Uyanış | Can Perimcek | Birazoku


Zihnimin kurgularıyla gerçek olana, ruhumun bilgeliğine ve saf sevgiye uyanmaya niyet ediyorum. Nefes aldığım her an aşkı, sevgiyi, bolluğu ve bereketi, derin bir farkındalıkla deneyimlemeye yola çıktım.

Şimdi ve sonsuzluğa doğru…

Zihin düşündüğü şeye inanmaya başladığında olana bir anlam kazandırmaya başlar. Bir gerçek vardır bir de zihnin yorumu. İkisini bir ettiğinde bölünme kalmaz. İşte o zaman saf akışta, ilahi sevgide bir ve bütün olursun. Yalnızlık son bulur, hayatın neşesi ve mucizeleriyle kendi hayatının ustası olursun.

Bu kitapta bu ustalığın yollarını öğreneceksin. Kısırdöngülerden özgürleşecek, deneyimlerini kutlamaya dönüştüreceksin.

Korkularından uyanacak, koşulsuz sevgi içinde kendin için yaşamaya başlayacaksın.

Kendin için yaşa, odağında kal.

Bu kitapta kendi hikâyeni yeniden yazmak, inanç kodlarını dönüştürmek, korku frekanslarından özgürleşmek, çakra noktalarının enerjilerini dengelemek için uygulamalar bulacaksın.

Kokular, ritüeller, aromatik yağlar, yeniaylar, dolunaylar, bolluk bereket, ruh eşini çağırma yollarını öğrenecek, kök frekansının anahtarını eline alacaksın. His yüklemeleriyle yepyeni bir Sen’e hazırsın.

İçindekiler

Başlarken 11
Bölüm 1
Kavramlar ve Karmaşalar 16
Sesler 16
Kaldırımda yürüyen insanlar 24
Hikâyeleri değiştirmek 26
Alışılan şeyden vazgeçmek 28
Ruhunla bir olmayı seç! 29
Hayat beni destekliyor mu? 30
Hikâyelerin dışına çıkıp bakmak 30
Deneyimlerini kutlamaya dönüştür! 32
Kendi hayatının ustası olduğunda… 33
Kendi bütünlüğün içinde yaşamak 34
Kendimi seviyorum 34
Eski sevgilinin eski sevgilisi? 35
Kendinden çıkıp kendine dönmek 36
Ne eksik ne de fazla 36
Merkez benim! 38
Deneyimlerle uyum içinde olmak 39
Dışarıdaki ben, içerideki ben 40
Deneyimleri hissetmek 41
İyi bir ev sahibi olmak 42
Sevmek, ama önce kendini… 42
Kısır döngülerde kaybolmamak için 44
Şartlar ortadan kalktığında 45
Yeni olana yer aç 46
Her şey geçer 48
İç sesini dinle 48
O her yerde 49
Maddi olanı içinde bulmak 50
Nezaket 50
Durup biraz dinlen! 51
Haklı olmak ya da olmamak 52
Ölüm ve yaşam 52
Bakış açısını değiştirmek 53
Etiketler 54
Bağlı olmak 54
Şartsız sevgi 55
Korkudan arınmak 56
Kavramlara bağlı olmak 57
Aşkın içine doğmak 58
Seçim senin 58
Uyaranların enerjisinden sıyrılmak 59
Yansımalar: hayranlık ve yakınlık 60
Eleştiri 61
Enerji alanlarını hissetmek 62
Serbest bırak 64
Her şey başladığı yere döner 65
Acele etmeden… 66
Deneyimle! 67
Teslimiyetle 68
Korkularından arın 69
Merkez sensin 70
Kendi seçimlerinle var ol! 75
Maddi arayışa son ver 78
Rüyadan uyan! 79
Kendi gerçekliğine tutun 80
Cevapların yaşam enerjinde 81
İçeriyi gözlemle 82
Yaratıcı ol 83
Kendin için yaşa, odağında kal 84
Kendini olduğun gibi kabul et 85
Kapılardan geçmek 87
Hayatının sorumluluğunu al 88
Sadece izin ver ve izle 89
Farkında ol, disiplinle yaklaş 90
Kararlarında net ol 91
Bastırdığın öfkeyi dönüştür 92
Enerjini kontrol altında tut 94
Meditasyon halleri 95
Seyirci olmanın kalitesi 96
Yalnızlık ve tek başınalık 97
Aşk ve meditasyon 99
İç ses 101
Onay ihtiyacı? 103
Bölüm 2
Dönüşüm Çalışmaları 104
İnanç kodları 104
Ego – İnanç kodu – Güvenli alan yansıması 112
İnanç kodunun deneyimlerdeki yansıması 114
Deniyorum ama olmuyor 116
İnanç kodlarını incele 117
İnanç kodlarını dönüştür 120
Korku frekansını serbest bırak 123
Enerjin üzerinde gözlemci ol 124
Çakra noktalarına iyi gelen, enerjilerini açan, dengeleyen besinler,
kokular ve aromatik yağlar 127
Kök frekans hesaplama ve anahtarlar 129
Bölüm 3
Enerji Yönetimi Çalışmaları 154
İleri seviye enerji yönetimi 154
Kendi enerjine, ruhuna merkezlen metodu 155
His yüklemesi 156
His yüklemesi cümleleri 172
Teşekkür 179

Başlarken

Uzun zamandır yeni kitabım üzerinde çalışıyorum. Okuduğun bu kitaptan önce üç farklı dosya tamamladım fakat içimde bir ses, yazdığım o üç kitap konusunda bana bir türlü rahat vermedi. Bir şeyler eksikti sanki. Belki de şimdi, kalpten kalbe bağ kurduğumuz bu satırlar için, henüz o frekanslar hazır değildi, bilmiyorum. Emin olduğum tek şey, iç sesimin beni daima en doğru ve en güzel yola götürdüğü. Gerisi hikâye. Hikâye demişken, bu kelimeye alışsak iyi olacak sanırım. Zira bu kelimeyi ilerleyen satırlarda bol bol tekrar ediyor olacağız. Öyle umut ediyorum, çünkü henüz ben de bu kitabın tam nereye gideceğini, neye dönüşeceğini kestiremiyorum. Ruhumun sesi, kelimeleri nereye yönlendirecekse, anlatım oraya akacak, biliyorum. Hikâye, gerçek ya da gerçeğe yakın bir olayın, sözlü ya da yazılı bir şekilde anlatılmasıdır.

Her birimizin bir hikâyesi var. Kendimize ve başkalarına anlattığımız, doğruluğuna inandığımız hikâyeler bunlar. Kimi zaman gerçek kimi zaman gerçeğe yakın, kimi zaman da gerçek olmasını istediğimiz için bizim ürettiğimiz hikâyeler. Bu hikâyeler, nefes aldığımız her an, hayatımızın her alanında bazen farklı temalar üzerinden sahnede yerini alır. “Ben Can Perimcek, Tarsus doğumluyum,” dediğimde, doğduğum an ve yerle aramda oluşturduğum bir hikâye ortaya çıkar. “Hislerim çok kuvvetlidir,” dediğimde, ruhumla aramdaki ilişkinin bir hikâyesi oluşur. “Çay yerine kahveyi tercih ederim,” dediğimde, kişisel zevklerimle aramda bir hikâye oluşur. “Deniz kenarında sonsuza kadar zaman geçirebilirim,” dediğimde, sevdiğim şeyle aramda bir hikâye oluşur. “Bir erkek kardeşim var,” dediğimde, yanımdaki biriyle aramdaki ilişkiye dair bir hikâye oluşur.

Ve bu hikâyeler, bağlantıda olduğum her şeyle ilişkili bir biçimde oluşmaya devam ederken, bedenim de hikâyelere eşlik eder. Her hikâyeye göre zihnim, o hikâyeyi destekleyen yeni düşünceler üretir, seçimlerim hikâyelerimi destekleyecek yönde olur. Tüm bunların sonucunda, deneyim dediğimiz, hikâyelerin yansıması ortaya çıkar. Sahip olduğu hikâyelere göre bir hayat yaşayan “Can kişisi” olarak ya deneyimlerimden memnun olurum ya da memnun olana kadar yeni hikâyeler yaratmaya devam ederim. Peki, ben, hikâyelerim olmasa kim olurum? Varlığını fiziksel düzlemde deneyimleyen bir beden ve bir ruh sadece.

O zaman Can olmam. Yakın geçmişte kardeşim Arda’nın arkadaş grubuyla sohbet ediyorduk. İçlerinden biri, benim Noel Baba dediğim Nisa, bir oyun oynamayı teklif etti. Oyunda, masadaki bir kişi kulaklarını kapatacak, diğerleri herhangi bir obje seçip, o objenin adını söylemeden, kulakları kapalı kişiye, objeyi dolaylı yoldan anlatacaktı. O da objenin ne olduğunu bilmeye çalışacaktı. Sıra bendeydi. Ben kulağımı kapattım, masadakiler bir obje belirledi. Sol baştan tek tek, ben objenin ne olduğunu bilene kadar anlatmaya devam ettiler. Objenin ne olduğunu bulmaya çalışırken duyduğum cümleleri buraya olduğu gibi yazıyorum:

• Dudağını değdirdiğinde yumuşak bir his verir.
• İnce ve uzunu da vardır, kalın ve kısası da.
• İçinden sıvı bir şey çıkar.
• Ağzında bazen tatlı bazen de acı bir tat bırakır.
• Ona dokunmak için daima eline ihtiyacın yoktur.
• Suyun içinde havalanabilir.
• Durduğu yerde pek bir işlevi yoktur.
• Ucunu kapatırsan seni tatmin etmez.
• İçindeki sıvı azaldığında ses çıkarır

Buraya kadar akıllarda tek bir şeyin belirdiğini tahmin edebilirsin. Duyduğum cümlelerle birlikte benim de zihnim cinselliği çağrıştıran şeyler düşünmeye başladı. “Acaba öyle mi?” diye düşündüm kendi kendime. Fakat objeyi bulamadığım için devam ettiler.

• Bu masada şu an iki tane var.
• Bazı içeceklerle beraber ücretsiz olarak verilir. (Bu noktada obje, zihnimde belirmeye başladı.)

Sonunda zihnim cevabı yakaladı: “Pipet mi?” diye sordum. Evet, seçilen obje pipetti. Peki pipetin, kendine yüklenen bu anlamlardan (hikâyelerden) haberi var mı acaba? Zannetmiyorum. Her birimizin sahip olduğu hikâyeler, pipeti yorumladığımızda olduğu gibi, bize özel ve bu hikâyelerin aslında gerçekle hiç ilgisi yok. Gerçek, yani pipet, en yalın haliyle masada duruyor. Onu hikâyeleştiren, olduğu halinden farklı anlamlara taşınmasına vesile olan şey düşüncelerimiz, zihnimiz. Benim algıma göre, tarif edilen o bir an pipet değil, cinselliği anımsatan bir objeye dönüşmüş. Ancak bu dönüşüm sadece benim beynimin içinde gerçekleşti. Fiziksel boyutta değişen ve dönüşen bir şey yok.

Peki, pipetin bir hikâyesi olmasa ne olurdu? Olduğu haliyle bardağın içinde duran bir şey olarak varlığına devam ederdi. İşte yaşama dair tüm gerçekler de böyle. Hikâyeler olmadığında, olan şey sadece olmuştur ve olmaya da devam eder. Hakikat budur. O şey benden, senden, düşüncelerimizden bağımsız olarak varlığını sürdürür. Biz olsak da olmasak da, onlara hikâyelerimizle yeni bir anlam kazandırmaya çalışsak da, sadece var olmaya devam eder. Hakikatin ne bize ne bir anlam kazanmaya ihtiyacı vardır. Bu, Tanrı’nın (Allah, yaratıcı ya da nasıl dile getiriyorsan o) ilahi olan saf akışıdır. Hiçbir hikâye, Tanrı’nın akışına müdahale edemez, onu değiştiremez. Pipet oyununu oynarken, “Aha!” dedim içimden. Hangi konseptte bir kitap yazmam gerektiğini düşünürken, ruhum tam harekete geçmem gereken noktayı karşıma çıkarmıştı. Hikâyeler… Hakiki olana dolaylı yoldan yüklenen her anlam, aslında her birimizin o pipetle aramızda kurduğumuz hikâyenin bir versiyonu sadece. Ancak elbette, gerçek hayatta attığımız her adımda, karşımıza çıkan insanlarla aramızdaki ilişkide, her deneyimimizde ve en önemlisi de kendimizin kendimizle ilişkisinde, zihnimizdeki hikâyeler kontrolü ele geçirir.

Gerçeklik algımız başka açıya geçer, bu geçişle birlikte kendimizi huzursuz, ardından çaresiz ve mutsuz hissederiz. Oysa hissedilen negatif şeylerin hiçbiri, hakikat değil. Onlar yalnızca zihnin kurgusu ve birer yanılsamadan ibaret. Hakikat, en şeffaf haliyle ortada. Hikâyeleri, biz zihnimizle oluştururuz. İşte kavramamız gereken ilk nokta. İkinci noktaysa, fiziksel olarak hayatta kalmak için hikâyelere ihtiyacımızın olduğu. “Ateş yakar” şeklinde, ateşle ilgili iyi bildiğimiz hikâyemiz olmasa, yüksek olasılıkla kendimizi yakarız. Üçüncü noktaysa, hayatımıza hizmet etmeyen ve bizde huzursuzluk yaratan her hikâyeden, dilediğimiz zaman arınabileceğimiz. Seanslarımda da en sık duyduğum sorulardan biri şu oluyor: “Can Bey, hangi hikâyemden arınmam gerektiğini nasıl bulacağım?” Bir diğer soruysa, “Bu hikâyeden nasıl arınacağım?” sorusu.

Seni rahatsız eden, enerjini düşüren ve canını sıkan herhangi bir konuyu düşün. Bu eski sevgilin olabilir, mevcut ilişkin olabilir, müziğin sesini sonuna kadar açan üst komşun olabilir. Ne olduğu önemli değil. Seni rahatsız eden ve haklı olduğunu düşündüğün tek bir hikâyen yeterli. Enerjini dalgalandıran her durum, arınman gereken bir hikâyeyi içinde barındırır. İkinci sorunun cevabı ise, “Hikâyem olmasa kim olurum?” sorusunda saklı. Kavranması gereken ikinci nokta, hikâyelerin ikiye ayrıldığı. Egomuza ve zihnimize hizmet eden her hikâye bizi tatmin eder.

Bu, bayıldığımız bir hikâye çeşididir. Egomuza ve düşüncelerimize ters gelen her hikâye canımızı sıkar. Bu, sevmediğimiz bir hikâye çeşididir çünkü o hikâyede istediğimiz doğrultuda (“-meli, -malı”) akış yoktur. Kontrol bizde değildir. Bu yüzden bir gerilim yaratır ve düşman gibi görünür. Sevdiğimiz ve istediğimiz bir insanın bize “Seni seviyorum” demesi bizi tatmin eder ve bu hikâyeyi beğeniriz. Sevdiğimiz ve istediğimiz birinin, bize “Seni seviyorum” demeyi bırakması ve “Başkasına âşık oldum” demesi pek hoşumuza gitmez. Çünkü kontrol bizde değildir.

Biz, bize “Seni seviyorum” demesini beklerken, o başkasına âşık olduğundan bahseder. Beklediğimiz “-meli-malı” hikâyesi bizi hayal kırıklığına uğratmıştır. Peki, gerçek nedir? Kafamızın içinde beklediğimiz “Seni seviyorum” cümlesinin gelmesi mi yoksa karşımızdaki insanın bir başkasına âşık olması mı? Elbette gerçekte olan, karşımızdaki insanın bir başkasına âşık olmasıdır. O halde hayal kırıklığına uğradığımız ve canımızın yandığını hissettiğimiz şey, gerçekte olan şey değil, kafamızın içindeki tatmin olmamış düşüncelerdir. Bu hikâye olmadığında geriye ne kalır? Karşımızdaki insan ve onun içinde bulunduğu durum. Peki, karşımdaki insanın içinde bulunduğu durum kimi ilgilendirir? Beni mi? Yoksa onu mu? Elbette onu. O halde hakikate daha da yakından baktığımızda ne görüyoruz? Bir insan ve o insanın başka bir insana âşık olması durumu. Konunun bizimle ilgisi var mı? Yok. O hâlde onlara mutluluklar dileyebiliriz. Buraya kadar yazılanları okurken içinizde, “Elbette benimle ilgisi var! Neden beni sevmedi ve ona gitti?” gibi düşünceler belirdiyse, kâğıt kalem hazırlasanız iyi olur. Okudukça sizi rahatsız eden konuları keşfedip, arınmanız gereken hikâyeleri not alacaksınız çünkü.

Her hikâyenizin mutlu sonlara çıkmasını diliyorum.
Şimdi ve sonsuzluğa doğru…

NOT: Kitapta yer alan uygulamalar, doğrudan ya da dolaylı yoldan birer tıbbi tedavi yöntemi ya da tavsiyesi değildir. Kalp, nefes ya da herhangi bir sağlık sorunu olanlar, doktor kontrolü ve onayı olmadan uygulamaları yapmamalıdır. Aksi bir durumda yazar ve yayımcı sorumluluk kabul etmez.

Bölüm 1
Kavramlar ve Karmaşalar

Sesler Zihin, düşündüğü şeye inanmaya başladığında, olan şeye yeni bir anlam kazandırmaya çalışır. Ortaya çıkan hikâye, olan şeyi farklı bir açıdan adlandırır ve bir bölünme gerçekleşir. Bu bölünme, zihin ve gerçek arasında olur. Bir gerçek vardır, bir de zihnin yorumu. Olan şey dışarıdadır ve en şeffaf, şefkatli haliyle oradadır fakat içeride, olan şeye karşı bir çatışma başlamıştır: “Bu böyle olmamalı, bu şöyle olmalı.” Hangisi gerçek? Dışarıda olan şey mi yoksa zihnin kendi içinde olan şeye karşı oluşturduğu kurgu mu? Elbette dışarıda olmuş olan şey gerçek olan. İçeride gerçekleşen şeyse, dışarıda olan bir şeyi adlandırma çabası. Her bir adlandırma, kendine has bir hikâye oluşturur ve oluşan bu hikâye, onu sorgulayana dek gerçekliğini yaşatmaya devam eder. Önce içeride, sonra dışarıda. Örneğin, zihnimde deniz, kum, güneş üçlüsüne dair bir hikâye vardır ve deniz kenarında bir yere gittiğimde, zihnimde mevcut o hikâyenin görselini ararım. Zihnimdeki hikâyeye en yakın açıyı gördüğümde onun fotoğrafını çekerim ve belki altına, ne muazzam bir manzara diye bir yazı yazarak sosyal medyada paylaşırım. Takipçilerim bu görseli gördüğünde, “Ah, ne kadar harika bir yer,” diye düşünür.

Oysa burada bir bölünme vardır. Gerçek ile zihin arasındaki bir bölünmedir bu. Belki de o görselin sol açısında bir yerde, sahile atılan onca çöpten oluşan görüntü kirliliği vardır (bu da bir hikâye). Ancak ben o açıya odaklanmadığım için, gerçekte olanın sadece bir parçasını alarak, zihnimdeki hikâyeyi tatmin ediyorum aslında. Deniz harika! Güneş harika! Dalga sesleri harika! Çöpler? Onlar hikâyeme ait değil. Aslında gösterdiğim bu açı, zihnimin dünya üzerindeki yansıması. Zihnim sadece onu görmek ister ve görür. Elbette bu açıdan baktığımızda, bir problem yok, çünkü içeride tatmin olmuş bir hikâye var ve bu hikâye, sevdiğimiz türden bir hikâye. Dönem dönem ev ya da şehir değiştirmeyi seviyorum. Yaşam alanımdaki enerji bana hangi yöne doğru hareket etmem gerektiğini söylüyor.

Bu açıdan hikâyemi ve hislerimi seviyorum. 2019 yılında İstanbul’da bir ev değişikliği yaptım ve Cihangir’de bir eve yerleştim. Evi kiralarken tam karşısında bir ilkokul olduğunu görmüştüm ve emlakçıya, “Çok fazla ses olur mu?” diye sormuştum. O da, “Hayır, okulun ana giriş kapısı binanın arkasında kalıyor, sana ses gelmez,” demişti. İlk gecemde (odalar tek bir arabanın geçebileceği bir yola bakıyordu) camların titremesiyle uyandım. Ne olduğunu anlamaya çalışırken yüksek sesle müzik dinleyen bir arabanın penceremin önünden geçtiğini fark ettim. Bas sistemi, araba evin yanından geçerken tüm evi titretiyordu. O gece bu durumu sorun etmedim çünkü böyle şeylerin olabileceğini düşündüm.

Takip eden gecelerde benzer durumlar yaşanmaya devam etti. Her gece penceremin altından geçen arabalar, sarhoş insan sesleriyle uyumakta zorluk çekmeye başladım. Zamanla hiçbir şekilde uyuyamaz hale geldim. Yatağa giriyordum, saatler geçiyordu ve ben hâlâ uyanıktım. Sabah saatlerindeki seanslarımı düşünüyordum. “Ya sabaha karşı uyuduğumda alarmı duyamazsam?”, “Ya elim yüzüm şiş olursa ve seansa odaklanamazsam?”, “Ya uykusuz olduğum için danışanımı tam anlayamazsam ve hakkını yemiş olursam?” gibi düşünceler kafamın içinde çoğalmaya başladı. Zihnime her gelen düşünceye inandığım için de bedenim ekstra direnç gösteriyordu, bu direnç uyku enerjisini tamamen dağıtmaya başladı ve içeride bir gerginlik oluştu. Kısa süre sonra, bu duruma bir çözüm bulmam gerektiğini anladım ve sanki bu çözümü bana o sunabilecekmiş gibi emlakçıyı aradım. “Bana evin sessiz olduğunu söylemiştiniz fakat buradaki yol ana hat çıktı,” dedim ona. O da bana, “Yaz aylarında böyle şeyler olur ama kışın çok sessizdir” diye karşılık verdi.

O an, sanki bir suçu varmış gibi, emlakçıya sinirlendim. Oysa evi görüp tutan bendim. Zihnim yeni bir hikâye oluşturup buna inanmaya başlamıştı. “Burada çok ses var ve uyuyamıyorum.” Ardından bu hikâyeye öyle bir inandım ki, onunla yatıp onunla kalkmaya başladım. Çevremdeki herkese, evde hiç rahat olmadığımı söylüyordum. Çok geçmeden yeni ev arayışına girdim. Bana göre tek çözüm buydu. Ancak aradan birkaç ay geçmesine rağmen, istediğim sessizlikte bir ev bulamadım, ses kavramına o kadar çok takılmıştım ki gürültüden başka bir şey duymuyordum.

Bir süre sonra, güçlükle uyuyabildiğim bir gecenin sabahında, başka bir sürprizle uyandım. Okullar açılmıştı ve okulun zil sesi olduğu gibi evin içindeydi. Tüylerim diken diken oldu. İçimdeki hikâyeye öylesine inanmıştım ki düşünmemeye çalışsam da her zil sesi ile evden daha da nefret etmeye başladım. Yazı yazmaya çalıştığım anlarda ses duyuyordum. Meditasyon yapmaya çalıştığım anlarda sokaktan araba geçiyordu. Seans yaptığım anlarda, karşı kaldırımda fotoğraf çeken turistlerin kahkahasını duyuyordum. İnandığım hikâye doğrultusunda kontrol edemediğim bir öfke enerjisi içimde büyümeye başlamıştı. Ben bastırmaya çalıştıkça, o farklı alanlardan yeniden ortaya çıkıyordu. Kontrol edemediğim tüm seslere karşı tahammül seviyem de haliyle azalıyordu.

Sonunda çözümü, her gece bir miktar alkol almakta bulmaya çalıştım. Bir hafta, iki hafta, üç hafta derken, her gece mahallede mekân mekân gezip kendimi sızacak seviyeye getirene dek içtiğimi fark ettim. Sonra bir gün, toplantıya gideceğim bir sabah, uyandıktan sonra hazırlanmak için duşa girdim. Aynadaki şiş yüzümü gördüğümde, içerideki hikâye yeniden ortaya çıktı. “Bıktım bu seslerden, uyuyamıyorum ve her gece uyumak için içiyorum, yüzümün şu hâline bak!” Hikâyeme ait olan bu düşüncelere inandım ve içerideki gerginliğe fazladan güç kazandırdım. Kendimi suçlamaya başladım.

“İnsanlara yardımcı oluyorsun ama bu durumu nasıl iyileştiremiyorsun? Onca yıl neleri dönüştürdün, şimdi buna mı takılıyorsun?” Bu gibi düşüncelerin ardından gerginlik daha kuvvetlenerek, farkındalık seviyemi sıfıra indirdi. En azından bunun farkındaydım ve buna bir çözüm bulmaya karar vermiştim. Birkaç gün boyunca (yeni bir ev bulana dek) ne yapabilirim diye düşündüm ve çözümü buldum. Alkol kullanmadan beni uyutacak bir şeye ihtiyacım vardı. Uyku ilacı! Bunun için de psikiyatra gitmeye karar verdim. Hayatımda ilk defa psikiyatri deneyimim olacaktı. Aradım, araştırdım ve randevumu aldım.

Benzer İçerikler

ÖLÜMCÜL HASTALIK UMUTSUZLUK -SOREN KIERKEGAARD

yakutlu

Güneş Ülkesi-Tommaso Campanella

yakutlu

NLP Değişim İçin Beyninizi Kullanın | John Grinder, Osman Akınhay, Richard Bandler

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy