“Okurken sürekli gülümsüyordum (ağladığım bölüm dışında). Okuması için anneme vermiştim ve şimdi çocuklarıma okuyorum. Kesinlikle her yaştan okurun yüreğini ısıtacak bir kitap.”
– Stephenie Meyer
Hayaller farklı olabilir. Herkesin bir hayali olabilir. Ama şurası bir gerçek ki, uçabilmek herkesin hayalidir. Peki bu hayalimiz gerçek olsa, gerçekten kendimizi iyi hisseder misiniz? Bir de Piper’a sorun.
Piper McCloud uçabiliyor. Bir kuş gibi.
Ve bu yetenek doğuştan. Problem şu ki, Lowland halkı, Piper’dan korkuyor. Bu yüzden olağanüstü yeteneklere sahip çocukların eğitim gördüğü bir okula gitmek üzere ailesini ve yaşadığı yeri terk etmesi gerekiyor.
Okulda süper yeteneği olan birçok özel çocuk var fakat Piper hepsinden de özel.
Uçabilen Kız farklı olmak, dostluk ve cesaret üzerine unutulmaz bir hikaye…
“Bu muhteşem romanda, okuyucular, bir çiftlik evinin olağanüstü kızıyla tanışıyorlar. Piper gibi hikaye de havada süzülüyor.
Yükseliyor, alçalıyor… Bir sonra ne olacağını kestiremiyorsunuz. Her şeyden öte, kitap oldukça güçlü; arkadaşlık ve bir şeyi iyi yapmakla, iyi bir şey yapmak arasındaki farkı gösteren güçlü mesajlar içeriyor.”
-Booklist
“Forester’ın farklı ortamları (çiftlik ve buz sığınak) kaya gibi sağlam bir bakış açısı ve mütevazi karakterler içinde bütünleştirilmiş… kendini farklı hisseden her çocuk aile ve toplumun eğilimlerine karşı mücadele eden Piper’dan güç alacaktır.”
-The Horn Book Review
BÖLÜM BİR
Piper çatıdan atlamaya karar verdi. Ona göre bu, gözü kara bir karar değildi. Planı buydu; çatının en tepesine tırmanıp, bir uçtan diğerine kadar, bütün yol boyunca koşarak hızlanmak ve alla
Son olarak ve en önemlisi düşmek.
Bu olayda, düşeceğine dair bir plan yapmamıştı çünkü evinin çatısından atlayıp, başının üzerinde yere inersen bu noktadan sonra herhangi bir plan yapmana gerek olmaz. Bunu Piper bile biliyordu.
Piper’ın da yaptığı bu oldu. Çatısından düzgün bir şekilde atladı.
Ama bundan sonra olanlara geçmeden Önce, bir iki şeyi bilmeniz gerekecek.
Piper, annesi ve babasıyla birlikte bir çiftlikte yaşıyordu. Tam olarak bir çiftlik sayılmazdı, sadece eski ahşap bir ev ve tehlikeli bir biçimde sola doğru yatmış bir ambar. İnsanların hatırlayabileceğinden daha uzun bir süredir, McCloudlar, Lovvland’de yirmi hektarlık kayalık bir arazide yaşıyorlardı. Piper’ın büyükbabası, büyükbüyükbabası ve büyükbüyük büyükbabası ve ondan öncekiler de, hepsi ilk, son ve aradaki bütün nefeslerini, Piper’ın doğduğu aynı evde almışlardı ve bu yüzden, McCloudlar başka bir yerde yaşamayı hiç düşünmediler. Betty McCloud’a göre, her şeye kadir olan Tanrı’nın, eğer onları bulmak isterse, nerede olduklarını bilebilmesi için, insanların bir yerde kalmaları ve etrafta çok fazla gezmemeleri gerekiyordu.
“Eğer Tanrı, her zaman bir şeylerin değişip durmasını isteseydi, güneş her sabah aynı şekilde doğmazdı.” Betty, sade, boş laf konuşmayan, sadece iki şeye inanan, pek tombul bir kadındı: Kutsal Kitap ve “ilahi takdir” dediği bir şey…
“Millie Mae’ye, bahçe çapasıyla uğraşmamasını söylemiştim. Hamamböceklerinin, domateslerini yemesine şaşırdığımı söyleyemem. Sana söylüyorum, bu ilahi takdir. İlahi takdir.”
Millie Mae’den farklı olarak, Betty McCloud, ilahi takdire hiç meydan okumadı.
Joe McCloud ince, uzun, sonbahar yapraklarının renginde, güneşten bozulmuş bir cildi olan, ilahi takdirle ilgili tek bir söz bile söylememiş olan bir adamdı, gerçi herhangi bir şey hakkında pek konuşmuyordu. Eğer bir soruyla sıkıştırılırsa, alışılagelmiş şekliyle cevap vermeden önce, genelde uzun uzun düşünürdü; “İşlerin oluş şekli bu.” Ve işlerin oluş şekli Joe McCloud için yeterince iyiydi.
Betty ve Joe’nun, arazileriyle ilgilenme işlerine sessizce başlamaları bu şekilde olmuştu, mevsimler ve yıllar geçtikçe, biri diğerinden daha farklı olmamışa. Ve Lowland’de, McCloudların, işleri yapılması gerektiği gibi yapmadıklarının Söylendiği hiç duyulmamıştı. Ta ki biri tam olarak şunları söyleyene kadar: “Hayır değilim. Bu, olması gereken şey değil.” Doktor Bell, hamile olduğunu söylediğinde, Betty McCloud onunla tartışmıştı. Ne de olsa Betty, yirmi beş yıldan az olmayan kısır evliliğini kutlamıştı ve artık genç bir kadın sayılmazdı.
Dört ay sonra. Betty McCloud, bir kız bebek doğurdu.
Bu bebeğe Piper adını verdiler. Piper McCloud.
Piper’in doğum haberi, Lotvland’in, ineklerin insanlara göre bire doksan üç oranında sayıca fazla olduğu uzak arazilerinde büyük bir hızla yayıldı
“Bu olacak şey değil.” Mille Mae, Öğleden sonraki dikiş grubundaki bayanlara kızgınlıkla fikrini böyle belirtmişti. Her biri, kulaklarım hemen içeriye doğru daha da yalana uzattılar. “Betly McCloud yaşında bir kadının, yeni doğmuş bir bebekle, etrafta kasıla kasıla yürüdüğünü düşünün! Hem de ilk kez anne olduğunu. Bu doğru bir şey değil!”
Bayanların çoğu, hemfikir olduklarını gösterircesine başlarını salladılar. Bunu takiben de, çocuğun bu koşullarda ve üstüne üstlük bir kardeşi olmadan, ne olduğu belirsiz biri olarak büyüyeceğinin kesin olduğu şeklindeki korkunç kehanetleri geldi.
Betty McCloud, hayatında ilk defa, ilahi takdire meydan okuyordu. Ve bunu biliyordu. Bu gerçekten haberdar olması için dedikodu fısıltılarını duymaya ihtiyacı yoktu. Betty ve Mae, McCloudlar’ın yetiştiği şekilde Piper’ı sıkı bir şekilde büyütme işine girişerek, ilahi takdirin dengesini yeniden kurmak ve gönlünü almak için bir teşebbüste bulundular. Bunun da, yaygarayla saçmalıktan uzak yoğun ve katı çiftlik işleri olduğu söylenebilir. Onlar sade ve dürüst çiftçilerdi ve bazı şehirli insanların kafalarına yerleştirdikleri çocuk yetiştirme fikirlerini onaylamıyorlardı. Onların şansına, Piper diğer bebekler gibiydi,ilk başta. Daha sonra çoğu bebeğin emeklemeyi öğrendiği yaşa eriştiginde, Piper’ın gelişimi tamamıyla değişik bir yön aldı.
Bir perşembe öğleden sonrasıydı. Betty daha önce yüz kere yaptığı gibi mutfak masasının üzerinde, Piper’ın bezini değiştirmeye başlamıştı. Betty bir anlığına başka tarafa döndüğünde, Piper, büyük bir hızla masanın kenarından yuvarlandı. Bu durumda, herhangi bir bebek hemen yere düşer ve çılgınca bağırmaya başlardı. Piper değil. Betty, şaşkınlıkla donakalırken, Piper masanın yanında, havada yüzüyordu.
“Tanrım bizi koru.” Berty’nin nefesi tıkandı; eli göğsünde dehşete düşmüştü. Piper kıkırdadı ve havada alçalıp yükseldi.
Betty, hızlı bir hamleyle Piper’ı kollarına aldı ve o andan itibaren ona sıkıca sarıldı. İlahi takdir kelimesi, Berty’nin aklından hızla geçti. İşleri yapılması gerekliği gibi yapmadığında işle bu olur, dedi beyninin sol tarafı sağ tarafına.
Zaman geçtikçe ve Berty’nin içten dualarına rağmen, durum iyileşmedi, hatta daha kötü oldu. Piper, oturma odasının tavanının etrafında alçalıp yükselmeyi keşfetti ve yere inemiyordu ya da inmek istemiyordu, Joe, merdiveni getirmek için odunluğa gönderilmişti. Birkaç hafta sonra, gece yansından sonraki bir saatte, Joe, Piper’ın bebek karyolasının birkaç metre üzerinde uykusunda yüzdüğünü keşfetti. Ondan sonra, bilhassa rüzgarlı olan bir günde, Piper aniden havada yüzmeye başladı ve bir ağacın dallarına yakalanmadan ve Joe onu, oradan alıp aşağıya indirmeden önce 3 tarla boyunca onu taşıyan bir rüzgarla sürüklenmişti.
Piper beş yaşına geldiğinde halâ beklenmedik bir şekilde, odada bir uçtan diğerine havada yüzdüğü bilindiğinden…