“Yıldırım ve şimşek aşkına!”
Duyduk duymadık demeyin!
Ejderhalar Viran Şato’yu işgal etti!
Bir yeşil ejderha ailesi Viran Şato’yu kasıp kavururken binlerce kişi canlarını kurtarmak için çığlık çığlığa kaçışıyor.
Ortalık toza dumana bulanmışken Kral Arthur’un şövalyeleri ne mi yapıyor?
Hiç sormayın! Kimisi tatilde kimisiyse büyükannelerini ziyarette…
Neyse ki yedek bir zırh ve onu doldurmaya gönüllü olan Ralph adlı küçük bir çocuk var da ahali ejderhalara karşı tümden savunmasız değil.
Cesur kahramanımız Ralph, Cuma şövalyesi Bugün ve sihirbaz Katakulli ile birlikte ateş üfleyen korkunç canavarları alt etmek üzere yola çıktı bile. Ah, keşke bir de onları bekleyen o miniminnacık sürpriz ‘şey’den haberdar olabilselerdi…
Kıkırdamalarla dolu eğlenceli bir okuma deneyimi vadeden Viran Şatodaki Ejderhalar, fantastik ve bilim kurgu edebiyatının efsane yazarı Terry Pratchett’ın, 1960 yılların ortalarında, Bucks Free Press isimli yerel haftalık gazetede çalışan bir gazeteciyken genç okuyucular için kaleme aldığı hikâyelerinden derlenerek oluşturulmuş eğlenceli bir öykü kitabı.
İçinde ejderhalar ve sihirbazlar, belediye kurul üyeleriyle belediye başkanları, yaşadığı bahçeden bir an önce kurtulup dünyayı keşfetmek isteyen maceraperest bir kaplumbağa, gölde yaşayan bir canavar, ulaşımda devrim yaratacak bir icat peşinde koşturan bir mağara adamı ve tabii ki bolca sihir bulunuyor. Rivayet o ki, bu hikâyeler elliden fazla etkileyici kitaba imza atan dâhi yazarın kariyerinin de belkemiğini oluşturuyor.
41 kitaptan oluşan olağanüstü başarılı DiskDünya serisinden tanıdığımız Carnegie Madalyalı usta öykücü Sör Terry Pratchett’tan, her biri birbirinden matrak, kargaşa ve heyecan dolu tam on altı harika hikâye…
Kılıç ve kalkanınızı kuşanın.
Macera başlıyor!..
“O kadar komik ki, kahkaha atarken kaşığımı düşürdüm!”
Kral Arthur
Tozlu dolapları karıştırarak gereğinden
fazla zaman harcayan ve dikkatle saklayıp
bilerek unuttuğum bunca malzemeyi
bulan Colin için. Ve bu hikâyelerin çok iyi
olduğunu düşünen gençliğim için…
Ah, o delikanlıya birkaç şey öğretebilirdim.
GİRİŞ
Uzayda dönen bir gezegene odaklanın… Kuzey yarımküredeki küçük bir ülkeye; Büyük Britanya’ya. Daha yakına gelin, daha yakına… Londra’nın batı kenarında Buckinghamshire kasabasını göreceksiniz. Küçük köyler ve dolambaçlı kır yolları. Ve zamanda geriye, bin dokuz yüz altmışların ortalarına dönerseniz o yollardan birinde, defterini ve kalemini ceketinin cebine tıkıştırmış, motosikletle bir yere gitmekte olan genç bir delikanlı görebilirsiniz. O, benim. Bucks Free Press için çalışan acemi bir gazeteci; yerel olayları aktarmak için gönderilmişim. Şansım varsa, köy panayırı gibi bir şeye gidiyorum. Nasıl olduğunu bilirsiniz: pantolonlarının içine gelincik sokan adamlar, su dolu kovalarda ağızlarıyla kurbağa yakalamaya çalışanlar, bir tepeden aşağı acayip hızlı yuvarlanan peynir tekerlekleri…
O zamanlar her şey çok daha eğlenceliydi. Bütün bunların ortasında, kütüphaneden eve taşıyabildiğimce çok kitap götürüp okuyarak yazmayı öğrendim. Kendi hikâyelerimi yazmaya başladım – genç okuyucular için yazdığım hikâyeler her hafta gazetede yayımlanıyordu. O hikâyelerin bazılarını derleyerek bu kitabı oluşturduk. İçinde ejderhalar ve sihirbazlar, belediye kurulu üyeleri ve belediye başkanları, maceraperest bir kaplumbağa, bir gölde yaşayan canavar, üzerine bol bol sivri şapka, birkaç sihir (hatta bazıları yapması gereken şeyi yapıyor bile) var. Bu, ilk hikâyelerin bazıları ilk romanım Halı Halkı’nı doğurdu. Sayfayı çevirin ve henüz genç bir delikanlıyken yazdığım hikâyelerimi okuyun. Çoğu bu kitaba ilk basıldıkları haliyle alındı; ama yetişkin ben, birkaç ince ayrıntıyı birazcık değiştirdi: orada bir dokunuş, burada bir çimdik, gereken yerde küçük bir dipnot, çünkü genç halim sonradan olacağı kadar akıllı değildi. Ama o saf motosikletli halimle siyah şapkalı ve sakallı yetişkin halim aynı kişi. İkimizin de tek istediği, anlayacak yaştaki insanlar için hikâyeler yazmaktı. Ve hayal ettirmek…
Terry Pratchett
Wiltshire, 2014
Viran Şatodaki
Ejderhalar
Kral Arthur’un zamanında gazete yoktu; yalnızca sokak sokak dolaşıp, ciğerlerini patlatırcasına bağırarak haberleri aktaran çığırtkanlar vardı. Bir pazar günü Kral Arthur yatağında oturmuş, yumurtasını yiyordu ki pazar çığırtkanı içeri girdi. Aslında, grup halinde gelmişlerdi: resim çizen bir adam, fıkra anlatan bir soytarı, eşofman ve futbol ayakkabısı giymiş spor sayfası haberlerini çığıran ufak tefek bir adam…
“EJDERHALAR
VİRAN ŞATO’YU
İŞGAL ETTİ!”
diye bağırdı Haber Çığırtkanı (bu manşetti) ve sonra, daha alçak sesle ekledi: “Tüm ayrıntılar için dokuzuncu sayfayı dinleyiniz.” Kral Arthur şaşkınlık içinde kaşığını düşürdü. Ej- derhalar! Bütün şövalyeleri göreve yollamıştı. Sör Lancelot dışında; o, Fransa’ya tatile gitmişti. Dokuzuncu Sayfa nefes nefese içeri daldı, öksürdü ve “Bir yeşil ejderha ailesi Viran Şato’yu kasıp kavururken binlerce kişi canlarını kurtarmak için kaçtı…” “Kral Arthur bu konuda ne yapıyor?” diye sordu Editör Çığırtkan kendini beğenmişçe. “Vergilerimiz nereye gidiyor? Camelot halkı eyleme geçilmesini talep ediyor…” “Bunları dışarı at ve her birine dörder kuruş ver,”* dedi Kral, uşağına. “Sonra muhafızları çağır.”
Kral Arthur o gün daha sonra avluya çıktı. “Şimdi, beyler,” dedi. “Gönüllü arıyorum…” Sonra gözlüklerini düzeltti. Avluda ondan başka yalnızca, üzerine fazla büyük gelen zincir bir zırh giymiş küçük bir oğlan çocuğu vardı. “Ralph emrinizde, efendimiz!” dedi çocuk ve bir selam çaktı.
“Diğer herkes nerede?” “Tom, John, Ron, Fred, Bill ve Jack çok hastalar, gelemediler,” dedi Ralph, parmaklarıyla sayarak. “William, Bert, Joe ve Albert tatile gitti. James büyükannesini ziyaret ediyor. Rupert ava çıktı. Eric de…” “Pekâlâ o zaman,” dedi Kral. “Ralph, Viran Şato’yu ziyaret etmeye ne dersin? Manzarası güzel, yemekler harika, öldürülecek birkaç ejderha var yalnızca. Benim yedek plaka zırhımı alabilirsin; biraz bol ama oldukça kalındır…” Böylece, Ralph eşeğine atladı, ıslık çalarak çekme köprüden geçti ve tepelerin ardında gözden kayboldu. Şato görünmez olunca plaka zırhı çıkardı ve bir çalının arkasına saklayıp kendi sıradan giysilerini giydi, çünkü zırh gıcırdıyordu ve aynı zamanda çok bunaltıyordu. Ormanlık bir tepede, yüksekte, kömür karası zırh kuşanmış atlı biri bekliyordu. Küçük delikanlının geçmesini izledi ve sonra iri, siyah atıyla dörtnala peşine düştü.
“Cuma şövalyesi
adına dur,”
diye bağırdı gür bir sesle, siyah kılıcını kaldırarak. Ralph dönüp baktı. “Affedersiniz bayım,” dedi, “Viran Şato’ya giden yol bu mu?”
“Şey, evet, aslında bu,” dedi şövalye utanmış görünerek. Sonra kendisinin aslında ne kadar iri yarı, ne kadar haşin bir şövalye olduğunu hatırladı ve yankılı bir sesle devam etti:
“Ama ilk önce
benimle savaşman
gerek!”
Ralph şaşkınlık içinde kara şövalyenin atından inmesini ve kılıcını sallayarak ona saldırmasını izledi. “Teslim ol!” diye bağırdı şövalye. Ama sonra ayağı bir tavşan deliğine girdi ve şövalye, teneke fabrikasında patlama olmuş gibi korkunç bir tangırtı eşliğinde devrildi. Bir anlık sessizlik oldu ve sonra şövalyenin miğferi kendiliğinden düştü. Ralph, Cuma şövalyesinin aslında çok ufak tefek bir adam olduğunu gördü. Ya da en azından, çok ufak bir kafası olduğunu. “Pardon,” dedi şövalye. “Yeniden deneyebilir miyim?” “Kesinlikle olmaz!” dedi Ralph ve paslı kılıcını çekti. “Ben kazandım. İlk sen düştün.
Günlerden cuma bile değil, bu yüzden sana Bugün diyeceğim, çünkü seninle bugün savaştım. Artık benim tutsağımsın!” Zırhın içinden bir sürü tangırtı geldi ve Bugün zırhın arkasındaki kapaktan çıktı. Korkutucu görünüşlü siyah zırhı, kendinden üç kat büyüktü. Böylece, Ralph eşeğine atladı, büyük siyah savaş atının sırtındaki Cuma şövalyesi Bugün’ü peşine taktı ve Viran Şato’ya doğru yoluna devam etti. Bir süre sonra epey sıkı dost oldular, çünkü Bugün bir sürü fıkra biliyordu ve oldukça güzel şarkı söylüyordu. Şövalye olmadan önce sirkte çalışmıştı. Ertesi gün bir kilometre taşının üzerinde oturmuş, kitap okuyan bir sihirbaza rastladılar. Üzerinde normal sihirbaz kıyafetleri vardı: uzun beyaz sakal, sivri tepeli şapka,* simgeler ve sihirlerle kaplı bir tür entari ve uzun sarkık çizmeler. Çizmelerini çıkarmıştı ve kırmızı çorapları ortadaydı. “Affedersiniz bayım,” dedi Ralph, sihirbazlarla dikkatli konuşmak gerektiğinden, “bu, Viran Şato’ya giden yol mu?”
“Yıldırım ve şimşek aşkına!
…