Marga dilini ısırıyor. O kadar çok sorusu var ki, ama soracak kimsesi yok… Herkesin canı yanıyor mu? Bu normal mi? Tüm sevgililer aynı mı? Çok mu hızlı gidiyor? Aptalın biri mi? Yoksa yeterince yetişkin mi değil? Böyle kasılmasına neden olan korku mu? Hamile kalma korkusu ya da yetememe korkusu mu? Neden bazen… iğreniyor? Ramiro yatakta her şeyin özgürlük olduğunu söylüyor. Ve bir çift, canı ne isterse onu yapabilirmiş. Önemli olan iyi zaman geçirmekmiş. Ve sınırları keşfetmek. Ve…
1
Marga.
Ne var?
Beni çok fena tahrik ediyorsun.
Hadi, sus.
Ama doğru.
Evet, ama öyle bir söyledin ki…
Nasıl söylememi isterdin?
Ne bileyim, daha yumuşak.
Sana yeterince yumuşak gelmedi mi?
Bu “tahrik” kulağa kaba geliyor.
Bunu da nereden çıkardın!
Düşündüğümü sana söyleyemem mi?
Yani ben kaba biriyim, öyle mi?
Ben öyle demedim. Sadece şu “tahrik etmek”…
Nasıl söylememi isterdin?
Ne bileyim. Benim yanımda kendini iyi hissettiğini söyle.
İyi hissediyorum.
Ve beni sevdiğini.
Seni seviyorum.
Ve…
Delikanlı kızı öpüyor. Konuşmaya devam etmesine izin vermiyor.
Kız da kendini bırakıyor.
Aklı karmakarışık, duyguları bölünmüş ve heyecanı yeni açılmış hediye paketi gibi.
Şaşkınlık.
O.
O ve delikanlı.
Her şey yeni, farklı, sarsıcı.
Tahrik ediyorsun, tahrik ediyorsun…
Kaba.
Öyle.
Benim tahrik etmeye ya da edilmeye ihtiyacım yok.
Kendimi iyi hissetmem yeter.
Sana kendini iyi hissettireceğim, daima.
Biliyorum.
Şımartacağım, bir kaidenin üstünde tutacağım seni.
Bir kaidenin üstünde olmak istemiyorum.
Neden?
Çünkü kaidelerin üstünde heykeller durur ve insanlar da onlara bakar. Başka bir işe yaramazlar. Ben
kendimi canlı hissetmek istiyorum Ramiro. Yaşadığımı hissetmek istiyorum.
Ne kadar güzelsin.
Ben ciddi konuşuyorum.
Bazen gereğinden fazla.
Ne demek istiyorsun?
Fazlasıyla iyi konuşuyorsun.
Bu kötü mü?
Neden konuşmaya ihtiyacımız olsun ki?
Genç, kızı tekrar öpüyor.
Sanki yiyecekmiş gibi.
Ve kızın zihnindeki her şey siliniyor.
Ya da hemen hemen her şey.
Kasırgaların en berbatında, sarsıntının göbeğinde, tam merkezde onun gözü var.
Sessiz.
Çok sessiz.
Ağzından yeni sözcükler çıkamıyor, çünkü ağzı
delikanlının ağzıyla örtülmüş. Saniye saniye, dakika
dakika, sonsuzluktan sonsuzluğa…
2
İlk aşkın bir öncesi ve sonrası var mıdır? Geçmişte hayat var mıdır? Hiçbir şey yokken hayat var mıydı? Bir an geldi, kendi bedeniyle oynamak için, bebeklerle oynamaktan vazgeçti. Bir an geldi, kendine aynada bakmak için, düş görmeyi bıraktı. Bir an geldi, var olmak için, hayal kurmayı bıraktı. Bir an geldi, masumiyetin yerini gerçeklik aldı. Bir an geldi ve duyguları, yüreği, gözyaşları olan bir insana dönüştü. Bir anda. Ama artık ne zaman olduğunu hatırlamıyor. Unuttu. Ramiro. Ramiro. Ramiro.
Çocukluğunun en sevdiği masalında, her şey henüz prenseslerden ve onların hikâyelerinden ibaretken, yakışıklı prens bir öpücükle Pamuk Prenses’i ebedi uykusundan uyandırırdı. O da Pamuk Prensesçilik oynamıştı. Uyurdu ve uykusundan, babasının, dedesi Ricardo’nun, bir kriz nedeniyle başka ufuklara sürüklendiği için artık var olmayan komşusunun öpücüğüyle uyandırılırdı. Ramiro’yla da benzer bir şey olmuştu. Uyuyordu. Ders çalışmak, kız arkadaşlar, Laia, ders çalışmak, kız arkadaşlar, Laia, ders çalışmak… Ve aniden… Marga, pamuktan hayallerine sarılıp sarmalanmış bir halde dolaşırken havada yüzdüğünü biliyor. Hep böyle mi olacak? Her zaman? İnsanı irkilten sözcükler var, hepsini kuşatanlarsa en önemlileri: daima, hiçbir zaman, sonsuzluk, asla, hepsi… Anne ve babası neredeyse yirmi yıldır evliler ve artık öpüşmüyorlar. Onları yatakta çırılçıplak, sevişirken hayal etmek tüylerinin ürpermesine neden oluyor. Yapamıyor. Ama birbirlerini seviyorlar. Tıpkı Ramiro’yla kendisi gibi. Ramiro ve o. Daima. Sözcük kütük gibi ağır.
Marga âşık. Â-şık. Delikanlı da öyle, daha fazla âşık olduğunu söylüyor. Aynı şey. Aşk, ardından tsunami gelen bir deprem. Sarsıntı insanın her şeyini değiştiriyor, her şeyini altüst ediyor, yerinden oynatıyor, zedeliyor. Ama yüreği asıl ışıklar ve şaşkınlıklar içinde bırakan, ardından gelen tsunami. Daima. Daima. Daima. Ramiro daima aynı olacak mı? Hayatının ve düşlerinin erkeği olacak mı? Marga iç çekiyor. Kendi kendine, “Amma da romantiksin,” diyor. Evet: Kendi hikâyesinin başkahramanı olabilmek için, aşk romanları okumayı ne zaman bıraktı?
3
Telefonun melodisi sessizliği bölüyor. Aslında beş notadan oluşan tiz bir ıslık. Marga elindeki kitabı bırakıyor. Kütüphanedeki iki üç kişi bakışlarını ona çeviriyor. Cep telefonu. Ekran. WhatsApp. “Neredesin?” Ve yazıyor: “Kütüphanede.” Telefonu bırakıp kitabına dönüyor. Okuduklarını kafasına sokması gerek. Çalışmak, çalışmak, ders çalışmak. Evde daha zor. Evde çalışamıyor. İnsan nasıl dikkatini toplayabilir ki, tam da… Bir kez daha telefonun sesi.
…