Pinokyo | Mavisel Yener | Birazoku


Pinokyo’ya “Sen de Oku” dokunuşu…

İtalyan yazar Carlo Collodi’nin hiç eskimeyen sihirli anlatısı Pinokyo, çocuk edebiyatımızın usta kalemi Mavisel Yener’in ellerinde şekilleniyor; herkes okuyabilsin diye “Sen de Oku Klasikler” koleksiyonunda hayat buluyor!

Gerçek bir çocuğa dönüşebilme hayaliyle türlü serüvenlere atılan ve her defasında başına olmadık şeyler gelen bir kuklanın düş dünyasına açılan bu içtenlikli masal, okuru hayatın getirdikleri ve götürdükleri hakkında düşündürüyor.

Önyargılı davranmamayı öğütleyen bu klasik eser, yaşamın sürprizlerle dolu olduğunu vurgularken herkesin ikinci bir şansı hak ettiğini hatırlatıyor.

Evvel zaman içinde, henüz sadece sihirli bir odunken onu güzel bir masa ayağı olmaktan kurtaran Marangoz Gepetto’ya çok şey borçludur Pinokyo. Gepetto onu “oğlum” diye sevdikçe Pinokyo’nun kalbi bir başka çarpar. Öte yandan, dışarıdaki dünyanın cazibesi de her geçen gün artmaktadır. Nihayetinde Gepetto Usta, ele avuca sığmaz delidolu Pinokyo’yu evde tutmayı başaramaz. Pinokyo hayatı görmeye kararlıdır bir kere. Ah, bir de en büyük hayali olan gerçek bir çocuğa dönüşebilse…

Yüzyıllık serüveninde gazete tefrikalarına sığmayan ve önce kitaplara, sonra çizgi filmlere, sinemaya ve hatta sahne sanatlarından dijital dünyaya kadar sayısız uyarlamaya konu olan Pinokyo, gündelik yaşamda kullandığımız objelerde bile kendini göstererek yaşamlarımızda yer edinmeyi sürdürüyor.

Giriş
Marangoz Antonyo

“Evvel zaman içinde, bir peri padişahı vardı,” diye başlamıyor bu öykü. “Evvel zaman içinde, minik bir odun parçası vardı,” diye başlıyor. Günlerden bir gün, minik odun parçasının yolu marangoz Antonyo’nun dükkânına düştü. O odun parçası bendim tabii ki. Sevimli, güleç marangoz Antonyo beni ölçtü biçti, beğendi. Güzel bir masa ayağı şekline getirmeye karar verdi. Tedirgin olmuştum. İçime bir sıkıntı oturmuştu sanki.

Marangoz Antonyo keserini alıp beni yontmak üzereyken bağırmaya başladım: “Lütfen yapmayın, canım acır!” Nasıl şaşırdığımı görmeliydiniz. Sesimi duyunca gözleri korkudan pörtledi, ağzı açık kaldı. Belli ki konuşan bir odun parçası hiç görmemişti. Neredeyse bayılacaktı. Tam o sırada dükkâna bir arkadaşı geldi. Marangoz Antonyo’nun arkadaşının adı Gepetto idi. Ufacık tefecik biriydi. Dans edebilen, zıplayan bir kukla yapmak için Antonyo’dan odun istiyordu. Marangoz Antonyo’nun aklına ilk gelen ben oldum. Böylece, korkudan ödünü patlatan tahta parçasından (yani benden) kurtulmuş olacaktı. Beni Gepetto’ya verdi.

Gepetto’nun evine doğru yola çıktık. Nereye gittiğimizi, bana nasıl davranacağını bilemediğim için oldukça huzursuzdum. Gepetto’nun beni bir kukla yapacağını, adımı PİNOKYO koyacağını tabii ki henüz bilmiyordum…

Birinci Bölüm
Gepetto Usta Bana İsim Koyuyor

Çoluğu çocuğu olmayan Gepetto Usta, küçücük evinde yalnız yaşayan biriydi. Yayları gıcırdayan eski karyolası, ağaç kurtlarının kemirdiği masası ve eski sandalyesinden başka eşyası yoktu. Bunca yoksulluğa karşın, insanı içine çeken bir sıcaklığı vardı bu evin. Gepetto Usta, marangoz araç gereçlerini dolaptan çıkarıp masaya sıraladı. Beni kukla yapacaktı.

“Ona ne isim versem acaba?” diye mırıldandığını duydum. Ama kısa sürede bulmuştu. Artık ismim Pinokyo’ydu. Ben de sevmiştim doğrusu. Gepetto Usta canla başla işe koyuldu. Önce saçlarımı, alnımı, gözlerimi ortaya çıkardı. Sonra burnumu, ağzımı yaptı. Öyle mutluydum ki hep gülmek geliyordu içimden. Sabırla, canımı hiç acıtmadan çalışıyordu. Çenemi, boğazımı, omuzlarımı, karnımı, kollarımı, ellerimi yaptı. Son olarak da bacaklarımı ve ayaklarımı şekillendirdi. Ayaklarımın yapımı bittiğinde sevinçten onları sallamaya başladım. Fakat Gepetto Usta’ya yanlışlıkla tekme attım. “Daha tamamlanmadın bile. Ama şimdiden babana saygısızlık ediyorsun oğlum,” diye söylendi.

Bana “oğlum” demesi çok tuhafıma gitmişti. Ama hoşlanmıştım da. Başlangıçta bacaklarım kaskatıydı, yürüyemiyordum. Sonra Gepetto Usta elimden tuttu, nasıl adım atacağımı gösterdi. Bacaklarım açılınca odada kendi başıma yürüyüp koşmaya başladım. Sonunda dayanamadım. Evin kapısından sokağa fırlayıp kaçtım. Zavallı Gepetto Usta peşimden koştu ama yetişemedi. Gepetto Usta, “Durdurun onu! Durdurun onu!” diye bağırıyordu. Sokaktaki insanlar, koşan, ahşap bir kukla görünce katıla katıla gülmeye başladılar. Öyle bir gürültü çıktı ki sonunda polis geldi. Beni burnumdan tutup yakaladı. Gepetto Usta burnumu o kadar uzun yapmasaydı polise yakalanmazdım tabii ki.

Hemen kendimi yere attım. “Eve dönmek istemiyorum!” diye bağırdım. Gepetto Usta konuşabildiğimi duyunca şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı. Çevredekiler bana acımışlardı. “Zavallı kukla! Bu aksi adam eve götürüp kuklayı paramparça edecek,” diyorlardı. Polisin kafası iyice karışmıştı. Bunun üzerine beni bırakıp Gepetto Usta’yı karakola götürmeye karar verdi. Çünkü çocuklara kötü davranmak suçtu. Gepetto Usta polisle giderken, “Ah haylaz çocuk! Ah yaramaz evlat!” diye bağırıyordu. Aslında üzgündüm. Gepetto Usta suçsuz yere, benim yüzümden cezaevini boylamıştı.

Benzer İçerikler

Çocuklar İçin NUTUK | Mustafa Kemal Atatürk

yakutlu

İyi İş Gizli Yediler | Enid Blyton

yakutlu

Körler Ülkesi | Delal Arya

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy