Aşkın Gözyaşları Serisiyle Milyonlarca Okura Ulaşan Sinan Yağmur’dan İlk Defa Günümüzde Geçen Bir Hikayeyle Yaralı Yüreklere Tasavvuf Terapisi Niteliğinde Bir Aşk Romanı!
Aşkın 7 Hali: Beşerî aşk, masalsı aşk, Platonik aşk, divane aşk, dosta aşk, Peygamber aşkı, ilahi aşk…Tasavvuf tarihinin en can alıcı olayları hakkında yazdığı romanlarla milyonlara ulaşan Sinan Yağmur, ilk defa bugünde geçen bir hikâyeyle okurun karşısına çıkıyor.
Kendisini intihara sürükleyen bir ihanetin pençesinde kıvranan bir kadın: Aylin Hayatında ilk defa vicdan azabı kavramıyla tanışacak bir zevk düşkünü: Cengiz Hayatını temellerinden sarsan bir iftiranın kurbanı: Hacer
Sinan Yağmur, bu üç kahramanın Konya’da kesişecek hayatlarını aşkın 7 farklı hali üzerinde katman katman örüyor. Sahabe’den Safvan bin Muattal ile Hz. Ayşe, Mevlana ve Şems, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin ümitlerini kaybetmiş üç karakterin imdatlarına yetişip onları aşk terapisine alıyor.
Aşkın 7 Hali – Bişnev, olgun bir kalemin diliyle, iç huzuru arayanlara ve yaralı yüreklere derman ve başucu kitabı olacak, yıllar boyu unutulmayacak bir roman.
***
İçindekiler
TEŞEKKÜR…7
1.HAL
AYLİN VE CENGİZ…9
Cengiz…41
2.HAL
MEVLANA VE ŞEMS…63
Bişnevhane’de Akşam…78
Alâeddin Tepesi…95
3.HAL
HACE VE HÜLYA…115
Aşk Çarpar Da Çarpmasına, Hani Çarpılan Nerede?…127
Yeşil Kubbenin Gölgesindeki Şehir…134
Burası Adıyaman…142
Yusuf Diye Bir Garip…147
4.HAL
ASHAB-I NUR – SAFVAN VE HZ. AYŞE…155
Ensar-Muhaclr Kavgası…165
îfk Olayı…167
5.HAL
FERHAT İLE ŞİRİN…193
Uzlet…231
Uzlet Sonrası…260
Adın Hüma Olsun…263
6.HAL
LEYLA ÎLE MECNUN…269
Ve Ayrılık Vakti…291
7.HAL
KABE’DE AŞK…305
KAYNAKÇA…333
Teşekkür
Bu kitabın yazılmasında fikri anlamda öncülük eden Adıyaman Valisi Mahmut DEMtRTAŞ, Vali Yardımcısı Murat SÜZEN ve Adıyaman Belediye Başkanı F. Hüsrev Kutlu Beyefendilere, Amasya gezisinde her türlü kolaylığı sağlayan Amasya Belediye Başkanı Cafer ÖZDEMİR ve Başkan Yardımcısı Osman AKBAŞ Beyefendilere; Amasya seyahatinde sohbetlerinden ilham aldığım akademisyen dostum îsa ÇOLAKER Beyefendi’ye; Kapı Yayınları’ndan Rifat ÖZÇÖLLÜ’ye, Fatih YÜCEL’e ve mizanpajı yapan Atahan SIRALAR’a teşekkür ederim..
AYLİN VE CENGİZ
1. HAL
Bişnev!
Akıllar uçmuş,
fikirler gitmiş,
duygular yerle
yeksan olmuşsa;
namus, edep, en çok
da aşk, namustan,
edepten, akıldan,
fikirden yoksunların
diline düşmüşse “aşk”ı
konuşmak senin neyine!
Bişnev!
“Ey aşk neredesin?” diye soran hey! Talipsen kara bahta kör talihe… Aşktan şikâyet etme de dinle!.. Bizler gerçek insanlara âşık olmak isteriz, gölgelere değil. Senin teslimiyetin sevgiliye yönelik değil,aşka yöneliktir. Yani tek önemli olan aşka ihanet etmemektir. Sevgiler değişebilir; aşk baki kalır.
Yorgun bir ıslık öpüyordu Ankara sokaklarını, ölümü bile üşütecek bir kan çığlığı yırtıyordu gecenin kara perdesini. Yağmur yağıyordu başkente. Varoşlarda bir telaş; yağmur dinmez de evlerimizi su basar endişesi. Evinin bulunduğu semte çok uzak varoşlara nasıl ve ne şekilde geldiğini bilmeyen bir kadın topuklu ayakkabısının ucunu hınçla kaldırım taşlarına vuruyordu.
Saatler gecenin karanlığını gizleyip mahremiyeti kısa sürecek bir esrarla meraklan celbediyordu. Saatlere kapatarak gözlerini veya örterek saatlerin yüzlerini, sıyrılabilir miydi zamandan? Bir an olsun zamansız yaşamak rüyası dahi bir anın pençesindeyken, boşuna bu çaba, beyhude bu çile…
Yol boyu yürürken hıçkırıklar düğüm düğümdü boğazında. Hani insanlardan çekinmese, kaldırımda biriken suyun içinde diz çöküp gözyaşlarını yağmura karıştıracaktı. Olmadı. Atamadı. Sadece ağladı.
Hayatında ilk kez doğduğu şehir Ankara ona sahte, soğuk bir şehir gibi gözüktü. İnsanlar, ışıklı tabelalar, renkli vitrinler, asfalt yollar… Hepsi masalsı bir yalan gibi geldi. Yutkunarak yürüyordu.
“Acı başka, hüsran başka. Bende her ikisi de bir arada,” diye söylendi.
Aldatıldığını öğrendiğinde ne hisseder bir insan? Neden aldatılmıştır? Ya da nasıl olmuş da bu durumu fark edememiştir? Sevgisinin karşılığı bu mu olmalıdır? Onu acıtan aldatılmak mı yoksa aldanmış olmak mıdır? Bu soruya cevap bulmaya çalışır. Ancak cevaplamakta zorluk çeker. Bunu hak etmediğini düşünür. Aldatılmanın ölüm acısı kadar insana acı verdiği düşünülür.
Aldandığını kabullenmekte zorlanıyordu Aylin. Ergin’den nefret etmekle başlayan duygulan sonrasında kendini değersiz hissetmesine doğru gidiyordu. Aldatılmak aşağılanmaktı artık. Aldatılmaktan çok aldanmaktı zoruna giden. Kendini suçlamaya başladı.
Artık ağlayamıyordu. Günler boyu ağlamaktan göz damarları kurumuştu. İçi ağlıyordu. Kalbinin sıkıştığını hissediyor. Ama gözyaşlan akmak nedir bilmiyordu.
İçindeki acının yanı sıra öfke, nefret, aldatılmışlık ve korku vardı.
Herkesten ve her şeyden korkuyordu. Gelecekten, geçmişi düşünmekten ve insanlara tekrar güvenmekten çok korkuyordu.
Yalnız kalmaktan da çok korkuyordu.
Yapayalnız kaldığı evin duvarları üzerine üzerine geliyordu. Nefes alamıyordu. Çığlık atmak istiyor ama sesi çıkmıyordu bir türlü.
Sonra isyan başlıyordu. Yüreğinin en derinliklerinden gelen kocaman bir isyan!
“Neden?” diyordu. “Neden ben? Bu kadar mutlu hissederken kendimi… Sevdiğim adamı bu kadar mutlu ettiğimi zannederken. Neden oldu bütün bunlar?” Kimi sevgi azlığından şikâyet ederken kimi sevilenden sevgi fazlalığından azıyordu. Dünya sevgi çelişkileriyle dolu. Seversin şımarır, seversin yetinmez. Hangi yöne dönersen dön sevgi doyum nedir bilmez.
Aldanırsın.
“Senin için ölürüm!” diyenlerin içinde seni kaç kez öldürdüğünü işte o zaman anlarsın.
Anlarsın.
İslak dualara el açarsın ama öyle sırılsıklamsın ki acıya batarcasına, cehennem değse kurumayacak kadar ıslandığını anlarsın.
Ağlarsın.
Varsın yokluğun en dibinde kıvranasın. Yoksun ömrünü heba ettiğin varlığın içinde koskoca bir yoksunsun. Sana ait tek şeyin lekeli gözyaşları olduğunu ölümüne susarak anlarsın.
Boğazına kör bir bıçak gibi saplanır heceler. Her harf bir isyana çıkar ve isyanına sığınırsın.
Sevdiği adama isyan ediyordu. “Neden bana bu acıyı yaşattın. Aldatılmışlıkla beraber, korkunç bir öfke bıraktın içimde. Neden yaptın bunları, neden? Hangi sevdanın yuvadan atılmış leylek yavrusuydum da bunu yaşattın bana? Unutmak istiyorum,” dedi fısıltıyla. “Unutmak istiyorum. Sana dair her şeyi, kokunu, gülüşünü, öpüşünü, satılışını, seni seviyorum deyişini, sıcacık bakışlarını, beraber uyuduğumuzu, sevişmelerimizi, kavgalarımızı, hayallerimizi. Sana dair bir ihanet kalacak hatıramda,” dedi.
Kelimeler zorla çıkıyordu belki ağzından ama karşısında Ergin varmış gibi konuşuyordu, tçi ürperdi birdenbire. O an sanki Ergin oradaymış gibi hissetti. Bir kadın sevdiği erkeği iki şeyi ile hatırlar: tik öpüşü ve son bakışı. Ergin’in bakışları geldi, bir bıçak ucu gibi battı göğsüne. Alaycı, küstah bakışlarını görür gibi oldu.
Kafası öyle karışmıştı ki.
Artık hiçbir şeyi net düşünemiyordu. Kafasının içine düşünceler, anılar hepsi birden hücum etmişti ve artık ne düşüneceğini bilmiyordu. Aklına birden nedense mezarlığa gitmek geldi.
Üzerindeki ıslak kıyafetleri değiştirmeden apar topar koşar adımlarla binadan sokağa çıktı. Bir taksiye bindi ve kabristana gitti. Taksiciye kendisini dönene kadar beklemesini tembihledi.
tik kez hava karardığında mezarlığa giriyordu, İçini bir ürperti kapladı ama aldırış etmedi. Her biri birbirinden farklı mezarlar arasında ilerliyordu. Kimi çok bakımlı, kimi de bakımsız belki de kimsesiz sade bir mezar… Kimi süslü mermer taşlan. Kimi taşlardaki isimler silinmek üzere, yazılar belirsiz. Yaşamış, ömrünü tamamlamış ve şimdi bir avuç toprak kalmış binlerce insan bir arada. Kimi aile mezarlığı, kimi üzerini kuru otların bürüdüğü garip mezarı. ‘Her ölünün geride bıraktığı nice öyküsü vardır,’ diye düşündü Aylin.
Kim bilir ne aşklar yaşadılar. Sevdiler, sevildiler. Belki yalnızca sevdikleriyle kaldılar. Beklenen sevgililer bir türlü gelmediler, onlar başkalarına gittiler.
Her birinin kendine göre bir hikâyesi var. ölü hikâyeler.
İhanet edenler, ihanete uğrayanlar. Yalnızca duvarlara ve geceye haykırdıkları aşklarıyla karşılıksız sevenler. Sevdiğine doyamadan kendi elleriyle toprağa verip yaşama küsenler. Sevdiğine kavuşanlar. Karşılıklı sevip de toplumun değer yargılarına boyun eğip yanılgıya düşenler.
Sevdiği için can verenler. Vurulup fidan boyuyla yere düşen sevgililer.
Bu sessiz yatan insanların anlatacakları o kadar hazin öyküleri var da bunları duyacak kulaklar nerede?
Nihayet babasının mezarına gelmişti. Hıçkıra hıçkıra ağlayarak mezar taşına sanki babasına sarılıyormuş gibi sarıldı.
‘Ben geldim baba kalksana!
Ah babam sağ olsaydın da sarılarak anlatsaydım neler neler yaşadığımı.
Gelinciğin geldi baksana baba!