Kötü Kalp | Aslı Tohumcu


“Her şeyi hatırlıyorum merak etme. Bir gecede işsiz kaldığını hatırlıyorum. Bir gecede dostu düşmanı tanıdığını hatırlıyorum. Meydanlarda sadece işimi ve öğrencilerimi geri istiyorum diye ses
ederken azgın suçlular gibi yaka paça götürüldüğünü hatırlıyorum. Kanında duş alacağını söyleyenler göğüslerini gere gere dolaşırken intihar ettiğini hatırlıyorum.”

Takım elbiseleriyle iyi halden yararlanıp serbest kalan tecavüzcüler, emekçilerin haklarını gasp eden işverenler, ağaçları rahat bırakmayan rektörler, otobüslerde bacaklarını yayarak oturan yolcular, zorba adamlar ve nicesi. Neden hepsi o çatallı, boğuk sesi duyuyordu? Neden o ses ısrarla peşlerindeydi ve onlara akılalmaz şeyler yapıyordu? Aslı Tohumcu, bizi yine toplumun cerahat noktalarına götürüyor. Benzersiz bir roman kahramanıyla tanıştırırken, yüzleşmesi zor gerçeklerle baş başa bırakıyor.

Kötü Kalp, adaleti hak edip de alamamışların, intikam isteyenlerin muamma yüklü romanı

1

“Anüs deliği öne ve arkaya doğru olmak üzere iki ayrı yönde yırtılmış. Bağırsaklar yırtılmış ve dışkı ile tecavüzcünün spermleri karın boşluğuna akarak iç organları iltihaplandırmış. Saatler süren iki ayrı ameliyatla altmış iç dikiş, yirmi dış dikiş atılarak ancak oturabilir hale getirilmiş…” Kelimesi kelimesine hatırlıyor o masumun tecavüz raporunu. Her bir cümlesi, yol gösterici bir âyet niteliğinde. Ezbere bildiği bu canavarlık, kılavuzu oldu işte bu sabahki ibadetinin. Gördüm, kabul ettim, diye sırıtıyor kötü kalbi. “Dikişleri patlatmadan dışkılayabilsin diye sadece sıvı gıdalarla besleniyor ve dışkısının katılaşmasını engellemek için sürekli müshil veriliyor; dolayısıyla vücutta besin yetersizliği ve sıvı kaybı var…” İnsan olan böyle bir şeyi unutabilir mi? Unutamaz asla. Unutamıyor o da. Bu hatırlayıştan biliyor hâlâ insan olduğunu.

İnsan kalabilmek için yaptın bunu, diyor kötü kalbi alarma geçerek. Bu hayata arsızca senin vicdanınla tutunan o sürüye rağmen insan kalabilmen için. Biliyorum, diye mırıldanıyor. Biliyorum da, insan olan bir başkasına böyle bir şeyi nasıl yapabilir? Demek ki bunlar insan değil, diye uyuşukça araya giriyor kötü kalbi. Evet, değil, bunlar insan değil, diyerek hak veriyor kötü kalbine. Demek ki müstahaklar. Evet, kesinlikle müstahaklar. Peş peşe derin nefesler alıyor. Az bile yaptın, diye sıkıntılanıyor, hatta bir parça huysuzlanıyor kötü kalbi şımarık şımarık. Siyanürü içirmeden kesecektin ikisini de. Canlı canlı. Dedim sana. Kanaya kanaya gebereceklerdi.

Hayatlarının geri kalan her gününü kanaya kanaya yaşamaya çalışacak o günahsızlar gibi tıpkı, ağır ağır öleceklerdi. O bile az gelirdi ya. Kötü kalbi hoşnutluk, anlayış ve tatminle gurluyor bu düşünce üzerine. Ne güzel böyle konuşmadan anlaşmamız, diye mırıldanıyor, kara kara attığı yerden. “Ayrıca kendi dışkısının ve tecavüzcünün sperminin iç organlarda oluşturduğu iltihabın giderilmesi için kullanılan antibiyotikler yüzünden karaciğeri hasar görmüş. İdrar kesesi aşırı basınçtan tahriş olmuş, sürekli kan işiyor. Ağzı kapatıldığı için kendi çığlığının basıncından kulak zarı patlamış.” Cehennemin ateşlerinden yanmadan çıkmak mümkün mü? Bırak bir çocuğu, herhangi bir insan için. Hiç sanmıyor. Bu nedenle, eylemi ve eyleminin sonuçları konusunda içi, hiçbir konuda olmadığı kadar rahat. Cehenneme zorla atılmak mümkün çünkü, diyor kötü kalbi. Aslında doğrudan, günlerdir aklından çıkaramadığı bu âyetin yazılmasına sebep olanı haklamayı tercih ederdi ama hiç yoktan iyidir diye düşünüyor.

Elindekiyle yetinmek de fazlasını istemek kadar güzel bir erdemdir, diye belirtiyor kötü kalbi. Fazlasını istemek derken tiz bir vurgu yapmayı ihmal etmiyor elbette, ne olur ne olmaz çünkü. Kötü kalbini kafasıyla onaylıyor. Düzenlemeyi bitirip gidelim, diyor kötü kalbi. Mahkemede, bir tanıdıktan ödünç aldığı, üzerine az büyük gelen takım elbisesi içinde sözde bir insan gibi dikilirken… Sende takım elbiseye kanacak göz var mı, diye araya giriyor kötü kalbi. Çıkışta, delilleri karartma şüphesi bulunmadığından tutuksuz yargılanacağı kararıyla, adliyenin merdivenlerini sahici bir çocuk neşesiyle inen adamın kesip kopardığı penisini, seyrek sarı kıllarıyla iyice çirkin görünen cılız, sönük göğsüne yerleştiriyor. Ayağa kalkınca, adamın dizlerinin altına indirdiği kumaşı kayışlaşmış pantolonunun kahverengisi, kirli beyaz slip donuna bulaşmış sidik ve kan, bacaklarının çarpık duruşu tiksintisini artırıyor.

Yutkunuyor. Safrasını ait olduğu yere yollamak için. Çok değil az önce, bu kesim işlemini gerçekleştirmek için bir eliyle adamın penisini tutmuş bıçağını çalıştırırken, bağıra çağıra, Biz bunları yaşamak zorunda mıyız? Biz bu korkunçlukları yaşamak zorunda mıyız?, diye ağlamasını hatırlatıyor ona kötü kalbi. Bir dahaki sefere öldürmeden yap bunu, böylesi seni biraz zayıf gösterdi. Deliler gibi kendi kendine bağırman yani. Kafasını sallıyor. Adamın avukatının dilini de, aynı şekilde, siyah kıllardan neredeyse görünmez olmuş göğsüne koyuyor. Suçların, tartışmasız en iğrencine bulaşmış bu iki ölü suç aletine bir an bakıyor. Yerini ve haddini bilemeyen bir penis ile yalan konuşan bir dil, diyor kötü kalbi küçümsemeyle. İçi bulanıyor.

Yaptığından değil, sebep olanlardan. Penis ile dili, nar çiçeği renkte rujla daire içine alıp son rötuşu da yaparak, buradaki işini bitiriyor. Bir an aklından ruju, kestiği penisten kalan boşluğa yerleştirmek geçse de, vazgeçiyor. Kargaların bile dokunmayacağı bu leşe bir daha dokunmanın düşüncesi, safrasını tekrar ağzına taşıyor. Bu vazgeçişe canı sıkılsa da kötü kalbin, bugünlük daha fazla yüklenmek istemiyor ona. Anlıyorum seni, bu daha ilk cinayetin, etkilenmen doğal, iyi geldiğini sen de kabul edersin ama.

Kabul, diye mırıldanıyor, kabul. Ruju kapatıp avukatın son nefesini verirken sıktığı, henüz katılaşmamış yumruğunun içine yerleştiriyor. Acelesiz uzaklaşıp düzenlemesine alıcı gözle bakıyor. Adamlardan fışkıran kanın sabah çiyiyle ıslanmış çimleri lekelediğini fark edince duruma içerliyor. Gözlerine okyanuslar hücum ediyor. Bir canavarın, pek tabii ki iki, cesedinin karşısında ağlamak istemediğinden, sırt çantasını kaptığı gibi, korunun içlerine doğru koşuyor. Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve kanlarınızla duş alacağız, diye söyleniyor kötü kalbi, bu koşunun duygusundan hoşnutsuz. Fazla uzaklaşamadan nefesi tıkanıyor. Denk geldiği ilk ağacı, eski bir dosta sarılır gibi kucaklayıp bırakıyor kendini. Güneş, sırtına teselli niyetine dokunurken, sarıldığı bu ağacın gövdesine karışmak, özsuyuna dönüşmek istiyor. O sırada mide özsuyu ağzına geliyor, tutamıyor, gece yediği azıcık şeyi ağacın dibine çıkarıyor. Neden sonra, siren sesleriyle kendine geliyor.

İçi rahat çünkü onu yakalayacak polis anasından doğmadı, biliyor. Teslim olması söz konusu değil çünkü suçluluğun kırıntısı dahi yok kalbinde. Vicdan da pekâlâ öldürülebilen bir şey. Böyle canavarlarla yüz yüze gelince, katledilen vicdanının arkasından tutacak bir yas kalmadığını da idrak ediyor insan. Bunu zerre sorun etmiyor. Aksine. Göğsünde değişik bir his var. Kötü kalbi bu. İlk, eski kalbini oyun hamuruyla oynayan bir çocuk gibi keyifle sıkıyor tüylü, dikenli tırnaklarıyla. Sağ elinde bir sıcaklık hissedince gülümsüyor, hasretle uzun uzun bakıyor eline. Herifin penisini veya avukatın dilini keserken elini de yaralamış olacak, ancak umursamıyor. Eline günler sonra bakabilmekle yatışıyor ruhu.

Demin koşarken fark etmediği berduşun ve ateşinin etrafından genişçe bir daire çizerek olay yerine geri dönüyor. Daire laf olsun diye aslında, dumanı saymazsa herhangi bir önleme ihtiyacı yok çünkü. Dumandan kaçınmalı ama. Vasatlarla her karşılaşmasında olduğu gibi ılık ılık atıyor kötü kalbi. Az önceki leşlerle bir parça doydu karnı, o sebepten, sadece sahibinin duyabildiği hırıltılı sesiyle gurluyor. Biraz daha, ah biraz daha, diyor. Doyamadım kana daha. Sen de doyma asla.

Benzer İçerikler

Tez Yazma Sanatı – Michel Beaud Online Kitap Oku

yakutlu

Reşat Nuri Güntekin – Son Sığınak

yakutlu

Veda – Esir Şehirde Bir Konak

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy