Aşk ile nefret arasındaki çizgi hiç bu kadar ince olmamıştı…
Kenan geçmişteki bir hesaplaşmayı sonlandırmak için her nefesinde intikam hırsıyla bilenmiş bir erkektir. Sonunda amacına ulaştığında yıktığı başka hayatlar da olacaktır. Lal küçük dünyasında büyük hayalleri olan masum bir kız çocuğudur. Babasının ani ölümü ile her şeyini kaybeder ve ülkesini terk etmek zorunda kalır. Ama bir gün geri dönüp babasının katilinden intikam alacağına dair yemin eder.
Yıllar sonra Kenan, büyüleyici güzellikte genç bir kadın olarak karşısına çıkan Lal’e gördüğü an vurulur. Ancak onun kim olduğuna dair en ufak bir fikri bile yoktur.
Kalpleri kin ve öfke ile dolu bu ikilinin planlarına dâhil etmedikleri, hayatlarında olmasına ihtimal vermedikleri tek bir şey vardır. Aşk.
Geçmişin karanlık gölgeleri ile yüzleşirken, hangisinin daha güçlü olduğuna karar vermek zorunda kalırlar. Aşk mı, nefret mi?
***
Hiç şüphesiz onuruna parti düzenlenen sosyetenin en genç bireylerindendi. Henüz on üç yaşında olmasına rağmen ihtişamı dilden dile yayılmış olan evlerindeki seçkin konukların arasında öyle rahat hareket ediyordu ki… Belki de henüz on üç yaşında olmasıyla alakalı bir durumdu bu rahatlığı.
Kenan onun bir kelebek misali etekleri uçuşarak etrafta dolanışını izlerken yapacaklarından dolayı içini neredeyse bir suçluluk kaplamıştı. Ama dikkatini dağıtan Banu’nun bakışları oldu. Arzu dolu bakışları… Kenan elindeki içkisini bir dikişte bitirdikten sonra gözlerini salonu doldurup bahçeye taşan konukların üzerinde gezdirdi. Erdinç görünürlerde yoktu. Muhtemelen başarısını kutluyordu. Aslında bu özel davetin bilinen nedeni dışında bir nedeni daha vardı.
Kimse açıkça dile getirmese de herkes Erdinç’in kısa zaman önce imzalamış olduğu kârlı anlaşma sayesinde ASKAR Holding’in nasıl batmaktan kurtulduğundan bahsediyordu.
Son zamanlarda enerji sektöründeki şirketlerinin hisseleri iyice değer kazanmıştı. Anlaşma imzaladığı yeni ortak şirkete ciddi yatırım yapmış, kısa sürede üretim kapasitesinde %15’lik bir artış için gerekli yapılanma gerçekleşmişti. Böylece ASKAR riskli gruptan çıkıp itibarlı şirketler listesindeki yerini tekrar elde etmekle kalmamış, listenin üst sıralarına tırmanmaya başlamıştı. Yeni iş ortağının bu sektör hakkında fikir sahibi olmaması işine geliyordu. İşleyişe müdahale etmeden sadece finansal anlamda destek veriyordu ki, bu açıdan bakıldığında idari sistem aynen devam ediyordu. Tek fark hisselerin büyük çoğunluğunun aile dışına çıkmasıydı. Yine de yeni iş ortağını çok eskiden, çocukluğundan tanıyor oluşu onun için bir teselli kaynağıydı.
Sahi bu kadar parayı nereden bulmuştu? Kansı da birkaç kez kendisine aynı soruyu sormuştu. Ortağının mafya bağlantısından söz edildiğini duymuş, bunun gerçek olup olmadığını merak etmişti. Erdinç için, o bilmediği sürece paranın nereden geldiğinin Önemi yoktu. Zaten öyle ya da böyle her büyük şirketin işlerine fesat karışmıyor muydu? Yine de karışma bundan bahsetmedi. Onun yerine endişelenecek bir şey olmadığını, adamı çocukluğundan beri tanıdığım, onlara bir zararı dokunmayacağından emin olduğunu söyledi. Karısı başlarda ikna olmuş görünmese de bu konuyu bir kez daha açmamış, ortağı ile bir araya geldikleri her ortamda nezaketini ve sessizliğini korumuştu. Korumayıp da ne yapacaktı? Alıştığı hayat standardını devam ettirmek istiyorsa bazı konularda ödün vermek zorundaydı.
Erdinç’in karısı çok güzel bir kadındı. Sosyetenin içinde doğanlardan değil, sosyeteye sonradan girenlerdendi. Ama kişisel özellikleri ile kendini kolayca kabul ettirmişti. Üniversite eğitimi için gittiği yurt dışından dönerken uçakta tanışmışlardı. Hayatında gördüğü en harika mavi gözlere sahip olan hostes ona gülümseyip, içkiyi kast ederek, “Ne arzu edersiniz?” diye sorduğunda Erdinç hiç düşünmeden Seni! diye cevaplamıştı. Tabii içinden… Son bir yıldır ilişkileri inişli çıkışlı devam etse de bu durumu kafasına fazla takmıyordu. Sonuçta bu camiada hangi ilişki inişli çıkışlı değildi ki? Evlendikten sonra karısı kısa zamanda her ortama sokabileceği, kolunda gururla taşıyacağı elit bir hanımefendiye dönüşmüştü. Bu özellikleri evli kalmalan için yeterliydi. Yataktaki beceriler söz konusu olduğunda onu fazlasıyla mutlu edecek çok genç bir metresi vardı zaten. Hayatında her şeyin istediği gibi ilerlediğini düşünürken, son başarıyı da küçük kızı hediye etmişti ona.
Evet, küçük meleği, müzik dehası, biricik kızı dünyanın en prestijli müzik okullarından biri olan St. Petersburg Konservatuan’na kabul edilmişti. Ailesinde zekâ hep öne çıkan bir özellik olmuştu ama kendisine ait genlerden bir deha yaratmış olmak… İşte bu en çılgın hayallerinin bile ötesindeydi, öğretmenlerinin söylediğine göre, kızı doğru eğitimle yaşadığı döneme, hatta sonrasına damgasını vuracak bir piyanist olabilirdi. Babası bundan çok öteye gidebileceğini biliyordu. Biliyordu çünkü kızının bestelerinden birini dinlemişti. Beste yapabilen bir çocuğum var, diye düşünüp gülümsedi ve içkisini bir dikişte bitirdi.
Merdivenleri çıkarken, basamakları kaplayan halının yenilendiğini fark edince Kenan’ın yüzünde alaycı bir gülümseme belirdi. Erdinç her şeyin en iyisini ve en yenisini severdi. İtiraf etmek gerekirse orospu çocuğunun ince bir zevki var, diye düşündü. Her konuda ağzının tadını iyi bilirdi. Tıpkı kadın konusunda olduğu gibi. Merdivenin en üst basamağına ulaştığında elinde yanmakta olan sigara izmaritini yeni bordo halının üzerine atıp ayağı ile ezerek söndürdü. “Sen yap, ben bozarım,” diye mırıldanarak etrafına bakındı. Sonra sola dönerek koridorda ilerlemeye başladı. Soldan üçüncü kapının, banyo kapısının önünde durduğunda hafif aralık olduğunu fark ederek eliyle hafifçe itti.
içeri girdiğinde tahmin ettiği gibi kadının daha önceden gelip onu beklediğini gördü. El yordamı ile kapıyı kapatıp, kilitlerken bakışlarını kadından ayırmıyordu.
“Neden bu kadar uzun sürdü gelmen?” diye sordu Banu belli belirsiz bir hırçınlıkla.
Kenan gözlerini dikmiş ona doğru ilerliyordu. “Geldim ya, hiç gelmeyebilirdim,” dedi taviz vermeyen bir ifadeyle.
Banu kollarını adama dolayıp, vücudunu iyice ona yaslarken cilveli bir şekilde iç geçirdi. “Neden bana karşı bu kadar sertsin?”
“Belki de sert sevdiğin içindir.”
Genç kadın şuh bir kahkaha attıktan sonra tekrar ciddileşti. “Ondan boşanacağım.”
“Bunu yapma. Böylesi daha güzel,” derken Kenan’ın elleri kadının sırtında, göğüslerinde, kalçalarında pervasızca dolanıyordu. Daha önceden yasak bölgeye defalarca girip keşfetmiş birinin rahatlığı ve umursamazlığı vardı üzerinde. Dokunuşları baştan çıkarıcı, okşamaları sertti. Çünkü umurunda değildi. Ne Banu’nun duygulan, ne de yaptıklarının yanlış olması… Doğru ile yanlışı birbirinden ayırmayı bırakalı çok olmuştu. Artık hayatım gerekli olanlar ve gerekli olmayanlar yönetiyordu. Banu’ya sahip olmak gerekliydi. Sadece içindeki intikam ile beslenen canavarı doyurduğu için değil, aynı zamanda kendini iyi hissetmesini sağladığı için de. Başka birinin karısı olmasının ya da o başkasının evinde konuk olduğu halde banyoda karısını beceriyor olmasının hiçbir önemi yoktu, önemli olan nasıl hissettiğiydi İyi hissettiriyorsa, iyiydi…
“Ama artık dayanamıyorum. Seninle daha fazla birlikte olmak istiyorum. Bu şekilde kaçamaklar…”
Kenan, Banu’nun boynunu öperken bir yandan da eteğini yukarı çekip, külotunu sıyırmaya başladı. Şehvetten boğuklaşmış bir sesle, “Bu şekilde daha heyecanlı. Öteki türlü benden bıkardın…” dedikten sonra kadını tek bir hamlede kaldırıp makyaj masasına oturttu.
Kadın, “Bıkmazdım,” diye itiraz edecekken Kenan araya girdi. “Bıkardın. Başlarda sürekli vurguladığın gibi çirkin olduğumu yeniden hatırlardın.”
“Çirkin değil, korkunç olduğunu düşünmüştüm. Hâlâ da öyle düşünüyorum,” diye itiraz etti Banu, şehvetten nefes nefese kalmış bir şekilde.
“İyi ya, kork benden o zaman. Fazla girme hayatıma. Kocanın her şeyine ortak oldum. Buna sen de dâhilsin ama yakında sona erecek…”
Genç kadın, Kenan’ın ona sahip olmadan hemen önce sarf ettiği bu sözlerden rahatsız olsa da o an-Kenan içindeyken-kafasını takacağı son şey, hırsla söylenmiş bir-iki cümleydi. Çünkü nedenini bilmese de, kocasının ortağı ile son altı aydır yaşadığı yasak ilişki sırasında bir şeyi çok net anlamıştı; Kenan, Erdinç’ten nefret ediyordu!
ŞOK İNTİHAR!
Erdinç Askar dün gece evinde ölü bulundu. Olayın intihar gibi göründüğünü belirten yetkililer, kesin açıklamanın adli ttp raporundan sonra yapılacağını belirttiler.
Kızı ile gittikleri konser dönüşü kocasını yatak odasında kanlar içerisinde bulan Banu Askar’ın karşılaştığı manzara karşısında sinir krizi geçirdiği öğrenildi. Kocasının son günlerdeki gelişmelerin baskısı altında kendini kaybetmiş olabileceğini vurguladı.
Haberin devamında da benzer şeyler yazıyordu. Gazeteyi katlayıp, masasının üzerine fırlattığı sırada direkt hattı çaldı.
“Duydun değil mi?”
“Duydum. Başın sağ olsun.”
“Bana üzgün numarası yapma! Hepsi senin yüzünden!”
“Zaten üzgün numarası yapmıyordum, çünkü üzgün değilim. Sadece eşini kaybeden bir kadına söylenmesi gerekeni söyledim.”
“O kadının eşi çok umurundaydı sanki! O kadın da çok umurunda sanki!”
Kenan derin bir nefes alıp verdikten sonra sakince konuşmaya devam etti. “Demek gazetede yazılanlar doğruymuş. Üzgün dul sinir krizi geçiriyor. Üstelik daha bir hafta önce kocasından boşanmaktan bahsederken şimdi yıkılmış. Hayat tuhaf değil mi?”
“O…o sırada mantıklı düşünemiyordum. Çünkü sen beynime girip kafamı karıştırıyordun. Kötülüğünü içime boşaltıp, damarlarımda zehir gibi akıyordun. Ben aslında Erdinç’i seviyordum.”
Kenan’ın dudakları alayla kıvrıldı. “Eminim Erdinç de bulunduğu yerden bu söylediklerini duyup mutlu oluyordur. Sen kocanın sana sağladıklarını seviyordun Banu.”
“Aşağılık pisliğin tekisin!”
“Ama en azından dürüstüm…”
“Kocamı yarı yolda bıraktın. Şirketini iki paralık ettin. Madem bu adiliği yapacaktın, neden onu son bir senedir göklere çıkarttın?”
“Düşüşü daha etkili olsun, zemine çarptığında kırılmadık yeri kalmasın diye..
Banu sinir krizinin eşiğinde herhangi bir kadının yapacağı gibi histerik bir kahkaha attı. “Evet, öldürdün onu! Amacına ulaştın! Bu bir cinayet ve sen de kocamın katilisin!”
‘Tetiği çeken ben değildim Banu. Kocan zayıf kişilikli, mücadele gücünden yoksun, hayatını zaafları yöneten bir erkekti Kalıp mücadele etmek yerine kaçıp, sizi sorunlarla baş başa bırakmayı tercih etti. Kocan bir zavallıydı!”
“Sen şeytanın tekisin Bize ne olacağını düşündün mü?”
“Abartıyorsun. Kocandan geriye kalan çok bir şey olmasa da sizi idare eder. Ayrıca sağlıklı kadınsın, çalışıp para kazanabilirsin de… Ah, doğru ya, çalışmak senin itibarını zedeler. Sen parayı daha kolay yollardan elde etmeyi tercih edersin.”
“Senden iğreniyorum! Seninle yaptığım her şey yüzünden midem bulanıyor! Sen şeytanın ta kendisisin. İğrenç. çirkin, ruhu kötülükle kapkara olmuş bir canavarsın! Ama yaptıkların bir gün geri dönecek ve seni de vuracak!”
Kenan sıkıldığını belli eden bir tonla geçiştirdi. “Evet, evet tabii karma meselesi. O zaman geldiğinde bu sözlerini hatırlayıp pes etmemeye çalışacağım. Kocanın yaptığının aksine… Kendine ve kızma iyi bak Banu. Hazır bu olanlardan ders çıkarmaya başlamışken, kendine de bir pay çıkarırsan işine yarayabilir’
“Orospu çocuğu! Seni….”
Banu’nun çığlığa dönüşen bağırışlarını daha fazla dinlememek için Kenan telefonu onun yüzüne kapattı. Dirseklerini masaya dayayıp, başını elleri arasına alarak bir süre öylece kaldı.
“Pişmem mısın?” diye sordu karşısındaki yaşlı adam. “Belki de bu kadar ileri gitmemeliydin. Olaylar kontrol dışına çıktı.”
Kenan başını kaldırıp ona bakarak, “Aslında bu kadar ileri gitmeyi planlamamıştım ama pişman değilim. Dünyadan bir pislik temizlendi. Karısı için üzülmek içimden bile gelmiyor. Hayatını para ve şehvetin yönlendirdiği, beş para etmez kadının teki. Ben olmasam başkası girecekti ihanet resmine. Tek düşündüğüm…” dedikten sonra bir anlığına duraksadı.
Yaşlı adım onun aklından geçenleri okumuş gibi, “Küçük kız değil mi? Sana birini hatırlatıyor sanırım…” diye Kenan’ın sözlerini tamamladı.
“Lütfen psikolojik analize başlama. Bana kimseyi hatırlattığı yok O hayalleri olan, savunmasız, küçük bir kız. Annesi bu denli ahlaksız olmasa ona da kafayı takmazdım ama başına geleceklerden korkuyorum. Ne olursa olsun onun harcanmasını istemiyorum. Sanırım bir müzik okuluna gidecekti.”
Babacan tavırlı yaşlı adam Kenan’ın ne demek istediğini anlayarak yerinden kalkmaya hazırlanırken, “Bakalım ne tür bir düzenleme ayarlayabilirim,” dedi.
Kenan onaylarcasına başını salladıktan sonra yaşlı adama çıkabileceğini işaret etti. Yalnız kalıp düşünmek istiyordu. İşlediği günahlara bir yenisi daha eklenmişti. Artık ne hesabını tutuyor, ne de yaptıklarını hatırlıyordu. Tek bildiği arınmaya ihtiyaç duyduğuydu. Her büyük günahın ardından yaptığı gibi, uzaklaşıp kafasını, ruhunu dinlendirmek istiyordu. Çirkinliklerin bir şey ifade etmediği o yere gitmek ve tüm bunlar hiç yaşanmamış gibi hayatın güzelliklerini içine çekmek, iliklerine kadar iyilikle dolmak istiyordu.
Yaşlı adam odayı terk etmek üzereyken Kenan seslendi “Ben olduğumu bilmesinler. Babadan kalan, sadece kızın ihtiyaçları için kullanılabilecek bir miras niteliğinde düşünülsün istiyorum. Banu’nun da bir daha yoluma çıkmasını engelleyin. Yurt dışında kızı ile yaşasın.”