Oğlan, kızın yolunu bekliyordu pencerenin önünde. Kız, susuz toprakların hiç tanımadığı, alışınca da vazgeçemediği bir su gibi akarak geliyor; pencereye, gün boyu beklenmiş bir gülücük taktıktan sonra ardında çiçek kokuları bırakarak karşıdaki köhne eve giriyordu. Sonra bahçe akşama yakalanıyordu.
Serin gecenin içinde kayan taşra otobüsleri, şehri bilen hemşeriler, alacakaranlık bakan adamlar, eskisi gibi olmayan gökyüzü, yorgun düşmüş ameleler, kum taşı, harç kar, tuğla getir… Şoseler, çıtır çıtır konuşan sobalar, intihar hapları, şiirler, sureler, dualar, tarifler…
Ethem Baran, geçen günleri konuşturuyor. Eşyaları, sessizliği, kalabalığı, yolculuğu, kederi, yürek sızlatanı, takılıp kalanı, bir türlü geçip gitmeyeni, ahşap evleri, patikaları, televizyonu…
Unuttuğum Bütün Akşamlar, Ethem Baran’ın ustalık dolu hikâyeleri… Nehir gibi akıp giden hatıralar…
İÇİNDEKİLER
Kurutulmuş Gül Mevsimi
1 Yalancı Güz Aydınlığı…………………………………………….13
2 Binbir Gece…………………………………………………………………………17
3 En Uzun Yolu Irmaklar Bilir………………………….21
4 En İyi Seyirci Ödülü…………………………………………………25
5 Karanlık Ağaçlar Gecesi……………………………………..29
6 Evvel Zaman……………………………………………………………………..33
7 Bir Gül Daha Düştü………………………………………………….35
8 Ölümden Öte Yol………………………………………………………….39
9 Ey Gönül……………………………………………………………………………….43
10 Samanyolu Senfonisi………………………………………………..45
11 Felak………………………………………………………………………………………….47
12 Aynalı Kuyu………………………………………………………………………49
13 Gündökümü……………………………………………………………………….51
14 Son Bir Kez………………………………………………………………………..57
İki Film Birden
Gelecek Program…………………………………………………………………….61
Pek Yakında…………………………………………………………………………………65
Kar Kuyuları
Her Şey Bıraktığım Gibi mi?……………………………………..73
Bahçe……………………………………………………………………………………………………79
Unutulmuş Bir Su………………………………………………………………….87
Berhudar Olasın………………………………………………………………………95
Irmaklar Aktıkça Yorulur………………………………………….101
Solgun Bir İz…………………………………………………………………………….113
Sonrası Ayrılık
Ömrün Çok Olsun………………………………………………………………127
Çiy Düşmüş……………………………………………………………………………….139
Sonrası Ayrılık……………………………………………………………………….149
Yağmurlar Biter…………………………………………………………………….159
Bu Şehir………………………………………………………………………………………….165
Yoldan Geldim Yorgunum………………………………………….171
Akşam Olmasın……………………………………………………………………..183
Bayramlar Bayram Ola………………………………………………..191
Kurutulmuş Gül Mevsimi
Herkesin herkesi dilediği gibi sevebileceği, tuhaf bir
düşüncedir. Doğada bunu yasaklayan hiçbir şey yok.
Kediler krallara bakabilir…
IRIS MURDOCH
1
Yalancı Güz Aydınlığı
bir ev, yamaçta
mavi boyalı, kerpiç
çakır bir oğlan oynardı dalında
giz vermez asmaların
nicedir ışık yanmaz
kapalıdır perde
Sanki birazdan yağmur yağacak. Hava birdenbire bulandı, bahçede bir yel gezindi, kuru dallar titreşti. İlhan evin önündeki derme çatma sedirde oturuyordu. Ağaçların tek tek soyunup kararmış, dağınık birer çalı çırpı yığını haline gelmelerini günü gününe izlemişti. Dalların yapraklarından ayrılmaları hiç de kolay olmamıştı. Rüzgâra kendilerini teslim etmemek için direnmişler, kısa yağmurlarda ışıl ışıl parlamışlar, istemeden de olsa sararıp kızarmışlardı. Çok eskilerden kalma bir çocuk, mevsimler boyu bir görünüp bir kaybolarak dolaşıp durmuştu aralarında. İlhan, o çocuğu, kimi geceler birdenbire bir ışık yanıp sönüvermesinde kısacık bir an; kimi uzun yaz günlerinde gencecik, güneşli çiçeklerin arkasından kendisine bakıyorken görürdü. Karlar dökülürdü bahçeye usul usul; o çocuk, bacağında kısa pantolon, çorapsız ayaklarında sandaletlerle karlar üzerinde gezinir, hemencecik kaybolurdu. Günlerce,hatta aylarca görünmediği de olurdu. Bir zaman sonra ansızın, karanlık camlı bir gecede pencerenin önüne gelir, içeriyi gözetlerdi.
Tam önündeki, yaz bahar boyunca en çok yaprağı yüklenen dalın, her şeyini kaybetmiş çıplaklığına baktı: salt çizgi kalabalığına dönüşmüş dal utangaç utangaç ürperiyordu. Uzansa; kırık, çıtkırıldım çizgilerin bir kısmını asılı durdukları boşluktan silebilirdi; uzanmadı. Bu, üçüncü sigarasıydı. Yine sabaha kadar oturmuştu. Kullanılmayan bir gecenin seslerini dinlemekle geçirmişti saatleri. Yattığında sabahın altısıydı. Biraz önce uyanmıştı.
Annesi sessizce kahvaltıyı hazırlamaya koyulmuştu. Bahçenin hemen bitiminde yükselen tepeye doluşmuş gecekonduların üzerinden yalancı bir güz aydınlığının gelip geçtiğini gördü. Pencerelerine hep yağmur yağan yandaki evin tahta merdivenlerinde kadınlar oturmuş konuşuyor, arka yoldan bağırarak geçen bir satıcının sesi duyuluyor, bulanan havaya aldırmadan koşuşan çocuklar yeni bir oyun kuruyorlardı. –Şimdi bir apartmanın yarı karanlık, havasız bodrum katının çıplak duvarlı, soğuk (mutlaka soğuktur, daha kış gelmeden), daracık bir odasında biri/leri olmalı. Birazdan yağacak yağmurla birbirlerinin kuytularına tüneyecek olan gecekonduların çamurlu sokaklarından ayak sesleri hiç silinmeyen, annesiyle (kadın genç, kocası yaşlı; hakkında bir sürü dedikodu var) babası (eskiden kuru temizlemeciydi, tiner koklamaktan kafası “bir hoş” olmuş diyorlar, sonra da felç inmiş adama) durmadan kavga eden, bu yüzden evde huzuru olmayan, bu yüzden akşamları eve geç giden, bu yüzden sık sık dayak yiyen, henüz lise ikide, henüz on sekizini doldurmamış, henüz sevgiyi bilmeyen, henüz kendisini kuşatan tehlikelerden habersiz, çünkü tanıştığı/bakıştığı/konuştuğu herkese altında çok anlamlar gizli,ama bu anlamı ilk fırsatta bütün doğru ve yanlış anlaşılmalara açan bakışlar/gülümsemeler gönderen, çünkü parasız olan, hem sigara içen hem pahalı ve şık giyinmek isteyen, ilkin mahallenin kuruyemişçisinde bir sigara, sonra diskoteklerde bir bira içimi oturan ve sınıfta kalıp artık okula gitmeyen ve artık evine gelmeyen, yolunu gözleten, özlemi günden güne artan, ama gelmeyen, bir türlü gelmeyen birileri olmalı.
Kahvaltıya elini sürmedi. Sadece çay ve sigara. Sigaranın hep aynı şekilde ağızdan çıkan dumanı, bahçeyi kaplayan isimsiz otlar, durmadan yağmur yağan bir pencere, hiç solmayan plastik bir gül, intihar hapları, sayfalarının kenarları kıvrılmış bir defter, yarım kalmış şiirler, buruşturulup atılmış kâğıtlar, doğru dürüst çalınamadığı için sesini yitirmiş bir saz, içinde gezinip duran kırık dökük bir şeyler…
ham meyveyi kopardılar dalından/
ve gittin
bırakıp aynalarda nasıl kaldımsa kendime
bu kez başka gittin söylemeseler bilmeyecektim
bir içim suymuşsun komşular görmüş
bakışların senin değilmiş sesin değişmiş
bu kez başka gittin söylemeseler bilmeyecektim
katranlar damıttın içime yaşamam sandım
en çok seni düşününce en olmaz yerinde gecenin
yüzler arasında senin yüzündü
beş duyumu yitirdim kaç zaman anlayan yoktu
yutkundum arsenik tadında yaşamam sandım
………………………
şimdi
kurutulmuş gül mevsimidir kitaplardaki
Karşı evin penceresi bir tuhaf, garip, sanki ağlamaklı göründü gözüne. İki yüz kırk üç gündür bu pencere bomboştu, ıssızdı. Artık camlarına yağmur da yağmıyordu. Annesi geldi yanına. “Oğlum yesene bir şeyler… İyice zayıfladın. Çay sigara, çay sigara… Ne olacak bunun sonu?” “Canım bir şey yemek istemiyor anne…” Ayaklarının arasında dolaşıp duran kediyi kucağına aldı. “Sen de mi onu çok özledin Sementa?”
Üzerine kar yağan kısa pantolonlu çocuk
düştü
dizleri mi kanıyor
ne?
…