BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ Prof. Dr. Mahir KAYNAK-Doç. Dr. Emin GÜRSES

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ’NİN ASIL AMACI NEDİR?

Kitle imha silahlarına, etnik çatışmalara, ağır insan hakları ihlallerine engel olmak, uluslararası terörü kaynağında kurutmak gibi gerekçelerle Amerika Birleşik Devletleri “Büyük Ortadoğu Projesini gündeme getirdi. Bunlar kamuoyuna açıklanan gerekçeler… Irak operasyonu da Irak’ta kitle imha silahları var gerekçesiyle başlamıştı. Buradan yola çıkarak sizce bu projenin asıl amacı nedir? Çünkü bu proje bugünün projesi olarak gözükmüyor, yıllar öncesinden düşünülmüş, üzerinde çalışılmış, planlanmış bir proje. Yaklaşık 20 senedir süren bir proje… Ne dersiniz hocam?
M. KAYNAK: Bu söylenen gerekçelerin maalesef hiç biri doğru değil. Bu projenin asıl amacını anlamak için Amerika Birleşik Devletleri’nin gerçek sorununun ne olduğunu ve neyi çözmek istediğini bilmemiz gerekir. Bazıları meseleye sadece askeri açıdan bakıyorlar ve Ortadoğu’nun askeri stratejik açıdan da önemli olduğunu söylüyorlar. Bu bakımdan da Amerika Birleşik Devletleri’nin askeri stratejileri açısından önemli olan bu yere yerleşmek istediğini söylüyorlar.
Bu biraz fazla mübalâğalı bir iddia; çünkü Amerika Birleşik Devletleri’nin şu anda karşılaştığı askeri tehdit geçmiştekinden çok daha az. Yani Sovyetler Birliği zamanındaki tehditten daha düşük düzeyde bir tehdide maruz, Rusya açısından. Ve zaten Amerika Birleşik Devletleri de tehdidin bunlardan geldiğini söylemiyor. İran, Irak, K. Kore gibi birtakım küçük anlamsız, kendi gücü ile mukayese edilemeyecek güçleri gösteriyor ve diyor ki bunlara karşı ben askeri açıdan bir takım yerlere konuşlanıyorum. Bu doğru değildir. Anlamsızdır. Askeri açıdan hesaba katılamayacak ülkeler bunlar.
İkincisi, bazıları diyor ki, aslında Amerika Birleşik Devletleri petrolün ve enerji kaynaklarının bulunduğu bir alanı kontrol etmek istiyor. Dikkat ederseniz Büyük Ortadoğu Projesi dünya kaynaklarının çok önemli bir kısmını ihtiva eden bölgeler. Biz bunun da doğru olduğunu düşünmüyoruz. Çünkü enerjiye hakim olmak demek, onun kuyularının üzerinde asker bulundurmak değildir. Piyasaya hakim olduğunuz zaman, zaten o alanı kontrol ediyorsunuz sayılır. Amerika Birleşik Devletleri’nin bu konuda herhangi bir rakibi de söz konusu değil.
Bir başka açıdan baktığınız zaman, bu Büyük Ortadoğu Projesi’ni kapsayan ülkeler adeta bir İslam coğrafyası. Eğer İslam’ın sınırlarını çiz deseydiniz aynı sınırları çizerdiniz. O zaman şunu mu düşünmemiz lazım acaba, mesele dini bir kaygı mıdır? Ve Amerika Birleşik Devletleri, Hıristiyanlığa karşı bir İslam başkaldırısını engellemeye mi çalışıyor, sorusunu sormak lazım. Böyle bir endişelerinin olduğunu da zannetmiyorum. Çünkü buradaki insanların dinini değiştirmek gibi bir amaçları yok. İslam olarak kalacaklardır, bu ülkeler.
> Buradaki İslam varlığının bir tehdit olmadığını mı söylüyorsunuz?
M. KAYNAK: İslam’ın varlığı bir tehdit oluşturmaz. Bir insanının Müslüman oluşu mutlaka Amerika Birleşik Devletleri ile karşı karşıya olacağı anlamına gelmez. Nitekim geçmişte de böyle bir karşı gelmeme durumu var. Birçok İslam ülkesi ile Amerika Birleşik Devletleri müttefiktir.
> Amerika Birleşik Devletleri karşısında tehdit oluşturan bir İslam ülkesi de yoktur mu diyorsunuz?
M. KAYNAK: Anlamlı bir güç de yok. İslam, şu anda bir dini niteliğinin yanında ezilen insanlar m ideolojisi konumuna geliyor. Bunun nazarı itibara alınması gereken bir husus olduğunu da söylemek lazım. Bu şu anlama gelir; İslam başlı başına bir tehdit olmasa bile bazı güçler İslam coğrafyasını ve dünyasını kullanarak,
