Ödüllü yazar Koray Avcı Çakman’dan büyük küçük herkese hayattaki amacını sorgulatan, farkındalık ve arayış üzerine yoğunlaşan bir kitap.
Nanni – Küçük Farenin Büyük Maceraları, hayattaki amacını bulmak için yola düşen gözü pek bir farenin yemyeşil tarlalardan büyük kente uzanan heyecan dolu serüvenini anlatıyor.
8 yaş ve üzeri okurlara, hayattaki amaçlarını belirleme ve gerçekleştirme yolunda cesaret aşılayan bu sıcacık roman, sorgulayıcı tutumuyla çocuklarda farkındalık yaratıyor.
Çiftlikte yaşayan küçük fare Nanni’nin sıradan bir hayatı vardır: Her gün yemeğini yer, etrafta gezinir ve sonra da uyur. Fakat günün birinde yaşlı ve bilge baykuşun sorusuyla hayatı tamamen değişir. Nanni, hayattaki amacını keşfetmeye karar vererek zorlu bir yolculuğa çıkar…
Büyük küçük demeden her yaştan okura yaşama amacını sorgulatan bu eğlenceli kitap, belirli bir hedef uğruna çıkılan her yolculuğun hayatla ilgili paha biçilmez deneyimler kazandıracağını savunuyor. Sevimli fare Nanni, doğru soruları sormanın mutluluğa daha çok yakınlaştırdığını anımsatıyor.
CESUR OLMAK IÇIN KANATLAR MI GEREKIR?
Gökte yusyuvarlak bir peynir kalıbı gibi duran Ay, ışıl ışıl parlıyor ve farelerin düşlerini süslüyordu. Küçük tarla faresi de ekinlerle karnını bir güzel doyurmuş, onu izliyordu. Acaba Ay’da yaşayan fareler var mıdır, diye düşündü. Sonra da mışıl mışıl uykuya daldı. Ertesi sabah, çiftçinin traktörünün sesiyle uyandı. Hemen ekinlerin arasına saklandı, kahvaltısını yaptı. Akşam hava iyice karardıktan sonra da toprağın altındaki yuvasına girip uykuya daldı. Farecik kendini bildi bileli burada yaşıyordu. Tüm zamanı tarlada dolaşmak, yemek yemek ve uyumakla geçiyordu. Geçip giden günlerse birbirinin aynısıydı. Aynı olan yalnız günler olsa yine iyi! Gördüğü ağaç aynı ağaç, gökyüzü aynı gökyüzü, tarlada esen rüzgâr bile aynı rüzgârdı. Farecik bazen göğe bakıp göçmen kuşları izler ve onların ne kadar özgür ve cesur olduklarını düşünürdü. O gün de turnaları izledi. Acaba o da bir gün onlar kadar özgür ve cesur olabilir miydi?
Yoksa cesur olmak için kanatlar mı gerekirdi? Kanatları yoktu ama bir kuyruğu ve ip gibi incecik bıyıkları vardı. Yatmadan önce bunları düşündüğünden midir bilinmez, o gece kuyruklar ve kanatlarla dolu bir rüya gördü. Uykusundan “Puu…pu…” diye bir şarkıyla uyandı. Bu şarkıyı çınar ağacına konmuş yaşlı bir baykuş söylüyordu. Baykuşun sesi öyle güzeldi ki farecik ona kızamadı. Geceleyin uyumak yerine şarkı söylemek hiç aklına gelmemişti. O, uykusu kaçtığı zamanlar ya gökyüzünü seyre dalar ya da koyun sayardı. “Bundan böyle uyuyamadığım geceler ben de şarkı söyleyeceğim,” dedi kendi kendine. Göz kapakları kapandı ve tekrar uykuya daldı. Sabah uyandığında baykuş hâlâ ağacın dalındaydı. Gökyüzünde küme küme göçmen kuşlar uçuyordu. “Acaba nereye gidiyorlar?” dedi farecik. Baykuş gözlerini araladı. “Amaçlarının peşine…” “Amaç mı? Ne amacı?” “Bilmem… Herkesin amacı farklıdır.”
Hımm… Acaba benim amacım ne, diye düşündü farecik. Sonra da aklına gelenleri birbiri ardına sıralayıverdi: “Yemek yemek, uyumak, çiftçiden saklanmak, tarlada şöyle bir gezinmek, akşam güneş batınca ve kışın kar yağdığında yer altında dinlenmeye çekilmek…” “Bence yaşlanmadan amacının peşine düşmelisin,” dedi yaşlı baykuş ve pırr diye uçup gözden kayboldu. Farecik baykuşun peşi sıra boşuna bağırdı: “Ama ben amacımın ne olduğunu bilmiyorum ki! Nedir benim amacım? Hey sen, çabuk dön buraya ve amacımın ne olduğunu söyle bana!”
Ama baykuş geri dönmedi… Günler günleri kovaladı. Artık her şey çok anlamsız geliyordu fareciğe. Ne yediği ekinlerden zevk alıyordu ne de tarlada dolaşıp durmaktan… Çiftçiyi peşi sıra koşturmak da eskisi gibi onu eğlendirmiyordu. Sanki koca tarlaya sığmıyordu. Aklı fikri amacındaydı ve biliyordu ki amacı her ne ise, bu tarlada değildi. Günler geceler boyu düşündü. Öyle ki düşünmekten uykusu kaçtı.
Uykusu kaçtığı geceler şarkı söyledi. Sonunda o yaşlı baykuşun dediğini yapıp amacının peşine düşmeye karar verdi. Bir sabah erkenden kalktı. Karnını bir güzel doyurup ekin tarlasında son bir kez gezintiye çıktı. Şafak sökerken traktörün sesi duyuldu. Farecik koca traktöre şöyle bir bakıp, “İşte beni amacıma götürecek şey!” dedi ve traktörün kasasına atladı. Orada çiftçinin işini bitirmesini bekleyecekti. Öğle üzeri çiftçi terini silip traktöre bindi ve köye doğru yola koyuldu. Fareciğin minik kalbi heyecandan pır pır atıyordu. Daha önce hiç ayrılmamıştı tarladan. Yol boyu değişip duran manzarayı merakla izledi. Elektrik direklerini, dikenli çalılıkları, bayırları, incir ağaçlarını, başka başka tarlaları geçip gittiler. Bazen peşlerine bir çoban köpeği takıldı, bazen minik bir serçe onlarla yarıştı. Farecik kendini hiç olmadığı kadar özgür hissediyordu. Sanki bir anda kanatları çıkmış, kuş olup uçuvermişti tarladan. Acıkınca traktörün kasasındaki ekin artıklarıyla karnını doyurdu. Çiftçi, bahçesinde tavukların ve ördeklerin eşelendiği, hindilerin “gulu gulu” yaptığı bir evin önünde durunca fare de indi traktörden. Kerpiç eve bakıp, acaba amacım burada mı, diye düşündü. Ama çiftçinin evinin bahçesinde yalnız tavuklar, ördekler ve hindiler barınmıyordu.
Sarman adında koca bir kedi de vardı ve sanki tüm oraların tek sahibiymişçesine, salına salına ortalıkta geziniyordu. Farecik, kediyi görür görmez amacının burada olmadığına karar verdi. Tarlasına dönecek, kedilerden uzak ve güvende yaşamaya devam edecekti. Çiftçi yarın sabah tarlaya gider herhalde, diye düşündü. Traktörün kasasına atladı. Ne olur ne olmaz, azman kedi üzerime atlayıp beni yakalar, korkusuyla gece boyu tetikte bekledi. Neyse ki çiftçi erkenciydi, sabah gün ışırken kalkıp traktöre bindi. Kırları, bayırları, üstü başı yırtık korkulukların koruduğu tarlaları, evleri, elektrik direklerini, şırıl şırıl akan bir ırmağın üzerindeki eski bir köprüyü geçtiler. Yol bu kez çok uzun gelmişti fareciğe. Git git bitmiyordu sanki. Farecik tarlaya dönmeyi umarken, şehre gelmişlerdi.
Etrafına şaşkınlıkla bakındı. Burada neredeyse tarladaki ekinler kadar çok insan ve bina vardı. Açlıktan karnı gurulduyordu. Traktörün kasasında yiyecek bir şey kalmamıştı. Çiftçi de traktörden inip gözden kaybolmuştu. “Kim bilir ne zaman gelir?
…