Vampirin Asistanı

Darren Shan yalnızca sıradan bir öğrenciydi; ta ki Ucubeler Sirki’ne gidene kadar. Şimdi yeni hayatını bir vampirin asistanı olarak sürdürürken onu hayatta tutacak tek bir şey vardı: Kan… Ve o buna çaresizce direniyordu. Ama Kurtadam’la tüyler ürperten bir karşılaşma her şeyi değiştirecek miydi?

“Shan, kalp atışlarını hızlandıran, sayfaları heyecanla okunan, çocukları sürükleyen bir macera yaratmış… Okuyucular önce korkuyla kitabı kapatacaklar, sonra merak içinde geri dönecekler”
School Library Journal

GİRİŞ

Adım Darren Shan. Yarı vampirim.

Vampirliğim doğuştan gelmiyor. Eskiden sıradan bir çocuktum. Annem, babam ve kız kardeşim Annie ile yaşıyordum. Okula gitmeyi seviyordum ve bir sürü de arkadaşım vardı.

Korku hikâyeleri okumak ve korku filmleri seyretmek hoşuma gidiyordu.

Bir gün kasabamıza bir ucube gösterisi geldiğinde, en iyi arkadaşım Steve Leopard bilet aldı ve birlikte izlemeye gittik. Müthişti doğrusu; gerçekten de ürkütücü ve garip bir gösteriydi. Harika vakit geçirdik.

Ama işin en garip kısmı, gösteriden sonraydı. Steve sahnedeki karakterlerden birini tanımıştı… Daha önce, eski bir kitapta onun bir portresini görmüştü ve dediğine göre adam bir… vampirdi. Steve gösteriden sonra salonda kalıp adamdan kendisini de bir vampire dönüştürmesini istedi! Bay Crepsley vampirin adı buydu kabul etmişti, ama Steve’in kanındaki kötülüğü tadınca vazgeçti ve konu böylece kapandı.

Daha doğrusu, eğer Steve’in ne halüar karıştırdığım görmek için ben de salonda kalmasaydım kapanacaktı. Vampirlerle işim olmazdı; ama örümcekleri evcil hayvan olarak besleyecek kadar çok seviyordum ve Bay Crepsley’nin birçok harika numara bilen. Madam Octa adında, zehirli bir gösteri örümceği vardı. Ben de onu çaldım ve vampire, peşimden gelirse sırrını herkese söyleyeceğimi belirten bir not bıraktım.

Uzun lafın kısası. Madam Octa Steve’i soktu ve hastanelik etti. Arkadaşımın ölmek üzere olduğunu anlayınca Bay Crepsley’ye gidip onu kurtarmasını istedim. Kabul etti; ama karşılığında varıvampir olmak ve onun yardımcısı olarak yanında seyahat etmek zorundaydım.

Beni yanvampire dönüştürdükten (kendi iğrenç kanını benim vücuduma akıtarak yaptı bunu) sonra koşup Steve’i kurtardım. Ancak ondan sonra, sürekli kana susadığımı fark ettim ve evde kalırsam korkunç şeyler yapmaktan mesela kız kardeşimin kanını emmekten— korktum.

Bu nedenle Bay Crepsley’nin yardımıyla ölü numarası yapıp canlı canlı gömülmemi sağladım. Sonra da gecenin bir yansında, etrafta kimseler yokken Bay Crepsley gelip beni mezarımdan çıkardı ve beraberce yola koyulduk, insan olarak geçirdiğim günler, sona ermişti. Bir vampirin yardımcılığını yaptığım günler başlıyordu artık.

BİRİNCİ BÖLÜM

Kuru ve ılık bir geceydi. Stanley Collins izci toplantısından sonra evine, yürüyerek dönmeye karar vermişti. Yol çok uzun sayılmazdı; 1,5 kilometreden az bir mesafeydi Karanlık bir gece olduğu halde Stanley yolun her adımını, izci düğümü atmayı bildiği kadar iyi biliyordu.

Stanley bir oymak beyiydi. İzcileri seviyordu. Küçükken izcilik yapmış, büyüyünce de bağlantısını koparmamıştı. Üç çocuğunu da birinci sınıf izci olarak yetiştirmiş, onlar büyüyüp evden ayrıldıkları için şimdilerde civardaki çocuklara yardım etmeye başlamıştı.

Stanley ısınmak için hızlı hızlı yürüyordu. Üzerinde yalnızca bir şort ve tişört vardı. Güzel bir gece olmasına rağmen kolları ve bacaklarındaki tüyleri ürpermişti; ama o buna aldırış etmiyordu. Eve vardığında karısı, onu nefis bir bardak sıcak çikolata ve kuşüzümlü çörekle bekliyor olacaktı. Hızlı ve iyi bir yürüyüşten sonra sıcak çikolatayla çöreğin tadına daha fazla varacaktı.

Yolunun her iki yanında bulunan ağaçlar, alışık olmayanlar için yolu son derece karanlık ve tehlikeli hale getiriyordu. Ama Stanley korkmuyordu. Aksine, geceyi seviyor, ayaklarının otlara ve çalılara bastığında çıkardığı çıtırtıyı dinlemekten hoşlanıyordu. Çıtır. Çıtır. Çıtırt…

Gülümsedi. Oğullarının küçüklüğünde, beraberce eve yürürlerken çoğu kez ağaçların tepelerinde canavarlar bekliyormuş gibi davranırdı. Korkunç sesler çıkartır, çocukların bakmadığı anlarda alçak dalların üzerindeki yapraklara asılırdı. Bazen çocuklar çığlığı basıp eve doğru son hızla koşarlar, Stanley de kahkahalar atarak arkalarından giderdi.

Çıtır. Çıtırt. Çıtırt…

Bazen de, geceleri uyumakta zorlandığı zamanlarda, eve yürürken ayaklarının çıkardığı sesleri düşünür; bu, onun huzurlu bir uykuya dalmasına yardımcı olurdu hep.

Stanley’ye göre bu, dünyadaki en güzel sesti. Mozart ve Beethoven’in müziklerinden bile güzeldi.

Çıtır. Çıtır. Çıtırt…

Çat

Stanley durup kaşlarını çattı. Sanki bir dal kırılmıştı. Ama olamaz! Bir dala bassa hissederdi, üstelik yakınlardaki tarlalarda inek ya da koyun da yoktu.

Yarım dakika kadar hareketsiz kalıp meraklı bir şekilde etrafı dinledi. Başka ses duyamayınca kafasını iki yana sallayıp gülümsedi. Hayal gücü ona oyunlar oynuyordu, hepsi bu. Eve gittiğinde bunu katısına anlatacak, beraberce bir güzel güleceklerdi.

Yeniden yürümeye başladı.

Çıtır. Çıtır. Çıtırt…

İşte. Tamdık seslere geri dönüş. Etrafta başka kimse yoktu. Eğer olsaydı sadece bir dal kırılmasından daha fazlasını duyardı. Stanley J. Collins’in yanına kimse habersiz sokulamazdı. O eğilimli bir oymak beyiydi. Kulakları bir tilkini nki kadar keskindi.

Çıtır. Çıtır. Çıtın. Çıtırt. Çıt…

Çat!

Stanley bir kez daha durdu; ilk defa korkunun parmakları, kalbini kavramış, sıkmaya başlamıştı.

Bunun hayal gücüyle alakası yoktu. Bu defa net bir şekilde duymuştu. Yukarılarda bir yerlerde, bir dal kırılmıştı. Öncesinde de sanki hareket eden bir şeyin çıkardığı çok hafif bir hışırtı mı olmuştu?..

Stanley kafasını kaldırıp ağaçlara baktı, ama hava karanlık olduğu için hiçbir şey göremedi. Orada bir yerde araba büyüklüğünde bir canavar olsa bile farkına varamazdı. On tane de olsa, yüz tane de! Bin…

Of, bu çok saçmaydı. Ağaçlarda canavarlar yoktu. Canavar diye bir şey olmadığını herkes bilirdi. Canavarlar gerçek değildi. Bu bir sincap ya da baykuş gibi normal bir hayvan olmalıydı.

Stanley bir adım atmak için ayağını kaldırdı ve tam indirmek üzereydi ki…

Çat!

Ayağı havada kalmış, kalbi daha hızlı atmaya başlamıştı. Bu bir sincap değildi! Çıkan ses çok sertti. Yukarıda kocaman bir şey vardı. Orada olmaması gereken bir şey… Daha önce hiç orada bulunmamış bir şey… Orada…

Çat! Ses bu sefer daha yakından ve aşağıdan gelmişti; Stanley buna daha fazla dayanamadı.

Koşmaya başladı.

Stanley iri bir adamdı, ama yaşma göre oldukça formdaydı. Yine de bu kadar hızlı koşmayalı epey olmuştu; yüz metreden sonra nefesi tükenmiş, gövdesinin yan tarafına bir sancı saplanmıştı.

Yavaşlayıp durdu, iki büklüm bir şekilde nefes almaya çalıştı.

Çıtırt.

Hızla başını kaldırdı.

Çıtır. Çıtır. Çıtırt…

Ayak sesleri üzerine doğru geliyordu! Yavaş ve ağır ayak sesleri… Dehşete kapılan 5tanley gitgide yaklaşmakta olan sesleri dinledi. Canavar, ağaçlar sayesinde önüne mi geçmişti? Aşağıya mı inmişti? Onun işini bitirmeye mi geliyordu? Acaba?..

Çıtır. Çıtır…

Ayak sesleri durduğunda Stanley, karanlıkta bir siluet gördü. Beklediğinden küçük biriydi bu, küçük bir çocuk kadardı. Derin bir nefes alıp doğrulduktan sonra, cesaretini, bir pelerin gibi üzerine sarıp daha yakından bakmak için bir adım atlı.

Bu, yalnızca bir çocuktu! Küçük, korkmuş görünen, kirli bir takım elbise giymiş, bir erkek çocuğu…

Stanley gülümseyip başını iki yana salladı. Ne büyük bir aptallık yapmıştı! Bu olanları anlattığında kansı gülmekten katılacaktı.

Benzer İçerikler

Çınar Ağacının Gizemi | Mehmet Önder Karacaoğlu

yakutlu

Zaman Bisikleti

yakutlu

Mısır Anne

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy