Aydınlanma E Kitap |
Aydınlanma belkide bilimin aradığı en temel unsurdur. Aydınlanmak için kitaplardan daha çok beynimizi kullanmamız gerektiğini bilim bile söyler. Aydınlanmak için öncelikle sorgulamak gerekir. Kant’ın dediği üzere aklını kullanarak çözemeyeceğin hiç bir şey yok bu hayata.
Aydınlanma Hakkında
“Aydınlanma nedir?” nedir sorusuna Kant’ın verdiği yanıt kısa olduğu kadar derindir: Sapere aude! Aklını kullanma cesaretini göster. Peki ama nerede, nasıl başlar Aydınlanma? Kilisenin otoritesinin dışına çıkıp özgürce düşünebilen bu filozoflar kurdukları arkadaşlıklarla başlayan sohbetleriyle vardıkları noktada sadece akıllarını kullanarak mantık ve bilim ile tüm evrenin sırlarını çözebileceklerine inandılar. Voltaire’den Rousseau’ya, Immanuel Kant’tan Benjamin Franklin’e kadar 18. yüzyılın büyük beyinlerinin fikirleri Aydınlanma kitabında…
Aydınlanma Projesi – Tamamlandı mı Tamamlanmadı mı?
Düzen ve ilerleme, doğayı ve tarihi kontrol etmenin mümkün olduğu inancı, sağduyuya ve insan doğasına güven duyma gibi Aydınlanma prensipleri, kulağa cafcaflı, tartışmaya açık, hatta yanıltıcı gelebilir. 19. yüzyıl, bu prensipleri Romantizm ve devrimin ardından karikatürize etti. Postmodem çağımız ise Jean-François Lyotard’ın sözleriyle, bu köklü prensipleri k utsal bir yere koyan “büyük anlatılar”ın çöküşüne tanık olmaktadır.
Aydınlanma projesi bitti mi? Ya da henüz tamamlanmadı mı?
Fransız Devrimi, yaşanmış en derin ruhsal ve entelektüel kriz olarak tüm Avrupa’yı sardı. Aydınlanmacı entelektüellerin ayırt edici özelliği olan ortak amaç duygusunun yerini bölünme ve çatışma aldı. Kırılma ve yenilenme anı, Romantizm’de (ve Hegel’in felsefesinde) manevi anlamını buldu (ve ahenk kazandı). Pozitivizm, sosyalizm ve evrimcilik gibi gerçek anlamda “modern” kabul edilen yeni bilimsel paradigmaların alanında aşamalı bir ilerleme sürecini yeniden oluşturma girişimleriyle 1 9. yüzyıl “büyük anlatılar”a sadık kaldı.
Aydınlanma insanı kendisini “modern” olarak tanımladı ve bu kelimenin anlamının detaylı olarak araştırılmasının öncüsü oldu. Onun moderitesinde bir saflık, neredeyse çocukça bir masumiyet vardı. 1 789 Devrimi’nden l 989’un “kansız” devrimlerine kadar – istismar, savaş ve sömürgeci işgalle geçen yüzyıllar boyunca – modemite, katliam ve terörle acı verici şekilde iç içeydi. Son yıllarda, entelektüellerin kendilerini “postmodern” olarak nitelendirerek bir masumiyet algısı yaratma girişiminde bulunmalarına şaşırmamak
gerekir. İçinde bulunduğumuz çağ, aydınlanmış bir çağ DEGİL. Fundamentalizm, batıl inançlar, sinizm ve korku kol geziyor. Fakat yine de hepimiz Aydınlanma’nın çocuklarıyız.
Durumumuz daha karmaşık ve entelektüel kaynaklarımız daha rafine olabilir,
fakat bir Diderot, bir Voltaire veya bir Rousseau’nun aşinası olduğu sorunlarla karşı karşıyayız. Diderot ve diğerlerinin emin olabileceği tek bir şey var: Kişi soru sormaya cesaret etmeli, bir başkasının düşünme gücüne güvenmeli ve her şeyi baştan düşünmeye hazır olmalıdır.
“Felsefenin ve eleştirel düşüncenin esas konusu 18. yüzyıldan bu yana şu olmuştur ..
Kullandığımız Akıl nedir? Tarihsel etkileri nelerdir? Sınırları nedir, nasıl tehlikelere gebedir?”
Michel Foucault’la yapılan bir ropörtajdan “Space, Knowledge and Power” (1982)
Alman sosyal teorisyen Jürgen Habermas, Aydınlanma projesinin günümüze olan uygunluğunun muhtemelen en yetkin savunucusudur.
“Aydınlanmacı düşünürler, hôlô sanat ve bilimin doğal güçler üzerinde kontrolümüzü arttıracağına, dünya ve benlikle ilgili kavrayışımızı geliştireceğine, ahlaki gelişim getireceğine, bizi daha adil kurumlara kavuşturacağına ve hatta genel mutluluğu arttıracağına dair nafile beklentiler içinde. 20. yüzyıl bu iyimser havayı bozdu … Ne kadar zayıf olsalar da, Aydınlanma’nın beklentilerine tutunmaya devam mı etmeliyiz, yoksa modernite projesini kaybedilmiş mi saymalıyız?”
Habermas, “Modemite Postmodernite’ye Karşı “New Left Critique’den, 22 (1 981 Kışı) 172
Polonya doğumlu sosyolog Zygmunt Bauman, Aydınlanma’nın umutlarının ve
isteklerinin aceleyle yorumlanmasına karşı uyarılarda bulunan modern düşünürlerden biridir. Bauman “modernizm”i, toplumun tümü adına yasa çıkarma ve bunu yaparken de “modernite”nin yarattığı sorunları “çözme” iddiasındaki entelektüellerin bu militanca tutumunun uzun tarihi olarak görür (örneğin ticari, teknolojik ve parçalara ayrılmış bir toplumun evrimi). Bauman, entelektüel “yasa koyucular”ın “çözüm” arayışının ve kibirinin, modernitenin korkularının, Soykırım da dahil olmak üzere, çoğunda içkin olduğunu söyler. Bauman’a göre, “postmodernizm”e geçişin olumlu yanı, sosyal değişim ve sosyal sorunlarla yaşamayı öğrenmemiz gerektiği ve karmaşık, kafa karıştırıcı dünyayı algı lamamızda entelektüellerin daha gösterişsiz ama daha faydalı olan “yorumlayıcı” rolünü üstlenebileceği yönünde bir tutum içermesidir.
Aydınlanma’yla iyi ilişkiler kurabiliriz. Dünyayı kavrayış şeklimizin oturduğu temelleri görebileceğimiz radikal postmodern düşünceler bizi Aydınlanma’ya geri
götürüyor. Bizim çağımız gibi, o da kesinliklerin ve uzun süreli istikrarın ortadan
kalktığı bir çağdı. Tıpkı Aydınlanma düşünürlerinin sevgili Romalıları, Cicero’ya
ve Seneca’ya ihtiyaç duydukları gibi biz de onun örneğine ihtiyaç duyuyoruz.
Dünyayı seküler bir gözle tekrar inceleme uğraşında olan Diderot gibileri, Roma
İmparatorluğu’nun “gerileme ve çöküş” döneminin son kalan büyük pagan düşü
nürlerine hayrandı. Montesquieu’nün dediği gibi: Eskiler “yaşayan kitaplar”dı –
modern kişi tarihe sadece sahipti, ama eskiler tarihi biliyorlardı.