Kavramlar sahi bu kadar ikiyüzlü müydü? Yoksa, istediğimiz gibi yorumlayışımız mıydı onları özünden koparıp birer karmaşa haline getiren? Bilmiyorum doğrusu. Bildğim tek şey, işimize gelmeyen gerçekleri kendimize uyduruşumuz!…
Maskeler utanç vericidir benim bildiğim. Utançsa, gerçeklerden gocunduğu için doğar suçlı vicdanlarda. Sahi, utandın mı yaptıklarından? Daha şimdiden hayal eder gibiyim, mektubumu okurken neler hissedeceğini… ‘Afedersin Hayat!…’ diyeceksin kahırlanıp; ama hayat, yaşanmışları affetmez ki!
Evliliklerde ilan gerekir benim bildiğim… Eş, dost, anne, baba… herkesin duyumuna açık bir ilan… Sorumsuz yaşamak mutluluk gibi görünse de başlangıçta, her istediğini yapmak, sonuçlarınıda göze almayı gerektirir; bunu öğrendin mi hiç olmazsa?
Gûnûl tezgahını ustaca kullanıp,
yeni bir ilmek daha atmak ister misin?
“Evet” diyorsan,
o hasretin susuzluğunu çeken Naibimde,
sevdanın en mükemmel nahifim tamamlayacaksın.
EFES, tarihin hayata dûştûgü anlamlı mesajlarla doludur. Burayı gezenler, manzarayı, geçmişin günümüze tuttuğu aynadan değişik dekorlarıyla ve çok daha farklı yorumlarıyla seyrederler.
Kimileri, yontulmuş taşların üzerlerinde hünerli ellerin ince figürleriyle dolu sanat harikalarına gönüllerini kaptırırlar Kimileri, heykellerin ve taşların üzerindeki kitabelerin, günümüze taşıdıkları mesajlarla ilgilenirler. Kimileri de, artık sanatkarlarının olmadığı bu sergide, ilahi esintileri ruhlarına sindirip, maneviyatı, tarihin o dipsiz derinliklerinden gelen gizemli notlarıyla okuyup, anlamaya çalışırlar.
Melisa, çıktıkları bu gezide, arkadaşlarının arasında en çok haz alan ve etkilenendi kuşkusuz
Meryem Ana heykeli, onun kaldığı söylenilen ev ve yine üzerinde dolaştığını düşlediği toprakların her noktası, onun için çok şey ifade ediyordu. Baktığı her tarihi kalıntıda, farklı bir huşu okunuyordu gözlerinde.
Yüzünü okşayan rüzgarın rahatlığı vardı bedeninde O Tarihinin hazin notlarını okuyordu baktığı her noktada
İlkay, her an ensesinde hissettiği bir nefes gibi peşindeydi Hazlarını kaçırıyor, huzurunu bozuyordu İç dünyasıyla dış dünyanın iç İçe oluşunu arzulayan bakışlar. küçük bır dokunuştan gocunacak kadar hassastı
Melisa, yüregıni kuşatan huşunun esrarına kaptırmıştı kendisini Etrafıyla alakasını kesmeye çalışıyor, İlkay’ın gölgesi gibi peşinde olusu, tarihin derinliklerinden gelen iletişimini zaman zaman kesintiye uğratıyordu
Sadece Ozanla paylaşıyordu kıvancını Sermest olduğu bu serginin sarhoşu gibiydi genç kız Birde İlkay peşlerinde olmasaydı Şu an tek arzusuydu bu Zaman zaman yanından hiç ayrılmasını istemediği Ozan’a sorular soruyor, cevabını aldıktan sonra yine düşüncelerinin sessizliğine bürünüp sukutunun efsununda, tarihin kesitlerini ruhuna sindirmeye çalışıyordu
İlkay tuhaf bakıyordu Ozan’a öyle ki hareketleri an be an taşmaya başlamıştı. Dişlerini sıkıyor, şimşekler çaktırıyordu kaçamak bakışlarıyla Öfkesi, adım adım İlkay’ı maceraya doğru çekiyordu
Ozan, bütün sezgilerine rağmen, umursamaz ve inanılması zor bir rahatlık içindeydi
Zaman zaman kulaklarını tırmalayan kahkahalar başlatıyordu İlkay Ozan’ı tahrik için. kinayi laflar savuruyor, o ise. inatçı bir sabırla duymazlıktan geliyordu bütün bunları .
Sınıf öğretmeni talebeleri toplamış, onlara heyecanlı bir Üslupla bilgiler aktarmaya çalışıyor, bazı öğrenciler o halkanın dışında, kendi âlemlerinde etrafı temaşa ediyorlardı
Antık kentin esrarından kendilerini soyutlamış, kıyıda kösede ikili, üçlü gruplar halinde, duygusal anlar yasamayı tercih edenler vardı….
….Peşlerindeki gölgeleri görmezlikten gelen bir anlayış içindelerdi ikisi de Melisa, korktuğu İçin yapıyordu bunu,
Yakut yeşili gözler tedirgindi.
Bir taşın üzerindeki yazıları incelerken, gözlerini usulca kitabenin üzerinden çekip Ozan’ın gözlerinde bırakmıştı. Duygusal, içli bir sesi vardı dudaklarını aralarken:
– Yoksa yanlış bir iş mi yapıyoruz biz?
Ozan şaşırmıştı. Gözlerinin derinliklerinde beklerken hüzün vardı siyah bebeklerin esrarında:
Hazin, duygusal bir nefes alıyordu Melisa.
– Biliyor musun Ozan, ben göçmen bir kuşum ülkenizde Mevsimler değiştiğinde bir de bakmışsın göçmen kuşlar ansızın kanallarını hazırlamışlar uçmak için. Hiç farkında olmadan haksızlık ediyoruz kendimize. Buruk vedalara, bile bile hazırlıyoruz kendimizi. Sonuçlarını bile bile, sasıran bir aymazlık içinde ve umursamaz. Bile bile araya engel koymayışımız; hatta bunlan bize hatırlatmaya çalışan duygularımızın üzerlerini örtüşümüz.
– Anlamadım?
– Anladın aslında. Hislerimizle oynamaya başladık gibi. Sevdaya dönüştü arkadaşlıklar. Hiç düşündün mü? Oysa. uçurumlar var aramızda. İnanç farklılığı, milliyet farklılığı. Hep uzaklarda ve uç mesafelerdeyiz birbirimize. Bunları bile bile…
– Ne demek bu?
– Ben gönlümü kaptırmışım farkında olmadan. Ya sen?
– En anlamlı cümleleri bakışlar kurar. Gözlerimizin, yalanı bitmeyen dilleriyle konuştuk şimdiye kadar. Anlamış olmalısın bakışların dilinden.
Melisa ile tam bir zıtlık içindeydiler. Ela, derin gözleri vardı Ozan’ın. Hafif dalgalı, biryantin yemiş gibi parlayan kuzgun siyah saçlarını ahenkli tarayışı, biraz daha çekicilik kazandırırdı çehresine.Tam erkeksi bir görümü verirdi fizikiyle. Her şeyi ciddiye alan mizacıyla, yine de tebessümü sık sık hatırlayışı ısındınrdı yürekleri birbirine. Boyu oldukça uzun, balık etinde, atletik bir yapısı vardı vücudunun. Çelik gibi keskin bakışları, anlam kazandırırdı kişilik yapısına.
Melisa’yı ince bir titreyiş sarmıştı. Soluklanışı değişmişti birden ve kalbinin atışları hızlanmıştı ürpertisinden. Ürkek bir ceylanı andırmaya başlamıştı ve yine tedirgindi bakışları…
Heyecanını, yüreğinden, yüzünün pürüzsüz derisinin üzerine doğru çekmişti. Allı, morlu ve eflatun renklerin alevleri tutuşmuştu yanaklarında. Sesi yüreği kadar titrekti konuşmaya çalışırken. Masumiyeti bozulmamış, saf bakışlar buluştu önce:
– Ozan!
Susmuştu. Ozan dikkatle bakıp, deşelemeye çalışıyordu ürpertisini. Aslında biliyordu; ama yine de soruyordu.
– Neden değiştin birden’
Yeniden derin bir soluk indiriyordu ciğerlerine.
– Belli oluyor demek?
– Evet, çok belirgin bir ürperti var bakışlarında. Toparlanmış ve şeffaf bir bakış uzatmıştı ela gözlerin derinliklerine. İçli bir sesi vardı
– Bir şeyi çok istersin, eline fırsat geçer o hususta, insan elinde olmadan şaşırıp kalırya.işte o an?.. Hazırlıklı değildir arzularına kavuşmak için Sanki, o duyguların üzerindeki külleri deşeleyen bir başkasıymış gibi. işte ben şu anlarda sana anlatmaya çalıştıklarımın benzerini yaşıyorum. . Arzuların test edilmemişi ürpertir ya yüreği! Hani bir titreyiştir başlar insanda, yolların geriye dönülmesinin güçleştigini hissettikçe. Duygular panik yaşarlar ya Ozan. Ben o anlan yaşıyorum gözlerinin içine bakarken. Hani uçuk bir pişmanlığın alevleri tutuşur insanın yanaklarında… istekle isteksizlik, daha doğrusu istekle korku arası bir kaostur kuşatır duygulan. Sevinç mi yoksa korku mu, çözemezsin, işte öyleyim şu anlarda ben. Şaşkın, ürkek ve karmaşık düşüncelerin sarhoşluğu var üzerimde. Onlan okumakla mısın gözlerime bakıp? Sence de aşk egzotik bir bitkiye benzer mi Ozan?
– Sen bir bitki değilsin ki Melisa. Düşüncelerin ve korkun işte o kadar yersiz ve anlamsız. İnsan her toprağın üzerinde yaşar
– Ya inançlardaki farklılık? Onlar da her yürekte aynı tomurcukları patlatabilme şansına sahipler mi sence? Aynı anlayış, aynı koku, aynı özelliklerle çiçek açarlar mı dallarında? inançtaki renklerin tonları, sahi onlar da önemli değiller mi sence? Biliyor musun, din, hül-yalarımın süsüdür benim. Ben, hissedemedigın kadar inançlı birisiyim.
– Belki de daha derin bir yapılanış vardır benim kalbimde. Bu korkacak birşey değil bence. Ben de yüreğimi senin inandığını söylediğin aynı Allah’a açtım, O herkesin Yaratıcısıdır Melisa. Birlesen yolların anlamını taşır inançlar.
– Beni asıl korkutan da o ya. Senin de manevi değerlerinin alternatif kabul etmez boyutlarda oluşu. Ben incil’e, sen ise Kur’an’a inanmaktasın Ozan, Ben, Isa peygambere inanıyorum, sen, Muhammedisin. Bu uçurumların aramıza girişi korkutmakta beni…
– Sen duyarlı bir kızsın Melisa. Sevmekten korkmamalısın. Senin o ince zarif düşüncelerin, Allah’a olan inancın, handikapların çoğunu kaldırmakla aramızdan. Ben münazarayı severim Karşılıklı tartışır, kültürümüzü, inançlarımızı konuşur analize tabi tutar Her şeye Muhammedi bir gözle bakışım doğru. Senin hıristiyan oluşun beni incitmediği gibi, benim Muhammedi oluşum da seni korkutmamalı. Her şeyden önce, kimse insanların ne günahlarının teftiş memurlarıdır, ne de sevaplarının tesbit memuru… Konuşuruz bunları. Aynı noktada buluşuruz ya da buluşmayız. Mesele olmaz.
Melisa, efsunlu bakışların çağlayanlarına gömülmüştü. Sesi kısıklı konuşmaya çalışırken. Onu bilerek yapıyordu; ancak titreyişi,elinde olan birşey değildi. Soluğu biraz daha derinleşmişti sanki. Boguntulu bir görüntüsü vardı aşkın heyecanından.
– Karamsar umutlarımı yeşerten bir davranışın olmuştu. Duygularımın en demli yerinde yakalamıştın gözlerimi.
Ozan pürdikkat Melisa’yı dinliyordu.
– Geçen pazar beni reddetmeyisin var ya…
– Kiliseye birlikte gidişimizi mi kastediyorsun?
– Evet.
Bir müddet duraklamıştı Ozan.
– Anladım, diye mıridanmıştı. Bence bu noktada bu konuya keşke hiç girmeseydik. Birbirimizi daha iyi tanıdıktan sonra tartışırdık
Yüzünün ifadesi değişmişti Melisa’nın
– Tanımak! Biliyor musun, ben de en az senin kadar hassasım bu konuda; yanı benim yüreğim de taassubu en az senin kadar tanır. Arzuların oyununu oynamaya müsait değilim, demek istemiştim.
– Ben, “Birbirimizi daha yakından tanısaydık.” derken o anlamda değildi söylemek istediğim şey. Benim inancımda da yasaklıdır o oyunları kuralsız oynamak.
– O halde?
– İnancı yüreklerimize koyan Allah, aşkı da yarattı. Gönüllere kendi sevgisini dolduran Yaratıcı, haddi aşmamak şartıyla, yani günaha girmemek kaydıyla sevgiyi de koydu. Her insanda olduğu gibi benim de bir gönlüm var ve seni görür görmez işte oraya bir cemre düştü.
Mahcup bir tebessüm belirmişti dudaklarında.
– Hay Allah, diye mırıldandı Anlat o zaman. Hiç duymadığım şeylerdir bunlar.
– Aslında hareketlerime rahatlık kazandırmak için, hafifletici mazeretlerdi bunlar. Bizim inancımızda helâl haram kavramları vardır.Melisa Erkek-kız arkadaşlıkları hoş karşılanmaz. Böylesi beraberliklerde nefisler girer devreye, günaha davetiyeler çıkmaya başlar. Bu benim kendi fikrim daha çok. Cemre düşen bir yüreğin mazeretleri bunlar. Benden korkmamalısın. İşte bu doğru. Ben İlahi kurallara ve bütün evrensel insan haklarına saygılıyım. Mukaddeslere ve kişiye özel değerlere fenalık düşünmediğimi açık bir ifadeyle söylemek istiyorum.
Bizim inancımızda aslolan. kadın kişiye özel yazılmış İlahi bir mektuptur Onu sadece ve sadece nikahlısı olabilecek erkek okuyabilir. Başkası tarafından açılıp okunmuş olanlarsa, onlar masumiyetlerini yitirmiş mektuplardır
-Ya erkekler’
– Onlar da eşleri olacak kadınlar için yazılmış, sadece onların okuyabilmesine müsaade edilen mektuplardır. İnançla ve ilahi bildirilerde eşitlik ilkeleri hiç bozulmamıştır.
– Ya inançların ayrılığı hususunda?
– Asırlardan beri hiç üzerlerini açmaya yaklaşamadığımız gerçekler vardır. Onlar, arzularımızın sorumsuzca akışına, tehlike anlarında gem vurmaya kalkıştıklarımız Hayatta yok saymaya kalkışırız genelde onları. Ya da umursamayız işimize gelmeyenleri, isyan ederiz onlara. Sorgulamak istemeyiz içimizden bizi rahatsız eden ikazları. İsyanları yasarız. İnanılmaz duyarsızlıklar içinde yaparız bunu. Din dogmatiktir. İlk insan ve ilk peygamber unvanını alan Âdem peygamberin yaratılışıyla, ona nasıl yaşayacağı ve neye nasıl inanacağı, hatta nasıl ibadel etmesi gerektiğine kadar her hususun eğitimi yaptırılmış. Hayatın gerekli bilgileriyle donatılırken, ona haranı ve helal olanlar öğretilmiş. Doğrular ve yanlışlar listesi sunulmuş yaşayacağı hayat için. Ona hayat arkadaşı olarak bir de kadın verilmiş Bütün insanların annesi olan bir kadın; “Havva anamız.” insanlığın ilk serüveninin yeryüzünde başlayışıdır onlar; yani bütün insanlığın babası ve annesi Bu bence bütün insanların başlarını avuçlarının….