“Bir kadınla erkeğin birbirini anlaması, birbirini istemesi, birbiriyle anlaşması, birbirlerini çok seviyor olsalar bile neden bu kadar zor?” diye düşündü Hayal. Evet, Uğur’u seviyordu, onunla sevişmekten zevk alıyordu ama niye her sevişmelerinde sorun çıkıyordu? Birbirlerini bu kadar sever ve vazgeçemezken neden yatakta da, hayatta da anlaşamıyorlardı? Uğur ve Hayal mi anlaşamıyordu, yoksa ta başından beri Adem’le Havva da mı anlaşamamıştı?
Güçlü, başarılı ve çekici iş kadını Hayal, tutkuyla âşık olduğu genç, duyarlı, yakışıklı sevgilisi Uğur’u cinsel terapi yaptığı kadın hastalarıyla ne kadar paylaşabilecek? İkisinin de vazgeçemediği bu büyük aşkın öyküsünü bir solukta okuyacaksınız.
***
ÖNSÖZ
Sürekli kitap yazmamı ister okurlar… Kaç kez başladım, hep yarım kaldı… Yoğun iş temposu içinde, gündemin ayrıntılarıyla gazete yazıları yazarken gece yarıları bu da aradan çıksın diye ne roman, ne öykü, hiç yazılmıyor, en azından ben yapamadım. En iyisini yapmak istediğimden belki… Belki de tam aradığımı bulamadığımdan… Sonra bu romanı yazmaya başladım. Biliyorum, benden beklenen ilk kitap cinsel sorunların da irdelendiği bir aşk romanı hiç değildi! E o zaman bu da nereden çıktı derseniz, iki yıl önce katıldığım bir profesyonel çalışmadan. CETAD, Cinsel Eğitim Tedavi ve Araşnrma Derneği, AB destekli bir fonla, Türkiye’nin cinsel sorunlarını uzmanlara inceletti, “Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Araştırması 2006″yı yayınladı. İçlerinde benim de bulunduğum bir grup medya mensubu ise bu çalışmada “İletişim Kurulu”nda savunucu olarak yer aldı. Proje sonuçlarının medyada tanıtımına ve geniş kitlelere ulaşmasına katkıda bulundu. İşte bu raporların tartışılması aşamalarında cinsel bilgisizliğin, isteksizliğin ve cinsel sorunların ülkemizde ne kadar yaygın olduğuna ve insanların hayatını kararttığına bir kez daha tanık oldum. Cinsellik olmadan aşk olabilir miydi? İşte aşkın ve cinselliğin doruğa ulaşağı bu roman böyle bir etkilenmeden doğdu.
Bu kitabı yazarken başkanları psikolog Doç. Dr. Cem İncesu’nun şahsında bana esin kaynağı olan CETAD’ın tüm üyelerine ve sunumundan etkilenerek çok tartışılmasını beklediğim bazı bilimsel verilerini kullandığım Prof. Dr. Mehmet Sungura özellikle teşekkür etmek istiyorum.
Bu kitap, aşkı ve cinselliği, kadın ve erkeğin ilişkisini anlamaya çalışmamıza yararsa ne mutlu bana… Hatta okurun keyif alması bile yetmez mi?
*
YENİ BİR SOSYAL HİZMET
Hayal, telefonda istekte bulunurken sıkı sıkı tembih etmişti: “Aptalın teki olmasın, mümkünse biraz mürekkep yalamış olsun. Ortalıkta nasıl davranılacağını da bilsin, rezil olmak istemiyonım. Ne genç, ne yaşlı, yanımda sırıtmasın. Tabii ki yakışıklı olsun. Özellikle de üstüne başına bir bak göndermeden önce. Öyle çok uğraşmış da süslenmiş gibi değil ama neglije bir şıklık rica ediyomm, lütfen.”
Müşterisinin taleplerinin uzadığını fark eden Sinan kısa kesti: “Ben sizin ne istediğinizi, niye istediğinizi biliyorum. Hiç merak etmeyin. Mahcup olmayacak, tam tersi, herkesi kıskandıracaksınız. Özel bir davete mi katılacaksınız, yoksa kalabalık bir resepsiyon mu? Kalabalık bir davetse yeni başlayacak birisi var, onu göndereceğim. Böylece pişti olma tehlikesi olmaz!”
“Özel bir davet,” dedi Hayal. “Çok özel! İki kişilik… Gerçi önce bir kokteyle şöyle bir uğrayacağız ama sonra yemeğe çıkmak istiyorum. Belki biraz da eğlenmek. Ama rastlantı bu ya, gideceğimiz yerde karşılaşacağımız bir grup olacak. Mesele budur.”
“Ah soo!” dedi telefonun ucunda Sinan yıllarca Almanya’da yaşamış olmanın verdiği alışkanlıkla. Demek bir kıskandırma meselesi vardı işin ucunda ya da ‘Bak sen beni bıraktın ama ben senden iyisini buldum’ mesajı…
Şu işi açmış olmakla ne kadar iyi ettiğini düşündü yeniden. Kadınların böyle bir hizmete ihtiyacı vardı canım. Evet, sadece kadınlara hizmet veriyordu. Aynı şeyi erkeklere yapsa, nasıl denir, bir tür pezevenklik sayılabilecek bu iş, kadınlara yapıldığı zaman sosyal hizmet sayılırdı. Evet, kadınlar da öyle görüyordu, kendisi de. Zaten kadınların çoğu “refakat” talep ettikleri erkekle cinsel ilişkiye girmeyi asla düşünmüyorlardı. Belki biraz masumane flört, o kadar. Bir-iki müşterisi çıkmıştı gerçi, çıktıkları elemanları sabaha kadar alıkoyup her türlü fanteziye girişen. Ama onlara da bunun ayrı bir hizmet olduğunu ve özel olarak fiyatlandırılacağını, ayrıca mümkünse önceden bildirmeleri gerektiğini de nazikçe hatırlatmıştı. Bu hizmeti vermek istemeyen eleman olamaz mıydı yani? Üstelik kendisi yaptığı işi gerçekten de bir “halkla ilişkiler” olarak görüyordu. Tabii bu ilişki karmaşasında artık halk kimse…
Genelde bu işi kadınlar yaptığı zaman halk oluyordu gerçekten. Kızların çoğu, belli bir sosyal tabakanın altından geli yordu. İçlerinde kendini yetiştirmiş, eğitim görmüş, konuşması düzgün, kafası çalışanlar çıksa da, erkekler çıktıkları kadınla mutlaka ilişkiye de girmek isteyip eşlik edilmekle yetinmediklerinden, eh, hiç tanımadığı bir erkekle yatmaya razı olacak kız kalitesi de çok yüksek olmuyordu haliyle, işte o kızlar, tam eskort oluyordu sonuç olarak. Kaç paraya çalışırsa çalışsın, kaç paraya satarsan sat!
Sinan, başta her iki cinsle de çalışmayı düşünürken kadın refakatçi olayından bu nedenle vazgeçmişti. Vazgeçmişti, çünkü gerçekten de pezo olmak gibi bir niyeti yoktu! Gerçi bu memlekette rafine çalışmaya kalktığınız zaman, iş hacmi düşük, gelir de büyük olmuyordu ama elin itiyle de uğraşamazdı doğrusu. Hem gerçekten de kendisini girişimci, fantezi bir iş sahibi olarak görüyordu. Müşterilerinin kulaktan kulağa yaymasıyla iş hacminin de artacağını düşünmüştü ama stratejik bir hata yaptığını sonradan fark etmişti. Bütün sırlarını yakın arkadaşlarıyla paylaşan kadınlar, nedense bu refakatçi erkek arkadaş meselesinde hiç olmadıkları kadar ketum davranmışlardı. Herkes sırrını kendisine saklıyor, arada bir değişik mekânlarda boy gösterdiği yakışıklı erkekleri nereden ve kaça bulduğunu kankasına fısıldayıvermek yerine hava atmayı tercih ediyordu. Sinan önceden hesap etmediği bu kadın zaafıyla karşı karşıya kalınca nasıl bir strateji izlemesi gerektiğini yeniden düşünmüş, yeni bir üye getiren müşteriye promosyon yapması bile işe yaramamış, kimse yeni üye getirmemişti. Sinan yine de umudunu kaybetmemiş, kadınların mutlaka sırlarını paylaşmak isteyeceklerini, bunu asla kendilerine saklayamayacaklarını düşünmüş, sonunda grup formülünü geliştirmişti. Bu, çok daha uygun fiyatlı formülde, bir grup kadın bir yere gideceği zaman kendilerinden daha az sayıda refekatçi çağırıp topluca eğlenebileceklerdi. Altı kişilik bir kadın grubuna örneğin, iki erkek yetecekti. Maksat, aranan kadın kadına görüntüsü vermemek, arada bir dans etmek ve yabancı erkeklerle muhatap olmamaksa, bu sayı yeterli olacaktı.
Başka ülkelerde gayet iyi çalıştığını bildiği bu formül de yurdumun kadınlarına pek hitap etmemiş, kimse ortaya karışık bu mönüden yararlanmak istememişti. Sinan bunun altında yatan nedenin kıskançlık olduğunu düşünmüyordu. Türk kadınları çok eşliliğe alışmış olmalıydı. Erkekler neredeyse hepsi karılarını en az bir kez aldatıyordu. Sağlıklı bir istatistik tabii ki yoktu ama çoğunun da evlilikleri süresince uzun süreli bir başka ilişkileri oluyordu. Üst sınıflarda yasak aşk etiketi altında gizli yaşanan bu ilişki, daha alt sınıflarda erkeğin egemen tavrıyla eve kuma getirmesi biçiminde sürdürülüyor, erkek dışarıda gizli saklı bir hayat yaşamakla hiç uğraşmayıp birlikte olmak istediği yeni kadını tutup kolundan eve getiriyor ve karısıyla çocuklarının bunu kabul etmesini kendinde hak görüyordu. İlk kadına bu durum çok ağır gelse de, çoğu zaman çaresizlikten razı oluyor, bütün öfkesini ve düşmanlığını kocasına değil, üstüne gelen yeni kadına yönelterek evde bir iktidar savaşı başlatıyor, erkek bu kaosu, ikisine de “görevlerini” yerine getirerek çözmeye çalışıyordu! Kadınlar gizli ya da açıktan birbiriyle didişirken erkek, evdeki iktidarının gücüne göre, ya tereyağından kıl çeker gibi aradan sıyrılıyor ya da çareyi kadınlara şiddet uygulamakta buluyordu.
Daha üst sınıflarda aynı evde olmasa bile koca, birlikte olmak istediği ikinci kadına ev açıyor ve metres statüsü altında onu bir anlamda meşrulaştırıyor, ondan çocuk sahibi bile oluyordu. Asıl eş, durumu ya bilmezlikten geliyor, ya da bilse bile razı oluyordu. Ekonomik olarak hallolabilse bile ruhsal açıdan gerilimler yaratacak bu durumların altından erkekler bir biçimde kolayca çıkıyor, olan yine her zamanki gibi kadınlara oluyordu.
Sinan’ın müşterileri arasında böyle evliliklere dayanamamış ve kocadan yüklü bir tazminat ve nafaka kopartarak ayrılmış kadınlar da vardı. Onlar, evlilikten ya da herhangi bir ilişkiden ağızları yanmış, nıhsal açıdan sevgi ve ilgiye aç olduklarından bu tür bir hizmeti en çok takdir edecek konumdaydılar. Tıpkı kocalarının bir zamanlar onlara yapağı gibi, lazım olduğunda gel, olmadığında yok ol… Eğlenmek istediklerinde günler önceden hazırlanıyor, süslenip pûsleniyor ve kollarına taktıkları yakışıklıyla çıkıp felekten bir gece çalıyorlardı. Tam bir hanım ağa modeli! Kendisine arkadaşlarını tavsiye eden kadınlar daha çok bu gruptan çıkıyordu, onlar tıpkı yeni öğrendikleri kek tarifini ya da yeni falcının adresini verir gibi, en yakın arkadaşlarına bu yeni olanağı fisıldayıveriyor, bir yandan da onları da ayartarak suçluluk duygusunu hafifletiyorlardı.
Hayal, onlardan değildi. Gerçi onun da yaşı bu piyasada erkeklerin ilgisini çekmek için artık ilerlemişti ama görüntüsû, sesi, giyim tarzı, havası o kadar genç, o kadar hoştu ki istese pek ala yeni aşklara yelken açabilir, erkek arkadaş bulabilirdi. Sinan onun kendisinden böyle bir hizmet satın almasının tek nedenini kadının kafa yapısının fazla erkek gibi çalışması olarak görüyordu. Hayal, uluslararası firmalara danışmanlık yapan, iş bağlayan çok meşgul bir kadındı. Hepsi birbirinden önemli birkaç şirketle birden çalışıyor, o toplantıdan o toplantıya koşuyordu. Yurtdışı seyahatleri, gözü gibi sakındığı 14 yaşındaki güzel kızı ve özel hobileri hayatına kalıcı bir erkek sokmasını engelleyen faktörlerdi hiç kuşkusuz. Pek çok arkadaşı, renkli bir sosyal yaşamı vardı, ama yine de bir kadının bir tek erkeğe ihtiyacı da vazgeçilemez bir şeydi ki…
Zaman zaman Sinan’ın telefonu çalıyor, Hayal ona beyaz atlı prensini tarif etmeye başlıyordu. Bu istekler bazen öyle bitmez tükenmez oluyordu ki Sinan o kadar mükemmel bir adam bulsam da ben koluma takıp dolaşsam diye düşünüyordu. Gerçi kimse fark etmemişti ama onun da hayatındaki en büyük sır, afişe edilmemiş bir gay olduğuydu, kadınları da bunun için bu kadar iyi anlıyordu herhalde.
Sinan önce kafasından, sonra dosyalardan Hayal’ı memnun edecek birini bulmak için titizleniyordu. Bu her zaman da kolay olmuyordu çünkü Hayal bir çıktığıyla bir daha çıkmayı prensip olarak istemiyordu. Sinan onu anlıyordu, bu içgüdüsel bir korunmaydı. Hayal böylece birine alışmaktan, dahası âşık olmaktan korumaya çalışıyordu kendini. Kasabını, manavını, çiçekçisini, hele kuaförünü hiç değiştirmeyen, lokantasını bile her zaman gittiklerinden seçen Hayal, yanına refakatçi alırken tam tersi bir davranışla alabildiğine ptofesyonelleşiyor, hiç tanımadığı ve bir daha hiç görmeyeceği birini istiyordu. Böylece o gece ne oluyorsa oluyor, genellikle soğuk ve sıkıcı geçiyor, ama tehlikeli bir yakınlaşma da olmuyordu, dışarıya da Hayal yine hoş bir adamla birlikteydi ve adam ona pervane oluyordu mesajı veriliyordu. Bu da kadınların belli etmeseler de evli olmadıkları zaman yalnız bir yaşam sürmek zorunda kaldıkları bu tuhaf ilişkiler zincirinde kıskanılmayacak şey değildi.
Hayal, Sinan’ı yurtdışında yaşayan bir arkadaşının tavsiyesiyle bulmuştu. Bir türlü kalbinden söküp atamadığı ama birlikte de olamadığı sevgilisini unutmak için aklına gelen her yolu denemiş, depresyona girmekten son dakikada kurtulmuş, kendisini çok kuvvetli sandığı halde bu badireden bir türlü çıkamayınca bir arkadaşının tavsiyesini denemeye karar vermişti. İlk deneme fiyaskoydu denilebilir. Sinan da onu henüz tanımadığından, genç, yalaka ve üstelik flörtöz birini yollayıp Hayal’i bunaltmış, yılların deneyimli kadını Hayal, işini yapmaya çalışan delikanlıdan anaç tavırlar takınarak kurtulmuştu. Ama onu epey de konuşturmuş, bu işin nasıl yürüdüğü hakkında birinci ağızdan bilgi almış, daha doğru tercihler yapılırsa kendisinin de işine yarayabileceğini anlayarak ilk denemenin tatsız gitmesinden korkup vazgeçmemişti.
Hayal o gece hazırlanırken daha önce yaşadığı deneyimlerin de etkisiyle gayet rahattı. Olabildiğince profesyonel, ipleri kendi elinde olacak bir birliktelik. Neredeyse sıfir sürpriz. Önce birbirlerini biraz olsun da tanımak için evde bir içki içecekler, sonra Hayal’in davetli olduğu kokteyle gidecekler, oradan erken kurtulup yemek yiyecekleri restorana geçecek, oğlanın performansı iyiyse biraz caz bara takılıp geceyi uzatacak, sonra Hayal’in kapısının önünde el sıkışarak veda edeceklerdi, birbirlerini bir daha görmemek üzere… Gece boyunca ve sonrasında adamın Hayal’e istenmeyen yakınlaşmalarda bulunma riski yoktu, bu önceden kesinlikle belirtiliyordu. Hayal’in istediği satın alınmış bir cinsellik değil, hizmetinin kar-