ÖNSÖZ
Farklıyız biz bu adamlardan.
Niye mi? Kiralık ev ararken deseler ki “Bu evde zombi varmış” ya da “Kurt adam yaşıyormuş civarda”, hiç korkmaz bizim millet. “Hadi len” deyip geçer. “Vampir varmış civarda” falan de, bunu da sallamaz. Ama “Abi apartmanın altında ‘yatır’ varmış” dersen evi kimseye kiralayamazsın, rengi çekilir adamın.
Yatırdan korkar bizim millet, Drakula’dan korkmaz.
Bu bir mizah kitabı.
“O adamlarla bizim yanlış yanlarımız bir araya gelse ne olurdu?” sorusunun yanıtı gibi bir şey.
Nasılsa biz Avrupa Birliği’ne giremeyeceğiz, onları bir Türk Birliği’ne alalım da görsünler günlerini, dedim.
Ben yazarken çok güldüm. Hayattan keyif almayan, her şeyin eksiğini gören bir adamsanız aman okumayın kitabı. Diğer türlü çok seversiniz zaten.
Dostlukla…
8 Mayıs 2010
Saat 15:50
Antep-İstanbul uçağı
ÖRÜMCEK ADAM
Örümcek Adam, Türk olsaydı… Ya topal kalmıştı ya da öldüydü.
Nasıl mı?
Şimdi bu, gökdelenlere falan tırmanıyor ya, hani bunun kahramanlığı bu ya, tırmanarak işi götürüyor. Bir kere Türkiye’de gökdelen falan kısıtlı. Bu da mecburen, daha çok apartmana, dört katlı kaçak villaya tırmanacak.
Amerika’da tırmandığında, herkes kim kime, dum duma.
Burada biri apartmana tırmanacak olsa ortalık ayağa kalkar.
“Şahin Abilerin apartmanına hırgız giriyor. Yetişiiin!” Bütün mahalleli doluşur. Elde odun, levye, Allah ne verdiyse… Şimdi yan apartmana kaçsa olmaz. Oranın çatısı, balkonu da dolu.
– Gel gel gel, buraya gel de verem ağzını burnunu eline.
– Polis çağırmayın oğlum. Bunun polisi, karakolu ben olacağım inşallah.
– Len röntgenci.
– Abi, bu ölü sevici olmasın?
– Burada ne işi var lan, morga gider o zaman. Röntgenci bu.
– Bak nasıl tırmanıyo şerefsiz, gurbağa gibi. Gurbağa adam diyelim buna.
– Hıdır Abi, kurbağa tırmanamaz ki yengeç o.
– Doğru, Yingeç Adam olsun.
– Güzel isim oldu.
Şimdi ağ atarak da kurtulamaz. Ağla maksimum 5-10 kişiyi yakalarsın, oysa 100-150 kişi toplanır seni dövmeye.
Hadi bir şekilde karanlığa aktın, kimse görmedi.
Bu sefer de dış sıvalar çürük, idareten yapılmış. Apartmanın sıvasıyla birlikte altıncı kattan çat diye yapışırsın yere Hastaneden çıkamaz Yengeç Adam.
TOM VE JERRY
Kesin katil olurlardı.
Niye mi?
Çizgi filmde biri diğerine çelme takıyor, diğeri de onu muz kabuğunda kaydırıyor, başından aşağı su döküyor ama beş dakika sonra hepsini unutuyorlar ya.
Türkiye’de bu olacak, direkt kavga çıkar. İşin ilginci, fare de geri adım atmaz.
“Biz ufak tefeğiz. Bela çıkarsa ilk bana bir şey olur” demez. Direkt dalar.
Hani koyuna rakı içirmişler, kurdun adresini sormuş ya…
Bizim milletin kedisi, köpeği, faresi sanki doğuştan Hopdediks misali, alkol kazanına düşmüş.
Bir de olay Tom’la Jerry arasında kalmaz.
Tom’un halasının oğlu, dayısının oğlu, diğer akrabaları toplaşır, hep beraber giderler Jerry’nin üzerine.
– Bizim hala oğlunu peynir yirken döğmüşsün len, kalıbından utan dürzü, el kadar fareyi dövmeye utanmadın mı?
– Dik dik bakmasaydı o da.
– Görürsün sen bakmayı, bakmamayı.
Sülaleler birbirine girer. Arbedede biri çeker kelebeği, birini bıçaklar. Sonra 15 sene kan davası.
“Peynir yerken enseye vurdu” diye iki taraftan sürüyle ölü, katil…
15 yıl sonra aşiretler toplanır. Kırk kuzu, altı çuval pirinçle barış yemeği yapılır, barışırlar ama Jerry, F tipi cezaevinde ve Tom da toprak olmuştur.
Ta bir sonraki “Ne baktın birader dik dik, hiç mi peynir yiyen fare görmedin?” lafına kadar barış sürer.
“LÖÖSST”
Uçak adaya düştü, alayı Türk.
Bir kere, adada yiyecek var mı, yok mu diye bakmadan daha düşer düşmez “Hayatta kalacam” düşüncesiyle yolcu yemeye kalkan olurdu. İnanmayan varsa gitsin tatil köyüne, bizim arkadaşların (bir de Ruslar) açık büfe görünce nasıl uçak kazazedesine dönüştüğünü görsünler.
Şimdi, dizi film şu replikle başlardı (orman sahnesi, adamın arkası dönük):
– Michael: Abi arkanda ayı var.
– Hurley: Haa yedik biz de.
– Michael: Abi hem de kutup ayısı.
– Hurley: Güney Kutbu mu, Kuzey Kutbu mu? Ehiy ehiy. (Akabinde ayı Hurley’i yer.)
Sonra Sawyer ve Jack, Kate için ince ince çekişiyorlar. Kız da ona öpücük, buna cilve hesabı, bunları hafiften idare ediyor.
Sawyer da, Jack de Türk olsa; odunla, tuğlayla, sopayla yirmi defa girdilerdi birbirlerine.
– Yengene sarkma olum.
– Leen doktorum diye bana hava yapma, dalarım. Kız, ya benim olur ya kara toprağın.
Jack doktor ya, Türk olsa adada yarım gün doktorluk yapıp öğleden sonra kendine sazdan, bambudan yaptığı muayenehanede çalışırdı. Bir de ufak tefek operasyon yaparak adadakilerden bıçak parası alırdı.
Adanın her tarafında iplere asılı çamaşır, çorap ipleri olurdu. Her sahili, bir kişi gecekonduyla kapatırdı, kimse giremezdi o sahile.
Bu Jin’le Sun var ya, adada kaldıkları süre boyunca kimseye Koreli olduklarını anlatamazlardı bir türlü. Gözü çekikse bizim için Japondur arkadaş.
– Leen Capon.
– Ben Koreliyim, Kore, Kore.
– Ya Capon, len sende göz kapağı yok ya, çapak da olmuyordur sende, ehi ehi.
Benjamin Linus’un devamlı bir planı var, çok zeki ya. Adamı ayakta uyuturlardı.
– Ben, harbiden çok zekisin olum. “The Others”ın, alayı zeki zati.
– Sağ ol. Bak, bi planım var.
– Ben, abi planı bırak da, sende serseri bir para varsa bana üç bin dolar versene, haftası dolmadan öderim abi.
– Adada ne yapacan borcu, nereye harcıyacan?
– Haftaya veririm abi, sen ver de.
Dolandırırlardı o zeki Benjamin’i, “aldın-verdin” derken.
Sonra John Locke’ın ayaklanması, kötürümlükten kurtuluşu, zenci kadının da kanserden kurtuluşu… Altı sezonda Amerikalı çözemedi, bizimkiler birinci sezonun sonunda çözerlerdi.
– Adada yatır varmış abi!
Millet bir tümsek buldu mu oraya çaput bağlardı: Dharma Baba Türbesi.
– Valla Caponların çocuğu olmuyormuş.
– İşte Jin var ya, kuşu ötmüyormuş bunun. Capon kız buraya adak adamış, mango kavunu kesmiş, çekirdeklerinden üçünü gömmüş türbeye, birini de Jin’e yidirmiş. Adam gümbür gümbür alimallah, bunu gebe bırakmış işte.
– Bizimkine bi ağaçtaki kadar tropik meyve çekirdeği gömmek lazım, ancak coşar.
– Ehi ehi…
Tabii diziyi bizimkiler çekeceği için dizi böyle hızlı gelişmezdi. Yanlış anlamalar, göz süzmeler, ikide bir manasız diyaloglar. Devamlı bir “Aşk-ı Memnu” tarzı aldatmalar… Dizi başlamadan, dizi kadar özet…
Dizinin girişine kocaman bir jenerik yazısı:
– Dikkat daş düşebilü, ayu (kutup) çıkabülü.
Dizi miziğini de Kıraç bestelerdi.
Ayrıca halk, en çok Benjamin Linu
s’u takdir ederdi: “Başkan olacak adam, yiyo ama çalışıyo”. Ayrıca Charlie, Charlie Dayı olarak geçerdi ve devamlı felsefi laflar ederdi: “Siyah duman olmakla çevre yer bir olmaz yiğenim”.
SÜPERMEN FANTEZİ NO: 1
Süpermen, Türk olsaydı…
Uçamazdı.
Harbi söylüyorum, uçamazdı.
Niye?
Bizde çocuğa karşı sevgi, feci bir korumacılığa dönmüş durumda. Anne babanın çocuğuna bakışı, çocuk beş yaşındayken de, velet kırkına geldiğinde de aynı.
Süpermen, Türk olsaydı, onun pelerinini annesi bağlardı.
“Koçuuum telefon kulübelerinde rezil olma, gel ben bağlarım.”
Pelerinini halasıgil örerdi (haroşa).
Evladım karda kışta bu pelerinle uçulur mu? Bak, sana ördüm ben. (Kenarında dantelli tığ işlemesi var, rahmetli babaannesi çeyizi için örmüş.)
Boynunda cevşen duası var, siyah deri kayışlı. Komşular fanilaya nazar boncuğu takmış, yalnız kriptondan yapılmış, o yüzden uçarken üç dakikada bir konuyor.
Bir elinde Çağdaş Marketler torbası, onda yolluk (sigara böreği, yalancı dolma, haşlanmış yumurta) var. Diğer elinde iç içe iki torba, dışarıdan görülmesin diye çünkü temiz iç çamaşırı var içinde.
Konu komşu toplanmış, arkasından su döküyorlar.
Kafasında yün bere var, üşümesin diye ponponlu. Küçük kız kardeşi örmüş. Abisi hem Altay hem de Beşiktaş taraftarı.
Tam uçuşa geçerken arkadan anası bağırıyor: “Yavrııım varınca çaldır”.
Sen olsan uçabilir misin?
Uçamazdı. Hatta uçak korkusu olurdu. Bu baskıdan, stresten İrritabıl Bağırsak Sendromu olacağından otobüse de binemezdi.
Her yere trenle giderdi.Tabii aile toplu olarak garda, uğurlamada… Anne hönkürüyor: “Taşa, soğuğa oturma yavrııım, cırcır olursun alimallah”.
AVATAR
Bizimkilerden iki kişi torpil morpil buldu, araya milletvekili girdi ve bunlar, Avatar oldular. Normalde bunlar, aralarına insan kabul etmiyor, biliyorsunuz. Ama bizimkiler standart insan davranışı göstermediği için bir şekilde kabullenmişler bunları. Bizimkilerin ilk işleri gereksiz rekabete girmek olur. Bunlar uzun, dalyan gibi ve bizimkilerse ufak tefek ya, direkt gurur yaparlar.
– İsmet Abi.
– Hı…
– Abi bakma, bunların öyle iri olduğuna, kof abi bunlar.
– Oğlum kof dediğin adam üç metre, kodu mu oturursun.
– Öyle deme abi, yürek yok bunlarda. Bak, öyle çiçek böcek peşinde bunlar. Sırf artist abi. Hepsinin yüzlerinde boya, imaj falan… Gerçek bir kavgada tırsar bunlar.
– Haydar, adamların hayatı savaşla geçmiş, yer oğlum bunlar seni.
– Yok, abi yannış bakıyon sen, öyle yürek gerektiren bir durumda açık mavi olur bunların rengi.
– Haydar ne yürek durumu? Geçenlerde adamlar uçurumdan uçan ejderhaların üstüne atladı. Sen kaldın kayalıkta, titredin hazan yaprağı gibi.
Sessizlik…
– Abi şimdi o ayrı bir durum. Ben memlekette de hiç uçağa binmem, sevmiyorum öyle kuş falan, tüylü tüylü, içim gıcıklanır benim.
– Peki, tamam döversin alayını bunların sen.
– İsmet Abi!
– Buyur!
– Abi bu ejderhalara uçarken saç takıyo ya bunnar.
– Hı…
– Abi, aslında tüp t
AVATAR
Bizimkilerden iki kişi torpil morpil buldu, araya milletvekili girdi ve bunlar, Avatar oldular. Normalde bunlar, aralarına insan kabul etmiyor, biliyorsunuz. Ama bizimkiler standart insan davranışı göstermediği için bir şekilde kabullenmişler bunları. Bizimkilerin ilk işleri gereksiz rekabete girmek olur. Bunlar uzun, dalyan gibi ve bizimkilerse ufak tefek ya, direkt gurur yaparlar.
– İsmet Abi.
– Hı…
– Abi bakma, bunların öyle iri olduğuna, kof abi bunlar.
– Oğlum kof dediğin adam üç metre, kodu mu oturursun.
– Öyle deme abi, yürek yok bunlarda. Bak, öyle çiçek böcek peşinde bunlar. Sırf artist abi. Hepsinin yüzlerinde boya, imaj falan… Gerçek bir kavgada tırsar bunlar.
– Haydar, adamların hayatı savaşla geçmiş, yer oğlum bunlar seni.
– Yok, abi yannış bakıyon sen, öyle yürek gerektiren bir durumda açık mavi olur bunların rengi.
– Haydar ne yürek durumu? Geçenlerde adamlar uçurumdan uçan ejderhaların üstüne atladı. Sen kaldın kayalıkta, titredin hazan yaprağı gibi.
Sessizlik…
– Abi şimdi o ayrı bir durum. Ben memlekette de hiç uçağa binmem, sevmiyorum öyle kuş falan, tüylü tüylü, içim gıcıklanır benim.
– Peki, tamam döversin alayını bunların sen.
– İsmet Abi!
– Buyur!
– Abi bu ejderhalara uçarken saç takıyo ya bunnar.
– Hı…
– Abi, aslında tüp t
aktıracan. Hayvanın çekişi düşer biraz ama daha uzun uçar, yakıttan tasarruf sağlarlar.
– Haydar sen nasılsa uçmuyon, sana ne elâlemin kuşundan?
– Abi bak, bi tane tüysüz kuş bul, atlamazsam uçurumdan ne olayım.
– Tamam Haydar. Denk gelirse öyle Bioxcinsiz hayvan, hemen seni arayıp “Gel, uçuruma, alttan kel ejderha geçiyor” derim.
– İsmet Abi, bak, şu karı bizi kesiyo, geldiğimizden beri hasta oldu bize.
– Haydar, karı 3 metre. Naapsın bizi?
– Bıkmıştır abi bu maviliklerden. Bi de bıyığa da hasta olmuştur bence.
– Tüyden huylanıyo olmasın.
– Abi kapatsak o konuyu.
– Haydarım hiç yemiyosun bu envai çeşit meyvelerden.
– Abi, dinimizce haram maram olabilir.
– O domuz.
– Abi, bunlar da mekruh falan olabilir.
– Ya meyvenin nesi mekruh olacak? Ye işte.
– Abi bilmediğim şeyi yemem, alışık değilim. Yok mu Amasya elması, deveci armudu burada? Canım nasıl çekti biliyon mu?
– Kardeşim ömrünce görmediğin meyve, sebze var. Sen Kastamonu sarımsağı aranıyon.
– Özlemiyon mu abi sen de memleketi?
– Haydar, yalvar yakar oldun gidelim oraya, süpermiş diye. Geldik. Şahane, cennet… Sen yine huzursuzsun, mutsuzsun.
– Göçebe ruhu var abi bende.
Sessizlik…
– İsmet Abi!
– Hı…
– Abi Kurban Bayramı yaklaşıyor, ne yapacağız?
– Seferiyiz yavrum biz.
– O Ramazan’da oluyo abi!
– Eee…
– Abi kessek ya şu mavilerden bi tane.
– Oğlum, onlar dostumuz. İnsan dostunu yer mi?
– Abi sevmediğimiz birini keseriz. Şu prensese takılan dürzü var ya, onu “Gel gezecez” diye götürürüz kuytuya, yıkarız yere, ben üç bacağını bağlarım, veririz bıçağı, bir yıllık et sucuk çıkar ondan.
– Haydar, harbi ağlayacağım birazdan.
– Abi bak, hadis var.
– Yazma şimdi, uydurma. İnsan dostunu keser mi?
– Abi bak, Türkün Türkten başka dostu olmaz, biir.
– İki ne?
– İki yok.
– ?
– İki var. Abi, bunnarın da kuyruğu, kulağı var. Ne farkı var inekten, camıştan. Bunları da anlamıyoz, büyük başları da anlamıyoz.
– O senin mandalığından. Dil öğretmeye kalktılar, “Ben konuşamıyorum ama okuduğumu anlıyorum” yalanına girdin. İlk derste “‘must’ ile ‘have to’ arasındaki fark ne?” diye sordun. Onlar Türkçe öğrendi, sen Avatarca öğrenemedin.
– Abi bunlara küfür öğrettim ben, biliyon mu?
– ?
– Ağaca çük diyolar, ehiy ehiy. Geçen, gızın teki “Çüke tırmanalım” dedi. “Sen tırman, ben gelmiyim” dedim, ehiy ehiy.
– Haydar acayipsin oğlum.
– Kah kuh…
– Bana bak, meyve yemiyon günah diye, adamları yemeye kal- kıyon.
– Abi, kurbanda diyorum ben sana. Hem et ayrı, et olmadı mı doymuyom ben.
– Ben gidiyorum Haydar.
– Abi sen git, ben bunlardan biriynen evlenip vatandaşlık alacam.
*
Bizimkiler Avatar olsaydı, tıpkı böyle olurdu.