Her şey böyleyken, hâlâ aramızda sevgi varken bitirmeliydik.
Belki o zaman taze ve yıpranmamış olarak; sandık içlerinde, kitap aralarında saklayabilirdik aşkı…
Zaten hep iki yüzü yok muydu gerçeğin? İnsanlar koydukları kurallarla benliklerini sınırlarken, anahtarı zaten kendilerinde olan
hapishaneden kaçarak işlemiyorlar mıydı en büyük suçları?
İçine konulan acının dozundaydı sır.
Beynin bir oyunuydu ama yine de insana ait en özel duyguydu aşk…
Kazanmalıydı…
***
Zaten ne kadar hüzün ve imkânsızlık varsa, “Aşk O Kadar Aşk” değil miydi?
20 Mayıs 2005. Londra
Ağacın dibine uzanmış, sigara içen tombul ayaklı kadın tipik bir İngiliz’di. Fazla beyazdı teni. İnce burnu, çilli yüzü ve yeşile çalan kül rengi saçları vardı. Yer Hyde Park, İngiltere… Ne çilleri ne mermer gibi beyazlığı ne de lacivert bakışları… Sadece bu tombul ayaklan bile görmüş olsaydım, nerede ve saat kaçta olduğumuzu hemen söyleyebilirdim. Zira üç gündür Londra’daydık ve her akşamüstü aynı programı yapıyorduk; ne kadar müze, saray, meydan varsa yürüyerek gezip nihayetinde kendimizi yorgun argın Hyde Park’ın müşfik çimenlerine bırakıyorduk. Nedense hep ayaklan hatırlar olmuştum. Bütün gün, içinde bulundukları cendereden çıkmak için bu parkı, bu çimenleri, bu saati bekleyen ayaklan… Etraftaki asırlık ağaçlar tüm heybetleriyle kollarını açmış, reverans yaparak insanları çimenlere uzanmaya davet eder gibiydiler. Ayakkabıları fırlatıp yorgun düşen bedenlerimizi çimenlere boylu boyunca salıvermiştik. Natural Historical Museum’dan çocuklara aldığımız ışıklı dinozor anahtarlıklardan biri kıçıma batınca rahatsızlığımın sebebini anladım. Anahtarlığı, başımın altına yastık yaptığım sırı çantama koyup arada bir kendini gösteren güneşin ladini çıkartmaya koyuldum tekrar. Çimenlere savurduğumuz ayakkabılardan birinin kokusu geliyordu burnuma. Umursamadım, çünkü tekrar kıpırdarsam, biliyordum ki bu sefer güneş benden kaçacak ve o kocaman karanlık bulutun arkasına saklanıp bir daha göstermeyecekti yüzünü. Canım ülkemin sıcacık iklimini bırakıp Allah’ın mayısında İngiltere’ye gelince işte böyle kıymete binmişti bir parça gün ışığı. Bir şey ne kadar azsa o kadar kıymetli olur ya…
Bu seyahat yüzünden üç aydır plan, program yapıyorduk. Oraya mı gitsek, buraya mı gitsek, şunu mu yapsak, bunu mu yapsak… Sonunda Melih, uçak biletlerini bile almış şekilde dikildi karşıma. Hiç huyu değildir böyle emrivaki yapmak ama yaptı iste. Üç ayda programlanabilen tatil buydu.. Yani bu kadının tombul, beyaz ayaklarını görmek, Hyde Park’ta güneşlenmek, ışıklı dinozorlar…
“Niye tatile çıkar insan, yorulmak için mi”” diye sordu eski koca::: baldırlarını ovuştururken
“Valla doğru konuştun Neden buradayız’” diye karşılık verdim tatilden tatile fark vardı tatil için olmak istediğim yer burası değildi Melih de bunu çok iyi biliyordu ona işte sonuç ortadaydı Bir tatil koyunun plajında sere serpe yatmak vardı şimdi Güneşin pembeIeştirdiği yanaklar, artırdığı çiller, sararan saçlar, beyaz askılılar, renkli kocaman güneş gözlükleri, somhrero tıpı şapkalar Ellerde kokteyl bacaklarıyla dolanan bikinili hatunla; veya kola şişeleriyle salınan hamburga gençliği Kumlara bulanmak, denize girip o kumları temizlemek. sonra denizin tuzunu temizlemek için duşa girmek, bir daha denize, bir daha duşa, denize, duşa, denize, duşa. Cambul cambul. tekrar ve tekrar suyla oynamak Akşamüstleri de giyinip kuşanıp etrafta salınmak, animasyona falan, takılmak tatil başka nasıl olur ‘ Biz böyle biliriz Pardon nasıl oldu da düşünemedim Hiç olur mu’ Eski eş ile gidilecek yer var, gidilmeyecek yer var. Güneşin afrodizyak etkisi gösterdiği yerlere, arada çocuklar bile olsa, eski eşle gidilir mi? Maazallah, eski eşin yeni sevgilisi ne der bu duruma? Evet, evet. Çocuklar için çıkılan bu hem eğlence hem kültür gezileri doğru karardı. Bir hafta okul kırılacaksa hiç değilse buna değmeliydi.
“Bunun uygun olduğuna kim karar veriyor Allah aşkına?” diye parladım sonunda.
“Canım, gereksiz sitem yapıyorsun. Hepimiz ortak karar vermedik mi buraya gelmeye? Hiç halinden memnun olamıyorsun. Hepimiz mi? Bak sen Dalga geçiyorsun herhalde. Benim neyi tercih ettiğimi
biliyordun Adı lâzım değil, birileri tarafından yönlendirilmedik mı buraya gelmek için? Çocukların da beynine girdi, senin de Onun istediği hayat yaşadığımız yetmiyormuş gibi bir ek ürün istediği tatili yapıyoruz.”
Melih, kimi kastettiğimi çok iyi biliyordu.
Deniz yine başlama baksana çocuklar ne kadar memnunlar.
“Tamam. kesiyorum ama şunu bil ki biz çocuklarımız için bir araya geliyoruz. Nerede nasıl tatil yapacağımıza da biz karar verebiliriz.bu kararı senin adına başkası veriyor olabilir ….