ANTON ÇEHOV 6.Koguş

Kendisi gibi bir «iş adamı» yetiştirmek istemiş. Onu Taganrog tüccarlarından Kobilinin yanına çırak olarak: vermiş.

fşte bu çocuk, yani Pavel Yegoroviç Çehov, muhar–rir Cehov’un babasıdır. Cehov’un babası, tüccar Kobilinin yanında yıllarca çıraklık ve tezgâhtarlık yaptı. Ni-hayat 1857 yılında, tüccarın yanında” ılarak Tagan-rog’da başlı başına bir bakkal dük] ı.

Fakat Pavel Yegoriç, yirmi y. ûütün didinmelerine rağmen bakkallık işini bir türlü ileri götüremedi. Kâr etmek şöyle dursun, bütün varını yoğunu bu uğurda sar-fetti. 1876 yılında da, dükkânını kapayarak Moskovaya göç etmeğe mecbur oldu.

Pavel Yegoriç’in bu hale gelişinin en mühim sebeplerinden biri, onun kendi istidad ve kabiliyetleriyle hiç te1 münasebeti olmıyan bakkallık gibi bir meslek tutmuş olmasıdır. Pavel Yegoriç’in belli başlı hiç bir tahsili yoktu. Fakat buna rağmen o, keman çalar, resim yapar, güzel ilâhi taganni eder, ve bilhassa kilise korosunu fevkalâde iyi idare etmesini becerirdi.

Pavel Yegoriç,in sanatkâr tarafını aksettiren bu meşgaleler ve bilhassa kilisedeki koro işi, onu ticaret işlerinden ziyade meşgul ediyordu.

Bütün bunları dikkate aldığımız takdirde Pavel Yegoriç’in birçok kabiliyetleri nefsinde toplayan iradeli ve sebatkâr bir insan olduğunu görürüz. Fakat o devrin ağır ve karanlık hayat şartları, Pavel Yegoriç’in kabiliyetleri üzerinde de kendini hissettirmekten geri kalmadı.

Pavel Yegoriç’in sanatkâr temayülleri dinî bir mecraya, kilise muganniliğine döküldü. Onun irade ve sebatı ise sertlik ve müstebitlik şeklinde tecelli etti.

¦ _ V —

Anton Pavloviç Çehov, Azak

Cehov’un çocukluğu denizi kıyısındaki Taganrog

ve yetiştiği şehrinde dünyaya geldi. Çe-

sosyal muhit hov’un dünyaya gelişine ait

Taganrog’un Uspenski kilisesindeki resmî kayıtlar şöyledir :

«Bin sekiz yüz altmış yılının 17 İkincikânununda dünyaya geldi ve 27 İkincikânununda vaftiz edilerek Antoni ismiyle tesmiye edildi.

Babası: Tagonrog’un üçüncü sınıf tüccarlarından Pavel Yegoroviç Çehov; annesi de: Pavel Yegoroviç’in meşru zevcesi Yevgeni Yakovleva’dır. Vaftiz babası: Taganrog’un üçüncü sınıf tüccarlarından Spiridov Fedoroviç Titov; vaftiz annesi: Taganrog’un üçüncü sınıf tüccarlarından Dimitri Kirikov Safyanopulo’nun karışıdır.»

Uspenski kilisesi kayıtlarının gösterdiğine göre, Çehov ailesini çevreleyen insanlar, umumiyetle üçüncü sınıf, yani küçük küçük tüccarlarmış. Rusyanm o zamanki vaziyetine göre bu sınıf tüccarlar, hakikî tüccarlarla esnaflar arasında geçici bir halka teşkil etmekte imiş.

Safyanop’ulo adından da anlaşılacağı üzere Cehov’un vaftiz annesinin kocası bir Yunanlıdır. Bu, hiç te tesadüfi değildir. Çünkü o devirde Tagonrog Yunanlıların pek bol “bulunduğu bir şehirmiş.

Bütün bunlar Taganro’nun çehresini tayin eden keskin hatlardır: Taganrog, 65 bin nüfuslu bir taşra şehridir. Endüstri buracla hemen hemen hiç yok gibidir. Cehov’un dünyaya geldiği sıralarda, Rostov gibi Odesa gibi rakip ve modern ticaret şehirlerinin doğması üzerine, Taganrog şehrinin ticareti de yavaş yavaş sönmeğe yüz tutmuş.

Çehov, 1887 senesinde kız kardeşine yazıdığı bir mektupta Taganrog şehrini şöyle tarif etmektedir:

— VI —

«… Şu Taganrog ne pis, ne tenbel, ne mânâsız, ne cars sıkıcı bir yer!.. Caddeler bomboş. Her yanda umumî bir’ tenibellik göze çarpıyor. Bütün bunlar insanın o kadar fenasına gidiyor ki… Kirliliğine, lekeli hummasına rağmen* Moskova bana daha sempatik görünüyor».

İşte bu dar, bu kapalı muhit içinde yetişen, fikrî gıdasını münhasıran kiliseden alan Çehov ailesi, muhafazakâr ve dindardı.

Çehov evin içinde yalnız değildi: Dört erkek kardeşiyle bir de kız kardeşi vardı. İrili ufaklı bütün bu Çehov kardeşler babalarının riyasetinde evde ilâhiler teganni ederler, ailece, muntazaman, kiliseye giderlerdi. Çehov ailesi, kilise korosunun en başında bulunur, Çehov kardeşler, babalarının idaresinde, sesleri kısılmcaya kadar” garkı söylerlerdi. Fakat iş bu kadarla bitmezdi.

Çehovlar evlerine dönünce, bu dinî merasim geç vakitlere kadar evde de devam ederdi.

Çehov kardeşler, başta babaları olmak üzere, kış, yaz, hava nasıl olursa olsun, sabahleyin karanlıkta kalkarlar ve hemen kiliseye koşarlardı. Orada soğuktan tir tir titreyerek sesleri kısılmcaya kadar teganni ederlerdi.

Çehov, çok sonra, 1892 yılında, muharrir Şçegolov’a yazdığı bir mektupta, bu kilise tegannileri vesilesile çocukluğunda hissettiği ıztırabı şöyle kaydeder:

«Ben ve iki kardeşim kilisede teganni ettiğimiz zaman herkes hayranlıkla bize bakar, ebeveynimize adetâ gıpta ederdi. Biz ise bu anda kendimizi adetâ birer küçük’ kürek mahkûmu olarak hissederdik».

Çehov, daha küçük yaşından itibaren dükkânda babasına yardım etmeğe, mektep hayatından arta kalan zamanlarını babasının dükkânında geçirmeğe, «ticaretin her

— VII —

türlü ahlâk ve kanunlarına riayet ederek» mal satmağa mecbur tutuluyordu.

Çehov’un babası, dükkândaki çıraklarına olduğu kadar kendi çocuklarına karşı da sert davranır, onları sık sık kamçılar, döverdi.

Çehov, «Üç yıl» adlı eserinin kahramanı Aleksey Laptev’in ağzından bu meseleyi şöyle anlatır:

«İyi hatırlıyorum, babam beni daha beş yaşıma basmadan okutmağa, daha doğrusu dövmeğe başladı. O beni değenekle döver,kulaklarımdan çeker, başıma vururdu. Ve ben her sabah gözümü açar

açmaz her şeyden önce: Acaba bugün beni dövecekler mi?.

Diye düşünüyordum. Ben ve kardeşim Feöor’a oynamak, şakalaşmak yasaktı. Biz sabah akşam kiliseye gitmeğe, papasların ellerini öpmeğe, evde ilâhiler teganni etmeğe mecburduk… Kilisenin yanından geçtikçe çocukluğumu hatırlar ve bir fenalık hissederim.

Sekiz yaşımda iken babamın yanına, ambara, çalışmağa gitmeğe başladım. Ben orada alelade bir çırak gibi çaılşırdım…. Orada beni her gün döğerlerdi.»

Vakıa Aleksey Laptev’in bu korkunç ve meşakkatli çocukluk hayatını, büyük muharririn çocukluk hayatı -mn hrafi harfine bir kopyesi diye kabul edemeyiz!.. Fakat maalesef Çehov’un, vesikalarla teyid edilen çocukluğu da Laptev’in çocukluğundan hemen hemen farksızdır. Rusların tanınmış tiyatro üstadlarından Nemiroviç-Dançenko, «Maziden» isimli hatıratının bir yerinde Çehov hakkında şunları kaydeder:

« …….. Anton Pavloviç’in babasına karşı olan vaziyetini

iyice bilmiyorum. Fakat bakınız, bir defasında o bana ne demişti:

«Bu bizim artık iyice dost olduğumuz çok sonralara

— VIII —

ait bir devirde idi. Kışın Fransız Riviyerasmda idik. Bir gün ikimiz o devrin tanınmış profesörlerinden Maksim Ko-valenko’nun öğle yemeğinden dönüyorduk. Profesörün Bolye’de kendi villâsı vardı. Biz, (bu «Kış baharında» arkamızda pardesüler, sıcak memleketlere has yeşillikler arasından yürüyor, gençlikten, delikanlılıktan, çocukluktan bahsediyorduk. Çehov o sırada bana: Biliyor musun, dedi, çocukluğumda beni dövdüğü için babamı asla affedemiye-ceğim! [*]».

Çehov, dar ve kapalı taşra muhitinin, dindar ve mu-jhafazakâr bir ailenin çocukluğunda kendisine aşıladığı terbiyeden kurtulmak için uzun, zahmetli bir emek sar-fetmek zorunda kalmıştır. Çehov çok sonraları, 1889 yılında yazdığı bir mektupta, çocukluğunda neler çektiğini şöyle anlatır:

«Sabık ıbir toprak kölesinin, sabık bir -bakkalın oğlu olan bir idadi talebesinin, kilisede mugannilik eden, papas ellerini öpmeğe alıştırılan, her lokma ekmek için bin bir yaltaklık eden, babasından birçok defalar dayak yiyen, derslerine yırtık pabuçlarla giden, zengin akraba sofralarında karnını doyurmasını seven, her hangi bir sebep ve lüzum olmadığı halde, münhasıran kendi hiçliğini idrâk ettiği için hem Allahı, hem insanları aldatan bir delikanlının, günün birinde gözlerini hayata açtığı zaman damarlarında artık bir köle, bir esir kanı değil de hakikî bir insan kanı cevelân ettiğinin nasıl farkında olduğunu anlatan bir hikâye kaleme almak, cidden çok enteresan olurdu». Cehov’un hayatından bir parçayı aydınlatan bu satır-

[*] V. İ. Nemiroviç — Dançenko «Maziden»

IX —

lar, aynı zamanda muharririn yaşadığı devri karakterize eden çok enteresan bir vesika mahiyetini de taşımaktadır.

Çehov ailesinde hüküm süren şiddet ve istibdadı hafifleten biricik insan, Cehov’un annesi Yevgenya Yakov-levna idi.

Yevgenya Yakovlevna, çok genç yaşında kocaya varmış, ve bütün aile efradı gibi o da kocasının otoritesine boyun eğmişti. Fakat Yevgenya, manevî güzelliğiyle pek çabuk kocasını teshir etmiş ve hayatının sonuna kadar kocası üzerinde müessir olmaktan geri kalmamıştır.

Yevgenya Yakovlevna, akıllı, nazik, iyi kalbli, fevkalâde hassas bir kadındı. Kocası, kilise namına kendi sıhhatini, çocuklarının nafakasını, bir kelime ile her şeyini feda ederken Yevgenya, tamamen bunun aksine olarak, kendisi için en zarurî sayılabilecek şeyleri bile çocukları uğruna feda etmekten çekinmiyordu.

Yevgenya Yakovleva’nm, çocuklarının fikrî inkişafları üzerinde çok büyük bir tesiri olmuştur. Yevgenya Ya-kovlena, toprak köleliği rejiminin bütün acılarını, bütün fenalıklarını gözleriyle görmüş bir insan sıfatiyle bu rejimin müthiş bir düşmanı idi. Bu itibarla çocuklarına da bu rejimin fenalıklarım, zayıf ve düşkün insanlara merhameti telkin etmesini pek güzel bildi.

Sonraları, Çehov kardeşler büyüyüp te bunlardan Anton’la Aleksandr’da yazıcılık; Nikolay’le Marya’da ressamlık; İvan’da pedagojik kabiliyetler kendilerini göstermeğe başlayınca, Cehov’un babası çocuklarına sık sık şunları söylerdi: «Sizdeki bu kabiliyetler baba tarafından, Manevî hasletleriniz ise ana tarafından gelmedir».

Çehov kardeşlerin hepsi de, zeki, alaycı, şakacı, tabi-atlerinde mizah temayülleri bulunan çocuklardı. Bunların evin içindeki oyunları, icad ettikleri binbir muziplikler, Pavel Yegoriç’in evde yarattığı ağır havayı dağıtan,

— X —

bunun yerine neşe ve şataret koyan biricik vasıta idi.

Taganrog’un birinci sınıf tüccar-

Çehov’un mektebe lan, ekseriyetle Yunanlılardı. Ü~> girişi ve çüncü sınıf bir tüccar sayılan.

Taganrog idadisi Pavel Yegoriç için bu Yunanlı, tüccarların hayatından daha ideal bir hayat, bunların eriştikleri mertebeden daha yüksek bir mertebe olamazdı. Oğullarından hiç olmazsa bir tanesinin bu yoldan yürüyerek zengin olmasını istiyordu. Bundan ötürü, dostları

olan bazı Yunanlı tüccarların tavsiyesile, o sıralarda yedi yaşma giren (1867) Anton Çehov’u Taganrog’dakî Rum mektebine verdi: Küçük Çehov, Rum mektebini bitirecek, sonra Atinaya gidecek, orada tüccarlığın bütün esrarını öğrenecek, ve memleketine dönünce, Taganrog-daki zengin Rumlar gibi kısa bir zamanda zengin oluve-recektir. İşte Çehov’un babasının düşünceleri böyle idi.

Çehov’un, bu mektebi tasvir eden bir hikâyesinden anladığımıza göre, Taganrogdaki bu beş sınıflık Rum mektebi, mektepten ziyade bir mektep karikatürüdür. Bu mektebin, bizim eski mahalle mekteplerinden hiç bir^far-kı yoktur. Bütün mektep bir tek odanın içine toplanmış, beş sınıfın derslerini bir tek cahil hoca üzerine almıştır. Bu hocanın, fırınlarda hamurkârlık yapan İspiro isminde-bir de muavini var. Sınıf geçmek, sınıf değiştirmek, ¦ ayni oda içinde, meselâ ikinci sıradan, üçüncü sıraya, veyahut üçüncü sıradan dördüncü sıraya geçmekle olurmuş. Mektebin dayandığı biricik terbiye sistemi dayakmış.

Çocuğun annesi bütün bunları yakından bildiği için Çohov’un böyle bir mektebe verilmesine şiddetle muarız–mış. Fakat sert ve haşin kocasına lâf anlatmak kabil olamıyor. Çehov bir sene kadar bu mektebe devam ediyor. Tabiî hiç bir şey öğrenemiyor. Pavel Yegoroviç de bu işten’

— XI —

şüphelenmeye başlıyor. Bir gün, tanıdık Yunanlı tüccarlardan biri vasıtasiyle çocuğu ufak bir imtihandan geçirip de bir sene içinde tek bir şey öğrenmediğine kendi de şahit olunca, karısına tamamen hak veriyor. Bunun üzerine Çehov, 1868 yılında Taganrog idadisinin hazırlık sınıfına giriyor.

Çehov idadide, daha ilk gününden itibaren derslerine büyük bir alâka göstermeğe başladı. Bir yıl sonra da, yani 1869 yılının 2

Birinciteşrininde idadinin birinci sınıfına kabul edildi.

Çehov, bu sekiz senelik Taganrog idadisini — üçüncü ve beşinci sınıfları ikişer sene okumak suretiyle — on senede bitirdi. Çehov gibi zeki ve kabiliyetli bir çocuğun iki defa sınıfta kalması, ya mektebin kötülüğüne, veyahud Çehovun ders haricinde başka şeylerle meşgul olduğuna delâlet eder. Çehovun hayatını tetkik ederken öğrendiğimiz hakikatler bunlardan her iki ihtimalin doğruluğunu gösteriyor. Kilisedeki tegannilere iştirak mecburiyeti, dükkânda çalışmak zaruretleri Çehov’un bir hayli vaktini yiyordu. Diğer taraftan Tagonrog idadisi de, o devrin birçok taşra mektepleri gibi her bakımdan bozuk bir mektepti. Mektebin gerek müdürü, gerekse öğretmenleri, idare ve bilgiden mahrum, devrin müstebit ruhî haletine uymasını bilen hafiye ruhlu kimselermiş. Meselâ mektebin Urban isminde bir Lâtince hocası vramış ki, hocalıktan ziyade, istibdat idaresi için şüpheli sayılabilecek talebeleri teşhis ve yakalamak işlerinde üstadmış.

Benzer İçerikler

Durmadan Leyla | Aslı Tohumcu

yakutlu

Sevgili(m)

yakutlu

Aşkın Gözyaşları 4 Hamuş – Ölümü Öpen Derviş

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy