BİRİNCİ BÖLÜM
İDEOLOJİ
I
Bunalımdan Çıkış Yolları
… Sosyal demokrasinin ve Türkiye’nin geleceği, siz sosyal demokratların kararına bağlı.
Sosyal demokrasinin bölünmüşlüğünden, etkisizliğinden, politika üretmedeki yetersizliğinden endişelisiniz. Ben de öyleyim.
Sosyal demokrasinin kendi gücünü kullanmayışı nedeniyle işsizliğin ve eşitsizliğin artmasından, Türkiye’nin dünya sahnesinde ikinci sınıf muamele görmesinden endişelisiniz. Ben de öyleyim.
Doğru çözümlere, ancak doğru teşhislerden hareketle varılabilir. Değişik politikalar uygulamanın, sosyal demokrasinin üzerine serpilmiş toprağı silkip atmanın zamanıdır. Son yıllar halkımız için zor yıllar oldu. Sosyal demokrasiye gerçek gücünü kazandırmazsak, önümüzdeki yıllar daha da zor olacak.
Ama gün, geçmişe hayıflanmanın günü değildir; karar günüdür. Size önermekte olduğum üç kelimede özetlenebilir: Sosyal demokrat dünyanın insanları olarak, tartışalım, uzlaşalım, birleşelim…
I
Türkiye, çağdaş, demokratik, barışçı toplumu yaratmaya, Türk milletinin farklı hassasiyet kümeleri arasında hoşgörüyü, kardeşliği, bütünlüğü sağlamaya mecburdur.
Ve bunun öncülüğünü yapacak olan, sosyal demokrasidir.
Türkiye, üretimsizlik, eşitsizlik, işsizlik belalarını yok etmeye mecburdur.
Ve bunu gerçekleştirecek olan, sosyal demokrasidir.
Türkiye, tarihi, kültürü ve insan birikimiyle, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde “iddialı” bir ülke olmaya mecburdur.
Ve bu iddiayı taşıyabilecek, ona sahip çıkacak, hayata geçirecek olan, öncelikle sosyal demokrasidir.
Türkiye’nin bu üç büyük hedefi ancak Türk sosyal demokrasisinin öncülüğünde ulaşılacak hedeflerdir.
II
Sosyal demokrasinin dağınıklığı, bölünmüşlüğü ve var olan doğal gücünü ülke dengelerine aktaramayışı, sağ iktidarlar karşısında halkı daha korunaksız bırakmıştır; demokrasinin gücünü eksiltmiştir
uluslararası ilişkilerde, Türkiye “dostluğu aranmayan, düşmanlığı korkutmayan” bir konuma getirilmiştir. Cumhuriyet’in temel mantığı ve laiklik ilkesi zaafa uğratılmıştır; buna karşılık, halkımızın dinsel özgürlüklerinin demokratik ve barışçı ifade biçimleri önünde anlayışsızlık duvarları daha kolay yükseltilmiş, kamplaşmalar adetâ tahrik edilmiştir.
Yaşamakta olduğumuz bu durumun oluşmasındaki önemli bir neden, solun kendine yabancılaşmasıdır; kimliğini ve işlevini şaşırmasıdır.
Bir yanda, sosyolojik gücü, doğal gücü çok büyük olan Türk sosyal demokrasisi vardır. En talihsiz koşullarda bile yüzde 30’luk oy tabanı ile fevkalâde etkin bir muhalefeti Meclis’e gönderebilecek bir güçtür bu. Doğru değerlendirilmesi ve iyi kullanılması halinde, 1988’in tartışmasız ve bir numaralı iktidar adayını bu potansiyel ortaya çıkarır.
Oysa günümüzün gerçeklerinde, kendi ideolojik belirsizlikleriyle ve bölünmüşlüğüyle gücünü dağıtmış, kendini yenileyememiş bir sosyal demokrasi vardır. 1988 seçiminde, toplam sol oyların bölünmesiyle adayları il barajlarında tükenmiş on beşer, yirmişer milletvekillik iki partili cılız bir sosyal demokrat muhalefet ufukta gözükmektedir.
Bu görüntünün adını koymaktan çekinmeyelim: önümüzde sergilenen, sosyal demokrasinin bunalımıdır…
III
Bir siyasal hareketin bunalımdan çıkması için temel yöntem, hareketin kendi ideolojik kaynağına dönmesidir; bu kaynakta arınarak, kaynağından güç ve istikamet alarak, mücadeleye yeniden koyulmasıdır.
Türk sosyal demokrasisini günümüzdeki bunalımından, yabancılaşmasından kurtaracak olan tek çözüm budur.
Sosyal demokrasinin temel yaklaşımları ve tercihleri ideolojinin süzgecinden geçirilir ve yanlışlar ayıklanırsa, kaynağın akışı yönünde doğrultu ve hedefler yeniden belirlenirse, hareket hayatiyetini kazanır; Türk solu, kendi birikimiyle hakkı olan yere, şimdi siyasetin pratiğiyle de sahip çıkabilir.
Sosyal demokrasinin kaynağına başvurup, bu ideolojik zeminden hareketle çözüm yollarını belirlemek, SHP’li olsun, DSP’li olsun, partisiz olsun, tüm sosyal demokrat çevrelere ve insanlara yönelttiğim bir çağrıdır.
Sosyal demokrasinin aşağıda belirteceğim temel ilkelerini Türkiye gerçeğinde tartışmaya, geliştirmeye, benimsemeye ve bu ilkeler çevresinde birleşmiş ilkeli bir siyasal mücadeleye çağrıdır bu.
Elbirliğiyle üstesinden geleceğimiz iddia, solu gerçekle uzlaştırmaktır; siyaseti hayatla bağdaştırmaktır; diyaloğu tazelemek ve hoşgörüyü hâkim kılmak için, zihinlerimizi ve yüreklerimizi birbirimize açabilmektir…
1) Sermayeye Karşı, Emeğin Kitle Partisi
Sosyal demokrasi, öncelikle emeğin ve işçinin siyasal hareketidir. Sosyal demokrasiye ayrıcalığını, dinamizmini ve yaratıcılığını veren, öncelikle emek ve işçi faktörüdür.
Sosyal demokrat parti, emek ağırlıklı kitle partisidir. Sosyal demokrasinin evrensel gerçeği budur; Türkiye’de de öyle olmalıdır. Sosyal demokrat partilerde her meslek grubundan insan ve bunların arasında tüccar, sanayici, müteahhit de olabilir. “Meslek,” kişisel düzeyde bir imtiyaz yahut imtiyazsızlık faktörü değildir. Ancak sosyal demokrat parti, “emek ağırlıklı” bir parti özelliğini geliştirmek zorundadır. Bu onun temel niteliğidir.
Emek faktörünün “sloganlarda” bırakılması, sosyal demokrat iddialı hareketlerin Türkiye’deki temel eksiğidir.
Emek özü zayıf bir sosyal demokrat hareket, yer yer şirazesinden çıkmaya mahkûmdur. Kimi örnekte, kendisinin çok ötesindeki sol sloganlara kapılır, kiminde, demokrat olmayan bir solculuğu sergiler. Kimi durumda ise, üzerine vazife olan solculuğun hayli gerisine düşüp, sağ partilerin paraleline girer. “Devlet solculuğu”, “bürokratik solculuk” gibi sapmaların kaynağında da emeğin ve işçinin yokluğu vardır.
Emek ve işçi, istisnasız bütün sosyal demokrat partilerde hareketin dengelerini ve sentezini oluşturur; partinin sağ ve sol kanatları arasındaki belirleyici “merkezi” meydana getirir. Aşırılık, maceracılık, acelecilik gibi hastalıklara karşı sosyal demokrasiye bağışıklık kazandıran, partinin merkez gücü ve bu gücün emeğe özgü aklıselimidir.
Bu temel gerçeklerin gözden kaçırılması, sosyal demokrasinin günümüzdeki bunalımında birinci derecede pay sahibidir. Hareketsizliğin, etkisizliğin, verimsizliğin, demokrat olmayan ya da solcu olmayan örneklerin, bazen sağ partilerle benzeşmenin, en önemlisi, bölünmüşlüğün ve aklıselim noksanının temel nedeni budur.
Dolayısıyla, parti üyeliğinde ve yönetim kadrolarında emek ağırlığının planlı ve düzenli biçimde artması, bunalımdan çıkış yollarının ideolojik, pratik ve vazgeçilmez ön adımıdır.
2) Düzene Uyum Değil, Değişim…
Sosyal demokrasi, kapitalizmin mantığının karşısına, emek mantığının çıkarılmasıdır.
Sosyal demokrasi, paranın iktidarına son vermek, emeğin, aklın ve ahlâkın önceliğini gerçekleştirmektir.
Sosyal demokrasi mevcut düzenle bütünleşmenin değil, değişimin mantığıdır.
Sosyal demokrasi, emeğin ve demokrasinin önceliklerinden hareketle, toplumun yararları doğrultusunda ona yeniden şekil vermenin iddiasıdır. Sosyal demokrasi, öncelikle temsil etmediği
sosyal güçlerin düşmanı, sermayenin düşmanı değildir; ama açıkça ve kesinlikle emeğin tarafıdır.
Sosyal demokrasi, insanların özgürlüğüne, eşitliğine, dayanışmasına, birlikte ulaşılan ve paylaşılan refaha, kişinin kendini geliştirme ve yükselme hakkına sahip çıkarak, kendi insan anlayışını kapitalizmin bireyci, maceracı, imtiyazcı kimliğinin karşısına dikmektir.
Türk sosyal demokrasisi mevcut düzeni burjuva ve demokrat reçetelerle takviye etmenin, “rötuşlamanın,” mevcut öncelikler içinde farklı yaklaşım sergilemenin anlayışı değildir. Bizatihi öncelikleri değiştirmenin iddiasıdır.
Sosyal demokrasinin kendi solculuğuna sahip çıkamayışı; solculuğunu adetâ yarım ağızla, sıkılarak telaffuz etmesi, kimin için ve ne için iktidar olmak istediğini her adımında hatırlamayışı ve hatırlatmayışı; belirsizliği netleştirmeyişi, sosyal demokrasinin bunalımında önemli pay sahibidir.
Dolayısıyla, bunalımdan çıkış yollarının ikincisi, sosyal demokrasinin sadece “demokrat” değil, aynı zamanda ciddiyetle “sol” olan mantığını açık seçik ortaya koymaktır; sosyal demokrat mantığın ilkelerini ve hedeflerini parti içinde canlı tutmaktır; somut olaylar karşısında bu temel mantığa başvurarak, ondan hareketle politika oluşturmak; siyaseti, ideolojinin pratiğe uygulanması şeklinde öngörmektir.
3) “İlerici-Gerici” Sosyal Demokrat Olmaz
Sosyal demokrasi, “sadece” bir ekonomik doktrin değildir; “aynı zamanda” bir moral, ahlâk, inanç, felsefe, ideal bütünüdür.
Değişik nedenlerle, değişik saiklerle (dürtülerle) insanlar sosyal demokrasiyi benimsemiş olabilir; bu saiklerden hiçbiri, bir diğerine kıyasla daha yüce değildir.
Farklı saiklerinden yahut yaklaşımlarından ötürü “imtiyazlı-imtiyazsız üye”, “ilerici-gerici üye” gibi ayrışımlar sosyal demokraside yoktur:
Sosyal demokrasi, tümüyle sınıfsal ve ekonomik beklentilerle yapılabilen bir tercih olduğu gibi, öncelikle barışı, özgürlüğü, demokrasiyi amaçlayanların da idealidir; başlıca kaygısı ahlâk değerlerinin korunması ve gelişmesi olanların da tercihidir. Her şeyden fazla cumhuriyetçi mantığa ve çağdaşlığa ağırlık tanıyanların da partisidir; dinsel inançlarındaki kardeşlik, eşitlik, adalet özünün siyasetteki uzantısını sosyal demokraside görenlerin de partisidir, vb. Sosyal demokrasi tercihinin bu nedenlerden-saiklerden herhangi birinden kaynaklanmış olması, bir farklılık, bir imtiyaz anlamına değildir: Ne saikler arasında, ne üyeler arasında…
Sosyal demokrasinin soldaki sınırı, “çoğulcu demokrasiyi bir kalıcı amaç olarak benimsemektir;” sağdaki sınırı, “demokrat olmaktır.” Bu çerçevede yer alan insanların farklı görüşleri, meslekleri, birbirine kıyasla daha sol yahut daha sağ olabilecek düşünceleri, bir ayrıcalık
nedeni değildir; “daha sağlam bir sosyal demokrat olmanın” işareti değildir; “ilericilik” ya da “gericilik” hiç değildir.
Sosyal demokrasinin bu temel anlayışına günümüzde sahip çıkılamayışı, dağınıklığın, bölünmelerin, dışlamanın ve küçümsemenin, hattâ sevgisizliğin nedeni olarak, bunalımda öncelikli bir etkendir.
Dolayısıyla, bunalımdan çıkışın ilkesi, sosyal demokrasinin ideolojik sınırları içindeki insanların farklı saiklerle birleştiği ortak zemini güçlendirmektir. Sosyal demokrasinin kimliğiyle ve amaçlarıyla kendini özdeşleştiren herkes, onun eşit ve imtiyazsız üyesidir.
4) Siyasal, Sendikal, Bireysel, Dinsel Özgürlükler Bir Bütündür
Sosyal demokrasinin temelinde, siyasal, sendikal ve bireysel/dinsel özgürlükler vardır.
Özgürlüklerin sınırı, Türkiye’nin bağımsızlığı ve bütünlüğüdür; Cumhuriyet’in temel mantığı ve onun laik özüdür; barıştır ve başkalarının hakkına saygıdır.
Çoğulcu demokrasilerin bu doğal çerçevesi içinde, sosyal demokrasi, ülkemizdeki siyasal, sendikal, bireysel özgürlükleri çoğulcu demokrasilerdeki doğal konumlarına ulaştırmanın mücadelesidir.
Sosyal demokrasi, dinsel özgürlükleri ve onların demokratik ifade biçimlerini kendi temel bir özgürlüğü olarak ve kendi meselesi olarak savunur. Siyasal, sendikal, bireysel özgürlüklerin bölünmez bir unsuru olarak dinsel özgürlükleri niteler.
Sosyal demokrat ideoloji, farklı siyasal düşüncelerin ve farklı hayat tarzlarının birbirini anlayabilmesine, demokratik uzlaşmalarda bütünleşmesine ve toplumsal barışa dönüktür. İdeolojinin, özgürlükleri bir “bütün” olarak görmesi ve “bize ait özgürlük”, “başkalarına ait özgürlük” gibi ayrımlar yapmayışı, toplumun bütünlüğünü ve barışını sağlamakta başlıca araçtır.
Özgürlükleri bu bütünlüğü içinde görmek, farklı hassasiyetleri barındıran toplumumuzda, bu hassasiyet kümeleri arasında anlayış ve diyalog kanalları açmak için önkoşuldur. Sosyal demokrasinin, kendi ideolojisiyle tutarlı kalarak özgürlükleri bütünlüğüyle benimsemesi, Türkiye’de anlayış, uzlaşma ve barış ortamının yerleşmesinde çok önemli olduğu gibi, sosyal demokrasiyi “çifte standart” tuzaklarından sakınmanın ve milletin tümü indinde daha inandırıcı ve daha güven verici olmanın gereğidir.
Özgürlüklerin bütünlüğüne yeterince sahip çıkılmayışı, Türk sosyal demokrasisini hem uzlaştırıcı ve barışçı işlevinde eksik bırakmıştır, hem de inandırıcılığını gölgeleyerek mesajını ve etkinliğini sınırlamıştır.
Sosyal demokrat ideolojinin doğrultusunda özgürlüklere bütünüyle
ve ayrım yapmaksızın sahip çıkmak, Türk sosyal demokrasisini ideolojik tutarlılığına, bu alandaki inandırıcılığına ve taze gücüne kavuşturacaktır.
5) “Bürokratik Devlet Solculuğu,” Sosyal Demokrasi Değildir
Geçmişin anlayışları ve yapılanmaları üzerine geleceğin Türkiye’si bina edilemez.
Sosyal demokrasi, merkeziyetçi-bürokratik anlayışların uzantısı olamayacağı gibi, Türkiye’deki klasik radikal tezlerin “daha sol-daha az sol”, “daha demokrat-daha az demokrat” alternatifleri arasına sıkıştırılamaz.
Sosyal demokrasi, her şeyden önce halka inanmak ve güvenmektir; merkezci-devletçi anlayışlar karşısında sivil toplumun ideolojisidir; mümkün olan her konuda ve alanda, insanların ve kurumların kendilerini ilgilendiren kararlara katılımıdır.
Çağın gerisinde kalmış merkeziyetçi-radikal anlayışların şu ya da bu ölçüde sol olan uzantılarından ve aynı anlayışların Batı Avrupa’da liberalizm karşısında yenik düşmüş tezlerinden Türk sosyal demokrasisini sakınmak gerekir.
Liberalizmin tarih sahnesindeki “çoğulcu ve demokrat” alternatifi merkeziyetçilik değil, sosyal demokrasidir.
Türk sosyal demokrasisinin, merkezi devlet solculuğu geleneğinden hâlâ kurtulamamış olması, sosyal demokrasinin ufkunu, kapsamını ve etkinlik alanını daraltmıştır; hareket yeteneğini ve çözüm üretmek kapasitesini sınırlamıştır.
Merkeziyetçi ve bürokratik bir devlet solculuğuna özgü, halka tepeden bakan, ideolojiden kaçınan, “seçkinci” olan, halkın yerine kendini koyup karar verme özlemleri taşıyan eğilimleri, sosyal demokrasiden uzak tutmak gerekir. Sosyal demokrat ideolojinin çoğulcu, demokrat, halkçı özünü egemen kılmak Türk sosyal demokrasisinin öncelikli meselesidir.
Çağdaş Türk toplumunu çağdaş ilişkiler içinde geliştirmenin olduğu gibi, çağdaş bir sosyal demokrat partinin mekanizmalarını ve organizasyonunu kurmanın da yöntemi, bürokratik-merkeziyetçi sol anlayışların tarihe terk edilmesidir.
6) Sığ Sularda Sosyal Demokrasi Olamaz!..
Sosyal demokrasi, topluma ve partiye hedef göstermek, büyük amaçların yönünde rüzgâr estirtmek ve insanları geniş ufuklara doğru hareketlendirmektir.
Sosyal demokrasi, Türk toplumunun ve insanının hangi geçmişin sahibi, hangi günün hazırlığı, hangi geleceğin iddiası içinde olduğunu; kendi ortak kimliğimizi hangi niteliklerde, evrensel işlevimizi hangi rolde, gelip geçtiğimiz bu dünyada bırakmayı amaçladığımız izi hangi doğrultuda gördüğümüzü; insanlığın gelişimine Türkiye’ye özgü hangi katkıyı getirmek istediğimizi açıkça bilmek ve topluma bildirmektir.
Türkiye sıradan bir toplum, el yordamıyla meydana getirilmiş derme çatma bir ülke değildir. Yedi yüzyılın birikimine ve tarih derinliğine sahip bir memlekettir. Kendi kişiliğinin, kendi işlevinin bilincinde olmak, tarihten devraldığı deney ve kültür birikimini çağdaş özelliklerle bütünlemek, Türkiye’nin hem kendine hem de insanlığa karşı görevidir.
Evrensel boyutu olan sosyal demokrasi, sadece ileri sanayi ülkelerine ait bir lüks değildir.
Türk sosyal demokrasisinin ulusal ve evrensel büyük hedeflerini ortaya koyamayışı; bağımsızlık, adalet, eşitlik arayan “mazlum milletlere” örnek ve destek olamayışı; Türkiye’nin, dünya sahnesinde üstlenebileceği etkin işlevler yerine, birkaç sanayileşmiş ülkenin peşine “ikinci sınıf” biletle takılmasını sosyal demokrasinin adetâ yeterli görüp bununla yetindiği izlenimini vermesi, sosyal demokrasiyi sığlığa sürüklemiştir. Siyaset, teknik ve mekanik ilişkilerle ve bu ilişkilerin kavgalarıyla kendini sınırlamıştır.
Sosyal demokrasinin özüyle, ideolojisiyle çelişen bu iddiasızlık ortamı, düşünce ufkunu genişletmeyi ve toplumu hareketlendirmeyi engellemiştir. Türk sosyal demokrasisini “sıradan” olmanın bunalımlarına yöneltmiştir.
Dolayısıyla, sığlıklardan kurtulmanın yolu, ulusal ve evrensel büyük hedeflerimizi yeniden belirlemek, kültür ve tarih derinliği olan iddialarımızı yeni bir güçle topluma sunmaktır. Siyasetin aracı tekniktir ve bilimdir ama, siyasetin özü inançtır, iddiadır ve ideolojidir.
7) Türk Sosyal Demokrasisinin Vazgeçilmez Hedefi, Bütünlüktür
Bir insanın kendinde var olan gücü kullanmayıp yenilgiye rıza göstermesi anlamsız bir davranıştır ama, nihayet kendi bileceği iştir.
Söz konusu olan bir insan değil de, bir siyasal hareketse ve hareketin üyeleri çağdaş ve gelişmiş Türkiye’yi yaratacak güce sahipken, sırf bölünmüşlükleri nedeniyle bu gücü tüketmişlerse, onları toplum da, tarih de affetmez.
Türkiye’de sosyal demokrasinin yaşamakta olduğu bölünmüşlük olayı akıldışıdır, vicdan dışıdır, siyaset dışıdır.
Partiler olarak belki değil ama, partili-partisiz sosyal demokratlar olarak, tek tek sosyal demokratlar olarak yapabileceğimiz bâzı şeyler var:
Her şeyden önce, sosyal demokrasiyi bütünleştirmenin en acil görevimiz ve en vazgeçilmez amacımız olduğunu bir an bile unutmamak. Sosyal demokrasinin bütünlüğüne halkımız adına mecburuz; davamıza emek vermiş insanlar adına ve kendi adımıza mecburuz.
Şu anda ufukta gözükmeyen ama mutlaka gündeme gelecek olan bütünleşmeyi zorlaştıracak, ayrılıkları körükleyip arttıracak
davranışlardan dikkatle uzak durmalıyız. Alçakgönüllü ve kararlı sosyal demokrat kişiliklerimizle başkalarına örnek olmalıyız.
Nihayet, partili-partisiz bütün sosyal demokratlar arasında, önceden organize edilmiş ya da edilmemiş bir diyaloğu başlatmak zorundayız. Bunun yöntemi, sosyal demokrasinin çeşitli sorunlarını ve çözüm yollarını karşılıklı tartışmaktır. Her şey konuşmakla başlar. Sosyal demokrat insanlar arasında ve mahallelerde, köylerde oluşan diyalog, günü geldiğinde her kurumu ve herkesi etkileyen ivmeler, etkinlikler kazanır.
Birbirimizi konuşmaya, diyaloğa, tartışmaya yöneltmek ve her düzeyde yöneltmek, bütünleşmeye götürecek yolun ilk adımıdır.
Başlamak, başarmanın önkoşuludur…
Geleceği kazanmak, biz Sosyal Demokratların ellerindedir. Yeter ki ideolojimize sahip çıkalım, demokratlığımıza, solculuğumuza sahip çıkalım, birbirimize sahip çıkalım…