“Teslim olduğum ilk gece ağladım. Özlemden, endişeden… Ama askerlik gerçekten erkekliği pekiştiriyor. Çocukluk durumunu atıyorsun, kendine olan güveninin şey yapıyor. Silahtır milahtır, Allah’tır, vatandır; Allah, Allah nidalarıyla tatbikata çıkıyorsun, Allah Allah ile taarruz veriyorlar. Kendini yere atıyorsun sürünüyorsun. 20 gün sürdü tatbikatımız. 15 gün boyunca üstümüzde kar. Kalkmazdık, yatardık. Bize uyku tulumları verdiler, onların içinde yatardık. O tulumun içinde bir gün kalkacağım ama kalkamıyorum. Yırtılmıyor da. Bağırıyorum koğuş nöbetçisi uyumuş. Zaten altında yatsak, bittin abi sen orda, bittin. Orda paket banyolar kurdular, benzinli sobalarla ısınıyor.
Açık olsa banyo yapacaksın. Donarsın, donmazsın… Öyle bir şey yok askerde. Dışarıda banyo yaparsın, yaptık yani daha doğrusu, arabayı devirdik, öyle derlerdi ya, yani şey yapardık banyo yapardık, hiç kesinlikle hasta falan olmazdık. Sonra koğuş nöbetçisini kaldırıncaya kadar fermuar altıma gelmiş. Döne döne fermuar altıma gelmiş. Nöbetçi geldi fermuarı açtı. Tuvalete çıktım. İndik, koğuşçuyu duvara yapıştırdım. Gebertecektim. Dedim sen niye uyuyorsun. Dövecektim, millet araya girdi. Sen burada niye duruyorsun. Biri hasta olur, bir durum olur…”
Askerlik: bir “erkeklik laboratuarı”… “Erkek olarak pişme”nin zorunlu durağı… Her vesileyle kanıtlanması, savunulması, teşhir edilmesi gereken erkek kimliğinin bütün boyutlarıyla sınandığı ve bilendiği bir deneyim… Pınar Selek, farklı sosyal koşullardan çok sayıda erkeğin askerlik deneyimleri hakkındaki anlatımlarına dayanan araştırmasında, bu deneyimin erkek kimliğini inşa edici işlevini yorumluyor.
Sürüne Sürüne Erkek Olmak, 58 erkeğin zorunlu askerlik süreçlerini anlattıkları mülakatlardan ve bu anlatıların yorumlanmasından oluşuyor. Erkekler bu kişisel deneyimlerini, duygularını aktarırken; ısrarla yaratılmak istenen hamasi tablonun ardındaki insani gerçekliği de ortaya koyuyorlar. Zorunlu askerlik, erkek olmanın zorunluluklarından biri, en zoru. Toplumda erkekliğe yapılan atıfları ve bunun gereklerini çok iyi biliyoruz.
Erk’e sahip olmaya giden sürecin bu aşaması bir erk’e biat etmeyi, otoriteye bağımlı olmayı şart koşuyor. İşin trajik yanı da esas olarak bu. Pınar Selek, bu durumu dışarıdan bir gözle değil, doğrudan erkeklerin aktarımlarına odaklanarak yapıyor. Bu zaten Pınar Selek’in tüm çalışmalarının izleği. Tıpkı bir feminist olarak kadınlara kendi sözlerini kazandırmaya çalıştığı, Ülker Sokak’ta yaşanan deneyim hakkında trans-gender bireylere kulak verdiği gibi, burada askerlik deneyiminin görmezden gelinen yönünü aktararak asla söz verilmeyenleri, sözü yarıda kesilenleri görünür kılmayı sürdürüyor. Pınar Selek, yıllardır süren akıldışı bir davayla bizzat sözü kesilmek istenen biri. Ve bu haksızlığa karşı mücadelesini korkusuzca sürdürüyor. Ve biz de, sözünü söylemesine katkıda bulunabildiğimiz için büyük memnuniyet duyuyoruz.
…