Cikcik sesleri, harman yerinin güneyindeki tümsekten geliyordu. Biraz daha dikkatle dinleyince, sesin, harman yerinin kenarındaki yabangülünün içinden çıktığını anladım. Duyduğum bu ince, yumuşak cikcikler, içime hoş, sıcak, duygular yayıyordu.
Merakım gittikçe yoğunlaşıyordu. Oradan gelen bu cikcikler, acaba ne sesiydi? Kalktım, yabangülüne doğru yürüdüm. Yabangülüne iyice yaklaştığımda, dalların arasından bir serçe havalandı…..
***
İçindekiler
√ Kuşun Gönderdiği Armağanlar
√ Yavru Serçeler
√ Elma Fidanının Komşuları
√ Annem Bana Neden Engel Koyuyor?
√ Menekşe’nin Bitmeyen Üzüntüsü
√ Yeşilbaşlı Ördekler
KUŞUN GÖNDERDİĞİ ARMAĞAN
Bir zamanlar, bir kuşum vardı benim. Dedemlere gittiğimizde bu kuş, bana her gün armağanlar gönderirdi.
Size önce kuşumla nasıl tanıştığımı anlatayım. Altı yıl kadar önceydi. İstanbul’da oturuyorduk. O zaman, dört yaşındaydım. Bir gün Ankara’ya dedemlere gitmiştik. Dedem, sabah işe gidiyor, akşamüstü de işten dönüyordu. Gidişimizin ikinci akşamı kapı çalınmıştı. Her zaman yaptığım gibi koşup kapıyı açtım. Gelen, dedemdi. Kapıyı açtığımda dedemle karşılaşmaktan çok hoşlanıyordum.
— Hoş geldin, dedim dedeme; sonra, bana ne getirdin, diye sordum.
O da bana:
— Dur bakalım; kuş sana bir şey göndermiştir, dedi.
Dedem beni kucağına aldı, çalışma odasına götürdü. Odadaki kitaplığın üst raflarına bakıyor, kuşun bana gönderdiği şeyi arıyordu. Dedemle birlikte ben de aramaya başlamıştım.
Sol üst rafa baktık, dedem:
— Kuş buraya bir şey koymamış, dedi.
Onun yanındakine baktık, dedem:
— Buraya da bir şey koymamış kuş, dedi.
Soldaki üst rafta küçük bir paket vardı.
Dedem:
— Hah!
Kuşun gönderdiği armağan işte burada, diyerek paketi raftan alıp bana verdi.
Sevinçle aldım paketi. Aceleyle açtım. İçinde bir çikolata vardı.
Artık, dedemi kapıda her karşılayışımda ona önce “Hoş geldin.” diyor; ardından da “Kuş bana ne gönderdi?” diye soruyordum.
Orada kaldığımız sürece, kuş her akşam bana bir şey gönderdi. En çok da çikolata gönderiyordu.
Dedem beni her zaman çalışma odasına götürmüyordu. Kimi de, “Kuşun gönderdiği armağan, çantamda.” diyordu ve çantasından bir paket çıkarıp bana uzatıyordu.
Bu oyunu çok sevmiştim. Dedemlere her gittiğimizde bu oyunu oynuyorduk. Kuşun yolladığı paketi bulmak, açmak çok eğlenceli oluyordu. Paketten kimi günler de oyuncak, renkli kalemler, resim defteri, çocuk kitabı çıkıyordu.
Sık sık gidemiyorduk Ankara’ya. Yılda üç, dört kez ancak gidebiliyorduk. Her gidişimizde çoğu kez üç gün; en çok da bir hafta kalıyorduk.
Zaman geçtikçe dedemle bu oyunu biraz daha renklendirmeye başlamıştık. Örneğin, raflara bakarken, paketi ikimiz de gördüğümüz halde görmezlikten geliyorduk. “Kuş buraya koymamış.” diyerek, paketi başka raflarda aramayı sürdürüyorduk.
Paketi, raflara ikinci bir kez bakarken görüyor, “Kuş, paketi işte burada saklamış!” diye sevincimizi belli ediyorduk.
*
Yıllar geçmiş, okul çağım gelmişti. Okula başlamıştım. Artık düşle gerçeği ayırabiliyordum.
Okul açılalı iki ay olmuştu. O günlerde yine dedemlerdeydik. Akşamüstü dedemi her zamanki gibi yine kapıda karşıladım.
— Hoş geldin dedeciğim, dedim.
Sonra, dedeme o her zamanki sorumu sordum. Dedem, çantasından çıkardığı küçük paketi bana uzattı ve yine:
— Al sana kuşun gönderdiği armağan, dedi.
Ben, kısa bir süre durakladıktan sonra, dedemin yüzüne bakarak gülümsedim.