Amerika Birleşik Devletleri’ni bölgede zor duruma düşürebilirler ve bölgeden uzaklaştırabilirler.
O zaman şunu söylemek zorundayız; bölgenin Amerika Birleşik Devletleri için önemi nereden kaynaklanıyor? Önceki konuşmalarımızda buna bir çok kere değindik; dedik ki, aslında dünya üzerindeki problem, ekonomik problemdir. Şu anda dünya üzerindeki ekonomik yapı şöyle işlemektedir; Avrupa ülkeleri ve Ortadoğu ülkeleri ürettikleri malların önemli bir kısmını Amerika Birleşik Devletleri ‘ne ihraç ediyorlar. İhraç mallarının karşılığında da herhangi bir bedel almıyorlar. Amerika Birleşik Devletleri borçlanıyor. Bunun Avrupa ülkeleri veya Ortadoğu ülkeleri açısından çaresi, bu borç verme mecburiyetinin ortadan kalkması, ancak yeni pazar bulmalarıyla mümkündür. Böyle bir pazar bulduklarında, mallarını artık Amerika Birleşik Devletleri’ne ihraç etme mecburiyetinde kalmazlar ve buradan da sadece senet veya tahvil değil, mal ve hizmet alırlar, böyle bir denge kurulabilir.
Ve biz şunu söyledik; bu coğrafya Avrasya’dır. O zaman adına Avrasya diyorduk, şimdi Büyük Ortadoğu haline geldi. Demek ki, aslında Amerika Birleşik Devletleri rakibinin pazarlarını ve rakibini güçlü kılacak o-lan bu coğrafyayı, rakibinden önce kontrol etmek istiyor. Ve diyor ki, dünyada bu güne kadar devam eden e-konomik yapı ve dengeler devam etsin. Yani siz ticareti -nizi, ekonomik ilişkilerinizi benimle sürdürün. Avrupa ülkelerine söylüyor, Ortadoğu ülkelerine, Japonya’ya söylüyor bunu… Biz ekonomik bir bütün halinde kalalım ve bunun orkestra şefi ben olayım, ben kontrol edeyim diyor. Çünkü bunun kendisine çok büyük ekonomik yararlan vardır. Amerika Birleşik Devletleri senede 500 milyar dolarlık dış ticaret açığı veriyor ve bunu da başkaları finanse ediyor. Bu bir kaynak aktarımıdır Amerika Birleşik Devletleri ‘ne. Eğer bu kaynak aktanım kesilirse Amerika Birleşik Devletlerindeki ekonomik daralma 500 milyar dolarla sınırlı kalmaz, bu artarak, katlanarak bir kar topu gibi artar, Amerikan ekonomisini hızla küçültür.
Buna karşılık mesela Güney Amerika’yı hedef olarak veremezsiniz, çünkü bir ülkeden kaynak aktarabilmek için, mesela Güney Amerika’dan, Kuzey Amerika’ya kaynak aktarabilmeniz için burada bir üretim fazlalığının olması lazımdır. Oysa oradaki insanlar aç. Aç insan sömürülemez. Diğer taraftan mesela petrolleri de yok. Güney Amerika’dan dışarıya verilebilecek kahve, muz filan var.
Ama düşünün ki, Orta Asya Cumhuriyetleri veya Ortadoğu ülkeleri çok büyük enerji kaynaklarına sahiptir. Ve kendileri ben yiyeceğim dese yiyemez. Mutlaka dışarıya vermek zorundalar. Bütün o kaynakların hepsinin başkalarına aktarılma mecburiyeti vardır.
> Bu tamamen ekonomik bir operasyondur, amacı tamamen ekonomiktir diyebilir miyiz?
M. KAYNAK: Eğer, Büyük Ortadoğu’da Avrupa etkili olursa, Avrupa dünyanın en büyük gücü haline gelir. Eğer Rusya kontrol ederse, Rusya en büyük güç o-lur. Eğer Amerika bu bölgeleri kontrol edemezse, büyümeyi bırakın küçülmek zorunda kalır. Ve dünya üzerindeki etkinliği azalır. Sadece askeri ve siyasi etkinliğini değil, ekonomik düzeyinin de gerilemesi sonucunu doğurur.
> Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa’dan, Rusya’dan önce bu pazarlara girmek istiyor öyle mi?
M. KAYNAK: Diyor ki, birincisi Avrupa bu bölgeye girerse bana ihtiyacı kalmaz. Benimle ticarete ihtiyacı kalmaz. Benimle ticaret yapmadığı zaman da ben artık dışarıdan elde ettiğim ki, senede 500 milyar doları bulan kaynaklan elde edemem. İkincisi, bu bölgeye hakim olmamla gelişecek ekonomik yararların da hiç birisinden istifade edemem, çok gerilerim, önemsizleşirim. Ve halkımın hayat seviyesi radikal, köklü bir biçimde düşer. Onun için Amerika Birleşik Devletleri açısından, bu söylenenlerin hiç birisi doğru değildir. Sadece ekonomik bir hadisedir. Ve bunu yapmak zorundadır.
BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ, BÖLGE ÜLKELERİNİ NASIL ETKİLEYECEK?
> Büyük Ortadoğu Projesi, bu proje ile çizilen sınırların içinde kalan bölgede, ülkelerde ne gibi değişikliklere yol açabilir? Örneğin bu ülkelerin hızla demokratikleşmelerini sağlayabilir mi?
M. KAYNAK: Hayır. Demokrasi bu ülkelerde mümkün olmayan bir şey, çünkü, demokrasi insanların gelişme seviyeleri ile ilgili değildir. Demokrasi ekonomik bir hadisedir. Başından beri şunu söylüyorum; bir ülkede demokrasi olması için rakip tarafların olması lazımdır. Bu rekabet ekonomik güç ile ortaya çıkar. Amerika Birleşik Devletleri’nde çok sayıda ekonomik güç olduğu için, bunların arasındaki rekabet, siyasi partileri doğurur. Oysa, ekonomik gücün tek olduğu ülkede demokrasi olmaz. Çünkü, bütün kaynaklar elindedir. Suudi Arabistan’da herkes Oxford’tan mezun olsa yine demokrasi olmaz. Çünkü ekonomik kaynak tektir. O da petroldür. Petrol kimin elinde ise, bütün basın yayın organlarına, eğitim sistemine hakim olacaktır. Rakiplerini boğar. Hatta hiç kimse onunla rekabete cesaret edemez, çünkü ekonomik olarak kaybeder. O halde ekonomik kaynaklar tek elde olunca, siyaset de tek elde olmak zorundadır. Bunu kimse bozamaz.
Demokrasi talepleri aslında burada daha özgür bir yaşamı teşvik etmek için değil, iki amaçla yapılmaktadır. Birincisi mevcut siyasi kadroların el değiştirmesi, ya bir seçim ile, ya da bir darbe ile değiştirilir, çünkü her ülkede hakim olan bir sınıf zümre vardır. Demokrasi olduğunda şu sonuç olur; kim organize ise, kim onlara para akıtabiliyor ise, kim medyayı kontrol edebiliyorsa o seçilir. O başa çıkar.
İkincisi buradaki demokrasiler görünür gelecekte ideolojik farklılıklara dayanmayacaktır. Irk ve din temeline dayanacaktır. Kesinlikle, buradaki farklılıklar biraz evvel söylediğim batıdaki ekonomik güç farklılaşmasına benzemeyecektir. Mesela, Irak’ta gördüğünüz gibi, Kürt ile Sünnî veya Şii çatışacak. Şimdi bunun demokratik bir yanı var mıdır? Batı demokratik normlarıyla hiçbir ilişkisi var mıdır? Öyleyse bütün bu bölgede çok büyük bir farklılaşma ve ayrışma olur. Farklılaşma, burada lokal, o ülkeye has güçlerin oluşmasını engeller. Ve dışarının manipülasyonu, dışarının bu ülkeyi yönlendirmesi son derece kolay olur.
Irak Baas rejimi aslında bir bütündür ama demokrasi geldiği zaman üç parçalıdır. Grupların her hangi birine nüfuz ederek, ittifak yaparak, başka gurupları bertaraf edebilirsiniz. Birini öne çıkarır, birini geriye artırabilirsiniz. Yani o ülkeyi kesinlikle yönlendirebilirsiniz. Kim yönlendirir? İki özeliği olan güç yönlendirir. Birincisi ekonomik gücü olacak, İkincisi organizasyon gücü olacak. Ve tecrübesi olacak. Bu da Amerika Birleşik Devletleri’nde fazlasıyla var ve başka bir güç de görünmüyor şu anda.
> Etnik ve dini çatışmalar derken neyi kastediyorsunuz? Biraz daha açabilir misiniz? Mesela Irak’ta bu tarzda oldu, Mısır’da veya Sudan’da nasıl bir yapı değişikliği olabilir?
M. KAYNAK: Mısır’da mesela kökten dincilerle, mutediller arasında çatışma oluyor. Benim söylemek istediğim, yakınlaşmaları fazla görmeyeceğiz, çatışmaları daha fazla göreceğiz. Çünkü bu çatışmalar oradaki mahalli güçlerin, oralara has güçlerin etkinliğini azaltır ve müdahale imkanı doğurur. Biz bunu Türkiye’de de görüyoruz. Mesela Türkiye’de de bu farklılaşmalar ve bu çatışmalar arttıkça ve iki taraf birbiriyle uzlaşmaz duruma düştükçe herkes desteği dışarıda aramak zorunda kalmaktadır. Burada demokrasi dediğiniz şey aslında barışı değil, çatışmaları tahrik edecektir. Ve dışarının nüfuzunu arttıracaktır. Çünkü bu ülkelerde yanlış veya doğru bir siyasi otorite vardır.
Diktatörleri yönlendirmek, yönetmek Amerika Birleşik Devletleri için daha kolay değil midir? Neden bölgede yukarıda vurguladığınız dini ve etnik çatışmaları körüklesin?
M. KAYNAK: Amerika Birleşik Devletleri uzlaştığı kimselere karşı herhangi bir operasyon yapmaz. Çok a-çık, mesela Libya eğer uzlaşıyorsa, orada herhangi bir çatışmaya girmez. Ama eğer geçinemiyor ise orada farklılıkları tahrik eder, mutlaka. Ve bu farklılıkları demokrasi adına yapar.
> Yani bölgenin tamamen çatışma alanı haline getirileceğini söylemiyorsunuz, Amerikan çıkarlarına göre bölgedeki değişimlerin farklılıklar göstereceğini söylüyorsunuz…
M. KAYNAK: Diyoruz ki, konu ele geçirmektir. Burada eğer önünde bir engel var ise, orada yerleşmiş bir yapı var ise, demokrasi adına oraya müdahale edilecektir. Oradan demokrasi talep edilecektir. Demokraside de tarafların çatışma nedeni sadece dini ve etnik nedenler olacaktır. Batıdaki nedenlerin hiç birisi burada söz konusu olmaz. Bizim anladığımız manada farklı çözümler üreten siyasi partilerin ortaya çıkması söz konusu değildir.
Mesela, İran’da radikaller ile mutedillerin, ekonomiye bakışlarında, dış politikaya bakışlarında bir farklılıkları var mı? Bunu kimse bilmiyor. Belki de yoktur.
Nedir, mutedilsin veya radikalsin fark buradan kaynaklanıyor. Türkiye’de de giderek o hale getiriliyor. Türkiye’nin ekonomik meselelerinin çözümünde farklı bakışlar söz konusu değil. Laikler, muhafazakarlar veya radikaller diye bir takım ayrımlara gidiliyor. Bu demokrasinin genel tarifinin dışında bir olay. Bu ülkelerde dikkat ediniz çözümlere veya dünyanın algılanmasına yönelik dış politikaya yönelik farklılıkların hiç birisini göremeyeceksiniz. Ama insanlar birbiri ile sabahtan akşama kadar kanlı bıçaklı savaş halinde olacaklar.
> Bu proje bölge ülkelerinin ekonomilerini nasıl
etkiler?
M. KAYNAK: Suudi Arabistan’a baktığınız zaman, vatandaşlarının hayat standardı bir çok ülkenin vatandaşlarından çok daha iyi şartlardadır. Yani akmasa da damlar cinsinden, bal tutan parmağını yalamaktadır a-ma buradaki zenginliklerin çok önemli bir kısmı Batıya akacaktır. Burada söz konusu olan, aslında petrolün, enerjinin kıtlığı değildir, kıtlık üzerine bir tartışma ve çatışma yok, Amerika Birleşik Devletleri’nin belki de en önemli sorunu bolluğu sınırlamaktır. Şu anda dünya üzerinde bir petrol sıkıntısı yoktur. Aksine yeni bir takım kaynakların devreye girişi, doğal gazın kullanılışının artması, Orta Asya doğal gazının Batıya doğru gitmesi bir bolluk yaratacaktır. Bu bolluğun kontrol edilmesi gerekir. Bu bolluğun kontrol edilmesi kolaydır, mümkündür. Mesela bazı alanlar devreden çıkarılır. Amerika Birleşik Devletleri, kendi ülkesinde tarım ürünleri fazla olduğu zaman, çiftçiye şu kadar para al ekme diyor. Ama burada onu yapmaz. Ne yapar? Bu bölgede bir iç savaş çıkarır. Ve arada bir müdahale yapar. O alan kullanılamaz. Öylece bir planlama yapılabilir rahatlıkla.
BÖLGE ÜLKELERİNİN BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ’NE KARŞI BİR POLİTİKALARI OLABİLİR Mİ?
> Bu proje Amerika Birleşik Devletleri’nin bir projesi, bir politikası… Büyük Ortadoğu Projesi’nin içinde kalan ülkelerin bu proje karşısında bir politikaları, bir karşı duruşları olmayacak mı?
M. KAYNAK: Şu doğru değildir; sadece Amerika Birleşik Devletleri dünyada hesap yapıyor, başkaları hiç hesap yapmıyorlar. Burada iki temel soru var. Avrupa ile Amerika Birleşik Devletleri’nin ilişkisi ne olacak? Başlangıçta bu proje Amerikan projesi idi, tek başına yapıyordu. Şimdi baktı ki mukavemetler var, NATO diyor. NATO dediği zaman şunu anlamak lazım. NATO bir askeri ittifak olmaktan çıktı, dünya tarihin en büyük askeri ittifakı ama karşısında güç yok. Buradan anlıyoruz ki, NATO aslında Batının uzlaşmasının adıdır. Eğer bu iş NATO tarafından yapılıyor diyorsanız buradan şu mana çıkar; Amerika ile Avrupa ülkeleri anlaştılar birlikte hareket ediyorlar. Mesela Afganistan’a gidiş o dur. Derlerse ki, NATO olarak Ortadoğu’ya hakim olalım, buradan şunu anlayacağız; Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa anlaştılar, herkes kendi rolünü biliyor. Ama şu andaki durum o kadar çok berrak değil.
Amerika Birleşik Devletleri, NATO ile birlikte olsa da, aslan payını almak isteyecektir. Diğer taraftan aslan payını vermek istemeyenler vardır. Bunu izah etmek için ilgisiz gibi görünen bir yere gelmek istiyorum. Bayan Angela Merkel geldi, Türkiye’ye. Alman Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin başkanı, dedi ki, Türkiye’ye imtiyazlı bir ortaklık statüsü tanıyalım. Türkiye infial etti, biz böyle şeyi kabul edemeyiz diye. Tavrımız duygusaldı. Türkiye bu teklifi, ortak yapmazsanız bizi dışlıyorsunuz, bizi yabancı görüyorsunuz anlamında değerlendirdi. Aslında öyle değil. Bu Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı bir politikadır. Bayan Merkel şöyle diyor; sizinle ittifak yapacağız ve bu ittifak sonunda Avrupa Birliği’nden elde edeceğiniz menfaatlerden daha fazlasını elde edeceksiniz. Ve siz bağımsız bir güç o-lacaksınız, bir denge unsuru olacaksınız. Yani, Türkiye’yi bir müttefiklik içerisinde, eriteceği bir malzeme olarak görmüyor, bir müttefik olarak görüyor.
> Amerika Birleşik Devletleri’nin yapmaya çalıştığı teklifi yapıyor…
M. KAYNAK: Türkiye, Avrupa Birliği’ne girdiği andan itibaren artık Rusya diye bir alternatif asla olmayacaktır. Oysa Merkel, kendileri de Rusya’yı nazarı itibara aldığı için ve böyle bir ittifakı göz önünde tuttuğu için, Türkiye’nin Avrupa Birliği dışında olması ile Rusya ittifakının bir alternatif olarak ortada durmasını istiyor. Yani onlar da daha farklı bir strateji izliyor.
> Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı bir Rusya gücü olsun istiyor…
M. KAYNAK: Evet. Türkiye de bu bölgede başlı başına bir güç olsun ve Almanya ile bir ittifak içinde olsun istiyorlar. Yoksa bu küçümsemek, dışlamak anlamında değildir. Birlikte hareket edelim, Amerika Birleşik Devletleri ile değil bizimle ittifak içerisinde olun, diyor. Burada bize şunu da söylemiyor, Rusya ile ittifak edin. Ben fotoğrafını çekiyorum. Bu da bir alternatiftir.
Ama şurası çok açık, Türkiye Avrupa Birliği’ne girdiği zaman artık alternatifi tektir. Bu şu anlama gelir, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliğini kontrol etmek niyetindedir. O kontrolü sağladığı zaman, zaten Türkiye bu kontrolün dışında kalamaz. Esas mesele Amerika Birleşik Devletleri’nin Avrupa’yı kontrolüdür.

 

Benzer İçerikler

TEMBELLİK HAKKI- PAUL LAFARGUE

yakutlu

ARZIN MERKEZİNE SEYAHAT -Jules Verne

yakutlu

Reşat Nuri Güntekin _ Akşam Güneşi

gul

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy