Zaman için dolaşabilen bir bisikletiniz olmasını istemez miydiniz? Bisikletinize atlayıp, eski çağlara kadar gidip dünyamızın ilk günlerinde yaşayan insanları yakından görmek hoşunuza gitmez miydi? Yağmur ile Damla, işte böyle bir Zaman Bisikleti icat eden iki kardeş. Değişik bir bisiklet bu. Babalarıyla birlikte sık sık bisiklete atlayıp eski çağlara gidiyorlar. Günümüzden tüm yüz bin yıl öncesine. Akdeniz’in en güzel kentlerinden biri olan Antalya’nın biraz ötesindeki ‘Karain Mağarası’nın yakınında duruyorlar. Orada, bugünkü insanların ataları olan ilk insanları görüyorlar. Çuka ile Anin de bu mağarada yaşayan iki kardeş. Bu iki kardeşin en önemli özelliği, gördükleri şeylerden kimsenin akıl edemeyeceği sonuçlar çıkarıp yeni buluşlar yapmak. Yüz bin yıl öncesinde iki kardeş: Çuka ile Anin, yüz bin yılın bugününde de yine iki kardeş: Yağmur ile Damla. Ve yaşayacağınız ilginç bir serüven.
1
Karain mağarasına bir belgesel film çekmek üzere gitmiştim. Atalarımızın yaşamış olduğu bu koca mağara beni pek etkilemişti doğrusu. O çağda insanların nasıl yaşamış olduklarım çok merak etmiştim. En çok da. insanların yaşamını kolaylaştıran pek çok buluşun nasıl yapıldığım merak ediyordum. Bir kayanın üstüne oturup gözlerini yumduğumda, görür gibi olmuştum onları.
O an, bir yolunu bulup o çağa gitmeye karar verdim. Ama daha önce, otomobile binip de bir yerden bir yere gider gibi zaman içinde gezinmemi sağlayacak bir araç yapmak gerekiyordu. Bunu da ben yapamazdım doğrusu. Eve döner dönmez, yardımcılarımı çağırdım.
“Yağmur, Damla (bunlar benim kızlarım), gelin bakalım yardım edin bana!”
“Geldik baba.”
“Önce şu benim eski bisikleti bilgisayara bağlayalım.”
“Nasıl bağlayacağız baba?”
“Onu bilmem. Bildiğiniz gibi bağlayın. Ama bilgisayarı açıp da bisiklete bindiğimde beni çok eski çağlara götürebilsin.”
“Biz de seninle gelebilir miyiz baba?” diye sordu Yağmur.
“Gelebilirsiniz,” dedim.
“Yaşasııın!” diye bağırdı Damla.
“Ama önce bisikleti bilgisayara bağlayıp bir Zaman Bisikleti yapmalısınız. Ben şimdi biraz uyuyacağım.”
“Peki baba,” dedi Yağmur.
Şöyle bir saat kadar kestirdikten sonra yanlarına geldiğimde tuhaf bir aletle karşılaştım. Kızlar nasıl becermişlerse benim eski bisikleti parçalamışlar. Ön tekerleğini de arkaya bağlamışlar. Pedalı çevirince iki tekerlek birden dönüyor. Bisikletin elektrik üreten dinamosunu da iki kabloyla bilgisayara bağlamışlar. Böylece hem gerektiğinde bilgisayara enerji sağlanacakmış, hem de ben pedalları öne doğru çevirirsem geleceğe, geriye doğru çevirirsem eski çağlara gidebilecekmişim. Bunun nasıl olacağını pek anlayamadım ama, söylediklerine göre bilgisayara bunu sağlayacak özel bir program yüklemişler.
Bisikletin tepesine kocaman bir şemsiye bağlamışlar. Bu zaman içinde gezerken kozmik yağmurlardan korunmak içinmiş. Onun tepesine de bir alüminyum tencere kapağı takmışlar. Bu da cep telefonuyla rahatça konuşabilmem için bir çanak antenmiş. Bisikletin iki yanma da iki kocaman çanta asmışlar. Çantaların içi yiyecek, içecek, el feneri, bıçak, kazma, kürek, çekiç, çivi, pense, kalem kâğıt gibi şeylerle dolu. Yağmurluk, gömlek, kazak koymayı da unutmamışlar.
“Bunlar ne olacak?” dedim.
“Orada gerekebilir,” dedi Damla.
“Nelerle karşılaşacağımızı biliyor muyuz?” dedi Yağmur.
“Kim bilir ne serüvenler yaşayacağız. Hazırlıklı olmamız gerekmez mi?” dedi Damla.
“Ay, şimdi siz ikiniz de benimle geliyor musunuz gerçekten?”
“Eveeeet!” diye bağırdı ikisi birden.
“Baksana, bisikletin selesini üç kişilik yaptık,” dedi Yağmur.
“Peki bu küçücük eski bisikletin gücü bizim üçümüzü birden eski çağlara götürmeye yetecek mi?”
“Yeter yeter. Sen merak etme.”
“Hadi öyleyse, binin de gidelim.”
Üçümüz birden bisiklete kurulduk. Bilgisayarı açıp programı yüz bin yıl öncesine ayarladım.
Şimdiye kadar olanlar bana bir oyun gibi geliyordu. Ama bisiklete binip de pedalları çevirmeye başlayınca yanıldığımı anladım. Bir anda çevremizdeki her şey değişiverdi. Ben pedalları geriye doğru çevirdikçe yaşadığımız her şey tersine dönmeye başladı. Az önce yaptığımız konuşmalar bile tersine dönmüş, sonu başa gelmişti. Tersine dönünce, şöyle olmuştu konuşmalarımız:
“Ama önce bisikleti bilgisayara bağlayıp bir Zaman Bisikleti yapmalısınız. Ben biraz uyuyacağım.” dedim.
“Yaşasııııın!” diye bağırdı Damla.
“Gelebilirsiniz,” dedim.
“Biz de seninle gelebilir miyiz baba?” diye sordu Yağmur.
“Onu bilmem. Bildiğiniz gibi bağlayın. Ama bilgisayarı açıp da bisiklete bindiğimde beni çok eski çağlara götürebilsin.”
“Nasıl bağlayacağız baba?”
“Önce şu benim eski bisikleti bilgisayara bağlayalım.”
“Geldik baba…”
“Yağmur, Damla gelin bakalım yardım edin bana.”
Pedalları çevirmem hızlanınca her şey silikleşti. Sanki bulutların içinde gidiyor gibiydik. Gözümün önünden hızla geçen şeyler daha önce yaşadığım şeylerdi. Kendi bebekliğimi bile gördüm bu arada. Doğrusu, çok şeker bir bebektim. Anneme bir şeyler anlatmaya çalışıyordum ama, ne olduğunu ben bile anlayamadım. Demek ki insan kendi bebekliğindeki düşünceleri bile anlamakta zorlanıyor. Bebekler anlaşılmaz kişilerdir zaten.