Zeki olan mı ?
Yoksa oyunu kuralına göre oynayan mı kazanır ?
O eski bir adli fotograf uzmanı, simdi ise kendi oyununun mimarı !
Önsöz
Her insan katil doğar. Sadece bazıları dürtülerine yenik düşer, bazıları ise dürtüleriyle başa çıkıp hayatını olağan devam ettirir. İntikam bu dürtünün tetiklenmesi için iyi bir nedendi onun için. Bir de hayatını polisliğe adamış Başkomiser, iyi biri olmanın değişmeyeceğiniz anlamına gelmediğini gösteren bir Polis, kardeşi için her şeyinden vazgeçecek kadar cesur bir Gazeteci. Herkesin bir planı vardı, kendilerinin bir planın parçası olduklarından habersiz.
Özkan URAL
Bu kitabı okuduğunuzda güven duygunuzu kaybedebilirsiniz. Gerçekliğin perdesi kalktıkça yalanların, amaçların karmaşasında boğulmakta olan insanların, aslında aradıkları katilden bir farkları kalmadığını hissedeceksiniz. Hiç kimse göründüğü gibi değil önyargısından uzak mecburiyetlerin değişimleri doğurduğu gerçeklik ile solup gidenleri gördükçe kahramanların yalnız masallarda yaşayabileceğini anlayacaksınız.
Okan URAL
İÇİNDEKİLER
Önsöz 7
1. Bölüm
İNTİKAM DÜRTÜSÜ 13
2. Bölüm
YENİDEN UMUT 19
3. Bölüm
K BUS GÜNÜ 31
4. Bölüm
KAYBETME DUYGUSU 55
5. Bölüm
ZAMANI GELDİ 71
6. Bölüm
RÜYA 79
7. Bölüm
SÜPRİZ 85
8. Bölüm
AYAĞA KALKMA 97
9. Bölüm
32. CD 105
10. Bölüm
BELKİ BİR AVANTAJ 117
11. Bölüm
KUŞKU 127
12. Bölüm
SIRLAR 137
13. Bölüm
ÖLÜM 151
14. Bölüm
KUTLAMA 161
15. Bölüm
BULUŞMA 169
16. Bölüm
ÇANTA 177
17. Bölüm
ESKİ DEFTERLER 185
18.Bölüm
YANILGI 193
19. Bölüm
KİRLİ DÜŞÜNCELER 203
20. Bölüm
ACİZLİK 211
21. Bölüm
BİLİNMEZLİKLER 219
22. Bölüm
İŞKENCE 225
23. Bölüm
SIRRINI BİLİYORUM 237
24. Bölüm
SAVAŞ ZAMANI 243
25. Bölüm
YAKLAŞIYORUM 247
26. Bölüm
KARŞILAŞMA 253
27. Bölüm
TANIŞMA VAKTİ 259
28. Bölüm
TANIŞMA VAKTİ 263
29. Bölüm
HER ŞEYİN SONBULDUĞU GÜN 267
İNTİKAM DÜRTÜSÜ
Giriş
Zaman benim için kavramını yitirmiş vaziyetteydi. Yatağımdan kalkıp perdenin köşesinden dışarıya bakıyordum. Güneşli, güzel bir gündü. Yine insanlar cıvıl cıvıldı. Bu işleri bırakıp bir fotoğraf dükkânı açıp günümü istediğim saatte uyanıp, istediğim saatte bitirecektim. Bu meslek beni iyiden iyiye yoruyordu. Sabah kahvaltılarında vazgeçemediğim çift kaşarlı domatesli tostum ve çayımla koltuğuma oturmuştum. Çay içmeden uyanmak neredeyse imkânsızdı. Televizyon programları yine tüm saçmalıkları ile karşımda duruyordu. Bilgiyi ölçmeyen yarışma programları, anlamsız insan psikolojisini bozan evlilik programları ve dünya için hiçbir anlam ifade etmeyen haberler. Bazı branşsız sözde uzmanlara göre erkeklerin ve kadınların ortalama yaşam süreleri veriliyordu. Bu mantığa göre önümde yaşayacağım uzunca bir zaman vardı. Kadınlarda altmışaltı yaş ortalaması mı? Bekâr gezen insanlar için halen bir umut ışığı olduğunu düşünüyordum. Bütün saçmalıklara rağmen kendi umudum da bu güzel hava ile birlikte bir kez daha artmıştı. Bir an önce oraya gidip Muzaffer Başkomiser ile görüşmek istiyordum. Babacan bir insan olduğu söyleniyordu. Çok seveni olduğu kadar sevmeyenleri de varmış. Genellikle kendinden düşük rütbeliler onu sever, üst makamda oturanlar ise başıboş tavırlarından dolayı ondan pek hoşlanmazdı diye söylentiler geziyordu. Onunla birkaç kez konuşmama rağmen samimiyetim yoktu. Onu tam analizini çıkaramamıştım. Bazen somurtkan bazen olabildiğince iyi niyetli oluyordu. Hep birilerinin aracılığı ile yanına gitmiştim. Bundan pek hoşlanmadığını hal ve hareketlerinden anlıyordum. Bu sefer kendim gidecektim. Beni dinleyeceğini umut ediyordum. Dinlemeliydi. Dinlemesi için yalvarmam gerekiyorsa yalvaracaktım.
Arabamı park edip etrafıma baktığımda koca bir boşluğun içindeymiş gibi hissediyordum. Uzaktan olan biteni izliyordum. Hayatım için bir şans daha istiyordum. İstediğimi alırsam sabah düşündüğüm şeyi yapıp bu işi bırakıp buralardan gitmeye bile karar vermiştim. Böyle olmasını ben istememiştim. Bu da bana hayatın oynadığı bir oyun gibiydi. Yine de yıkılmamıştım. Uzunca süre bununla mücadele etmiştim. Herkes bu kadar mutluyken benim hayatım sadece savaşmakla geçiyordu. Bu savaşı kazanmak istiyordum. İzlemeye devam ederken kafamdan yüzlerce soru geçiyordu. Muzaffer Başkomiser mutlaka bu ortamdan sıkılıp dışarıya çıkacaktı. Bu gürültüyü kaldıracağını düşünmüyordum. Biraz daha sabretmeliydim. Mavi o kadar güzel gözüküyordu ki adeta gökyüzü karşımda duruyordu.
Bir şeyleri düzeltme şansım vardı. Bende bu camianın insanlarından biriydim. Bana inanıp, güvenip yardımcı olmaları gerekiyordu. Buna hakkım vardı. Hayatım boyunca hep adil olmaya çalıştım. Hep iyi şeyler yapmak için çaba gösterdim ve şimdi sadece onlardan karşılığını istiyordum.
Raporda küçük bir oynama kimse için bir şey değiştirmeyecekti. Muzaffer Başkomiserden başka Atıf’ın da imzası vardı ama Başkomiseri ikna etmek demek bütün emniyeti ikna etmek ile aynı etkiyi yaratırdı. Bütün kilitli kapıların anahtarı ondaydı ve ben sadece bir kapının kilidini açmasını istiyordum.
Bu kapı kilidinin açılması benim hayatımı başlı başına değiştirecekti. Zaten yanlışlıkla olan bir durumdu. Haber niteliği bile taşımıyordu bana göre yine de gazete sayfalarında küçük bir yer kapladığını görüyordum. Gazetecilik yıllarının başında olan insanların hevesiydi her bulduğu olayı köşelerine taşımak. Bunu haber yapan gazeteci ile hiç görüşmedim. Nedenini sormadım. Belki işini yapıyordu, belki emredilmişti bilemiyordum ama insan onurunu ve gururunu hiçe sayarak, karşı tarafı düşünmeden umarsızca bunları paylaşmak benim sınırlarımı aşıyordu. Derin bir nefes alıp arabadan indim. Birkaç adım attım. Telefonum bilmediğim bir numara tarafından uzun uzun çalınca açmak zorunda kaldım. “Efendim….” Telefon elimden düşmüştü. O andan sonra hayat durmuştu. Bir anda yaşadığım tüm ümitli duygular gitmiş yerini kâbus almıştı. Saat tam 15.00 gösterirken sadece yirmi saniye geçmişti. Her şey sadece yirmi saniyede olup bitmişti.
Sonra mı?
İntikam o kadar kuvvetli bir ateş topu olmuştu ki içimde, olduğum yerde bütün dünya sessize alınmış gibiydi. Ruhum bedenimden göç etmiş, gözlerimin önüne siyah bir perde inmişti. Önce kulakları sağır eden rüzgârlar geldi. Sonrasında bulutlardan boşalan yağmurlar. Karanlık çöktü, ardından kavurucu aydınlıklar… Günler kayboldu, zaman kavramı yitip gitti. Geriye kalan ise bir avuç anı ve bitmek bilmeyen intikam dürtüsüydü.
Her şey böyle başlamıştı.
Birkaç yıl sonra…
…