S*ktir Et demek sizi iyi hissettirir. Mücadeleden vazgeçmek, ne hoşunuza gidiyorsa onu yapmak, çevrenizdekileri sizin hakkınızda düşündüklerini umursamamak ve kendi yolunuzdan gitmek harika bir duygudur.
John C. Parkin’in bu komik ve ilham verici kitabı. S*ktir Et demenin; Doğunun boş verme, vazgeçme ve bir şeylerin o kadar da önemli olmadığını fark ederek gerçek özgürlüğü bulma gibi ruhani fikirlerinin kusursuz bir Batı ifadesidir.
S*ktir Et; şarkı okumak, meditasyon yapmak, sandalet giymek ya da tütün yemek gibi eylemler gerektirmeyen ruhani bir yoldur. Modern zamanın küfürlü söylenişiyle, S*ktir Et, Batılıları şöyle bir sarsıp kendilerine getirecek, anlam dolu hayatlarımıza egemen olan stresi ve gerginliği ortadan kaldıracaktır.
Bu yüzden, bütün sorunlarınıza ve meselelerinize S*ktir Et demenin bir yolunu bulun. Hayatınızda yapmanız “gerekenlere” S*ktir Et deyin ve sonunda başkaları ne düşünürse düşünsün, neyi yapmak istiyorsanız onu yapın.
***
1. BÖLÜM
Neden Siktir Et Deriz?
Yapmak İstemediğimiz Bir Şeyi Yapmaktan Vazgeçtiğimizde Siktir Et Deriz.
Her hafta evinizin, dairenizin ya da filikanızın camlarını silersiniz. Bunu hem dinî gereklilik olarak hem de vicdanınız rahatlasın diye yaparsınız. Fakat, artık bu işi yapmaktan sıkıldınız. Camları zaten sırf annenizin aslan yatağından belli olur cümlesi yüzünden siliyorsunuz. Anneniz kirli pencereleri olanlar pasaklı insanlardır diye düşünüyor.
Ama camları silme işi size o kadar ıstırap gibi geldi ki bir pazar Siktir Et dediniz ve elinizde krakerleriniz, camları silmek yerine oturup televizyon izlediniz. Harika bir duygu emin olun. Haftalar geçtikçe camların kirlendiğini görmekten zevk alırsınız. Kirli camlar artık sizin özgürlüğünüzün sembolü olmuştur. Kirli camlardan dışarısını görmek zorlaştığında ise bir temizlikçi çağırırsınız. Temizlikçiniz de hoş sohbet bir insansa yeni Siktir Et tavrınızdan daha çok memnun olursunuz ve adeta bir kutu diyet kolayı püskürterek açmayı düşlersiniz.
Önemli olduğunu düşündüğümüz şeyler canımızı yakmaya başladığında. Siktir Et dediğimiz noktaya geliriz. Bu noktada bize acı veren şeyleri yapmayı bırakır, bunun yerine daha eğlenceli şeyleri yapmaya başlarız. Yani:
- Formda kalmak için çalışmaya Siktir Et deriz ve onun yerine televizyon izleriz.
- Hoşlanmadığımız insanlara karşı nazik olmaya Siktir Et deriz ve onun yerine bu insanları önemsemeyiz.
- İşe tam zamanında gitmeye Siktir Et deriz ve onun yerine geç gideriz.
- Temizlik yapmaya Siktir Et deriz ve onun yerine temizlikçi tutarız.
- Tanrı’ya Siktir Et diyip onun yerine şeytana tapabiliriz.
Aslında her bize acı veren şeyi bıraktığımızda, Siktir Et deriz. Önemsememiz gerektiğini düşündüğümüz şeyleri önemsemekten vazgeçtiğimizde Siktir Et deriz. Aileden, arkadaşlardan, iş hayatından, toplumdan ve dışarıdaki dünyadan gelen bütün zorunluluklarımıza Siktir Et deriz. Belli bir yoldan gitmemiz ve belli şeyleri yapmamız konusundaki insanların üzerimizdeki baskıları bazen bizden çok şey götürür ve biz de Siktir Et der kendi yolumuzu çizeriz.
Sonunda Yapabileceğimizi Düşünmediğimiz Bir Şey Yaptığımızda Siktir Et Deriz.
Sonunda kendi yolumuzu çizeriz. Birçok sebepten dolayı yapmak istediğimiz şeylerden sırf yapmamalıyız diye vazgeçeriz.
Tam şu anda, Siktir Et diyen insanlar vardır, bunlar:
- Nihayet beğendiği kıza ya da erkeğe gidip ona ne hissettiğini açıklayan
- Bıktıkları işten dünyayı gezmek için ayrılan
- Bir aile üyesine ya da arkadaşına ne düşündüğünü açıkça söyleyen
- Kariyeri boyunca ilk defa işten izin alan
- Karısının gardırobuna bir göz atıp sevimli iç çamaşırlarını deneyen
- Kütüphanelerde sesli konuşan
- Çikolatalı pastanın hepsini yiyen
- Diğer sürücüye hareket çekip gaza basan
- Çimlerin üzerine uzanıp saatlerce yıldızları seyreden insanlardır.
İşte bu özgürlüğün ta kendisidir. Sonunda, gerçekten neyi yapmak istiyorsan onu yapmak. Bütün dünyaya ve insanların sizin hakkınızda ne düşündüklerine Siktir Et demek ve sizi kimsenin tutamaması. Size eşlik eden bir rock film müziğine ihtiyacınız olması da Siktir Et’in bir yan etkisidir. Bütün eski Levi’nin reklamlarının da malzemesi bu değil midir: Büroya motosiklet ile girerek kızı alıp gün batımına doğru gitmek.
Hadi motorunuzu hızlandırın ve bu şarkıyı birlikte söyleyelim:
Haydi, durma çalıştır arabanı
Sür anayola
Maceraya kaptır kendini
Yolumuza ne çıkarsa çıksın
Sevgilim durma devam et
Aşk dolu kucağınla sar dünyayı
Hemen ateşle silahlarını
Gömül boşluğun derinliklerine
A…s…i ruhunu yakala.
Siktir Et Diyoruz, Çünkü Hayatımız Çok Anlamlı
Siktir Et’in dile getirilmesinin merkezinde hayatlarımızdaki anlam ilişkisi yatar. Gerçek, hayatlarımızın çok anlamlı olmasıdır ki bu da güzel evrensel bir şakadır. Bizler yaşam mücadelemizin anlam bulmak olduğunu düşünüyoruz, yapacak anlamlı şeyler bulmayı istiyoruz; hayatın gerçek anlamı üzerine kafa yoruyoruz; anlamsızlık hakkında kaygılanıyoruz, fakat bizlerin canını yakan böylece sonunda bize Siktir Et dedirten şey bu anlamların birikimidir.
Camları silmeyi bıraktık çünkü camları silme işkencesi, bizim bu işe yüklediğimiz, ailemiz tarafından aşılanan anlamdan daha büyük hale geldi.
Bizler anayolda yola çıktık çünkü açık yolun cazibesi planlanmış kariyerden, ipotekli evden ve geniş ekran televizyondan üstün geldi.
Bu yüzden hadi acının ve anlamın tarihine bir bakalım.
Hayatlarımız Nasıl Anlamla Dolduruyoruz?
Vay anasını, bakın kim çıkageldi. Eamonn Andrevvs ya da daha gençseniz Michael Aspel. Sizi tuvalette ya da otobüste bu kitabı okurken görüyor ya da yatak odanızdaki gardıroptan pat diye çıkıp size “Bu senin hayatın.” diyor.
Her nerdeyseniz onunla yola koyuluyorsunuz. Sizin hayatınızdaki insanlarla dolu stüdyoya ve arkada duran üzerinde sizin resminizin olduğu bir büyük ekrana geliyoruz. Sanki stüdyo evinizin yanı başındaymış gibi siz Eamonn ile çıkıp geliyorsunuz.
Ve bizler ortadan kayboluyoruz. Varoş bir mahallede 1965 yılında Jean ve Derek çiftinin çocukları olarak doğmuşsunuz vs. vs. fakat bu sizsiniz. Bu yüzden doğduğunuz zamana geri dönün. Hadi biz de size son dokuz aydır oyalandığın güzel karanlık ve ılık yerden nefessiz kalarak ortaya çıkarken katılalım. Ne kör olası bir şok… bütün bu parlak ışıklar ve insanlar… ve etrafınızı saran hiçbir sıvı yok; sadece hava ve boşluk.
İste buradasınız. Size herhangi bir anlam sunmayan bir boşluğa girdiniz ve bu, sizi bu noktada çok da ilgilendirmiyor. Şimdilik basit anlamlarla mutlu olacaksınız, mesela annenin göğüsleri içecek ve yiyecek anlamına gelir ve şey, yani sadece annenin göğüsleri yiyecek ve içecek anlamındadır, bu kadar. Bütün insanların ağzı açık sizi seyretmesi ve komik sesler çıkarmasının hiçbir anlamı yok.
Bir şeylerin anlamları doğal olarak gelişir ve bu anlamlar genellikle bu şeylerin bize acı mı mutluluk mu verdiğiyle alakalıdır. Kalbimizdeki his mutluluk, midemizdeki ise acıdır.
Eamonn yaklaşık dört yaşınızdaki halinize sayfayı çevirir. O zamanlar nasıl hissettiğinizi ve en basit şeylerden aldığınız hazzı hatırlayabilir misiniz? Pencere camından inen bir yağmur damlasını izlerdiniz. Dışarı çıkar, gökyüzüne bakar ve yağmuru yüzünüzde hissederdiniz. Yağmurun toprakla buIuşmasından çıkan o enfes kokuya bayılırdınız. Bazen başka bir yere gitmek ya da başka bir şey yapmak istediğinizi düşünürdünüz. Fakat genellikle nerede olursanız olun her şeyin dokusuna kendinizi kaptırmış bir şekilde çok mutluydunuz.
Bir şeylerin anlamı zaman içerisinde şekillendi. Birçok şey size zevk verirken bazıları acı verdi. Şu an siz de bunların neler olduğunun, acı verenleri hoşa giden şeylerle değiştirmek istediğinizin farkındasınız. Hayatınızın sayfalarını çevirip çocukluğunuzda çektirdiğiniz fotoğraflara bakarken, anlamın doğal arayışı devam eder.
Şimdiye kadar başkaları tarafından sevilme, arkadaş edinme, etrafımızda bizi düşünen, bizi seven insanların olması, okulda, sporda ya da bir müzik aleti çalmada başarılı olma bizim için bir şeyler ifade eder.
Anlam dünyamız daha çok gelişir ve karmaşıklaşır, anlam bazen sadece eğlenmek, bazen başkalarının bizi onaylaması, bazen yaptığımız şeyden haz almak, bazen ise başkalarına yardım etmektir.
Sayfaları üniversite yıllarından ilk işimize, ilişkilerimizden bir aile kurmamıza doğru çevirirken hayatlarımızı karmakarışık yapan anlamın nakşını görürüz. Ya da kolunda teker teker nişanlarını biriktirmiş bir izci gibi bizler de bizim için anlamı olan şeylerin listesine yenilerini yavaş ama kuşkusuz bir şekilde ekleriz.
Bu da birçok insana göre hayatın ta kendisidir.
Büyük ihtimalle de Bu Senin Hayatındır.
Bizim için anlamı olan, önem verdiğimiz şeylerin hayatını oluştururuz. Ya da bu şeylerin değerlerimiz, hayatta önem verdiğimiz şeyler olduğunu söyleyebilirsiniz.
Ne kadar iyi bir çalışan isek o kadar çok işimize önem veririz.
Ne kadar iyi bir eş isek o kadar çok ilişkimize önem veririz.
Ne kadar iyi bir vatandaş isek o kadar çok başkalarının rahatlığına önem veririz.
Bir şeylerin önemi vardır. Birçoğumuz için bir şeyler çok önemlidir.
Toplumdaki her şey bir şeylerin önemli olduğunu onaylar ve biz de bunu asla sorgulamayız. Fakat zaman geçtikçe liste uzar da uzar. Bu yüzden. Eamonn yansıtmaları birbiri ardınca günümüze doğru çevirirken sizin için önemli olana bir bakın. Muhtemelen aşağıdaki listeden önemli olan birçok şeyi işaretleyeceksiniz.
- Nasıl göründüğünüz: çok mu şişman, çok mu yaşlı, çok mu kısa, çok mu uzun
- Seçtiğiniz işte ne kadar başarılı olduğunuz
- Çevrendeki insanlar: aile, eş, arkadaşlar
- Başka insanlara yardım ederek ya da bir şeyleri iyiye doğru değiştirerek hayatında bir farklılık yaratma
- Yeterli paraya sahip olma ya da çok paranın nasıl kazanılacağı
- Her yıl güzel bir tatil yapma
- Yapabildiğin zaman doğru şeyi yapma
- Hayatınla ilgili bir şey yapma
- Tanrı, Buda, Muhammed, vs.
- Bir işi belirtilen zamanda bitirme
- Çocukların önünde küfretmeme
- Bir çuval inciri berbat etmeme
- Televizyon şovlarını kaçırmama
- İnsanların sana ihtiyacı olduklarında yanında olma
- Güzel bir arabaya ya da seni bir yerden bir yere götürecek bir arabaya sahip olma
Tabiii ki bu listeyi sonsuza kadar uzatabiliriz, çünkü bu dünyada muhtemel sınırsız anlam ve önemli olma ihtimali olan sınırsız şey vardır. Şimdi de bir dakikalığına elinizde olan listeyle dört yaşınızdaki kendi görüntünüzü bir karşılaştırın. Vay be, yetişkin hayatının sorumlulukları, değil mi? Gerçekten anlamadan kendinize önemli olan şeylerin konvoyunu yarattınız. Burt Reynolds kamyonda en önde ve sizin için çok önemli. Arkanızda sizin için önemli olan diğer steyşın wagon, kamyon ve bisiklet var. Bu konvoy yolda durmaksızın devam ediyor.
Hayatın başka planlan vardır.
Yönümüzü Arizona’ya çeviriyor ve yolculuğa koyuluyoruz. Teypte 77 top tam gaz çalıyor. Bıyıklarım bana çok yakışmış, yanımda 70’lerin kısa şortuyla oturmuş bir sarışın. Bir erkek daha başka ne isteyebilir ki?
Fakat bu konvoydan sorumlu benim. En sonunda yola koyuluyoruz. Chuck her ne kadar titizlikle yolda birçok makineyle arabalara ve bayanlara hizmet etse de, teknik bir felaketin olma olasılığı her zaman var, mesela düz yatakların birinde bir sorun olabilir ve bu felaketler bizi yavaşlatır ama durdurmaz.
Pikaplardan birinde pervane kayışı bozulabilir, ben de hemen fıstıklardan birinin külotlu çorabını yürüterek bu sorunu çözebilirim. Fakat burada 34 tane kam şaftımız ve 34 tane kapak contamız var.
Enjeksiyon sistemlerinden, sınırlı diferansiyel kilidinden ve biyel başından bahsetmeye gerek bile yok. (Benimkini görmelisiniz, her türlü mekanik sorun var, sizin de hayal kırıklığına uğramış bir sürü sevgiliniz olurdu.) Bir de hava durumu var tabii ki.