Öğrenme Öğretme Teknikleri ve Materyal Geliştirme Yrd. Doç. Dr. Çetin BAYTEK

Öğrenme, öğretme hakkında o kadar güzel sözler söylenmiş ki, hepsini okuyup, yazmaya belki de bir ömür yetmez. Elimizin altında olan sözlerden birkaçını sizlerle paylaşmak istedim.

“Her öğrencinin bir fert olduğunu ve kendine has bir tarifeye göre seyahat ettiğini biliyoruz.” (Arnold Gesell)

“Her sanatkâr evvela amatördür.” (Emerson)

“Sanatsız kalan milletin hayat damarlarından biri kopmuştur.” (M. K. Atatürk)

Öğretmenlik bir sanattır. Sanatçı olan öğretmen; çamuru işleyip, ona şekil veren çinici ustasından daha hassas çalışmak durumundadır. Çünkü öğretmen, insan hamuru ile oynamaktadır. İnsana şekil vermektedir. Dolayısıyla ürettiği ürünü sergileyince herkesin hayranlık duymasını ister. Öğrenme, öğretme işi ve işlevleri hangi basamakta olursa olsun ayrı bir özen ister. Öğretmenin ruhu amatördür. Ne kadar profesyonel olursa olsun, o amatör kalır. Yetiştirdikleri ile övünür. Onun tek kazancı ülke kalkınmasına yetiştirdiği öğrencileridir.

Öğrencileri, etkili, verimli ve üretici yapabilmek için öğretmenliğin püf noktası: Öğretim yöntem, teknik ve stratejileri; kişilere uygun, güncel gelişimi dikkate alan bir biçimde hazırlayıp sunabilmedir. Sunumda ders teknolojilerinden yararlanır; araç, gereç ve materyal geliştirir, bin sözle anlatılacak olanı, bir defada yapılmak istenen davranışı tek çizgi veya hareketle göstererek verir. Bir resim, bir çizgi ve bir işaret binlerce sözcüktür.

Bu notlar; “Ne, Niçin, Neden Öğreniyoruz ve Öğretiyoruz?” kitabının yeniden yapılaşması, güncellenmesi, düzeltilmesi ve geliştirme sürecinde yeniden ele alındı. Kitaptaki konular haftalık dilimler halinde işlenecek biçimde düzenlendi. Öğrencilerin geniş dünya görüşlerine, yenisini katmak için notlardaki eksik ve fazla bilgiler, onların görüşleri doğrultusunda düzeltildi.

Öğrenme ve öğretme tüm canlı varlıklar için vazgeçilmeyen bir süreçtir. Kuş yavrusuna uçmayı, aslan yavrusuna avlanmayı ve yaşam ortamına uymayı öğretir. Yavru, annesini gözleyerek yaşamını sürdürmeyi öğrenir. Öğrenme, psikolojide içgüdüsel ve sonradan öğrenilenler olarak belirtilir. Tüm canlılarda içgüdüsel öğrenmenin ve hareketlerin olduğu söylenir (Baymur,1984; Mun, 1968). Canlıların en yüksek yapılısı olan insan, doğum öncesinde başlayan öğrenme ve etkileşimini, doğumdan sonra; yürümeye ve konuşmaya başlayıncaya kadar sürdürür. İçgüdüsel hareketlerin yerini çevredekileri gözlemleyerek öğrenilenler alır.

İlk insanlar, doğayı gözlemleyerek kendi yaşamlarını sürdürmeye çalışmışlar. İnsanın öğrenmesi, doğadan gördüklerini geliştirmekle olmuştur. Kuşlar, yuvalarını gagalarında getirdikleri çalılarla yaparlar. Yapılan kuş yuvalarını gören insan, çevresinde gördüğü çalıları, bambu çubuklarını üst üste koyarak nehir kıyılarında evler yapmıştır. Evlerinin üzerini kunduzu gözlemleyerek otlarla ve çamurla sıvamıştır. İnsanoğlu önce çevresindekileri görür, onları taklit eder. Yapmış olduğu denemeler kendisinde bir öğrenme izi bırakır. İnsanoğlunun zihninde kalan ize bilgi denir. Bilgileri kullanarak, yenilerini üretir. Çevresindeki bulunan, canlı ve cansız nesneleri yaşamını kolaylaştırmak için kullanmaya başlar. Ateşi bulur, tuncu bulur. Ateşi kullanarak nesneleri eritir, erittiklerini basit kalıplarla yeni nesneler biçimine sokar (Ülken. 1967). Doğadan edindiği bilgileri ile yaratıcı düşüncesini kullanarak gördüklerinden yeni ürünler üretir. Artırdığı bilgiyi, doğada gördüğü yeni öğrenimlerle birleştirerek tekniği ortaya koyar.

 

Kas gücü ile toprağı işleyen insan, hayvanları da ehlileştirerek onların gücünden yararlanmaya başlar. Toprağı hayvanların yardımıyla sürer. Daha geniş alanlarda tarım yapmaya başlar. Hayvanları yönetir, kendi yaşamını hayvanların gücüyle ve ürünleriyle kolaylaştırır. Onları yönetmeyi ve yönlendirmeyi öğrenir. Topraktan farklı ürünler elde ederken hayvanların etinden, sütünden, derisinden, kemiğinden vb. yararlanır. Bitkilerden yararlanır. Bitkilerin bir kısmından yiyecek, bir kısmından da kullanacağı malzemelerini yapar. Örümcek ağı gibi bazı bitkileri örmeğe başlar. Dokumayı öğrenir. Giyimi ve korunması için yaptığı ev düzeneğini geliştirir.

Tekerleği, buharlı makineyi, benzinli motoru bulur; yeni teknik araçları geliştirir. Basit bir yaşam düzeni için kullanılan bilgiler, doğa olaylarını dikkatle inceleyerek geliştirilir. Doğayı inceleyen insanoğlu yeni öğren-melerle yeni bilgilere ulaşır. Artan bilgisini zihinsel gücünü de kullanarak, yeni ürünler yaratır. Bilgiyi, bilimi, tekniği, teknoloji hep doğadan öğrenir. (Doğan,1982; Ülken, 1967)

Öğrenilen bu bilgiler ve merak sonucu inceleme

ler, yeni denemelerin oluşmasını sağlar. Artan bilgi, teknik gelişme, yaşam koşullarını kolaylaştırırken, elbette yeni öğrenme, öğretme, sosyal, ekonomik ve teknolojik sorunları da beraberinde getirir. İnsanoğlu bu sorunları da çözmeye yönelir. İnsanoğlu meraklı ve araştırıcıdır. İnsanoğlu merak ve araştırıcılığı nedeniyle Ay’a gider, Mars’a 2014 yılında gitmeye hazırlanır, 2025 yılında da Mars’tan nasıl döneceğini hesaplar. Ona göre yeni planlar, yeni teknikler geliştirir. Venüs’te yaşam sırlarını aramaya yönelir, okyanusların altında kentler oluşturmaya girişir. Zamanı iyi kullanma için yeni planlar yapar.

Öğrenme ve öğretmeyi; eğitim-öğretimle doğrudan veya dolaylı ilgilenen tüm bireylerin bilmesi gerekir. Bilginin gün geçtikçe hızla artış göstermesi, insanoğlunun bilgi artışı karşısında uzmanlaşmasını ve takım (ekip) çalışmalarını gerekli kılmaktadır. Günümüz çağı içinde yaşayan; anne, baba, yönetici, işveren ve serbest çalışanlar öğrenme ve öğretmede ekip çalışmalarıyla teknolojinin desteklediğini bilmelidirler. Artan bilgi, öğrenme ve öğretmede yeni öğretim teknolojilerinin gelişmesini sağlamıştır. Teknolojinin yardımıyla artan bilgiler, insanlara hızlı ve kalıcı olarak sunulur. Öğrenme teknolojileri, öğrenmede birden fazla duyu organlarına hitap edebilmektedir. Öğretici gruplar içinde öğretmen; ders teknolojisine yönelik araç gereci kullanarak, öğretim kurumlarındaki öğrenme ve öğretmeyi etkili ve verimli hale getirmektedir.

Her gün birçok teknik olay çevremizde oluşmaktadır. Çevremize ve çevremizde olanlara bakalım. Gördüklerimiz, sosyal yaşam koşullarını iyileştirerek doğada iyi bir yaşamın sürdürülmesini sağlamaktadır. Gelişen bilgi ve teknoloji oluşumları yeni arayışları ortaya çıkarmaktadır. Bu, çocuğun öğrenmesini etkiler. Çocuk, evden ayrılıp okula giderken bazı aileler evladını kapıya kadar uğurlayıp, yollara dikkat etmesini vb. öğütlerken; bazı ailelerde çocuklar çantalarını kaptığı gibi kendini evin kapısından dışarı zor atarlar. Çocuğun yol boyunca gördükleri, bakkal, minibüs şoförü, işlerine gidenler, trafikte araba kullananlar, yollarda park etmiş kamyondan yük indirenler, vitrinlerdeki teknolojik araçlar, cadde üzerindeki reklam afişleri vb. dikkatle bakmadan görüp geçtikleridir. Çocuk, okul yolunda etrafında olan bu görüntüleri spottan dikkatle zihnine yerleştirir. Çocuk, çevreden gördüklerini; farklı zihinsel, psiko-sosyal ve sosyoekonomik yapı özelliğine göre algılar, zihnine yerleştirir, kavramlaştırır. Bunlar, çocuğun; bilgi, görgü ve kültürel (ekinsel) edinimlerini ortaya koyar.

Okul, çocuğa, ailede yarım kalan ekinsel (kültürel) öğeleri aktarır. Okulun görevi tek olarak ekinsel değerleri aktarmak değildir. Pressey ve Robinson, öğrenme durumuna başlarken çocuğun yeti, yetenek ve sosyalleşmesinden, yeteneklerin geliştirilmesinden ve gizil güçlerin ortaya çıkarılmasından okulun sorumlu olduğunu belirtir (Pressey-Robinson; II. C.1959).

“Kültürel (ekinsel) görevleri aktarma ve çocuğun geliştirilmesinden sadece okul mu sorumludur?”sorusu yanıtlamamız gereken sorulardan biridir. Okul, çocukta; biyolojik, buna bağlı olarak kas gelişimleriyle ilgili gelişmeyi, sosyalleşmeyi, zihinsel yetinin artırılmasın

becerilerin geliştirilmesini ele alır. Tüm bunlardan, okul olarak belirtilen sosyal kurum mu sorumlu, yoksa başka sosyal kurumlar da çocuğa karşı sorumluluk taşırlar mı? “Eğitime Giriş, Öğretmenlik Mesleğine Giriş, Eğitim Sosyolojisi” gibi konuları işleyen eserlerde, sorunun yanıtı geniş olarak ele alınmaktadır. Çocuğun gelişiminde; aile, okul ve çevre kurumlarının görev ve sorumlulukları vardır.

1. Kavramlar ve Terimler

Öğretimin ilk günü tüm öğrencilerle konuşun, onların sınıfa neleri, hangi bilgileri getirdiklerini öğrenmeye çalışın, sonra da ders anlatım ve bilgi edindirme yollarını seçin. Öğrencilerle tanıştıktan sonra, ilk yapmanız gereken onların hiç beklemediği bir soruyu, onlara yöneltmedir. Bunun yaşanmış örneğini 1996 yılındaki KOÜ: TEF’ten görelim.

a. Okula Niçin Gittiniz?

Bu soruya alınan yanıtlar “Okumak için“, “Bilgi edinmek için”, ”Okuyup yazmak için“, “Bir şeyler öğrenmek için”, “Beni gönderdiler. Sonradan iyi olduğunu kavradım.” Burada çoğu ciddi, bir kısmı da sırf gır gır geçmek, sınıfa kendini tanıtmak içindir. Her iki durumda da öğrencilerin geldikleri okullarda bilinçlenme ve sosyal gelişme dönemlerini tam olarak gerçekleştirmediklerinin ve sözel anlatım yeteneklerini geliştirmediklerinin kanıtıdır. Okul, çocuğun dilinin gelişimi ve sosyalleşmesiyle ilgili görevini yerine getirmelidir.

Sonra; öğrencilerde ilköğretim I. kısım (ilkokul), ile ilköğretim II. kısım (ortaokul) arasındaki öğrenme, öğretme ve eğitim farkını göstermek, onları konuya daha iyi çekebilmek için, sorulara devam edilir.

b. Peki, Neden Ortaokula Gittin?

Birinci sorunun sınıf içi turu tamamlandıktan sonra bu soru sorulur.”Bilgi öğrenmek için”, “Kendimi geliştirmek için “ vb. yanıtlar gelir.

“Ortaokula gitmeden öğrenmek mümkün değil midir?” diye ikinci bir soru yöneltilir. Alınan yanıtlar çok ilginçti: “Hiç, öylesine gittim.”, “ Biraz daha kendimi geliştirmek için gittim.“ ”Kendini geliştirdin mi? Hangi yönden kendini geliştirdin? “ diye sorulduğunda ise “Dur! Düşüneyim bakayım.”,“Hiç.”, “Aynı şeyleri öğrendim biraz daha genişini.”.

“Okulda ne gibi yeteneğin var? Resim, müzik, spor, matematik, edebiyat tarih anlatımı gibi belirlendi mi? Çeşitli derslerdeki aktivitelerde yeteneğinle ilgili sana gelişme olanağı verildi mi?” gibi sorulara ise öğrenciler “Ne!”, “Öğretmen: ‘Oturrr!’ derdi otururduk. ’Kalllk!’ derdi kalkardık.”Gelir ders anlatır gider, ödev verir, yapmayanı cezalandırır. Kimse öğrencinin halinden anlamazdı. Kent dışından gelen öğrencilerin aileleri kentte ev tutmuş, çocuklarını okutuyorlardı” yanıtları veren bu çocuklar ilkokulu bitirip, ortaokula şimdiki adıyla ilköğretimin altıncı sınıfına başlayanlardı. Çocuğun (12-15 yaş dönemi) gelişim çağı, çocukların erinlik çağındır.

Benzer İçerikler

A’dan Z’ye Rüya Yorumları-Berrin Türkoğlu

yakutlu

YERDENİZ -URSULA K. LEGUIN

yakutlu

İNGİLİZ CÂSÛSUNUN İTİRÂFLARI Written by M. Sıddık Gümüş

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy