olarak kiralık ev bulmak zorunda kalmıştım. Yakın zamanda ABD Büyükelçiliği metronun Amerikalılar için güvenli olmadığı konusunda da bir uyarı yayınlamıştı. Moskova’da güvenilir bir taksi hizmeti olmadığından, işe gidip gelmek için rasgele arabaları durdurmam gerekecekti. Bir arkadaşım kısa süre önce, yolda durdurduğu sürücü ıssız bir parkta dolambaçlı yoldan gitmeye karar verdiğinde hızla giden arabadan atlamak zorunda kalmıştı. Yasadışı kiralık bir ev buldum, toplu taşımayla şansımı denedim ve durumun ne kadar adaletsiz ve tehlikeli olduğunu düşünmemeye çalıştım.
Hatta Thomas bana yine ağlayarak sevdiği kadının duygularına karşılık vermediğini söyleyene kadar onunla birkaç ay daha çıkmaya devam ettim. Ona sarılmamı ve bunun önemli olmadığını, çünkü onu çok sevdiğimi söylememi bekliyor gibiydi. Sonunda ona karşı hissettiğim erpatim4,* ve saygınlığım arasındaki duvara toslamıştı. Ondan ayrıldım.
Ne yazık ki hâlâ patronumdu. Bir kişinin diğeri üzerinde konumsal güce sahip olduğu (örneğin, bir kişinin diğerinin patronu olduğu) rızaya dayalı ilişkiler, özellikle sona erdikten sonra, genellikle psikolojik olarak taciz edici hale gelir. Bizimki de bir istisna olmadı. Bir akşam iş gezisinde kaldığımız bir otelin lobisinde oturmuş gazete okuyordum. Thomas yanımdan geçerken gazeteyi elimden kaptı ve “Direktörler analistlerden önce okur,” dedi. Bu tür şeyler yapmak hep çok hoşuna gitmiştir. Bu iş gezisinde yanımızda olan Thomas’ın patronu Fred olayı gözlemledi ve beni asansöre kadar takip etti. Fred ilişkimizi biliyordu ve beni başka bir yöneticiye transfer etmeye çalışıyordu. Maaşım hakkında da konuşmuştuk ve bana küçük bir destek de sağlamıştı. Güvenilir bir akıl hocası olacak gibiydi.
“Çok çirkin davrandı gerçekten,” dedi Fred, gözyaşlarımı iyice bastırmaya yetecek kadar anlayışla. Asansör odamın olduğu kata çıkarken başımı salladım. Duygularımı kontrol etmek için kafamda asal sayıları sayıyordum; lise matematik öğretmeninden öğrendiğim bir numaraydı. Fred sarılmak için kollarını uzattı. Kısmen ona güvendiğim ve kısmen de ona sarılmak ağladığımı görmesini engelleyeceği için kollarına doğru yöneldim. Sonra bir baktım ki ereksiyon halindeki penisini bana sürtüyordu. Neyse ki asansör kapısı açıldı; kolunun altından çıktım ve dışarı fırladım. Daha önce kendimi hiç bu kadar yalnız veya kuşatma altında hissetmemiştim. Ama her şeyi aklımdan söküp attım.5 Bugün #MeToo gönderisi atan genç bir kadın, aynı şey onun başına gelse, umarım farklı tepki verme cesaretini kendinde bulabilir. Ancak yine de bunun garanti olduğunu sanmıyorum. Bu gibi şeyler hâlâ meydana gelmeye devam ediyor ve bunlara karşılık vermek hâlâ çok zor.
Bundan birkaç hafta sonra Robert, personel şefi Peter ve firmanın ortağı olan Emmett’le Moskova’ya geldi. Emmett’in Gurur ve Önyargı’nın yıpranmış bir kopyasını okuduğunu fark ettim. Onu en sevdiğim romanlardan birini okurken görmek, içimi açıp onunla sohbet etmeye karar vermeme neden oldu. Sohbetimize kitaplarla başladık ve gerçekliğe geçiş yaptık. Emmett son terfimden sonra bile olması gerekenin yarısı kadar maaşımın adaletsiz olduğu konusunda benimle hemfikirdi. Ayrıca şirket konutundan atıldığım için dehşete düştüğünü söyledi. “Gitmesi gereken Thomas olmalıydı,” diye mırıldandı. Bana Robert’la zaten konuştuğunu söyledi ama faydası olmamıştı. Müdahalesi, maaşımı veya kaldığım yeri iyileştirmese de çok şey ifade ediyordu. Adaletsizlik duygumu doğrulamıştı. Emmett gerçek bir can simidiydi. Gün boyu bastırdığım tüm düşünceler ve öfke nedeniyle sabahları üçte uyanıyordum: Mantıksız olan ben miydim yoksa birlikte çalıştığım bu adamlar mı? Birinin olayları benim gibi gördüğünü bilmek gece boyunca uyumama yardımcı oldu.
Emmett, sözü geçen biri olan Peter’la konuşmamı önerdi. Bana sempatik bir şekilde yanıt veren ve bunu akşam yemeğinde tartışmamızı öneren Peter’a gittim. Teklifini kabul ettim ve bir umut ışığı hissettim: Belki her şey yoluna girebilirdi. Birkaç saat sonra, gitmeyi düşündüğü restoranda rezervasyon yaptıramadığını, bu yüzden yemekleri daireme getireceğini söyledi. Ben de işkillendim ama nasıl hayır diyeceğimi bilmiyordum. Yemekle birlikte geldi ve yemek masasına karşılıklı otururken yaşadığım şeylere karşı duyduğu sempatiyi bir kez daha dile getirdi. “Bu stresli bir sektör,” dedi. Stres kadınlar için zordu.
Ablasının kendini benim durumumda bulmasını istemezdi. Stresli olmadığımı ama az maaş aldığım için kızgın olduğumu söyledim. Peter başını salladı ama neredeyse herkesin düşük maaş aldığı bir ülkede büyüdüğünü söylerkenki sesi, bir Amerikalı olarak hayal bile edemeyeceğim şekillerde değişmeye başladı. Ne yaptığını anlayabiliyordum dünyadaki birçok insan benden çok daha kötü durumdayken daha fazla para istediğim için bana kendimi suçlu hissettirmeye çalışıyordu. Muhtemelen maaşımın yirmi katını kazandığı için ikiyüzlü olduğunu da biliyordum. Erkek akranlarım benim maaşımın iki katı maaş alıyordu ama Peter onlara asla suçluluk hissettirmezdi. Bütün bunları bilmeme rağmen hilesi işe yaradı. Kendimi saldırgan ve açgözlü hissediyordum. Ben daha ne olduğunu anlamadan masada yanıma gelip omuzlarıma arkadan masaj yapmaya başladı. Orada öylece gergin, felç olmuş ve irkilmiş bir vaziyette oturdum. İnsanlar genellikle kadınları bunun gibi durumlarda ortamı hemen terk etmedikleri için eleştirir. Fakat Peter bu şirketteki en yetkin adamlardan biriydi. Üzerimde belli ki sınırsız bir güce sahipti. Ayrıca benim dairemdeydi.
Nereye gidecektim ki? Peter’ın omzumun üzerinden uzanıp göğsüme dokunması sadece otuz saniye sürdü; son derece uzun ve rahatsız edici bir otuz saniye. Bu beni harekete geçirdi. Ayağa fırladım, dairemin kapısını açtım ve merdivenlerden aşağı doğru sokağa koştum. Takip etmediğinden emin olmak için omzumun üzerinden baktım. Moskova’nın o soğuk gecesinde uzun adımlarla ilerlerken, benim ne kadar aptal olduğumu düşündüğünü kafamda canlandırarak kendi kendime güldüm. Çalıştığım şirkette bir yöneticiyle kendi evimde olmaktansa gecenin bir vakti Moskova sokaklarında yalnız başıma dolaşmanın bana kendimi daha güvende hissettirdiğini anlayacak kadar ani bir kavrayışa nasıl sahip olduğumu merak ettim.
Söylemeye gerek yok, maaşıma zam alamadım. İK’ya bu olaylardan herhangi birini anlattım mı? Hayır. Bunun pek çok nedeni vardı, ama en önemlisi, Thomas’la yaşanan durumun geri gelip beni ısırmasından korkmuştum. İnsanlar Thomas’ın, Fred ve Peter’ın neler yaptığını bildiğini söylerdi ve Thomas’la çıksaydım diğer iş arkadaşlarımla çıkma konusunda da açıkfikirli olmam gerektiğini düşünürdü. Bunun saçmalık olduğunu biliyordum. Thomas’la çıkmış olmam, Fred’e benim iznim olmadan asansörde sürtünme6 ya da Peter’a göğsümü tutma hakkını vermiyordu. Yine de bu saçma imaların bir şekilde işe yarayacağını biliyordum, tıpkı Robert’ın maaşım hakkında bana gaslighting yapması gibi. Bu kazanamayacağım bir savaştı.
…