Döngü | Çağatay Düz | Birazoku


Güneşin insanın içini mutlulukla dolduran sadece hatıralarımızda kalan sıcak yaz günleri, yerini kavurucu ve çekilemeyecek bir işkenceye dönüştürdüğünde insanların artık tek sevdiği mevsimdi kış. Giyilen kıyafetler insanları en azından soğuktan koruyabiliyordu. İnsanın kalbini ısıtan, dinginliğin ve romantizmin mevsimi kış da artık eskisi gibi değildi. Yağmur damlaları insana huzur değil acı vermeye başlamıştı. İnsanlık, bu döngü çıkmazında kaybolmuştu. Bedenlerinden acılar içinde çıkmaya çalışan ruhlarını kontrol etmeye çalışırken etrafa bakınıyor ve pişmanlıkları dışında hiçbir şey göremiyorlardı. İnsanlığın gözleri kapanırken duydukları tek şey rüzgâra karışmış yağmur sesi ve kargaların acı acı ötüşleriydi.

  1. BÖLÜM

Kıvılcım

Doğa ve insanlık birbirinden hem nefret eden hem de bir diğeri olmadan yaşayamayan bir döngü içerisine girmişti.

Kavurucu bir yaz sıcağının karanlığında, hafifçe esen rüzgâr da serinletemiyordu geceyi. Ormanın derinliklerinde, hava şehir sıcaklığına göre daha düşüktü ancak normalinden de yüksekti. Çünkü artık eskisi gibi değildi dünya; onların dostlukları hariç. Isınmak için ateş yakmamayı tercih ettiler. Son dönemlerde her gün yaşanan orman yangınlarına davetiye çıkarmak istemiyorlardı ancak ilerleyen saatlerde, elektrikli fenerin altında daha da üşümüşlerdi. Ay ışığı ve bir aydınlatıcının altında kamp yapmakta olan, yıllarca birbirine sıkı sıkıya bağlanmış beş arkadaşın birbirlerine olan sevgisi ve bağlılığı, üşümelerine engeldi sadece.

Barlas, Duru, Gökalp, Beren ve Özgür yirmi yedi yaşında, üniversiteyi İzmir’de okumuş, okul bittikten sonra ailelerinden uzakta farklı mesleklerle yaşamlarını sürdüren, liseden beri beraber olan beş arkadaştı. Barlas, çevre mühendisiydi. Annesiz ve babasız büyümüş, diğerlerinden daha zor şartlarda bugünlere gelebilmişti. Güçlü ve korkusuz yapısıyla, grubun lideriydi. Bir şey çözülemezse, son çare Barlas’a söylemekten geçerdi. Barlas’ın ilkokul yıllarından beri, belki de her şeye rağmen mücadele etmesinin sebebi ise Duru’ydu. Sarı saçları ve ela gözleriyle, Barlas’ın rüyalarını süsleyen kişiydi. Duru, sert yapısıyla bilinirdi ancak arkadaşlarına karşı bambaşkaydı. Barlas’ı her şeyden sakınırdı. Belki de Barlas’ı kendisinden bile daha çok seviyordu. Duru, küçük yaştan itibaren hayvanlara karşı çok ilgiliydi, bu durum da onun veteriner hekimliğe yöneltmişti. Ailesinin tek çocuğu olmasına rağmen şımarık büyümeyen Duru’ya kardeşliği hissettiren Beren’di. Boyundan dolayı grubun miniği, enerjik yapısıyla de neşe kaynağıydı. Bir şirkette, insan kaynakları departmanında çalışıyordu. Ailesinin üç çocuğundan en küçüğüydü. Pamukların üstünde büyütülmüştü. Kırılgan tavırları ve her olaya kaygılı davranışları ile zaman zaman arkadaşlarını yorsa da her olayda sırtını arkadaşlarına yaslardı; en çok da Gökalp’e. Gökalp, onun koruyucu meleğiydi. Gökalp’e tutkulu bir şekilde âşıktı. Gökalp de Beren’e, onu ilk gördüğü anda tutulmuştu. Uzun yıllardır sevgiliydiler. Gökalp, fit vücutlu ve yetenekli biriydi. Aktif olarak profesyonel kampçılık yapıyor ve geçimini sağlamak için vücut geliştirme antrenörlüğü ile ilgileniyordu. Gökalp’e bir o kadar zıt olan kişi ise grubun en üşengeç ama en zekisi Özgür’dü. Pek arkadaşı yoktu. Bir işi, pratik zekâsı sayesinde dakikalar içerisinde çözerdi. Siska ve temiz yüzlü bir görünüşü vardı. Arkeolog olarak bir müzede çalışıyordu. Grubun, fikrine en önem verilen ve en komik kişisiydi. Arkadaşlarına inanılmaz bağlı biriydi. Ailelerinden uzakta olmaları, onlara kan bağı olmadan da aile olabilmeyi öğretmişti. Bu yaşa gelene kadar yaşadıkları toplumsal olaylar, salgınlar ve her seferinde daha da kötü ilerleyen dünya düzeni, erken olgunlaşmalarına sebep olmuştu. Şehirden epeyce uzakta bir ormanda kamp yapma fikri, doğaya âşık olan Gökalp’ten çıkmıştı. Ona kalsa hayatını kamp yaparak geçirirdi. Arkadaşlarını da ikna ederek birçok kez kampa götürmüştü. Bu sefer amaçları farklıydı. Gitgide artan orman yangılarının bir nebze de olsa önüne geçmek için alanda yangına sebebiyet verebilecek maddeleri toplamaktı.

“Gün ağarınca, kimse benim sinirimi bozmadan uyansın. Yapacağımız çok iş var,” dedi Gökalp, bir yandan çadırların demir çubuklarını kontrol ederken. “Emredersiniz efendim!” dedi kaşlarını çatarak gülümsemesini tutamayan Beren.

“Özellikle bazı arkadaşlara söylemek istedim,” dedi Gökalp, gözleriyle Özgür’ü göstererek. Özgür hiç oralı değildi.

“Bırak şu adamın yakasını artık!” diyerek çantadan çıkarttığı yiyeceği Özgür’e fırlattı Barlas. Özgür çok acıkmış olmalıydı. Hızlıca paketi açıp bir ısırık aldı. Duru’ya dönerek, “Liseden beri bu genç çocuk benimle uğraşmayı sever. Bu gece onunla muhatap olmayacağım. Peki söylesene, bu yakışıklıyı nasıl âşık ettin kendine?” Kahkahalara boğulmuşlardı. Yerden bir taş alan Gökalp, Özgür’e hafifçe fırlattı.

“Ne yani, ben yakışıklı değil miyim?”

“Benim için en yakışıklı sensin,” dedi Beren. Kollarını Gökalp’e doğru uzatarak. Gökalp, çadırın yanında yerde oturan Beren’e sarılıp yanına oturdu.

“Çok şanslısın Gökalp,” dedi Özgür sırıtarak.

“Neden?” dedi Gökalp, Özgür’den hiç beklenmedik bir söz duymuşçasına.

“En azından bir kadın için en yakışıklı erkeksin,” derken kaçmak için ayaklandı. O sırada Gökalp, Özgür’ün üstüne çullandı ve boğuşup şakalaşmaya başladılar. Duru oturduğu yerden kalkıp onları ayırmaya çalıştı.

“Boğuşmayı bırakın! Birbirinize zarar vereceksiniz.” Gökalp ve Özgür bir süre sonra ayrıldılar, bir ağacın dalına sabitledikleri aydınlatıcının altına doğru kıvrılarak diğerlerinin yanına oturdular.

“Hiç bu kadar sıcak bir yaz hatırlıyor musunuz?” dedi Barlas gökyüzüne bakarak. Her birinin yüz ifadesi ciddileşmişti.

“Hayır,” dedi Beren, canı sıkkın bir şekilde. “Dünya artık bizden nefret ediyor. Onu bu hâle getirmeye biz insanlar zorladık.”

Kısa bir süre sessizlik oldu. “Sahi, çevre mühendisi olan sensin Barlas. Temiz su bile bulmakta güçlük çekildiğine dair haberler geliyor. Bu kış da çok kurak geçti. Ne olacak bu işin sonu?”

Barlas, bir süre sakallarını kaşıyarak düşündü. Aslında o da umutsuzdu, ne olacağını bilmiyordu ama en azından arkadaşları ondan iyi şeyler duymak istiyordu, bunu biliyordu.

“Ülkelerin, bu iklim değişikliği ve aşırı kuraklık hakkında aldıkları birçok önlemi var ama çoğu işe yarar değil. Bilim insanları ve ülkelerin yetkilileri ortak bir kurul kurma peşinde. Sosyal medyada bununla ilgili haberleri görmüşsünüzdür.”

“Evet gördüm. Ortak nasıl bir karar alınabilir ki? Her ülkenin iklimi aynı değil,” dedi Özgür.

Bir süre kimse cevap vermeyip Barlas’a baktı.

“Bunu onlar da biliyor Özgür. Demek ki buna da çare olacak bir şey düşünecekler, yani en azından ben böyle düşünmek istiyorum,” dedi Barlas. Duru, elindeki su şişesini inceledi. Düşünmeye başladıktan sonra, “Yani…” dedi, “nasıl bir çözümü olamaz böyle bir şeyin?”

“Mustafa Hoca’nın sosyal medya paylaşımlarını okuyor musunuz?” diye sordu Beren.

Gökalp hevesle, “Evet,” dedi. “Benim, söylediklerine inandığım nadir insanlardan kendisi.”

 

Benzer İçerikler

Yarım | Ethem Baran | Birazoku

yakutlu

YILANLARIN ÖCÜ-FAKİR BAYKURT

yakutlu

Güven Bana – Jeff Abbott – Online Kitap Oku

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy