Ah Güzel İstanbul | Seda Şener


Şimdi tüm dertlerini geride bırak. Hepsini koy bir kenara. Yaslan arkana. Çünkü bu kitap seni İstanbulda seyre çıkaracak. İstanbul, güneşli bir bahar günü… İstanbul, vapurda üşüyerek dışarıda oturmak… İstanbul, kalabalıktan bunaldığında Boğazı görüp unutmak… İstanbul, kendini kaybedip sonra yeniden bulmak… İstanbul, hep gitmek istemek… İstanbul, terk edememek… İstanbul, bir sabah “Neyse ne!” rahatlığı… İstanbul, yağmurda taksi bulamama çılgınlığı… İstanbul, sürekli bir yerlere yetişme telâşı… İstanbul “Çantana dikkat et!” korkusu… İstanbul, balık ve deniz kokusu… İstanbul, kuşların evi… İstanbul, her gün hafta sonu… İstanbul, hiç bitmeyen bir hayret… İstanbul, tuhaf şeyler diyarı… İstanbul, ah güzel İstanbul…

içindekiler

girizgah / 7

İstanbul tarihi / 9

Sultanahmet meydanı / 20

üç büyükler! / 22

İstanbul türküsü / 25

camiler / 26

İstanbul’un gece hayatı! / 30

meyvesi insan olan ağaç ya da vaka-i vakvakiye / 32

istanbulumun dili / 34

İstanbul’un tepeleri / 35

İstanbul ve balık / 36

İstanbul simidi / 37

İstanbul’un coğrafyası / 39

havadan sudan muhabbetler! /41

haliç / 44

ayasofya / 47

yerebatan sarnıcı /51

cankurtaran / 52

ahırkapı / 53

saraylar / 55

İstanbul’un sarayları / 56

kaşıkçı elması / 59

adalar / 60

250 yaşındaki şekerin hikayesi ya da ali muhiddin hacı bekir / 62

İstanbul’dan geçen çelebi / 64

İstanbul arkeoloji müzeleri ya da hayret veren şeyler müzesi / 65

aya irini kilisesi / 67

bağdat caddesi / 68

otomobil uçar gider! / 70

körler ülkesi /71

İstanbul ve futbol / 73

İstanbul’da ramazan ve bayram / 74

İstanbul’dan ilginç bilgiler / 78

beşiktaş / 80

yahya kemal beyatlı / 82

beyazıt meydanı / 84

canım İstanbul / 86

pırıl pırıl / 88

her nevi ölü yakılır.. ./89

beyoğlu / 90

çamlıca / 93

çemberlitaş / 94

yürüyerek boğazı geçmek ya da karakış! / 96

fatih-çarşamba / 97

külliyeler / 99

denizin kentini yaktım / 102

İstanbul bu mu? / 103

galata / 105

gülhane parkı / 108

haydarpaşa garı / 109

kadıköy /İli

kapalıçarşı / 115

kız kulesi / 118

kuzguncuk / 121

İstanbul’dan ilginç bilgiler / 123

kuşatmalar / 125

kuş evleri / 131

mısır çarşısı / 132

Okmeydanı / 134

özel müzeler / 135

adı “İstanbul” olan dergi ve gazeteler / 138

İstanbul / 142

İstanbul efendisi / 143

kaldırımlar / 145

kahvehaneler / 147

çeşmeler / 150

İstanbul / 152

İstanbul türkçesi / 154

vefabozacısı / 156

üsküdar / 157

yalılar / 159

yangınlar / 163

yanan yangın kulesi / 165

saat kuleleri / 166

saatler / 168

sahaflar / 169

İstanbul’dan ilginç bilgiler / 172

İstanbul’un gizli tünelleri / 174

tarihi konaklar / 176

sadaka taşları ya da bir sivil toplum hareketi / 177

kilise ve sinagoglar / 179

İstanbul’u dinliyorum / 180

hamamlar / 182

tekkeler / 183

mezarlıklar / 184

kütüphaneler / 185

avrupa kültür başkenti ne ki? / 187

GİRİZGAH

Madem kitapçıdaki raflardan yahut fuardan onca kitap arasından beni seçtin şimdi tüm dertlerini geride bırak. Üniversite sınavını, akşam yapılacak yemeği, yarın yetişecek raporu, hazırlanacak ödevi… Hepsini bir kenara koy. Uzat ayaklarını, arkana yaslan, televizyonu falan kapat. Çünkü şimdi sıra İstanbul’da… Tüm her şeyi geride bırak…

Beni dinle, beni oku, benle oyna, sıkılacaksan benle sıkıl, benle öğren, benle sev, beni seyret. Çünkü İstanbul izlediğim en güzel film, okuduğum en güzel kitap, duyduğum en güzel müzik, gördüğüm en güzel manzara! Ve çünkü benim sağım solum arkam önüm İstanbul.

İstanbul bir kış bahar yaz günü… İstanbul vapurun üst katında üşümekle alt katında ısınmak arasında bocalamak… İstanbul met-robüste kalabalıktan bunaldığını Boğaziçini görüp unutmak… İstanbul bir sabah “neyse ne!” rahatlığı… İstanbul yağmurda taksi bulamamak… İstanbul kuşların bile evinin olması… İstanbul hep bir yerlere yetişme telaşı… İstanbul hiç bitmeyen bir hayret… İstanbul “ya çantam çalınırsa” korkusu… İstanbul tuhaf şeyler diyarı… İstanbul “eşeğini kaybedip her gün yeniden bulmak…” İstanbul her gün hafta sonu… İstanbul hep gitmek istemek… İstanbul hiç gidememek…

İstanbul bir dolu ömür…

Seda Şener

İSTANm TARİHİ

Seninle bir geriye sarma oyunu oynayalım mı? Aklından bir sayı tut. Hayır, tabii ki şaka yapıyorum. Aklından bir İstanbul tut. On beş milyondan fazla kişinin yaşadığı, kalabalık, gürültülü, koşturan bir İstanbul! Tamam, oyun başlıyor. Önce 15 milyondan fazla insanı çekip al İstanbul’dan. Sokaklar boş, trafik yok, arabalar terk edilmiş, gökdelenler, camiler, evler, alışveriş merkezleri ve kafeler bomboş. Her gün 200 bin araba geçen köprüde tek bir kişi bile yok. Şehir sanki terk edilmiş. Ama dur daha devam ediyoruz.

Şimdi alışveriş merkezlerini yık;yıkma da geri al. Sonra gökdelenleri resminden çıkar ve tüm yüksek binaları. Resme şöyle geriden bir bak. Hiç fena değil! Şimdi iki yakayı birbirine özlemle bağlayan o iki köprüyü de sil. Vapurları, arabaları da çek al. Evleri azalt, külliyeleri kaldır, camileri, çeşmeleri, saat kulelerini, kütüphaneleri… Kiliseleri, sinagogları kaldır.

Ayasofya mı? O biraz daha kalacak, dikilitaş ve milyon taşı da öyle… Köşkleri, sarayları ve yalıları da kaldır resimden. Ne çok sur var değil mi? Surların içinde kalan tek tük evleri de geri al. Sultanahmet Meydanını kaldır; yani eski hipodromu. Şimdi Ayasofya’yı ve üç büyük taşı kaldır. Surları? Evet, surları da kaldır. Kız kulesini de çek al denizden. Mağaraları da kaldır. Şimdi hiç kimsesiz ve hiçbir şeysiz İstanbul’a bak!

Ortasından deniz geçen; ağaçlardan, tepelerden yani tabiattan başka hiçbir yerleşeni olmayan şehri izle. Bu haliyle bile büyüleyici. Doğuştan şanslı bir şehir burası! Onun önemli bir yer olacağına çok önceden karar verilmiş gibi.

Şimdi yıktığımız her şeyi yerine sırayla bir daha koyalım. Sanki İstanbul’u şenle ben bu haliyle bulmuşuz gibi bakalım ona.

İstanbul’un işte bu haldeyken ilk misafirleri Küçükçekmece gölünün yanındaki mağaraya yerleşmiş. Güzelim boğaz dururken ne diye orada kalmışlar bilemiyorum. Muhtemelen oraya gelene kadar da ayaklarına kara sular inmişti ve gölü görünce “oh suyu bulduk ne diye daha yürüyelim” diye düşünmüşlerdi. O sıralar aklın bile zor alacağı bir tarihti: Milattan Önce 300 bindi.

İstanbul’da ilk yerleşik düzen Kadıköy civarında başlamıştı. Fakat asıl İstanbul’un yani üzerinde Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet’in bulunduğu Tarihi Yarım Ada’nın temelleri M.Ö. 7. yüzyılda atıldı.

PizantioM Pömcwİ

Milattan Önce 660 ve Milattan Sonra 324 yılları arasında, sonraları uğruna savaşlar yapılacak olan, kıymeti her geçen gün artacak olan Sarayburnu’na ilk olarak Megaralılar gelmiş. Yunanistan’dan yeni bir şehir kurma niyetiyle yola çıkan Megaralılar İstanbul’u görünce “işte ömür boyu yaşanacak bir cennet” diye düşünmüş ve buraya yerleşmiş. İstanbul’umuza Byzantion adını vermişler. İlk yerleşenlerle birlikte buraya ilk işgaller de başlamış tabii. Megaralılar da bir büyüğümüze danışalım diyerek roma İmparatorluğu’ndan yardım istemişler ama büyük ihtimalle istediklerine de pişman olmuşlardı.

Hayalindeki resim işte Megaralılarla dolmaya başladı. Sırada Roma İmparatorluğu var.

Rowa İmparatorluğu Pönewi

İstanbul’un başına talih kuşu bu dönemde kondu. Roma İmparatoru I. Contantinus Bizantion’u yani o zaman henüz keşfedilmemiş bir hazine olan şehri Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti yaptı. Yıl

Milattan Sonra 330’du. Ve tabii hızla imar çalışmalarını başlattı.

İşte şimdi resminde bazı değişiklikler yapmanın vakti geldi. Resme ilk sarayları, su tesisatlarını, köprüleri, anıtsal ibadethaneleri, akrapolisi ve 100 bin kişinin at yarışı izleyebildiği dev hipodromu ekle. Sonra Aya İrini’yi ve Ayasofya’yı yerleştir. Ve mutlaka Ayasofya’yı ne zaman yerleştirdiğini de aklında tut. Daha neler olacak neler bitecek bu şehirde ama Ayasofya hep ayakta kalacak. Milattan Önce 360 nerde 2012 nerde? Ayasofya’yı gördüğünde ona bir de bu gözle bak.

Ayasofya, henüz çok yüksek yapıların olmadığı bir dünyada öyle büyük ve heybetliydi ki bu kilise sayesinde İstanbul yani o zamanki adıyla Constantinapolis Hristiyanlığın merkezi haline geliverdi.

Sonra işler bir kez daha değişti. Batı Roma yıkıldı;başkenti İstanbul olan Doğu Roma da o sıralar Bizans İmparatorluğu’na dönüştü.

Pizans İmparatorluğu Pönewi (395–1204)

İstanbul, bir kere keşfedilmiş ve başkent yapılmıştı. Bizans İmparatorluğu döneminde de öyle kaldı. Bu dönem İstanbul için oldukça bereketli bir dönemdi. Şehrin yükseliş döneminin başlangıcıydı. Resmine bu dönemde ekleyecek çok şeyin var. Büyük bulvarlar, caddeler, sarnıçlar, su kemerleri; kiliseler, manastırlar, saraylar, anıtlar ve uzunluğu 20 kilometreyi bulan surlar…

Bizans döneminde İstanbul’un daha da kıymetlendi. Stratejik önemi yüzünden neredeyse 3 yüzyıl boyunca hiç durmadan kuşatıldı.

Bu kuşatmalar İstanbul’a pek zarar veremedi fakat İstanbul’u yerle bir eden bir şey oldu: Latin İstilası! Haçlılar İstanbul’a girdi. Her yeri yıkıp yağmaladılar. İstanbul kendi ömrünün en acılı günlerini muhakkak ki o zaman yaşadı. Halkı öldürüldü, eserleri yağmalandı… Latin istilası ve kısa süreli Latin İmparatorluğu sona erdiğinde şehir harap ve bitap haldeydi. Resmine özenle koyduğun birçok eser böylece tekrar silinmek zorunda kaldı. İstanbul 50 bin kişilik nüfusuyla küçük ve yıkık bir şehir olarak kaldı. Ta ki Bizans İmparatoru Palailogos şehri geri alana dek.

İkinci Pizans Pönewi (1261-1452)

Bizans’ın ikinci dönemi böylece başladı. Şehir bir daha toparlanamadı. Galata Cenevizlilerin hakimiyetindeydi. Tüm ticaret oradan akıyordu. Sarayburnu ise surlarla çevrilmiş bir tarım alanına benziyordu. O sırada atalarımız İstanbul’u almak için uğraş veriyordu. Kuşatmalar, kuşatmalar… I. Bayezid’in yaptırdığı Rumeli Hisarı… İstanbul tekrar iyileşecek ve tabiri caizse küllerinden doğacaktı. Ve beklenen oldu Fatih İstanbul’u fethetti. Şimdi resmine yeni ve harika şeyler eklemeye hazır ol.

Osmanlı Pönewi {1453-1923)

İstanbul artık esas sahibini bulmuştu. Osmanlı Devleti, şehre girdi ve ortalık sakinleştikten kısa süre sonra tabii ki imara başladı. Şimdi resmine camiler, külliyeler, medreseler, çeşmeler, saat kuleleri ekleyebilirsin. Topkapı Sarayı’nı; Süleymaniye Camisini de koy oraya. Cumbalı ahşap evleri, bahçeleri, havuzları, kaldırımları, yolları da yerleştirmeyi unutma! Konaklar, köşkler ve yalılar da olsun. Okullar, üniversiteler, kütüphanelere de yer aç. Şehre dışardan getirilen insanları da koymayı unutma. Aklında tuttuğun İstanbul’u fetihten 50 yıl sonra Avrupa’nın en büyük şehri haline getir.

İSTANBUL’UN İSİMLERİ

Vizantion

Bizantium

Antoninya

Alma Roma

Nova Roma

Konstantinopolis

Istinpolin

Megali Polis

Kalipolis

Pargrad

Konstantingrad

Miklagord

Vizant

Stimbol

Esdambol

Eskomboli

Pizantiya

El-Mahsura

Kustantina el-Uzma

KoHstaHtrniyye

Mahrusa-i KoMstaMtiMiyye

Stambul

Persaadet

Peraliyye

Mahrusa-i Saltanat

İstanbul

Islambol

Parü’s-Saltanat-ı Aliyye

Asitane-i Aliyye

Parü’l-Hilafetü’l Aliye

Payitaht-ı Saltanat

Pergâh-ı Mualla

Südde-i Saadet

Benzer İçerikler

Sultanmurat | Cengiz Aytmatov | Birazoku

yakutlu

Kuşların Dili | Cahit Zarifoğlu

yakutlu

Gulliver (Hepsi Sana Miras Serisi – 1)

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy