DÖRT MEZHEBE GÖRE İSLAM FIKHI – Abdurrahman CEZİRİ

3- Üzerine Akid Yapılan Şey (Ma’kûdün Aleyh)

Satılan ister mal olsun, isterse bu malın bedeli olsun, üzerine akid yapılan şeyin bazı şartları taşıması gerekir:
1- Üzerine akid yapılan şey temiz olmalıdır. Necis şeyin satılan mal, veya bu malın bedeli olması sahih olmaz. Temizlenmesi mümkün olmayan necis veya necislenmiş bir malı satma durumunda satış akdi gerçekleşmez.
Aynı şekilde necis veya necislenmiş olup da temizlenmesi mümkün olmayan bir şeyin bedel olarak verilmesi durumunda da yapılan alış-veriş sahih olmaz. Meselâ bir kişi temiz bir nesneyi satın alır da bunun bedeli olarak şarap, ya da domuz verirse, yapılan satış akdi gerçekleşmez.
2- Satılan mal, satış anında satıcının mülkü olmalıdır. Mülkiyet altında bulunmayan bir malın satılması durumunda yapılan akid gerçekleşmez. Ancak selem akdi bundan müstesnadır. Selem yaparken, ileride mülkiyet altına alınacak bir mal üzerine akid yapmak sahih olmaktadır.
3- Satılan mal, şer’an kendisinden yararlanılan bir ma! olmalıdır. Sözgelimi, yararı olmayan haşereleri satmak için yapılan akid gerçekleşmez.
4- Satılan mal, satıcı tarafından teslim edilebilecek bir mal olmalıdır. Gasbedümiş bir malı satarken yapılan satış akdi gerçekleşmez. Gasbedi-len mal, her ne kadar asıl sahibinin mülkiyetinde sayılırsa da, onu sattığı adama teslim etmeye muktedir olamaz. Ancak müşteri, onu, gasbeden-den zorla almaya muktedir ise, yapılan akid sahih olur. Kişinin gasbettiği malı, kendi mülkü olmadığı için satması sahih olmaz. Mezheplerin buna ilişkin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.
5- Satılan eşya ve onun bedeli, tartışmaya yer bırakmayacak şekilde taraflarca belli olmalıdır. Tartışmaya yol açacak şekilde belirsiz bir eşyanın satılması sahih olmaz. Sözgelimi adamın biri müşteriye, “sahibi olduğum sürüden bir koyun satın al” veya “bu eşyayı, falanın takdir edeceği fiyata benden satın al” derse bu iki durumda da satış akdi sahih olmaz. Mezheblerin bu konuçlaki detaylı görüşleri, “Hiyârû’rrû’ye”, (görme muhayyerliği) bahsinde verilecektir.
6- Akid, geçici olmamalıdır. “Bu deveyi bir yıllığına sana sattım” gibi. Bunlardan ayrı olarak, mezheblerin ileri sürdükleri bir takım şartlar daha vardır ki, onlar da aşağıda sıralanmıştır.

(127) Hanefîler dediler ki: Necislenmiş yağı satmak ve yeme dışında ondan yararlanmak caizdir. Nitekim toprakla karışık olursa dışkıyı satmak ve ondan yararlanmak da caiz olur. Aslen necis olsa bile, zibili satmak da caizdir. Hanefîlerin, satımını yasakladıkları şey; ölü hayvan ve sepilenmeden önce, ölü hayvanın derişidir.Domuz ve içki satımı da, yasaktır. Bunlar derler ki: Ölü hayvan, içki, domuz; alınan mal için bedel olarak ödenirlerse satış akdi bâtıl olmaz. Ama fâsid olarak gerçekleşir. Satın alınan şey, teslim almakla mülkiyet altına alınır. Ama müşterinin, bedeli vermesi gerekir.
(128) Mâlikîler dediler ki: Kişinin, başkası tarafından gasbedilmiş malını satması hâlinde yapılan satış akdi gerçekleşmez. Ancak müşteri bu malı, gasbedenden alabilecek güçte biri olursa, satış akdi gerçekleşir. Ama gasbe-den, hâkimin hükmüne boyun eğmeyen ve hiç kimsenin de elindeki malı alamayacağı bir kişi ise ve}fe/hâkimin hükmüne boyun eğer biri olduğu halde aleyhine beyyine bulunduğu halde inkarcı biri olursa, bu durumda mal sahibinin satış akdi gerçekleşmez. Çünkü üzerinde husûmet bulunan malların satılması yasaktır. Aynı şekilde malı gasbedilen kişi, malını, reddetme niyetinde olan gasbedene satarsa, satış akdi gerçekleşir. Ama gasbeden, reddetme niyetinde olmazsa satış gerçekleşmez. Aynı şekilde malı gasbediîen kişi, malını, gasbedenin reddedip etmeyeceğini bilmezse yine bu durumda yaptığı satış akdi sahih olur.
Şâfiîler dediler ki: Gasbedilmiş malın, ne gasbedene, ne de başkasına satılması, bu malı ne asıl sahibinin ne de başkasının satması durumunda satış akdi gerçekleşmez. Ancak müşteriye teslim etmeye muktedir olursa, satması; teslim almaya muktedir olursa, satın alması durumunda satış akdi gerçekleşir.
Hanefîler dediler ki: Gasbedilen malın satılması, ancak gasbedenin satması ve mal sahibinin de tekeffül etmesi, ya da mal sahibinin satması ve gasbedenin de ikrar etmesi durumunda geçerli olur. Gasbeden ikrar etmez, ama mal sahibinin beyyinesi olur da ondan sonra satarsa, satış gerçekleşir ve müşteriyi de bağlar. Ama mal sahibinin beyyinesi olmaz ve müşteriye teslim etmeden önce de yok olursa, satış akdi bozulur.
Hanbeüler dediler ki: Gasbedilen malın satımı sahih değildir. Çünkü asıl sahibi satacak olursa, elinde bulunmadığı için teslim etmeye muktedir olamaz. Gasbeden satacak olursa, kendisi mal sahibi değildir. Mal sahibinin, gasbedene satması sahih olur. Çünkü satışın sıhhatine engel olan malı teslim edememe engeli, bu durumda sözkonusu değildir. Mal sahibinin, malı gasbedenden almaya muktedir, birine satması da sahihtir. Çünkü bu müşteri, o malı gasbedenden almaya muktedirdir. Satıştan sonra gasbedenden alamazsa, satışı feshetme hakkına sâhib olur. Gasbedenden alacağını zannederek satın alır ve sonra da almaktan âciz olduğu anlaşılırsa, satış akdi sahih olur.
(129) Şâfiîler dediler ki: Bey’in sahih olması için yirmi iki şart gereklidir. Bunlardan onüç tanesi akdin sîğasıyla, dört tanesi akdi yapanla ve beş tanesi de, üzerine akid yapılmış şeyle ilgilidir. Akdin sîğasıyla ilgili şartlar şunlardır:
1- Hitâb. Tarafların her ikisi biribirlerine hitâb etmelidirler. Meselâ “ben Zeyd’e sattım” diyen kişinin satış akdi sahih olmaz.
2- Bu hitâb, muhâtab cümlesinin üzerinde bulunmalıdır. “Sana sattım” gibi. Ama “senin eline sattım” derse sahih olmaz.
3- Satıcıyla müşteriden hangisi söze başlarsa, satılacak malı ve bedelini söylemelidir. Meselâ “bu malı şu fiyatla sana sattım” veya “bu malı şu fiyatla senden satın aldım” gibi.
4- Satıcı ve müşteri, konuştukları sözün ifâde ettiği anlamı kasdetmeli-dirler. Satmak ve satın almak anlamını kasdetmeksizin dilinden “sattım” veya “satın aldım” cümleleri kayan kişinin akdi sahih olmaz.
5- îcâb ile kabul arasına mevzu dışı bir kelime konulmamalıdır.
6- Îcâb ile kabul arasına, kabule yanaşmama hissini verecek uzun bir suskunluk fasılası konulmamalıdır.
7- Birincisi, ikincisinden önce değişmemelidir. Yani icâbı söyleyen kişi, karşı tarafın kabulünden önce sözünü değiştirmemelidir. Meselâ “sana beş liraya sattım” diyen kişi, karşı tarafın kabulünden önce sözünü değiştererek “hayır, hayır! Sana on liraya sattım derse, akid sahih olmaz.
8- Akdi yapanlardan her birinin sözü diğerince ve orada hazır bulunanlarca işitilmelidir. Akdi yapan karşı taraf işitse bile, orada yakında bulunanlar işitmezlerse yeterli olmaz.
9- İcâb ve kabul, anlam bakımından birbirine uygun olmalıdırlar. Meselâ satıcı, “sana bin kırk dirheme sattım” der de müşteri, “bin sağlam dirheme kabul ettim” derse veya tam bunun tersi olursa akid sahih olmaz.
10- Akid sığasını, akdin gerektirmediği bir şarta bağlamamalıdır. Meselâ, “şu evi sana sattım. Eğer Allah dilerse veya falan dilerse” gibi. Ama “şu evi sana sattım. Eğer sen dilersen…” derse, bu söz, önceki şartlar doğrultusunda akde ters düşmez.
11- Satışla ilgili söz, zamanla kayıtlanmamalıdır. Meselâ, “bu deveyi sana bir ay süreyle sattım” diyen kişinin satış akdi sahih olmaz.
12- Kabul sözü, muhâtabtan sâdır olmalıdır. Satıcı, adamın birine, “şu malı sana sattım” der de kendisine hitâb edilenden başkası kabul ederse, satış akdi sahih olmaz.
13- Kabul tamamlanıncaya kadar, akid sîğasim telâffuz edenlerin ehli-yetlilik halleri devam etmelidir. “Sattım” diyen kişi, müşterinin “kabul ettim” demesinden önce delirirse satış akdi bâtıl olur.
Akdi yapanda aranan dört şarta gelince bunları şöylece sıralayabiliriz:
1- Tasarruf serbestisi olmalıdır. Çocuğun, delinin ve sefihlik nedeniyle kısıtlı bulunan kişinin-satışı sahîh değildir.
2- Üzerinde haksız yere bir zorlama bulunmamalıdır. Önce de belirtildiği gibi zorlanan kişinin satışı sahih değildir.
3- Kendi şahsı için Mushaf-i Şerif ve benzeri şeyleri satın alan kişi müslüman biri olmalıdır.
4- Savaş âleti almak isteyen kişi, müslümanlara karşı savaşan biri olmamalıdır.
Üzerine akid yapılan şeyle ilgili beş şarta gelince bunları şöylece sıralayabiliriz:
1- Üzerine akid yapılan şey, temiz olmalıdır. Önce de belirtildiği gibi, necis şeyin satışı sahih olmaz.
2- Şer’an kendisinden yararlanılan bir şey olmalıdır. Mesela şer’an kendisinden yararlanılamayan bir haşerenin satılması sahih olmaz.
3- Müşteriye teslim edilmesi mümkün olan bir şey olmalıdır. Havada uçmakta olan kuşu, suda yüzmekte olan balığı ve başkasının elinde bulunan gasbedilmiş malı satmak sahih olmaz.4- Akdi yapan kişi, üzerine akid yaptığı şeyde velayet hakkına sâhib olmalıdır. Fuzûlî satış sahih olmaz.
5- Üzerine akid yapılan şey, ayn, miktar ve nitelik bakımından taraflarca bilinir bir şey olmalıdır. Bütün bunlarla ilgili açıklama, ileride gelecektir.
Hanefîler dediler ki: Bey’in şartlan dört kısma ayrılır: Birinci kısım şartlar, bey’in gerçekleşmesiyle ilgilidirler. Bunlar tahakkuk etmeyince bey (ahş-veriş) direkt olarak geçersiz olur. İkinci kısım şartlar, bey’in ge-çerliliğiyle ilgilidirler. Bunlar tahakkuk etmeyince ahş-veriş akdi yürürlüğe girmez. Üçüncü kısım şartlar, bey’in sıhhatiyle ilgilidirler. Bunlar tahakkuk etmeyince ahş-veriş sahih olmaz. Dördüncü kısım şartlar, bey’in bağlayicih-ğıyla ilgilidirler. Bunlar tahakkuk etmeyince ahş-veriş akdi bağlayıcı olmaz.
A. Bey’in gerçekleşmesinin şartları:  Bu şartlar altı gruba ayrılır:
a) Satıcı olsun, müşteri olsun, akdi yapanla ilgili şartlar: Bunlar üç tanedir:
1- Akdi yapan kişi akıllı olmalıdır. Delinin alması, satması akid olarak gerçekleşmez.  Alışverişin anlamını bilen ve alışverişin getireceği sonuçlan idrak eden bunağa gelince, onun satma ve satın alma akidleri gerçekleşir.
2- Akdi yapan mümeyyiz. Mümeyyiz olmayan çocuğun bey’i (ahş-veriş akdi) gerçekleşmez. Bey’in manâsım ve bey’in getireceği sonuçlan bilen mümeyyiz çocuğun satma ve satın alma akidleri gerçekleşir. Yalnız bu alışveriş akdi, velî ya da vasisinin, veyahut bulûğa erdikten sonra kendisinin onaylamasına dek yürürlüğe girmez.
3- Akdi yapanlar müteaddit kimseler olmalıdırlar. Akid, tek kişiyle gerçekleşmez. Tersine icâbın bir şahıstan, kabulünse bir başka şahıstan sâdır olması gerekir. Ancak akdi yapan, küçük çocuğu namına satın almak isteyen bir baba ise, bu takdirde kendisinin hem satıcı, hem müşteri olması caiz olur. Vasî ve kadıların durumu da böyledir. Vasînin ahm-satımda açıkça çocuğun lehine ve yararına tasarrufta bulunması şarttır. Aynı şekilde satıcı ve müşteri tarafından elçilikle görevlendirilen kişinin kendi kendine satması ve satın alması gerçekleşir.
b) Akidle İlgili olan şart yalnızca icâb’ın kabule uygun olmasıdır. Yani müşteri, satıcının icâbını, tümüyle kabul etmelidir. Meselâ satıcı, “bu evi sana yüz Mısır cüneyhine sattım” derse, müşteri “bu paraya kabul ettim” demedikçe afcid gerçekleşmez. Meselâ “doksanbeş Mısır cüneyhine kabul ettim” derse, satış akdi gerçekleşmez.
c)  Satılan şeyle ilgili şartlar. Bunlar beş tanedir:
1- Satılan şey, mevcud olmalıdır. Gayr-ı mevcûd veya gayr-ı mevcûd hükmünde olan bir şeyi, meselâ gebe hayvanın karnındaki yavruyu satmak durumunda satış akdi gerçekleşmez.
2- Satılan şey, mülkiyet kapsamına giren bir şey olmalıdır. Mülk bir arazide yeşerse bile, mübahdan (herkesin istifâdesine açık) otlan satma durumunda, satış akdi gerçekleşmez.
3- Satılan şey, kendi namına satması durumunda satıcının mülkü olmalıdır. Başkasının namına vekâleten satma durumunda müvekkilin mülkü olmalıdır. Mülk olmayan, hatta satıştan sonra mülk olacak olan bir şeyi satma durumunda, satış akdi gerçekleşmez. Selem bundan müstesnadır. Çünkü selemde, alışveriş akdinden sonra mülkiyet altına girecek olan bir şey satılmaktadır. Gasbeden bir kişi gasbetmiş olduğu bir malı satar ve fakat asıl mal sahibi ona bedelini tazmin ettirirse, satış akdi gerçekleşir.
4- Satılan mal, şer’an değerli olmalıdır. Şer’an kendisinden yararlanılması mubah olmayan şarap ve benzen şeyleri satma durumunda satış akdi gerçekleşmez. Bir buğday tanesi gibi az bir malı satma durumunda da satış akdi gerçekleşmez. Çünkü bu, değerli bir mal değildir.
5- Satılan mal, satıcı tarafından anında veya ona yakın bir zaman içinde müşteriye teslim edilmelidir.
d) Satılan mal ve bedelle ilgili şarta gelince bu, her iki malın (satılan eşya ve bunun karşılığında verilen bedelin) da mevcud birer şey olmalarıdır. Bunlardan biri mevcûd olmazsa, satış akdi gerçekleşmez.
e) Akid sığasını işitmekle ilgili şarta gelince; bu, akdi yapan tarafların, birıbirlerinin sözlerini işitmeleridir, iki taraf, biribirinin söylediğini işitemezse akid gerçekleşmez. Satış akdi bir mecliste yapılırken orada hazır bulunanlar, taraflardan birinin sözünü işitirlerse, karşı tarafın daha sonra inkâr edip kulağında ağırlık olduğunu iddia etmesi halinde, bu iddia yargı merciince tasdik edilmez.
f) Akdin yapıldığı yerle ilgili şarta gelince, icâb ve kabulün aynı mecliste olması şarttır. Eğer meclisler ayrı olurlarsa, akid gerçekleşmez. Meclisten maksat, akdi yapanların durarak veya yürüyerek akid yaptıkları yerdir.
B.  Akdin geçerlilik şartları iki tanedir:
1- Satılan şey, satıcının mülkü olmalı veya o eşya üzerinde velayet yetkisi olmalıdır. Kişinin mülkü olmayan bir şeyi satması durumunda satış akdi gerçekleşmeyeceği gibi, geçerli de olmaz.
2- Satılan eşya üzerimde, satıcıdan başka kimsenin hakkı bulunmamalıdır. Rehine veya kiralık niâlin satımı geçerli değildir. Bu mallar her ne kadar satıcının elinde bulunsa bile başkasının da bu mallar üzerinde hakkı vardır. Dolayısıyla bu satış geçerli değildir.
C.  Akdin sıhhat şartlan iki kısma ayrılır:
1- Satış akidlerinin tamamını kapsayan genel şartlar.
2- Satış akidlerinin tümünü değil de sâdece bir kısmını kapsayan özel şartlar.
Genel şartlar, akdin az önce anlatılan gerçekleşme şartlarıdırlar. Çünkü gerçekleşmeyen bir akid, aynı zamanda sahih de olmaz. Ama bunun aksi sözkonusu değildir. Yani sahîh olmayan her akdin gerçekleşmediği söylenemez. Satılan mal müşteri tarafından teslim alınınca, fâsid bir satışla da satılmış olsa, akid gerçekleşmiş ve geçerli olur.
Bunlara genel anlamda bir kaç şart daha eklenir:
1- Satış, geçici bir süre için olmamalıdır. Geçici bir süre için yapılan satış akdi sahih olmaz.
2- Satılan mal ve bu mal için verilecek bedel, tartışmaya yol açmayacak şekilde taraflarca bilinmelidir. Taraflar arasında tartışmaya yol açacak şekilde mâhiyeti belirsiz bir malı satmak sahih olmaz. Örneğin kişinin sürüsünden herhangi bir koyunu satması veya fiyatını belirlemeksizin bir eşyayı değeri ile satması gibi.
3- Satışta bir fayda sözkonusu olmalıdır. Bir dirhemi, her bakımdan kendisine eşit bir dirhemle satmak sahih olmaz.
4- Satış akdi, fâsid şartlardan uzak olmalıdır. Örneğin gebe olması şartıyla bir deveyi satın alma durumunda yapılan satış akdi sahih olmaz.
Akdin özel anlamdaki sıhhat şartlarını ise şöylece sıralayabiliriz:
1- Yapılan akid sarf alışverişi ise, taraflar birbirlerinden ayrılmadan önce teslim ve tesellüm olmalıdır.
2- Murabaha, tevliye ve vazie satışlarında, malın ilk alınış fiyatı bilinmelidir.
D. Akdin bağlayıcılık (Iüzûm) şartı, satış akdinde muhayyerlik şartının bulunmamasıdır. Muhayyerlik şartıyla yapılan satış akdi, bağlayıcı olmaz.
Mâlikîler dediler ki: Bey’in şartlarının bir kısmı akdin sîgası ile, bir kısmı satıcı olsun, müşteri olsun, akdi yapan ile, bir kısmı da, satılan mal olsun, bu mala verilen bedel olsun, üzerine akid yapılan şey ile ilgilidir.
A.  Akdin sîgasiyla ilgili şartlar iki tanedir:
1- Kabul, icâb ile aynı mecliste olmalıdır. Satıcı, “bu evi şu kadar fiyatla sana sattım” der de aynı meclisteki müşteri, kabul ettiğini belirtmezse; oradan ayrıldıktan sonra artık bu alışverişi kabul edemez.
2-  İcâb ile kabul arasına, örfe göre alışverişten yüz çevirmeye delâlet eden bir fasıla girmemelidir. Örfe göre, icâb alış-verişten yüz çevirmeye delâlet eden böyle bir fasıla ile kabul arasına girerse satış akdi, meclis değiştirilmemiş olsa bile bağlayıcı olmaz. Ama bu iki şart tahakkuk edince satıcı, “sana sattım” derse, müşterinin kabulünden önce bu sözünden cayamaz. Mezhebin mûtemed görüşü budur.
Akdi yapanla ilgili şartlara gelince bunlar iki türdür:
a) Gerçekleşme şartı,
b) Lüzum (bağlayıcılık) şartı.
Gerçekleşme şartı bir tanedir ki o da akdi yapan kişinin, satıcı da olsa müşteri de olsa akıllı olmasıdır. Akdi yapan kişi, mümeyyiz olmayan bir çocuk veya deli veya baygın veya hiç bir şeyi ayırdedemiyecek derecede sarhoş olursa akid gerçekleşmez. Sarhoşluk, helâl bir nedenle de olsa haram bir nedenle de olsa hüküm aynı olur.
Akdin bağlayıcılığı için gerekli şartlara gelince bunlar dört tanedirler:
a) Akdi yapan kişi mükellef biri olmalıdır. Her ne kadar sahih olsa bile, mümeyyiz çocuğun akdi bağlayıcı olmaz. Ancak mükellef bir kişi için, vekâleten yaptığı akid bağlayıcı olur.
b) Akdi yapan kişi kısıtlı biri olmamalıdır. Sefihlik ve benzeri nedenlerden ötürü kısıtlanmış kişinin yaptığı satış akdi bağlayıcı olmaz. Velilerinin izin vermesi durumunda kısıtlının ve mümeyyiz çocuğun akdi geçerli olur.
c) Akdi yapan kişi, akdi yapmaya zorlanmış olmamalıdır. Önceki tafsilât doğrultusunda, zorlanarak akid yapmış olan kişinin akdi, bağlayıcı olmaz.
d) Akid yapan kişi, ya mal sahibi veya onun vekîli olmalıdır. Fuzulî satış akdi, bağlayıcı olmaz.
B.  Üzerine akid yapılan şeyde aranan şartlara gelince bunlar beş tanedirler:
1- Akdin konusu olan mal, temiz olmalıdır. Temizlenmesi mümkün olmayan necis veya necislenmiş şeyin satışı sahih olmaz.
2- Akdin, üzerine yapıldığı mal, şer’an kendisinden yararlanılan bir şey olmalıdır. Meselâ lehiv ve eğlence âletlerini satmak sahih olmaz.
3-  Üzerine satış akdi yapılan mal, satışı yasak mallardan olmamalıdır. Av köpeği ve benzeri şeylerin satışı sahih değildir.
4- Üzerine satış akdi yapılan mal, satıcı tarafından müşteriye teslim edilebilecek bir mal olmalıdır. Örneğin havada uçmakta olan kuşu veya çölde dolaşmakta olan vahşi hayvanı satmak sahih olmaz.
5- Satış akdine konu edilen mal ile bu malın bedeli, taraflarca mahiyeti belirli olmalıdır. Asıl maddesi, veya niteliği veyahut miktarı meçhul olan belirsiz bir nesneyi satmak sahih değildir.
C. Bey’in toplam olarak on iki şartı vardır. Bu anlatılanlardan öğrenmiş oluyoruz ki; bağlayıdi;olan her akid sahihtir. Ama sahih olan her akid bağlayıcı değildir. Örneğin mümeyyiz çocuğun akdi gibi. Bu akid, sahihtir. Ama bağlayıcı değildir. Sahih olan her akid gerçekleşmiştir. Bunun tersi de mümkündür.
Hanbelîler dediler ki: Bey’ (alış-veriş) ile ilgili bazı şartlar vardır. Bunların bir kısmı akdin sîgasma, bir kısmı akid yapana, bir kısmı da üzerine akid yapılan şeyle ilgilidir.
Sîga ile ilgili şartlar iki tanedir:
1- Müşterinin kabulü (satıcının icabı ile) aynı mecliste olmalıdır. Satıcının “sattım” demesinden sonra, aynı mecliste bulunan müşterinin kabul etmeyerek birbirinden ayrılmaları durumunda satış akdi gerçekleşmez.
2- İcâb ile kabul arasına, örfe göre alışverişten yüz çevirmeye delâlet eden bir fasıla konulmamalıdır.
Akdi yapan kişiyle ilgili şartlar iki tanedirler:
1- İster satıcı olsun, ister müşteri olsun akdi yapan kişi, kendi serbest iradesiyle yapmış olmalıdır. Önce verilen tafsilât çerçevesinde zorlanarak akid yapan kişinin satışı sahih olmaz.
2- Akid yapan kişi baliğ ve rüşdünü ispat etmiş olmalıdır. Çocuğun, delinin, sarhoşun ve sefihin satışı sahih değildir. Ancak önceki tafsilâtlar doğrultusunda  mümeyyiz  çocukla   mümeyyiz  sefih  bu  hükümden  istisna edilmişlerdir.
Satılan mal veya bu mal için verilen bedelde, yani üzerine akid yapılan şeyde aranan şartlara gelince bunları şöylece sıralayabiliriz:
1- Üzerine akid yapılan şeyde ihtiyaç veya zaruret olmaksızın mubah bir menfaat bulunmalıdır. Haşereler gibi asla menfaati olmayan, şarap gibi haram kılınmış menfaati olan, köpek gibi ihtiyaç hâlinde mubah menfaati olan, mecburiyet hâlinde leş yeme gibi zaruret nedeniyle mubah men faati olan şeyleri satmak sahih değildir.
2- Üzerine akid yapılan şey, satış esnasında, satıcının tam mülkiyetinde bulunmalıdır.
3- Akid esnasında o malı, müşteriye teslim edebilmelidir. Ürkmüş deveyi, havada uçmakta olan kuşu, bal arısını satmak sahih değildir. Uçmakta olan kuş, geri dönmeye alışık olsa da olmasa da satılması sahih olmaz. Aynı şekilde büyük sudaki balığı satmak da sahih değildir. Ancak balık, içinde görülecek kadar saf ve berrak olan ve bir-nehire bitişik olmayan bir havuzda bulunur, havuzdan alınması da mümkün olursa satılması sahih olur.
4-  Satılan mal olsun veya bu malın bedeli olsun, üzerine akid yapılan şey, taraflarca malum olmalıdır. Satılması sahih olmayan bilumum şeylerin satın alınan mallar için bedel olarak verilmeleri de sahih olmaz.
Akıtlerde Muhayyerlık

Alış-veriş ve diğer akitlerde muhayyerlik iki şeyden daha hayırlı olanını tercih etmek demektir. Alış veriş akdinde bu iki şey, fesih ve onaylamadır. Akdi yapan kişi bu ikisinden birini tercih etmede muhayyerdir.
Alış-veriş akdinde aslolan, gerekli şartları üzerinde taşıyan akdin, tarafları bağlayıcı olmasıdır. Ancak muhayyerlik meselelerinde, üstün bir hikmet nedeniyle ki bu hikmet de tarafların maslahatıdır bu asıldan vazgeçilmiştir. Şerîat koyucu, insanlar arasında dostluğu gerçekleştirmek, nefislerindeki kin ve kızgınlığı bertaraf etmek amacıyla muhayyerliği mubah kılmıştır. Çünkü insan, bir eşyayı kendisini çevreleyen belli bir ortam için satar veya satın alır. Bu ortam ortadan kalkınca yaptığı alış-verişten dolayı pişmanlık duyması muhtemeldir. Bu pişmanlığı kin, öfke, husûmet ve çekişme gibi İslâm’ın şiddetle reddetttiği ve insanları sakındırdığı birtakım kötülük ve mefsedetler takip edecektir. İşte bu nedenle Şerîat koyucu, akdi yapan kişiye bir fırsat tanımıştır ki, bu fırsat sayesinde kendi nefsi için ihtiyatlı davranabilecektir. Daha sonra pişman olmasına mazeret kalmasın diye de sakin bir atmosferde malının değerini ölçebilecektir. Ancak bu da akdin değerini muhafaza etmesi şartıyla kayıtlıdır ki bu muhayyerlik süresi, sahih bir sebep olmaksızın akdi nakzedip iptal etmeye ortam hazırlamamalıdır. Şerîat koyucu, bu muhayyerliğin ancak iki şartla sahîh olabileceğini hükme bağlamıştır:
1- Satıcı ile müşteri, ileride de açıklanacak olan bir keyfiyetle muhayyerlik şartı üzerine anlaşmaya varmalıdırlar.
2- Satılan malda, geri verilmesini gerekli kılacak bir ayıp mevcûd olmalıdır.
Bundan bir takım teferruatlar daha doğmaktadır ki, bunları muhayyerliğin kısımları bahsinde mezheblere göre ayrı ayrı anlattık. Akdin tamamlanmasından sonra, akid meclisinden ayrılmadan önce, akdi yapan kişinin muhayyerlik hakkı konusuyla ilgili olarak Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Alış-veriş yapanjar, (akid meclisinden) ayrılmadıkça muhayyerdirler.[1]
Bu hadîsin ifâde ettiği muhayyerliği bazı imamlar kabul ederken, bazıları kabul etmemişlerdir. Bununla amel etmeyen imamlar, münâsib bir tevile gitmişlerdir ki, buna ilişkin detaylı açıklamalar aşağıya alınmıştır.

(130) Şâfiîler dediler ki: Hıyâr-ı Meclis, yani akdin tamamlanmasından sonra, akid meclisinden ayrılmadıkça tarafların muhayyerlikleri, böyle bir şartı akid esnasında ilerç sürmelerine gerek kalmaksızın bir hak olarak sabit olur. Hatta taraflardan biri, meclis muhayyerliğinin olmamasını şart koşarsa, alış veriş akdi bâtıl olur. Çünkü asıl itibariyle akid, böyle bir şartın olmasını gerekli kılar. Zîrâ meclis muhayyerliği ietihadla değil, nassla sabittir ve bu nedenle de akdin gereklerinden biri olmuştur. Akdin gerekli kılmadığı her şart bâtıldır. Muhayyerlik ya bir zarureti bertaraf etmek için olur ki o da noksanlık ve kusur muhayyerliğidir. Veya düşünme için olur ki bunun da iki sebebi vardır: Meclis ve şart. Bu da üç kısımdır. Kendisinde şu beş kaydın bulunduğu her akitte meclis muhayyerliği sabit olur:
1- Yapılan akit muavaza (bedelleşme) akdi olmalıdır. Yani taraflardan her biri, diğerine bir karşılık vermelidir. Bu kaydı koymakla, bedelsiz hîbe kapsam dışına çıkmış olmaktadır. Zîrâ açıkça bilindiği gibi hîbe, bir muavaza akdi değildir. Hîbeden sonra hibeyi teslim alan için, muhayyerlik yoktur. Ama hîbeden önce, hîbe eden kişi geri dönebilir. Hîbe eden sonra da geri dönebilir. Veya hîbe ettiği şeyde fer’i için asıl olursa da dönebilir. Yine aynı şekilde hatîta denen indirme sulhu de kapsam dışına çıkmış olmaktadır. Bu, bir şeyin bir kısmından vazgeçilmesi üzerine yapılan bir sulhtur. Meselâ bir kişinin kendisinden yüz lira alacağı olan birisiyle, yirmi liradan vazgeçip seksen lirayı kendisine ödemek üzere sulh yapması durumunda bu bir akid olur. Ama muavaza akdi olmadığı nedeniyle bu akdin yapılışından sonra muhayyerlik hakkı olmaz.
2- ivazın fâsid olması nedeniyle akdin fâsid olması. Sözgelimi bir kişi kendi mülkiyetinde olmayan bir malı başkasına satarsa, bu durumda ivaz, (yani taraflardan birinin fiyat karşılığı diğerine verdiği şey) fâsid olduğu için satış akdi de fâsid olur. ivazının fâsid olması nedeniyle fâsid olan her akitte muhayyerlik sahih olur. Ama ivazın fâsid oluşu nedeniyle fâsid olmayan akid-lerde muhayyerlik olmaz. Nikâh ve hul’ akidleri gibi. Bir kişi başkasının mülkiyetindeki bir mal üzerine bir kadınla evlenirse, evlenme (nikâh) akdi fâsid olmaz; mehr-i misil ödemesi gerekir. Aynı şekilde başkasının malını kocasına vererek muhâlea akdi yapan kadının, yapmış olduğu bu akdi fâsid olmaz. Ancak kocasına vermiş olduğu malın değerini, mal sahibine ödemesi gerekir.
3- Muâvaza akdi, tarafların lâzım mülkleri olan bir eşya üzerine, ya da satış kelimesini kullanarak müebbed bir menfaat üzerine yapılmalıdırTarafların, mülkleri üzerine yapmış oldukları akid, satıcının ve müşterinin karşılıklı olarak biribirlerine bir eşya vermeleri şeklinde gerçekleşir.
Tarafların, müebbed bir menfaat üzerine yapmış oldukları akde gelince, bu da kişinin kendi komşusuna, kendi duvarı üzerine tahta koyma hakkını satmasıdır ki bu, bir hakkın ebediyyen satışıdır.
Bu maddenin baş kısmında “tarafların lâzım mülkleri olan bir eşya üzerine kaydını koymakla şirket ve mudârebe akidleri, kapsam dışına çıkarılmış oldu- Çünkü bu akidlerde tarafların ortaya koymuş oldukları malları, lâzım değil, caizdir. Yine bu kaydı koymakla, rehin de kapsam dışına çıkarılmış oldu. Çünkü rehindeki mal her ne kadar lazımsa da (yani zorunlu olarak veriliyorsa da) borcun ödenmesi durumunda bu malın rehinden çıkarılması mümkün olacaktır. Bu kayıt nedeniyle, icar ve müsakât gibi lâzım olmayan bir menfaat üzerine yapılan muâvaza akidleri de kapsam dışına çıkmış olmaktadır. Bütün bu saydığımız akidlerde muhayyerlik hakkı yoktur.
4- Muâvaza akdinde zorla mülk sahibi olma durumu mevcûd olmamalıdır. Bu kaydı koymakla da şuf’a satışı, kapsam dışına çıkarılmış olmaktadır. Çünkü şufa’da cebir yoluyla mülkiyet sahibi olma durumu mevcûddur. Dolayısıyla bu akitte muhayyerliğin bir anlamı da olmayacaktır. Bazı kimseler şufa akdinde şufadarın muhayyerlik hakkının sabit olduğunu söylemişlerdir. Yani şuf’adar, şuf’a yoluyla sahip olduğunu elinde tutma veya geri verme muhayyerliğine sâhibtir.
5- Muâvaza akdi, ruhsatlar statüsünde olan havale ve kısmet akidleri gibi olmamalıdır. Zîrâ bunlarda satış olgusu görülmemektedir. Bu formül sayesinde, kendisinde meclis muhayyerliği sabit olan akidleri saymak kolay olur: Mutlak satış akdi, selem, bedelli olmak şartıyla hîbe, yiyeceğin yiyecek karşılığında satılması gibi. Buna, kendisinde ribâ bulunan satış anlamına gelen *Bey-i ribevî’ denir. Tevliye veya menfaat karşılığı olmaksızın muâaza sulhu, taraflardan her birinin, karşılığında menfaat şartı koşmaksizın diğerine bir mal vermesi şeklinde tahakkuk eder ki, bunda da muhayyerlik hakkı vardır. Ama menfaati şart koşarlarsa, bu durumda yapılan akid, satış değil de icar olur, şöyle ki: Bir kişi, muhatabına, ‘evinde bir yıl süreyle barınmama karşılık, sendeki paralarımdan (vazgeçip seninle) sulhettim” derse bu; icar akdi olur ki sahih kavle göre bunda muhayyerlik hakkı olmaz. Anılan şartları taşıyan bütün muâvaza akidlerinde meclis muhayyerliği hakkı vardır. Ama sözkonusu şartları taşımayan akidlere gelince, bunları şöylece sıralamamız mümkündür: Nikâh, huF, icar, bedelsiz hîbe, hatîta sulhu, şuf’a, müsakât, şirket, kırad, rehn ve anılan beş şartı taşımayan diğer akidler gibi. Meclis muhayyerliği hakkı iki şeyle düşer:
1- Tarafların satış akdini, kendilerini bağlayıcı bir akid hâline getirdiklerine açıkça delâlet eden bir kelimeyi söylemeleri. Örneğin; “akdin bağlayıcılığını yeğledik** veya ‘akdi onayladık”, “uygun gördük”, “muhayyerlik hakkım iptal ettik” veya “muhayyerliği zorla değil, kendi arzumuzla fâsid kıldık” demeleri gibi. Ama muhayyerlik hakkını iptal ettiklerini, açık anlamlı olmayan bir ifâdeyle açıklarlarsa, meselâ satış akdinden söz etmeksizin, “biz muhayyerleştik” derlerse, bu sözleri, hem fesih hem onay anlamını taşır. “Muhayyerleştik’* diyen kişi, bu sözüyle feshi kasdettiğini iddia ederse, yemin etmesi şartıyla bu iddiası tasdik edilir. Muhayyerlik hakkı, akdin geçerliliğine delâlet eden bir ifâdenin kullanılmasıyla sakıt olabileceği gibi, akid meclisinde satışta tasarruf etmekle de sakıt olabilir. Meselâ müşteri, satın almış olduğu eşyayı, alaiğından başka bir fiyatla satıcıya tekrar satarsa, bu, muhayyerliği düşüren bir icazet olur. Akdi yapanlardan biri, “ihtiyar ettim” derse, akid bağlayıcı olur. Ama öteki böyle demezse diğer söyleyenin muhayyerliği bâtıl olur. Taraflardan biri akdin bağlayıcılığını tercih eder, diğeri de feshi tercih ederse, fesih durumu yeğlenir.
2- Meclis muhayyerliğini düşüren ikinci sebep; tarafların bedenen, akid meclisinden ayrılmalarıdır. Akdi yapanlardan biri, meclisi terkedip ayrılırsa akid bâtıl olur. Buradaki ayrılmadan maksat, insanların örfen ayrılma saydıkları bir durumdur. Ayrıca bu ayrılmanın, kişinin kendi isteğiyle olması şarttır. Herhangi bir sebepten dolayı zorla birbirlerinden ayrılıp uzaklaştırı-lırlarsa, muhayyerlik hakları sabit kalır. Meclis muhayyerliğinin süresi sınırsızdır. Meselâ akdi yaptıkları yerden ayrılmayıp günlerce orada bekleyen tarafların muhayyerlik hakları sakıt olmaz. Şayet bu durumda taraflardan biri ölür veya delirirse, bu hakkı, mirasçılarına intikal eder.
Hanbelîler dediler ki: Akdin tamamlanmasından sonra bile, şart koşmamış olsalar dahî, akid taraflarının meclis muhayyerlik haklan sabit olur. Akdin yapıldığı meclîste bulundukları sürece taraflardan her biri, akdi devam ettirebilecekleri gibi fesh de edebilirler. Mecliste bir ay veya daha fazla bir süre bekleseler bile ayrılmadıkça bu hakları bakî kalır. Ayrıldıkları anda haklan düşer. Yalnız bir canavarın saldırısı veya benzeri bir durum nedeni ile ayrılmak mecburiyetinde kalırlarsa hakları düşmez. Bir zâlimle karşılaşmaları durumunda aynlırlarsa bu haklan yine bakî kalmakta devam eder. Akid tamamlanıp da meclisten aynlırlarsa, yapılan satış akdi bağlayıcı olur. Muhayyerlik şartı olmaz veya satılan malda bir ayıp bulunmazsa, taraflardan herhangi biri, akdi feshedemez. Meclis muhayyerliği hakkı şu şeylerde sabit olur:
1- Bilinen fiyatının bir kısmini ödeyerek bir kişinin mülküne ortak olmak. Bu, satış şekillerinden biridir. Ama bundan başka ortaklıklarda  hayyerlik yoktur.
2- Muayyen bir mal veya bir nakid olsun, bir mal üzerinde sulh olmak akdinde muhayyerlik vardır.
3- Ev veya hayvan gibi muayyen bir eşya üzerine icar akdi yapmakta muhayyerlik vardır. Elbise dikmek, duvar yapmak gibi bir işi yapmak üzere bir kişiyi kiralayarak zimmetteki bir menfaat üzerine icar akdi yapmada da muhayyerlik vardır. Çünkü icar da bir tür satıştır.
4- Karşılık ödemeyi şart koşarak yapılan hîbe akdinde de muhayyerlik hakkı vardır.
5- Sahih olması için, satılan malın teslimi şart koşulan satış akidlerinde muhayyerlik hakkı vardır. Meselâ sarfta muhayyerlik hakkı vardır. Çünkü sarfta, akdin sahih olması için teslim ve tesellüm şarttır. Selem akdinde de muhayyerlik hakkı vardır. Ölçekle ölçülen ve tartıyla tartılan malların, kendi emsalleriyle satılması (mübadele) akdinde de muhayyerlik hakkı vardır. Zorla yaptırılan paylaşmalarda muhayyerlik hakkı yoktur. Çünkü bu, hakkın ifrazıdır. Satış değildir. Bu sayılanlardan başka müsakât, müzâraa, havale, ikâle, şufa, ciale, şirket, vekâlet, mudârebe, âriye, karşılıksız hîbe, ölümden önce vasiyet ve vedia akidlerinde meclis muhayyerliği yoktur. Nikâh, hul’, rehin, daman, kefalet gibi akidlerde de meclis muhayyerliği yoktur. Bu akidlerde meclis muhayyerliğinin olmayacağını akid esnasında şart koşma durumunda akid bâtıl olmaz. Sâdece muhayyerlik düşer.
Meclis muhayyerliği dört şeyle düşer:
1- Taraflar, akdi tamamlamadan önce muhayyer olmama şartını koşacaklardır. Meselâ ”aramızda muhayyerlik hakkı olmaması kaydıyla alış-veriş yaptık” demeleri gibi. Veya taraflardan biri, “aramızda muhayyerlik hakkı olmamak üzere alış-veriş yaptık” der de, diğeri hiç bir şey eklemeksizin sâdece “kabul ettim” cevabını verirse, bu durumda meclis muhayyerliği düşer.
2- Akdi tamamladıktan sonra, tarafların muhayyerliği sakıt etmeleri. Meselâ taraflardan biri, “akdi imza etmeyi veya bağlamayı ihtiyar ettim” derse veya taraflardan biri muhayyerliği düşürürse, ya da diğer tarafa “muhayyer ol” derse, muhayyerliği düşer. Karşı tarafın muhayyerliği bakî kalır.
3- Akdi yapanların, örfe göre, bedenen meclisten ayrılmış olmaları. Ayrılmakla satışın kesinleşmesini veya herhangi bir ihtiyaç gidermeyi kasdetse bile taraflardan biri meclisten ayrılırsa satış akdi kesinleşir. Satışı feshetme-yip, kesinleştirmek amacıyla ayrılacak olan tarafın, diğer tarafın izin vermemesine rağmen meclisten ayrılması haramdır. Zîrâ Nesâî’nin rivayet etmiş olduğu bir hadîs-i şeriflerinde Peygamber (s.a.v.) buyurmuşlar ki:
“Satış yapanlardan birinin, kendisinden, akdi feshetmeyi isteyeceğinden korkarak arkadaşından ayrılması helâl olmaz.”
4- Akdi yapan taraflardan birinin ölümü. Bu durumda muhayyerlikleri sakıt olur. Çünkü ölüm, en büyük ayrılıktır. Taraflardan birinin diğerinden kaçması durumunda da muhayyerlik sakıt olur. Ama taraflardan biri delirir veya bayıhrsa, muhayyerlik hakkı sakıt olmaz.
Hanefîler d’ediler ki: Bir şart olarak ileri sürülmedikçe akdi yapan kişinin meclis muhayyerliği hakkı sabit olmaz. Meclis muhayyerliğini şart koşmaksızın akdin tamamlanması durumunda, taraflar mecliste kalsalar da, meclisten ayrılsalar da akid kesinleşmiş olur. Muhayyerlik şartını koşmamış olsa da mecliste bulunan akid sahibi için söz muhayyerliği vardır. Satıcı, “sana sattım” der de müşterinin kabul etmesinden önce bu sözünden caymak isterse, cayma muhayyerliği vardır. Bu mezheb uleması, az önce nakledilen hadîsi bu mânâya yorarak şöyle demişlerdir: Bu hadîs, şart koştukları takdirde tarafların meclis muhayyerliği hakkına sâhib olacakları anlamına gelmektedir.
Mâlikîler dediler ki: Aslında meclis muhayyerliği yoktur. Muhayyerlik iki kısma ayrılır:
1- Şart muhayyerliği: Buna hıyâr’üş-şart ve hıyar’üt-terevvî, yani düşünme muhayyerliği de denir. Bu şartı ileri süren kişi, akdi onaylamak veya reddetmek için düşünür. Muhayyerlik denince, fıkıhçılar örfüne göre bu tür muhayyerlik akla gelir.
2- Noksanlık muhayyerliği. Buna hıyâr-ı hükmî de denir. Bunun sebebi; satın alınan malda bir kusur görülmesi veya başkasının bu malda hakkı olduğunun   anlaşilmasıdır.   “Birbirlerinden  ayrılmadıkça   iki   alışverişçi muhayyerdirler” hadîsine gelince, bunun rivayeti her ne kadar sahihse de Medîneliler bunun aksiyle amel etmişlerdir. MedîneliIerİn ameli, sahih de olsa hadîse tercih edilir. Çünkü bu amel, mütevâtir hükmünde olan kesin bir mû-cibtir. Ama hadîs, bunun tersinedir. Hadîs, sahih de olsa, âhâdjivâyetli hadisler zan ifâde ederler. Böyle olunca MedîneliIerİn ameli, hadîse tercih edilir. Akdi yapan kişi, meclis muhayyerliğini şart koşarsa, satış akdi fâsid olur. Bundan da anlıyoruz ki Hanefîlerle Mâlikîler meclis muhayyerliğinin olmayışında görüş birliği etmişlerdir. Ancak Hanefîler derler ki; bu muhayyerlik, şart koşmakla

sabit olur. Mâlikîlerse derler ki; bu muhayyerliği şart olarak ileri sürme durumunda satış akdi fâsid olur.
Şart Muhayyerliği

Bir kişinin, bir malı satmak veya sattn almak üzere akid yaparken, bu akdi gerçekleştirmek veya feshetmekte muhayyer olacağını şart koşmasına “şart muhayyerliği” denir. Hıyârü’ş-şart sözünün anlamı, şartla sabit olan muhayyerlik demektir. Tarafların ikisinin veya birisinin muhayyerliği şart koşması sahih olduğu gibi, kendilerinden başka yabancı biri için de bu muhayyerliği şart koşmaları sahih olur. Örneğin; “falan kişinin muhayyer olması şartıyla ben bu malı senden satın aldım” demek gibi.
Mezheblerin buna ilişkin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.
Şart muhayyerliği, Buhârîve Müslîm’de İbn Ömerfr. tarafından rivayet edilen bir hadîs-i şerifle sabittir. İbn Ömer (r.a.) der ki: “Adamın biri, satışlarda aldatıldığını Rasûlullah (s.a.v.) a anlattı. Rasûlullah (s.a.v.) kendisine dedi ki:
“Kendisiyle alış-veriş yaptığın kimseye de ki, aldatma   yok! Sonra sen, satın aldığın her mal için üç gece muhayyersin.[2]

(131) Şâfiîler dediler ki: Şart muhayyerliği; alışverişi yapanların ya ikisi veya birisi için olur veyahut da kendilerinden başka bir kimse için olur. İkisi için olması, bu şartı bizzat telâffuz etmeleriyle olur. Meselâ söze ilk başlayan taraf, “üç gün muhayyer olmam şartıyla bu malı şu fiyata sana sattım” der ve ikinci taraT da “üç gün muhayyer olman şartıyla bu malı şu fiyata senden satın aldım” derse ikisi için de muhayyerlik hakkı doğar.
Şart muhayyerliğinin yalnız birisi için olmasına gelince bu; söze ilk başlayan tarafın şartı telâffuz etmesi ile olur. İlk söze başlayan taraf, örneğin “üç gün muhayyer olmam şartıyla bu malı şu fiyata sana sattım” der ve karşı taraf da muhayyerlik şartını telâffuz etmeksizin “onun üzerine senden satın aldım” derse, şart muhayyerliği sâdece birinci taraf için hak olarak doğmuş olur. Ancak ikinci tarafın, sükûtla da olsa birinciye muvafakat etmesi gerekir. Ve yine söze ilk olarak kabul, ya da icâbla başlayan tarafın şart muhayyerliğini telâffuz etmesi de gereklidir. Örneğin “muhayyer olmak şartıyla şu malı sana sattım” demgsi veya müşterinin “şunu, muhayyerlik şartıyla bana sat” demesi gibi. Ama İkinci olarak konuşan taraf, muhayyerlik şartım telâffuz ederse; meselâ satıcı “şu fiyatla bu malı sana sattım” der de müşteri, “benim için muhayyerlik hakkı olması şartıyla almayı kabul ettim” derse, kabulü, satıcının icâbına uygun olmadığı için satış akdi bâtıl olur. Zîrâ bu durumda satıcının icâbı şartsız, müşterinin kabulü ise şartlıdır.
Şart muhayyerliğinin taraflardan başka yabancı biri için olması durumuna gelince bu, taraflardan birinin veya ikisinin, muhayyerliği, mükellef olması kaydıyla kendileri dışındaki biri için şart koşmalarıyla olur. Örneğin, “bu malı, muhayyerlik hakkı babamda olması şartıyla şu kadar fiyatla sattım” demesi gibi. Her üç durumda da muhayyerliğin hangi şahsa âit olduğu belirtilmelidir. Meselâ “ikimizden birinin muhayyer olması şartıyla…” denilirse, şahıs belirtilmediği için akid fâsid olur. Kendisi için muhayyerlik hakkı şart koşulan kişi; satıcı da olsa, müşteri veya yabancı biri de olsa veya satıcıyla müşteri birlikte de olsalar, akdi gerçekleştirebileceği gibi feshetme yetkisine de sâhib olur. Muhayyerlik hakkına sâhib olandan başkasının, akdi feshetmesi mûtemed görüşe göre sahih olmaz. Akdi yapandan başka yabancı birinde muhayyerlik olursa, akdi yapanın muhayyerliği düşer. Ancak yabancı şahıs, muhayyerlik süresi içinde ölürse, muhayyerlik hakkı, akid yapana intikal eder. Akid yapacak taraflardan birisi başka bir şahsı vekil ederse, vekilin, müvekkilden izin almaksızın muhayyerliği karşı taraf için şart koşmaya yetkisi olmaz. Müvekkilinden izin almaksızın muhayyerliği karşı taraf için şart koşması durumunda akid bâtıl olur. Ama müvekkilinin izniyle, gerek müvekkili gerek kendi şahsı için muhayyerliği şart koşabilir.
Malikîler dediler ki: Satıcı, müşteri veya ikisinin dışındaki yabancı biri için şart muhayyerliğinin olması sahihtir. Akdi yapanlar dışında yabancı bir şahıs şart muhayyerliğine sahip olursa, akdi onaylamak veya feshetmek hakkına sahip olur. Muhayyerliği olmayanların bu işte söz hakları yoktur. Rıza da muhayyerlik gibidir. Muhayyerlik hakkı başkasına âit olmak üzere bir malı satın alan veya başkasına satan kişi için muhayyerlik hakkı kalmaz. Satışı başkasının rızası şartına bağlayan kişi için de aynı durum sözkonusu-dur. Sözgelimi “falan razı olursa bu malı şu fiyatla senden satın aldım” veya “…sattım” diyen kişi, mûtemed görüşe göre bu durumda muhayyerlik hakkını yitirir. Kendisine muhayyerlik hakkı tanınan kişi, söz sahibi olur. Satış akdini meşveret şartına bağlama durumuna gelince, yani, “falana danışmak kaydıyla bu malı şu fiyatla sana sattım” veya “…satın aldım” diyen kişi, muhayyerlik hakkını yitirmez. Danışacağını şart koştuğu kimsenin görüşüne başvurmadan da akdi onaylama veya feshetme yetkisine sâhib olur. Rıza ile meşveret sîgalari .arasındaki farka gelince; muhayyerlik veya rızayı başkası için şart koşan İcİşi, kendi rıza ve muhayyerlik hakkından feragat etmiş olmaktadır. Ama başkasına danışmayı şart koşan kişi, başkasının görüşüne dayanmayı şart koşmakla birlikte yine de söz hakkına sahip olmaktadır. Dilerse kendi başına da karar verebilir.
Kişi kendi yerine birini vekil tayin eder de vekili onun için bir şey satın alırsa, muhayyerlikte ona ortak olur. İkincisi malı teslim alıncaya dek öncekinin muhayyerliği geçerli olur. Muhayyerliğin sahih olması için satıcının, parayı teslim almamış olması şarttır. Mûtemed olan görüş budur. Nitekim bu husus ileride de açıklanacaktır.
Hanefîler dediler ki: Şart muhayyerliği akdin iki tarafı veya biri veyahut ikisi dışındaki yabancı bir şahıs için şart koşulursa sahih olur.
Satıcı veya müşteriden biri, kendileri dışındaki yabancı bir şahıs için muhayyerliği şart koşarsa kendisinin muhayyerlik hakkı sakıt olmaz. Aksine, muhayyerlikte ona ortak olur. Muhayyer kılınan yabancı, akdi iptal eder veya onaylar, muhayyerliği kendisine bırakan taraf da kendisine muvafakat ederse, yaptığı tasarruf tartışmasız sahih olur. Ama muvafakat etmezse, meselâ kendisine muhayyerlik veren taraf akdi fesheder, yabancı da akdi geçerli kılarsa bu durumda önce tasarrufta bulunanın tasarrufu geçerli olur. Her ne kadar fesih, geçerli kılmaktan daha güçlü bir tasarruf olsa da, yabancı ondan önce akdi geçerli kılarsa, yabancının tasarrufu muteber olur. Çünkü yabancı, başkasının kendisine zahmet vermediği bir ortamda tasarrufta bulunmuştur. Ancak yabancı ile kendisine muhayyerlik hakkı tanıyan taraf birlikte konuşurlar ve hangisinin daha önce konuştuğu bilinmezse bu durumda fesih, akdin geçerli kılınmasına tercih edilir. Sahih olan görüş budur.
Şart muhayyerliğinin vekil tarafından şaft koşulması da sahih olur. Bir kişi, muhayyerliği şart koşmasını emretmeksizin, kendisine bir malı satın alma konusunda bir şahsı vekil tayin eder de o vekil, bir malı gerek müvekkili, gerek kendi şahsı, gerekse yabancı biri için muhayyerliği şart koşarak satın alırsa, muhayyerlik şartı sahih olur. Ama kendi şahsı için muhayyerliği şart koşarak satın almak üzere vekil tâyin eder de müvekkili için değil de kendi şahsı için muhayyerliği şart koşarak satın alırsa, bu muhayyerlik sahih olmaz. Bu durumda muhayyerliği şart koşmaksızın satın alırsa, bu satış akdi, müvekkili için değil de kendisi için geçerli olur. Müvekkil, muhayyer olarak satmasını emreder de vekil, muhayyerliği şart koşmaksızın satarsa, bu durumda satış akdi direkt olarak bâtıl olur. Bağlayıcılığı ister tek taraftan olsun, ister iki taraftan olsun, feshe ihtimali olan bütün akidlerde şart muhayyerliği sahih olur. Bağlayıcı kaydını koymakla vasiyet akdi, kapsam dışına çıkmış oldu. Çünkü vasiyet, bağlayıcı olmayan bir akittir. Zîrâ vasiyet sahibi, sağ olduğu sürece vasiyetinden cayabilir. Lehine vasiyet edilen de, vasiyeti kabul veya reddetmekte serbesttir. Şu halde vasiyet akdinde muhayyerliğin anlamı kalmamaktadır. Âriye ile vediada vasiyet gibidirler.
o “Fesih ihtimâli olan” kaydıyla da feshe ihtimâli olmayan nikâh, talâk ve bedelsiz hul’ akidieri de kapsam dışma çıkmış oldu. Nikâh akdinin de feshe ihtimâli olduğu söylenebilir. Çünkü nikâhın, denklik ve bulûğun olmaması, irtidat ve kölelik nedeniyle feshedilmesi, akdin tamamlanmasından önce mümkündür. Ama akid tamamlandıktan sonra bağlayıcı olur. Ve fesih ihtimâli olmaz, trtidat nedeniyle feshedilmesine gelince bu, akdin tamamlanmasından sonra da olur. Ama akdi yapanların rızasıyla değil. Oysa bizim sözümüz, otomatikman değil de tarafların rızasıyla feshedilen akidlerle ilgilidir! Kendisinde muhayyerlik şartı bulunması sahih olan akidieri onaltı maddede toplayabiliriz:
1- kâr. Bu, fesih ihtimâli olan bağlayıcı bir akittir.
2- Müzâraa,
3- Müsakât. Müzâraa ile birlikte bu ikisi (bir nevi) icardır.
4- Kısmet. Bu bir bakıma satıştır. Yeri geldiğinde bununla ilgili geniş açıklama inşâallah verilecektir.
5- Mal üzerinde sulh olmak.
6- Zevcenin muhayyerliği şart koşması durumunda bir mal karşılığında hul’ etmek. Çünkü bu durumda hul’ akdi, kadın tarafından değil de koca tarafından bağlayıcı bir akid olmaktadır. Koca tarafından verilen karşılık yemindir ki, onun fesih ihtimali yoktur. Kadın tarafından verilen karşılık ise bir maldır ki, fesih ihtimâli vardır. Dolayısıyla kadının kendi şahsı için muhayyerliği şart koşması sahih olur.

7- Rehin. Eğer rehin alan kişi, muhayyerliği şart koşarsa, muhayyerlik, bu akitte sahih olur. Çünkü rehin, her ne kadar fesih ihtimâli olan bağlayıcı bir akitse de bu akid, rehin alan için bağlayıcıdır. Rehin bırakan kişi için asla bağlayıcı değildir. Çünkü o, dilediği zaman malını rehin olmaktan çıkarabilir. Şu halde onun, muhayyerlik şartını ileri sürmesinin bir anlamı yoktur.
8- Şahsa veya mala kefil olmakta da muhayyerlik vardır. Kefalette muhayyerlik   kendisi için kefil olunan kimseyle kefil için vardır.
9- Havale. Havale edilenle, kendisine havale edilen şahıs için muhayyerlik vardır. Çünkü havale, kendisine havale edilen kişinin rızası şartına bağlıdır. Onun muhayyerlik hakkı vardır.
Kefalet ve havalede muhayyerlik süresinin üç günden fazla olması, İmam Âzam’a göre caizdir. Çünkü o bu süreyi, kendi nezdindeki kararaştınlmış süreden istisna etmiştir.                 ;
10- Borçtan ibra etmek. Meselâ alacaklı, “muhayyer olmam kaydıyla seni borçtan ibra ettim” derse, bu sahih olur. Bazıları, ibrada muhayyerliği şart koşmanın bâtıl olduğunu söylemişlerdir.
11- Şuf’a.
12- Vakfetmek (Bu ebu Yûsuf’a göredir). Ebû Hanîfe’ye göre bu, bağlayıcı olmayan bir akittir. Bu akitte muhayyerlik şartını koşmak anlamsızdır.   İmam  Muhammed,   bu  akdin  her  ne  kadar  bağlayıcı  olduğunu söylemekteyse de muhayyerlik şartı koşulmamasından yanadır.
13- Bir mal ödemesi karşılığında köle ile efendisi arasında mükâteblik akdi yapmak.
14- Bir mal karşılığında köleyi azâd etmek.
15- İkâle akdi.
16- Satış akdi.
Kendisinde muhayyerlik şartı koşulması sahih olmayan akidlere gelince bunlar on tanedir:
1- Nikâh.
2- Yemin.
3- Adak.
4- Sarf.
5- Selem.
6- Bir mal karşılığı olmaksızın talâk (boşama). Bir mal karşılığı olmaksızın hul de böyledir.
7-  Vekâlet.
8- Vasiyet.
9-  Karşılıksız hîbe akdî.
10- İkrar: Bir kişi muhayyerlik kabul etmeyen bir ikrarda bulunur da muhayyer olmasını şart koşarsa, muhayyer olmaksızın ikrarından ötürü bağlı olur. Kendisi için ikrarda bulunduğu kişi, onun muhayyerliğini onaylasa da onaylamasa da muhayyer olmaz ve ikrarı ile bağlı olur. Ama muhayyerlik kabul eden bir ikrarda bulunursa, meselâ bir satış akdini yaptığını ikrar ederse muhayyerlik hakkı doğar. Bu muhayyerlik, ikrar açısından değil de satış akdi açısından sahih olur. Çünkü aslı itibariyle ikrar, muhayyerlik kabul etmez. Ancak ikinci taraf onu onaylarsa veya sözünü kanıtlarsa, muhayyerliği sahih olur.
Hanbelîler dediler ki: Şart muhayyerliği akdin yapıldığı esnada veya akdin yapılmasından sonra ama, kesinleşmesinden önce sabit olur. Muhayyerlik şartını koşmaksizın taraflar meclisten ayrıldıktan sonra akid kesinle-şir. Akid kesinleştikten sonra muhayyerlik hakkı sakıt olur. Satış akdini yapanların ikisi veya birisi veya ikisi dışındaki yabancı birisi için muhayyerliği şart koşmaları sahih olur. Akdin taraflarından birinin kendi şahsı için veya kendi şahsını safdışı etmeksizin akid dışındaki yabancı biri için muhayyerlik şartını koşması sahih olur. Sözgelimi “kendim için değil, Zeyd için muhayyerliği şart koşuyorum” derse, bu sahih olmaz. Çünkü muhayyerlik, akid taraflarının yararına meşru kılınmıştır. Akid dışındaki yabancınınsa bu işte bir nasibi yoktur. Dolayısıyla yabancının yalnız başına muhayyer olması sahih olmaz. Akdi yapan taraflardan biri, kendini safdışı etmeksizin “Zeyd için muhayyerliği şart koşuyorum” derse, bu muhayyerlik sahih olur. Aynı şekilde hem kendi şahsı ve hem Zeyd için muhayyerliği şart koşarsa, meselâ “ben ve Zeyd muhayyer olmamız şartıyla satın aldım” veya “…sattım” deme durumunda da muhayyerlik sahih olur. Böyle demekle kendi adına asaleten, Zeyd adına da vekâleten muhayyerliği şart koşmuş olur ki, hem asil hem de vekil, akdi feshetme veya geçerli kılma hakkına sâhib olurlar.
Bir kişi, kendisi için bir mal satın alması amacıyla birini vekil tâyin eder de o vekil, müvekkili için muhayyerlik şartını koşarak bir mal satın alırsa,  müvekkil için muhayyerlik sabit olur. Müvekkili için değil sâdece kendisi için şart koşarsa veya yabancı biri için şart koşarsa sahih olmaz. Zîrâ bu gibi hususlarda vekilin başkasına vekâlet verme yetkisi yoktur.

Şart Muhayyerliğinin Süresi

Şart muhayyerliğinin süresinin ne kadar devam edeceği hususunda mezheblerin farklı görüşleri aşağıda anlatılmıştır*132).

(132) Hanefıler dediler ki: Şart muhayyerliği, süre bakımından üç kısma ayrılır:
1- Birinci kısım, ittifakla fasittir ki o da iki nevidir:
a) Muhayyerliği şart koşarken meçhul bir süreden bahsetmek. Örneğin, “günlerce veya ebediyyen muhayyer olmam şartıyla bu malı satın aldım” demek gibi.
b)  Süreden hiç bahsetmeksizin salt olarak muhayyerliği şart koşmak. Örneğin süreden sözetmeksizin “muhayyer olmam şartıyla bu malı satın aldım” demek gibi. Bu örnekte görüldüğü gibi akidle birlikte süresiz, salt bir muhayyerliği şart koşmak, akdi fâsid kılar. Ama akidle birlikte şart ko-şulmazsa, meselâ adamın biri, müşterisine bir malı, muhayyerlik şartını koş-maksızın satar da, bir müddet sonra o müşteriye rastlayıp süre belirtmeksizin “sen muhayyersin” derse müşteri, kendisine muhayyerlik verilen o meclisten (yerden) ayrılmadıkça muhayyerlik hakkına sahip olur. Bundan da anlaşılıyor ki Hanefîlere/göre muhayyerliğin akidle birlikte söylenmesi şart değildir. Aradan uzun bir süre de geçse akitten sonra bile muhayyerlik şartını koşmak fayda verir. Ama akitden önce olursa, meselâ satıcı “yapacağımız satış akdinde seni muhayyer kılıyorum” der de bundan bir süre sonra müşteri, ondan bir mal satın alır ve ilk şartla yetinerek muhayyerliği şart koşmazsa, bu durumda muhayyerlik hakkı sabit olmaz.
2- İkinci kısım şart muhayyerliği ittifakla caizdir ki, bunda üç gün veya daha az bir muhayyerlik süresinden söz edilir.
3- Üçüncü kısım şart muhayyerliğinde ihtilâf vardır ki bu, şöyle demekle olur: “Bir veya iki ay süreyle muhayyer olmam şartıyla bu malı sattım” veya “…satın aldım” demek gibi. Ebû Hanîfe, bunun fâsid bir şart olduğunu söylerken Ebu Yûsuf ile Muhammed, caiz olduğunu söylemişlerdir. Üç günden fazla bir süre için muhayyerliği şart koşmak, sürenin taraflarca bilinen bir süre olması kaydıyla “İmâmeyn”e göre sahih olur. Ebû Hanîfe’ye göre sahih olmaz; akid ve fâsid veya askıda (mevkuf) kalır. Satıcıyla müşteriden biri, bu akdi feshedebilirler. Ancak muhayyerlik hakkına sâhib olan kişi, üç gün içinde, dördüncü gecede bile olsa bu akdi onaylayacak olursa, akid sahih duruma dönüşür.
Bu hükümler açısından nakid muhayyerliği de şart muhayyerliği gibidir. Nakid muhayyerliği; kişinin, satın aldığı bir malın parasını üç gün içinde ödemediği takdirde malı geri vermeyi peşinen şart koşmasidir. Bu şart sahihtir. Malın bedelini ödemediği takdirde satış fâsid olur. Eski hâlinde duruyorsa malı geri vermesi gerekir. Ama o mal üzerinde tasarrufta bulunmuşsa, meselâ satmışsa ve vâdesi gelince parasını ödememişse, birinci satış akdi ke-sınleşir ve bedelini ödemesi gerekir. Eğer yanındaki malın değeri eksilmişse, satıcı muhayyer olur: Dilerse başkaca bir para almaksızın, malını eksik değerli haliyle alır; dilerse malın bedelinin tümünü alır. Ama dört güne kadar parasını ödememe şartıyla bir malı satın alırsa alış-veriş çözülür. Ebû Hanı-fe’ye göre bu şart sahih değildir.
Bu akid, fâsid veya askıya alınmış (mevkuf) durumda vâki olursa taraflardan her biri bu akdi feshetme hakkına sahib olurlar. Ancak müşteri, üç gün içinde parayı öderse, akid sahih bir akde dönüşür. Müşteri gibi satıcı için de nakid muhayyerliği vardır. Meselâ satıcı, bir malı satıp parasını aldıktan sonra üç gün içinde bu parayı iade ettiği takdirde aralarında satış akdi yapılmış sayılmayacağını şart koşarsa, bu şartı

sahih olur. Ama dört güne kadar bir muhayyerlik süresini şart koşarsa, Önceki örnekte de olduğu gibi sahih olmaz.
Mâlikîler dediler ki: Şart muhayyerliğinin süresi, satılan mala göre dört kısma ayrılır:
1- Akar satışındaki muhayyerlik. Akardan maksat, arazi ve araziye tâbi bina ve ağaçlardır. Akar satışlarında muhayyerlik süresi otuz altı veya en fazla otuz sekiz güne kadar uzar. Muhayyerlik süresi bundan daha fazla olursa akid fâsid olur. Bu muhayyerliğin, satın alınan şeyin durumunu denemek, ya da fiyatı düşünmek amacıyla olması arasında bir fark yoktur. Mezheb ehli cumhurun görüşü budur. Ama akarlarda muhayyerlik, fiyatı düşünme amacıyla olunca, muhayyerlik süresi üç gündür diyenler, bu görüşe muhaliftirler.
2- Elbise ve benzeri ticâret mallarının satımındaki muhayyerlik süresi üç günden beş güne kadardır. Bundan daha fazla süreli olursa, akid fâsid olur.
3- Hayvan satımındaki muhayyerlik. Yalnız hayvanlar konusunda meseleyi biraz detaylandırmak gerekmektedir. Şöyle ki: Hayvanlar, sığır, davar  ve  kuşlar  gibi   binek  grubundan  değillerse,   bunların   satımındaki muhayyerlik süresi, ticâret eşyalarında olduğu gibi, üç günden beş güne kadardır. Binek grubundaki hayvanların satımındaki muhayyerlik süresi, pahalı veya ucuz olduklarının anlaşılması, ya da binilmesi bilinmekle beraber semiz olup olmadıklarını öğrenmek içinse, yine üç günden beş güne kadar olur. Eğer muhayyerlik süresi binme hâlini öğrenmek içinse, bu şöyle olur: Binme durumunu öğrenmek, ya şehir içinde veya şehir dışında olacaksa muhayyerlik, iki beridlik (20160 m.) bir mesafe kadar olur. Daha fazla olamaz. Bazıları, binek hayvanlarının satımındaki muhayyerlik süresi üç gün veya mutlak olarak buna yakın bir süredir derler. Bu muhayyerlik, binmek için de, başka amaçlar için de aynıdır. Gün ve berid ölçülerine gelince bunlar, binek hayvanlarının satımına mahsustur.
4- Köle satımında muhayyerlik süresi, sekiz günden on güne kadardır.
Her gruba göre kararlaştırılmış süreden fazla süreli bir muhayyerliğin şart koşulması durumunda satış akdi fâsid olur. Süresi meçhul olarak muhayyerliğin şart koşulmasiyla da akid fâsid olur. Sözgelimi “bu eşyayı sana sattım. Ama yağmur yağıncaya veya seferde bulunan Ahmet gelinceye kadar ben muhayyerim” diyen kişi, Ahmed’in geleceği zamanı bilmezse akid fâsid olur.
Satış akdinin kesinleşmesinden önce muhayyerliği şart koşmak sahih olacağı gibi, akdin kesinleşmesinden sonra da şart koşmak sahih olur. Adamın biri, başka birine bir mal satar ve satış akdinin tamamlanmasından sonra, bu satışla ilgili olarak müşteriye muhayyerlik tanırsa, ya da müşteri kendisine “bu akdi geçerli kılmak veya reddetmekte muhayyersin” diyerek muhayyerlik hakkını tanırsa sahih olur ve yeniden yapılmış bir akid gibi sayılır.
Muhayyerlik hakkı satıcı tarafından müşteriye tanındığında satıcı, müşteriye: “Muhayyerlik sana âit olmak üzere bu malı sana sattım”; müşteri tarafından satıcıya tanındığında ise müşteri, satıcıya; “Muhayyerlik sana âit olmak üzere bu malı benden satın al” demiş gibidir.
Akdin kesinleşmesinden sonra muhayyerliği şart koşmanın sahih olması için müşterinin, parayı satıcıya ödemiş olması gerekir. Mûtemed olan görüş budur. Parayı ödememişse, muhayyerlik şartı sahih olmaz. Çünkü bu durumda para, müştekinin zimmetindeki bir borç olmaktadır. Bu paranın karşılığında kendi ihtiyarı ile bir mal satın almıştır. Akdin feshedilmesi durumunda bu malı geri verme ihtimâli vardır. Bu durumda satıcı, sabit olmayan tehirli bir şey karşılığında kendisi için vâcib olan bir şeyi feshetmiş olmaktadır ki, bu caiz değildir. Satılan malın, muhayyerlik hâlinde akdin tamamlanmasından sonra tazmin edilmesi müşteri için zorunludur. Zîrâ bilindiği gibi bu, yeni bir satış akdidir. Muhayyerliği, ister müşteri satıcıya veya isterse satıcı müşteriye tanımış olsun, satılan malda meydana gelen bir noksanlıktan müşteri sorumlu olur.
Şâfiîler dediler ki: Muhayyerlik şartına bitişik olması ve peşpeşe olması kaydıyla muhayyerlik süresi üç gün veya daha az bir süredir. Akdi yapan kişi, muhayyerliği “günlerce” veya “ebediyyen” diyerek belirsiz bir süre için şart koşarsa, akid bâtıl olur. “Yarından itibaren muhayyer olmam şartıyla bu malı sana sattım” diyerek muhayyerlik süresinin, muhayyerliğin şart koşulduğu âna’bitişik olmaması durumunda da akid bâtıl olur. Yine aynı şekilde muhayyerliğin üç gününden sâdece birinin, muhayyerliğin şart koşulduğu âna bitişik olması durumunda da akid bâtıl olur. Meselâ Perşembe günü satış akdi yapıldığında üç günlük muhayyerlik şartı koşulur ve bu üç günden biri sadece Perşembe günü geçerli olur da diğer iki gün cumartesi ve pazar günleri olarak belirlenirse, satış akdi batıl olur. Geceler, günlere dahil edilmez. Akid taraflarından biri “üç gün süreyle muhayyerim” derse, bu muhayyerliği üçüncü günün bitiminde (gün batışında) sona erer. O günün gecesi, muhayyerlik süresine dahil olmaz. Hesap zarureti dolayısıyla sâdece birinci ve ikinci günlerin geceleri, muhayyerlik süresine dahil edilirler. Çünkü ikinci güne ulaşmak için, arada birinci günün gecesinin geçmesi gerekir. Üçüncü günün gecesinin de muhayyerlik süresine dâhil edileceği şart koşulursa, akit bâtıl olur.
Hanbelîler dediler ki: Muhayyerlik süresinin belirli olması şarttır. Bu süre için bir sınır yoktur. Akid tarafları dilerlerse bir ay, bir yıl ve daha fazla süre için muhayyerliği şart koşabilirler. Sahih olmayan, bu muhayyerliğin belirsiz bir süre için taraflarca şart koşulmasıdir. Meselâ satıcı, “bu malı sana sattım. Ama dilediğim zaman veya falan şahıs dilediği zaman veya yağmur yağdığı, ya da rüzgâr estiği zaman muhayyerim” derse veya taraflardan biri süre belirtmeksizin “ben muhayyerim” derse, veyahut her iki taraf da hasad zamanına dek muhayyerliği şart koşarlarsa, bu durumda muhayyerlik şartı geçersiz olur. Ama şartın fâsid olmasına rağmen yapılan akid sahih olur. Muhayyerliği, peşpeşe olmayan bir süre için şart koşarlarsa; meselâ, günaşırı olarak on gün muhayyer olmayı şart koşarlarsa, muhayyerlik sâde-jge ilk gün için sahih olur. Muhayyerlik süresinin başlangıcı, akdin yapıldığı andan itibaren başlar. Akid meclisinden ayrıldıktan sonra başlamasını şart koşarlarsa, meçhullüğünden dolayı sahih olmaz. Çünkü akid meclisinden ne zaman ayrılacakları belli değildir.
Satılan Mal, Muhayyerlik Süresi İçinde Satıcının Mülkiyetinden Çıkar Mı?

Satılan mal, muhayyerlik süresi içinde satıcının mülkiyetinden bazı imamlara göre çıkar, bazılarına göre ise çıkmaz. Bu görüşlere ilişkin geniş açıklama aşağıda verilmiştir.

(133) Hanbelîler dediler ki: Hem şart muhayyerliği ve hem meclis muhayyerliği süreleri içinde mülkiyet, müşteriye intikâl eder. Akdi yapanların her ikisi de muhayyer olsalar veya satıcı, ya da müşteriden sâdece biri muhayyer olsa bile, bu muhayyerlik süresi içinde mal, satıcının mülkiyetinden çıkar. Satılan mal, anılan her iki muhayyerlik süresi içinde telef olur veya bir kusur nedeniyle değeri eksilirse, bu mal ya ölçekle ölçülerek veya tartılarak veya sayılarak veya uzunluğu ölçülerek satılmıştır, ya da hiç tartılmadan veya sayılmadan veya ölçülmeden satılmıştır. Eğer ölçülerek, tartılarak veya sayılarak satılmış ve müşteri de bunu eliyle teslim almışsa, tazmini müşteriye âit olur. Çünkü artık o mala sahip olmuş ve eline geçirmiştir ki, artık o malın sorumlusu da kendisi olacaktır. Ama kabzedip teslim almamışsa, satıcı o malı tazmin eder. Eğer bu mal hiçbir şekilde ölçülmeksizin satılmışsa, tazmin edilmesi iki durumda müşteriye âit olur:
a) Müşteri malı, eline geçirip teslim almış olmalıdır.
b) Malı teslim almamış olduğu halde, bu teslim almama durumu satıcının engellemesinden dolayı olmamalıdır. Teslim almak istediği halde satıcı tarafından engellenirse, bundan satıcı sorumlu olur. Satılan mal, müşterinin elinde telef olursa, muhayyerlik düşer ve malın bedelini ödemekle yükümlü olur. Muhayyerlik süresi içinde mülkiyetin müşteriye intikal etmesiyle birlikte mülkiyetin sonuçları da müşteriye intikal eder. Meselâ, muhayyerlik şartıyla bir hayvan satın alan kişi, o hayvanın ihtiyaçlarını temin etmekle de yükümlü olur. Alıp satmamaya yemin eden bir kişi, muhayyerliği şart koşarak satsa veya satın alsa, bu işte ahş-veriş niteliği mevcûd olduğu için yeminini bozmuş olur. Satılan malın mülkiyeti nasıl müşteriye intikal ediyorsa, bu malın karşılığında müşteri tarafından ödenen para üzerindeki mülkiyet de satıcıya intikal eder. Şuf’adar, muhayyerlik şartıyla satılan bir malı, muhayyerlik süresi içinde alma hakkına sâhib olamaz. Her ne kadar bu malın mülkiyeti müşteriye intikal etmiş olsa da, bu böyledir. Çünkü muhayyerlik şartı ile satılmış olması, müşterinin o mal üzerinde tasarrufta bulunmasına engeldir. Böyle olunca da müşterinin o mal üzerindeki mülkiyeti, kısır bir mülkiyet olmaktadır. Adamın biri, muhayyer olmak şartıyla bir ev satın alırsa, muhayyerlik süresi geçinceye kadar şuf’adârın o evi almaya hakkı olmaz. Satılan maldan üreyen şeylere gelince, buna ilişkin tafsilât vardır: Satılan maldan üreyen şey, ya ona bitişik veya ondan ayrı olur. Meyve, yavru ve süt gibi ondan ayrı ürünler olurlarsa, satılan mal henüz satıcının elinde bulunsa bile bunlar müşteriye ait olurlar. Satıcının yanında telef olmuş, fakat bu satıcının aşırı ihmalkârlığı veya tecâvüzü nedeniyle meydana gelmemişse, müşteriye tazminat ödemez. Çünkü o mal, satıcının yanında emânettir. Aşırı ihmâli veya tecâvüzü ile telef etmedikçe sorumlu olmaz.
Şâfiîler dediler ki: Alış verişi yapanlardan yalnızca biri muhayyer olunca, satılan mal satıcının mülkiyetinden çıkar. Muhayyerlik satıcı içinse, satılan mal onun mülkiyetinden çıkmaz. Muhayyerlik müşteri içinse, satılan mal müşterinin mülkiyetine intikal eder. Eğer her ikisi beraberce muhayyer iseler, satılan malın mülkiyeti askıda kalır. Satış tamamlanınca da mülkiyetin, satış akdinin yapıldığı andan itibarenmüşteriye âit olduğu açığa çıkar. Satış akdi feshedilince de o mal, satıcının mülkiyetinden hiç çıkmamış gibi olur. Bu muhayyerliğin, şart muhayyerliği veya meclis muhayyerliği olması arasında bir fark yoktur.
Satılan maldan elde edilen faydalar, süt gibi ondan ayrı da olsa, muhayyerlik süresi içinde meydana gelen karnındaki yavrusu gibi ona bitişik de olsa, bu faydaların mülkiyeti muallakta kalır. Muhayyerlik süresi sonunda asıl mala sâhib olan kişi, bu faydalara sahip olur. Muhayyerlik süresinden önce meydana gelen karnındaki yavru da anasıyla birlikte satılmış olur ki, onun statüsüne tâbi olur. Karnındaki yavru dışında, satılan mala bitişik faydalara gelince, akdin geçerli kılınması veya reddedilmesi bakımından asıl satılan mala tâbi olurlar.
Satılan malın muhayyerlik süresi içinde semavî bir âfetle telef olması, ya malın teslim alınmasından önce ya da sonra olur. Eğer malın teslim alınmasından önce olursa, ister her ikisi ister birisi muhayyer olsunlar, her halükârda satış akdi infisah eder. Matın teslim alınmasından sonra olursa, muhayyerlik ya sâdece satıcı için veya sâdece müşteri için veyahut da her ikisi için olur. Muhayyerlik eğer, satıcı içinse akid infisah eder ve müşteri de ödediği parayı geri ister (ve alır). Aldığı para, telef olan malın değerinden fazlaysa, satıcı farkı geri almak için müşteriye başvurur. Muhayyerlik eğer müşteri içinse veya her ikisi içinse muhayyerlik devam eder. Müşterinin onaylamasıyla akid tamamlanırsa, satıcı müşteriye malın fiyatını ödemekle yükümlü olur. Eğer müşteri onaylamazsa, mahn değerini vermekle yükümlü olur.
hanefîler dediler ki: Muhayyerlik ya satıcı veya müşteri veyahut her ikisi için olur. Eğer satıcı içinse, satılan mal, muhayyerlik süresi zarfında onun mülkiyetinden çıkmaz. Bu hükümde ittifak vardır. Bu mal karşılığında müşterinin ödemiş olduğu paraya gelince, bu para müşterinin mülkiyetinden çıkar ki bunda da ittifak vardır. Müşterinin mülkiyetinden çıkar ama satıcının mülkiyetine girer mi? İşte bunda ihtilâf vardır. Bu durumda müşteri onu ya alacak veya satıcının elinde bırakacaktır. Teslim alır da elinde telef olursa, satıcıya kıymetini vermekle yükümlü olur. Kıymetlendirmede, malın telef olduğu günün piyasası değil, malı teslim aldığı günkü piyasa esas alınır. Bu durumda müşterinin, kendisinde bir artma, ya da eksilme meydana gelen malı, satıcıya teslim etmesi gerekir. Bu durumun meydana gelişi, satış akdinin devam etmesi veya feshedilmesiyle de olsa hüküm aynıdır. Satıcı, muhayyerlik süresi içinde satış akdini fesheder ve satılan mal müşterinin elinde kalır da sonra telef olursa dahi müşteri, o malın değerini ödemekle yükümlü olur. Ama muhayyerlik süresi geçtiği halde akid feshedilmez ve satılan mal da telef olursa, müşteri mahn değerini değil, (kararlaştırdıkları) fiyatı öder. Çünkü sürenin dolması nedeniyle muhayyerlik hakkı düşmüş ve satış akdi kesinleşmiş olur. Satılan mal, satıcının dindeyken değerini eksiltecek bir kusura mâruz olursa, satıcının muhayyerlik şartı bozulmaz. Çünkü maldaki bu kusurun meydana gelişi onun eseri değildir. Bu nedenle de o sorumlu olmaz. Bu durumda müşteri muhayyer olur. Dilerse malı, anlaştıkları fiyatla alır, dilerse satış akdini fesheder. Ama malda meydana gelen kusur, satıcının fiiliyle olmuşsa, bundan satıcı sorumlu tutulur. Malda meydana getirdiği noksanlık oranında, kendisine ödenecek paradan-eksiltme yapılır. Muhayyerlik kendisinde olduğu zaman, mal, satıcının elinde telef olursa satış akdi infisah eder. Ne satıcıya, ne de müşteriye bir şey gerekmez.
Muhayyerlik hakkı müşteri veya akdin tarafları dışındaki yabancı bir şahıs için olursa, satın alınan mala karşılık verilen bedel, müşterinin mülkiyetinden çıkmaz. Bu hükümde ittifak vardır. Ama bu durumda satıcının mülkiyetinden çıkan mebi’ (satılan mal), müşterinin mülkiyetine girer mi, girmez mi? Ebû Hanîfe, müşterinin mülkiyetine girmeyeceğini söyler. Çünkü bu mal, satıcıya vereceği paranın da kendi mülkiyetinde olmasıyla birlikte müşterinin mülkiyetine girecek olursa her iki bedel, akdi yapanlardan sâdece birisinin mülkiyetinde toplanmış olacaktır ki, karşılıklı bedelleşme akitleriyle ilgili olarak şer’î platformda böyle bir kural yoktur. Çünkü karşılıklı bedelleşme (muâvaza) akitleri, malla semenin (bedelinin) mülkiyetlerinin değişiminde taraflar arasında eşitliği öngörür. İmameyn ise, satılan mahn, muhayyerlik süresi içinde müşterinin mülkiyetine gireceğini söylemişlerdir. Çünkü (satıcının mülkiyetinden çıktığına göre) müşterinin mülkiyetine de girmeyecek olursa, kimsenin mülkü olmayan bir mal hâline gelecektir. Buna cevaben denir ki: Hayır bu maİ sahipsiz sayılmaz. Çünkü satıcının mülkiyeti, halen bu malla ilintilidir. Şu da var ki; bu malın müşterinin mülkiyetine girmemesi, mülkiyetle ilgili bazı sonuçların müşteriye intikal etmesine engel olmaz. Bu malla ilgili gerekli harcamaları yapmak müşteriye âit olur ki bunun vâcib olduğu hususunda icmâ edilmiştir. Muhayyerlik süresi zarfında müşteri bu mal üzerinde tasarrufta bulunursa, bu tasarrufu caiz olur. Bu tasarrufu, akdi onaylaması demektir. Müşterinin mülkiyetine girse de girmese de hüküm budur. Malı teslim alır da elinde telef olursa, satıcının muhayyerliğindeki durumun tersine olarak mahn değerini değil de, aralarında kararlaştırmış oldukları fiyatını ödemekle yükümlü olur. Çünkü satıcının muhayyer olması durumunda, satılan mal müşterinin elinde telef olursa, malın değerini müşterinin satıcıya ödemesi gerekir. İki durum arasındaki farka gelince; birincisinde mal, müşterinin elinde telef olmuştur. Böyle olunca da bu malın telef olması İçin önceden malda bir ayıp, bir hastalık ve benzeri bir kusurun meydana gelmiş olması gerekir. Ayıplanan ve kusurlanan malı bu durumda geri vermek olmaz ve satış akdi malın bedelinin müşteri tarafından ödenmesi gerekli olduktan sonra kesinleşir ve geçerli olur ki, bundan sonra mal geri verilemez. Ama muhayyerliğin satıcıya âit olması durumunda hüküm, bunun tersi olur. Malın telef olmasından önce meydana gelen ayıp ve kusur, muhayyerlik süresi içinde satıcının malı geri istemesine engel teşkil etmez. Malın telef olmasıyla satış akdi bâtıl olur ve parası da müşterinin zimmetinde takarrür etmez ve kıymeti sabit olur. Semen ile kıymet arasındaki farka gelince; semen, (yani satın alınan mala karşılık olarak verilen para veya başka bir şey); malın değerinden az da olsa çok da olsa, akid taraflarının üzerinde anlaşmış oldukları fiyattır. Kıymete gelince o, bir şeyin ne fazla, ne de eksik olarak kendisiyle değeri takdir edilen şeydir. Müşterinin dindeyken malda bir kusur meydana gelirse bu kusur, hastalık gibi giderilmesi mümkün bir şey ise ve muhayyerlik süresi içinde durum düzelirse müşterinin muhayyerliği devam eder. Ama malda meydana gelen hastalık düzelmezse, satış akdi kesinleşir. Müşterinin muhayyer olarak satın almış olduğu malda, dindeyken bir kusur meydana gelirse ve bu kusurun giderilmesi de mümkün olmazsa, o zaman müşteri malın kıymetini değil de semenini (aralarında anlaşmış oldukları bedelini) ödemekle yükümlü olur. Ama muhayyerlik satıcı İçin olursa, müşterinin, malın kıymetini ödemesi gerekir. Malda meydana gelen kusurun semavî bir âfet nedeniyle veya müşterinin fiiliyle veyahut yabancı birinin fiiliyle olmuş olması arasında hüküm bakımından fark yoktur. Ama muhayyerliğin müşteride olması durumunda, malda meydana gelen kusurun, satıcının fiiliyle olması hususunda ihtilâf vukûbulmuştur. İmam Muhammed der ki: Bu durumda müşterinin muhayyerliği, eskisi gibi devam eder. Dilerse satış akdini onaylar, malda meydana gelen noksanlığın değer farkını alır; dilerse satış akdini reddeder. İmam Âzam ile İmam Ebû Yûsuf, bu durumda satış akdinin gerçekleşeceğini söylemişlerdir. Satılan mal tarla, hayvan veya başka bir eşya gibi kıymet ile takdir edilebilen bir malsa, müşteri, satıcıdan değer eksikliği farkını alır. Satılan mal, diyelim ki gümüş gibi emsali ile takdir edilebilen bir mal İse ve satıcı ya da müşteri bu malda bir kusur meydana getirmişlerse, karşı tarafın bu kusurdan ötürü değer farkını alması helâl olmaz. Çünkü bu fark, ribâdır. Satılan mal, diyelim ki gümüşten yapılma birkaç bilezik ise ve müşteri de muhayyerlik hakkına sahip olarak bunları teslim aldıktan sonra satıcı bunları kıracak olursa bu durumda müşterinin, bedelde meydana gelen eksikliği para olarak alması helâl olmaz. Ama değer eksikliği farkını talep etmeksizin malı teslim alıp akdi kesinleştireceği gibi, malı satıcıya teslim edip, aynı bileziklerin emsallerini veya kıymetlerini tamamen alma muhayyerliğine de sahiptir.
Muhayyerliğin hem satıcı ve hem müşteri için olmasına gelince, bu durumda satılan mal satıcının, bu mal karşılığında verilen bedel de müşterinin mülkiyetinden çıkmaz. Bu hüküm, ittifakla sabittir. Taraflardan biri, muhayyerlik süresi içinde akdi feshederse satış bozulur. Yine taraflardan biri, onaylarsa kendisine nisbetle akid bağlayıcı olur. Diğer tarafın muhayyerliği devam eder. Muhayyerlik süresinin bitimine kadar taraflardan ne bir onay ve ne de bir fesih vukûbulmaz, aksine her ikisi de susarlarsa, süre bitince akid kesinleşir.
Taraflardan biri onaylar, diğeri feshederse, isler fesih önce olsun, ister onay önce olsun, ikisi arasındaki satış akdi bâtıl olur. Müşterinin teslim almasından önce mal telef olursa, satış akdi bâtıl olur. Satın alınan malın bedeli bir eşya ise ve satıcı onu teslim almadan telef olursa satış akdi bâtıl olur. Aynı şekilde teslim alındıktan sonra satılan mal veya bedeli telef olursa yine satış akdi bâtıl olur. Ancak teslim alan kişi, teslim aldığı şeyin kıymetini ödemekle yükümlü olur.
Sonra mebi’de (satılan malda) meydana gelen fazlalıklar, muhayyerlik süresi zarfında askıda kalır. Satış akdi kesinleşirse bu fazlalıklar da asıl malla birlikte müşteriye âit olur. Aksi takdirde satıcıya aittir. Satış akdini fesheden ve etmeyen durumlarla ilgili açıklama, ayıp muhayyerliği bahsinde gelecektir.
Malikîler dediler ki: Muhayyerlik hakkı yalnız satıcı veya yalnız müşteri veya her ikisi için birlikte olursa, ya da ikisi dışındaki yabancı bir şahıs için olursa satılan mal, muhayyerlik süresi içinde satıcının mülkiyetinden çıkmaz. Mûtemed olan görüş budur. Akdin kesinleşmesiyle mülkiyet, satıcıdan müşteriye intikal eder. Sonra muhayyerlik hakkı ya satıcı için, ya müşteri için veya her ikisi için olur. Muhayyerlik hakkı satıcıda olduğu halde müşteri, malı teslim almışsa ve bu malın zayi olduğunu iddia ederse, üç durumda bu malın bedelini tazmin etmekle yükümlü olur:
1- Satılan mal kaybedilen bir mal olur. Yani sağlam olarak saklanması mümkün olan bir mal olur. Elbise ve zînet gibi. Bu mallar, sağlam olarak saklanması mümkün olan mallardır. Bu durumda müşteri, teslim almış olduğu malın zayi olduğunu iddia eder ve bu iddiasını doğrulayan bir belge ibraz edemezse, malın bedelini tazmin etmekle yükümlü olur. Ama belge ibraz ederse, tazminatla.yükümlü olmaz. Aksine, satıcı tazminatla yükümlü olur.
2- Satılan mal kaybedilen bir mal olmaz. Yani sağlam olarak saklanması mümkün olmayan bir mal olur. Örneğin hayvan gibi. Hayvanı telef etmedikçe veya kesip yemedikçe gözlerden saklamak mümkün olmaz. Bu durumda müşteri, teslim almış olduğu bu malın zayi olduğunu iddia eder, ama yalan söylediği beyyine ile sabit olursa; meselâ “falan gün hayvan zayi oldu” diye iddia eder de, tanıklar o günden sonra hayvanı

müşterinin yanında gördüklerine veya onu kesip yediğine, telef ettiğine tanıklık ederlerse bedelini tazmin etmekle yükümlü olur. Satıcı sorumlu olmaz.
3- Satılan mal yine saklanması mümkün olmayan bir mal olur ve teslim aldıktan sonra zayi olduğunu iddia eder, ama doğru veya yalan söylediğine ilişkin bir beyyine bulunmazsa, yemin etmesi gerekir. Yalanla itham edilse de edilmese de yemin etmesi gerekir. Yalnız eğer yalancılıkla itham edilirse, “malın zayi olduğuna ve bunda da kendisinin bir taksiri olmadığına”; eğer yalancılıkla itham edilmezse “taksin olmadığına” yemin etmelidir. Yemin etmeye yanaşmazsa, malın bedelini tazmin etmekle yükümlü olur. Bundan anlaşıldığı üzere, müşteri üç durumda, satıcı ise iki durumda malın bedelini tazmin etmeye mahkûm edilir:
1- Satılan mal, saklanması mümkün olan bir mal olur, ama zayi olduğu hususunda müşteri beyyine getirirse, bu durumda satıcı tazminat ödemekle yükümlü olur.
2- Satılan mal, saklanması mümkün olmayan bir mal olur. Ama zayi olduğunu iddia eden müşterinin yalan söylediğini ispatlayan bir delil bulunmazsa ve ayrıca yemin de ederse satıcı, tazminat ödemekle yükümlü olur.
Tazminat ödemede, en fazla miktar esas alınır. Eğer satıcıyla müşteri arasında kararlaştırılan fiyat, malın değerinden fazlaysa, tazminat olarak malın fiyatı ödenir. Eğer malın değeri fiyatından fazlaysa, tazminat olarak malın değeri ödenir. Ancak birinci durumda bu uygulamaya gidilmez. Yani satılan mal, gizlenmesi mümkün olan bir mal olup müşteri, zayi olduğunu iddia eder ve iddiasının doğruluğundan yana bir delil bulunmaz ve “taksiri olmadığına” yemin ederse, değerinden az olsa bile tazminat olarak sâdece malın fiyatını öder. Çünkü fiyat, malın değerinden fazla veya ona eşit olursa, yemin etmesine gerek kalmaz. Bu durumda yeminin bir faydası olmaz.
Muhayyerlik hakkı müşterinin olur ve teslim aldığı malın zayi olduğunu iddia ederse, her halükârda, satıcıyla anlaştıkları fiyatı tazminat olarak öder. Bu fiyat, malın değerinden az da olsa, çok da olsa hüküm budur. Bazıları derler ki: Müşteri, satın almayı kasdetmediğine yemin ettiği takdirde, eğer fiyattan az olursa malın değerini tazminat olarak öder. Muhayyerlik hakkının hem satıcı ve hem de müşteri için olması durumunda hüküm, ağırlığın satıcıda olmasını sağlamak amacıyla tıpkı satıcının muhayyer olduğu durumdaki gibi olur. Çünkü mal sahibi odur. Müşteri daha malı teslim almadan, satıcının malın zayi olduğunu iddia etmesi durumunda, satıcı şayet teslim almışsa, müşteri, verdiği semeni ondan alma hakkına sâhib olur. Aksi takdirde olmaz.
Satılan maldan muhayyerlik süresi zarfında sağlanan faydalar; buğday, yumurta ve süt gibi kendisinden ayrı iseler, satıcıya âit olur. Yün ve hayvanın hamlindeki cenin gibi ona bitişik iseler, müşteriye âit olur. Çünkü bunlar, satılan malın birer parçasıdırlar.
Satıcı, Muhayyerlik Süresi İçinde Karşı Taraftan Malın Bedelini İsteyebilir Mi?

Adamın biri, kendisi İçin veya müşteri için belli bir süre muhayyerliği şart koşarak bir malı satarsa veya bunun tersi olarak kendisi için veya satıcı için belli bir süre muhayyerliği şart koşarak bir malı satın alırsa, bu muhayyerlik süresi içinde satıcı, müşteriden malın bedelini isteyebilir mi? Yine bu süre içinde müşteri, malın kendisine teslimini satıcıdan isteyebilir mi? Mezhebierin konuyla ilgili ayrıntılı görüşleri aşağıda verilmiştik.

(134) Malikîler dediler ki: Muhayyerlik süresi içinde satıcının müşteriden sattığı malın bedelini (semeni) istemeye hakkı yoktur. Satıcı (muhayyer olarak satış akdi yaparken), müşteriye malın bedelini peşin olarak ödemesini şart koşarsa, müşteri peşinen ödemese dahi satış akdi fâsid olur. Çünkü malın bedelini peşin olarak ödemeyi şart koşmak, peşin olarak bilfiil ödenmiş olması gibidir. Zîrâ normal olarak şart koşulan şey, şart ile tahakkuk eder. Aynı şekilde satıcıyla müşteri, akdi yapmadan önce bu şart üzerinde anlaştıkları halde akdi yaparken bundan söz etmezlerse yine akid fâsid olur. Çünkü bu durumda verilen paranın, o malın peşinatı mı, yoksa satılan malın karşılığı olarak mı verildiği bilinemez. Zîrâ satış akdinin feshi durumunda semen, müşteriye geri verilir. Böyle olunca da bu para, geri verilmiş bir peşinat olur. Oysa satıcı bu parayı, sattığı mala karşılık almıştır ki, bu durumda, câİz olmayan bir ribâ cereyan etmiş olmaktadır. Satıcı böyle bir şart koşmadığı ve akitten önce de bu hususta müşteriyle konuşmadığı halde, bilâhare müşteri razı olarak parayı ödeyecek olursa, caiz olur. Çünkü bu durumda töhmet kalkmış olmaktadır. Yine bunun gibi bir kişi malım, kendisine bir miktar borç para vermesi şartıyla adamın birine satarsa, borç vermeyi şart koşmak, akdi fâsid kılar. Muhayyer olarak yapılan satış akdinde satıcı, paranın peşin ödenmesi şartından vazgeçerse ve akdi tamamlamak için “bu şartı düşürdüm” derse, bu sözünün bir faydası olmaz. Çünkü (akid esnasında söylenmesi nedeniyle) bu şart, akdin mahiyeti ve aslına yerleşmiş bir şarttır- Fâsid olan bu şart, otomatikman akdi de fâsid kılmıştır. Ama borç para isteme şartında durum bunun tersinedir. Çünkü borç isteme şartı, satış akdinin mâhiyeti dışındaki bir şarttır. Malın tesliminden önce satıcı bu şarttan vazgeçerse, akid sahih olur.
Müşterinin muhayyerlik süresi içinde, kendi satın aldığı malı satıcıdan teslim almak istemesine gelince, bu hususta tafsilât vardır. Çünkü muhayyerlik üç şey içindir:                    ,
1- Semen (satın alınan mal için verilecek bedel) in normal olup olmadığı müşterice bilinmemelidir. Bu durumda müşteri, malın ucuz veya pahalı olduğunu anlamak amacıyla fiyat üzerinde düşünmek için muhayyerliği şart koşarak satın alır.
2- Malın fiyatı müşteri için malum olur. Ama muhayyerliği, satın aldığı mal üzerinde düşünmeK;ve iyice gözden geçirmek amacıyla şart koşarak satın alır.
3- Müşteri, malı denemek amacıyla muhayyerliği şart koşar.
Muhayyerlik eğer fiyat üzerinde düşünmek için şart koşulmuşsa, müşterinin bu muhayyerlik süresi zarfında malı satıcıdan istemeye hakkı olmaz. Çünkü mal, sahibinin elinde kalsa da, müşteri bunu anlayabilir. Ama muhayyerlik, malı iyice gözden geçirmek veya denemek içinse, muhayyerlik süresi zarfında malı satıcıdan isteyebilir. Fakat vermesi için satıcıyı zorlayamaz. Ancak, bu süre zarfında satıcıdan malı teslim almayı şart koşmuşsa, teslim etmesi için satıcıyı icbar edebilir.
Hanefîler dediler ki: Bir kişi muhayyerlik şartıyla bir mal satın alırsa, muhayyerlik süresi zarfmda satıcı, bu malın bedelini müşteriden isteyemez. Süresi dolmadıkça istemeye hakkı olmaz. Aynı şekilde müşteri de bu süre zarfında, maiı satıcıdan teslim alma talebinde bulunamaz. Bu amaçla biri-‘ birlerini zorlamaya hakları yoktur.
Müşteri malın bedelini öderse, satıcı malı teslim etmeye mecbur olur. Eğer muhayyerlik hakkı satıcıda olursa ve mah muhayyerlik süresi zarfında müşteriye teslim etmeye razı olmazsa, teslim etmeyebilir. Ama aldığı bedeli de geri vermeye zorlanır. Müşteri, muhayyerlik süresi zarfında mah teslim alırsa, mal üzerinde tasarrufta bulunması sahih olmaz. Muhayyerlik süresi içinde mal üzerinde tasarrufta bulunursa, tasarrufu geçersiz olur. Aynı şekilde satıcı da, satmış olduğu mala karşılık almış olduğu beöel üzerinde (bu bedel bir eşya ise), muhayyerlik süresi zarfında tasarrufta bulunması sahih olmaz. Tasarrufta bulunursa, tasarrufu geçersiz olur. Ama müşterinin teslim almasından önce satıcı, sattığı mal üzerinde tasarrufta bulunursa veya müşteri satın aldığı mal için vereceği bedelin üzerinde, satıcının onu teslim almasından önce tasarrufta bulunursa bu tasarruflar caiz olur. Ama akid de feshedilmiş olur. Satılan mal üzerinde, muhayyerlik süresi dışındaki bir zamanda tasarrufta bulunmakla ilgili olarak mezhebierin hükümleri ileride anlatılacaktır.
Şafiıler dediler ki: Muhayyerlik süresi zarfında semen, yani satın alınan mal karşılığında verilen bedel, mülkiyete tâbi olur. Satılan malın mülkiyeti akid taraflarından biri lehine olursa, semenin mülkiyeti de karşı tarafın lehine olur. Meselâ muhayyerlik hakkı satıcıda olursa, satmış olduğu mal, bu süre zarfında onun mülkiyetinden çıkmaz. Böylece semen de müşterinin mülkü olur ve satıcı, semeni müşteriden taleb edemez. Müşteri de, satın aldığı malı satıcıdan isteyemez. Ama muhayyerlik hakkı müşteride olursa, satın aldığı mal kendisinin mülkiyetine geçer. Tabiî bu malın bedeli de satıcının mülkiyetine geçer. Dolayısıyla satıcı, semeni isteme hakkına, müşteri de malı isteme hakkına sahip olurlar.
Hanbelîler dediler ki: Satılan malın bedeli muayyen ise, muhayyerlik ister şart muhayyerliği, ister meclis muhayyerliği olsun, satıcı muhayyerlik hakkına sâhib olunca, muhayyerlik süresi zarfında malın bedelini müşteriden teslim alma hakkına sahiptir. Ama satılan malın bedeli ister na-kid, ister ticâret eşyası olsun zimmetteki bir mal ise, satıcı onu isteme hakkına sahip olmaz. Aynı şekilde müşteri de muhayyerlik hakkı kendisinde olunca, satıcının açık izni olmaksızın malı teslim alma hakkına sahip olamaz. Satılan malın bedeli muayyen olur ve satıcıya teslim edilmemişse, müşterinin onun üzerinde tasarrufta bulunması haram olur. Çünkü o bedel, artık müşterinin mülkü değildir. Nitekim bu bedeli teslim alması hâlinde satıcının da bu bedel üzerinde tasarrufta bulunması haram olur. Çünkü müşterinin bu bedelle ilişkisi henüz kesilmemiştir. Ama muhayyerlik hakkı kendisinde olunca, müşterinin teslim aldığı mal üzerinde tasarrufta bulunması helâl olur. Önce de açıklandığı gibi tasarrufta

bulunması, muhayyerlik hakkını iptal eder.

Bir Kimsenin Bir Çok Eşya Arasından Belirsiz Birini Satın Almaş!

Adamın biri iki şeyden herhangi birini satın alacak olursa, meselâ İkisinden beğendiğini seçmek için iki elbiseyi beraberce eline aldığı zaman hangi durumların sözkonusu olacağı hususunda mezheblerin detaylı görüşleri aşağıda belirtilmiştir^35’.

(135) Mâlikîler dediler ki: Adamın biri bir başkasından satın alacağı şeyden, meselâ iki elbiseden herhangi birini beğenip seçmek için, iki tanesini birlikte eline alırsa, bu satışta üç şekil sözkonusu olur:
1- Sâdece muhayyerlik satışı. Bu satış akdinde, akdi yapan taraflardan birine malı almak veya geri vermek hususunda düşünebilmesi için muhayyerlik hakkı tanınır. Örneğin satıcının; “bu iki elbiseden birini sana sattım. Alman veya geri vermen için üç gün süreyle muhayyersin” demesi gibi. Bu şekil satış akdinde de üç durum sözkonusu olmaktadır:
a)  Müşteri her iki elbisenin de zayi olduğunu iddia eder.
b)  İki elbiseden birinin zayi olduğunu iddia eder.
c) Muhayyerlik süresi sona ermiş olmasına rağmen müşteri, iki elbiseden birini henüz seçmemiş olur. Bu meselenin hükmüne gelince; müşteri bu elbiselerin ikisini de kabzederse, bedellerini ödemekle yükümlü olur. Elbiselerin ikisi veya birisi zayi olursa, satıcıyla anlaşmış olduğu fiyatlarını ödemekle yükümlü olur. Muhayyerlik süresi sona ermiş olmasına rağmen iki elbiseden birini seçmezse, ikisini de alması zorunlu olur.
2- Sâdece ihtiyar (seçim yapma) satışı. Bu satış, muhayyerlik şartının olmadığı kesin bir satış akdidir. Ama bu akdi yaparken satıcı, müşteriye satın aldığı iki şeyden birini belirleme hakkını tanımaktadır. Bu, satıcının müşteriye şöyle demesiyle olur: “Bir veya iki gün içinde birisini seçmek üzere bu iki elbiseden birintfon liraya, kesin bir satışla sana sattım.”
Sâdece muhayyerlik satışında olduğu gibi bu satışta da üç durum söz-konusudur
a) Müşteri, her iki elbisenin de zayi olduğunu iddia eder.
b) İki elbiseden birinin zayi olduğunu iddia eder.
c) Muhayyerlik süresi dolmuş olmasına rağmen ikisinden birini seçmemiş olur.
Bu durumların her üçünde de müşteri satıcıya, iki elbisenin fiyatını birbirine ekleyerek yarısını vermekle yükümlü olur. Meselâ zayi ettiği elbisenin fiyatı on, kalan elbisenin fiyatı da beş lira ise, ikisinin toplamı onbeş lira eder ki, bunun yarısını, yani yedibuçuk lirayı ödemekle yükümlü olur.
3- Muhayyerlik ve ihtiyar satışı. Bu satış akdinde satıcı, iki maldan birini belirlemesi için müşteriye seçim hakkı verir. İkisinden birini belirledikten sonra da o malı alması, ya da geri vermesi için kendisine muhayyerlik hakkı tanır. Örneğin; satıcının müşteriye şöyle demesi gibi: “İkisinden birini seçmen kaydıyla bu iki elbiseyi sana on liraya sattım. Birini seçtikten sonra almak ya da geri vermek için üç gün süreyle muhayyersin.” Bu satış şeklinde de üç durum sözkonusu olmaktadır:
a) Muhayyerlik hakkı müşteride olur ve her iki elbisenin birlikte zayi olduklarını iddia eder. Ama zayi olduklarım belgeleyemez. Bu durumda iki elbiseden sâdece birinin fiyatını ödemekle yükümlü olur. İkinci elbise ise satıcının hesabından zayi olmuş olur.
b) Muhayyerlik hakkı yine müşteride olur ve elbiselerden birinin zayi olduğunu iddia eder. Ama zayi olduğunu ispatlayamaz. Bu durumda müşteri, zayi olan elbisenin yarı fiyatını ödemekle yükümlü olur. Muhayyerlik süresi henüz dolmamışsa, diğer elbiseyi beğenip alma hakkına da sâhib olur.
c) Muhayyerlik süresi sona ermiş olmasına rağmen ikisinden birini seçmemiş olur ki, bu durumda müşteri hiç bir şeyle yükümlü olmaz. Tabiî bütün bu durumlarda muhayyerlik hakkı müşterideyse hüküm budur. Ama muhayyerlik hakkı satıcıda olursa, meselâ satıcı iki elbiseden herhangi birini müşteriye satarsa ve akdi geçerli kılma veya feshetme muhayyerliği de satıcıda olursa, müşteri iki elbisenin de zayi olduğunu iddia ederse bu durumda müşteri sâdece bir elbisenin, fiyatı veya değerinden hangisi çoksa onu satıcıya vermekle yükümlü olur. Aynı şekilde müşteri, iki elbiseden birinin zayi olduğunu iddia ederse, bir elbisenin yarı fiyatı veya yarı değerinden hangisi çoksa, onu satıcıya vermekle yükümlü olur. Ama elbisenin zayi olduğu ve zayi olmasında kendisinin bir taksin olmadığına yemin ederse, bu durumda, elbisenin değerini değil de fiyatını ödemekle yükümlü olur. Bütün bu hükümler, müşterinin beyyine getirmemesi durumunda uygulanır. İki elbisenin veya birinin zayi olduğuna ilişkin deliller bulunursa, satıcıya karşı yükümlülük altına girmez.
Hanefîler dediler ki: Müşteri satıcıdan elbise ister de satıcı kendisine üç elbise verir ve “bu on liraya”, “bu yirmi liraya”, “bu da otuz liraya” diyerek her birinin fiyatını açıklar, sonra da: “Bunlardan hoşuna gideni sana sattım” der ve müşteri de elbiseleri teslim aldıktan sonra zayi ederse, dört durum sözkonusu olur:
1- Elbiselerin üçü de bir defada zayi olur veya üçü peşpeşe zayi olur. Her iki durumda hangisinin önce zayi olduğu bilinemez. Bu meselenin hükmü şudur: Müşteri, bütün elbiselerin toplam değerinin üçte birini, satıcıya vermekle yükümlü olur.
2- Elbiselerin hepsi bir defada veya peşpeşe birer birer zayi olurlar. Ama müşteri, hangisinin önce zayi olduğunu bilir. Bu meselenin hükmü şudur: Müşteri, ilkin zayi olan elbisenin değerini satıcıya ödemekle yükümlü olur. Diğer iki elbiseye gelince, onlar müşterinin yanma emânet olarak bırakılmış sayıldıklarından ötürü, zayi olmaları nedeniyle müşteri, tazminata mahkûm edilmez.
3- İki elbise zayi olur. Sâdece bir tanesi geriye kalır. Bu durumda müşteri satıcıya, zayi olan iki elbiseden her birinin yarı fiyatını ödemekle yükümlü olur. Üçüncü elbiseyi ise satıcıya geri verir. Çünkü bu, onun yanında bir emânettir; iadesi gerekir. Üçüncü elbisede bir kusur ve noksanlık meydana gelmişse, müşteri tazminat ödemekle yükümlü oîmaz.
4- Bir elbise kaybolur; geriye ikisi kalır. Bu durumda müşteri, zayi olan elbisenin kıymeti ile geriye kalan iki elbiseyi satıcıya vermekle yükümlü olur.
Bu gibi meseleye, “satış pazarlığı üzerine teslim alınmış” adı verilir. Bu meseleyi şöylece özetleyebiliriz: Fiyatını öğrendikten ve onda muâraza etmedikten sonra, muhayyer olmak şartıyla satın almak amacıyla müşteri, satılık bir malı eline alıp tesellüm eder, sonra da bu mal elinde telef olursa, değerini ödemekle yükümlü olur. Ama müşterinin kendisi o malı telef ederse, doğru olan görüşe göre fiyatını ödemekle yükümlü olur. Değeri, teslim aldığı gündeki piyasaya göre takjdir edilir. Ama satın alma şeklinde değil de, sâdece bakma şeklinde eline alırsa, meselâ satıcı, “şu elbise on liraya…” der de müşteri, “ver hele bakayım” veya “ver hele arkadaşım baksın” derse, sonra da elbise zayi olursa, satıcının hesabına zayi olur. Müşteri, bir şey vermekle yükümlü olmaz. Çünkü o malı, satın alma pazarlığıyla değil de bakma pazarlığıyla eline almıştır. Ama müşteri, “o elbiseyi ver de beğenirsem alırım” diyerek eline aldıktan sonra zayi olursa, değerini satıcıya vermekle yükümlü olur. Çünkü bu durumda elbiseyi, satın alma pazarlığıyla eline almıştır.
Hanbelîler dediler ki: Birkaç tanesi arasından seçilip de herhangi bir malın satışında muhayyerliğin şart koşulması sahih olmaz. Bir kişi iki elbiseyi birlikte satın alır veya bir deveyle bir eşeği birlikte satın alır ve ikisinden belirlediği biri için muhayyer olmayı şart koşarsa, bu sahih olur. Ama belîrlemeksizin ikisinden herhangi biri için muhayyer olmayı şart koşarsa, bu sahih olur. Ama belirlemeksizin ikisinden herhangi biri için muhayyer olmayı şart koşarsa, bu sahih olmaz. Satılan malın her ikisini ve her ikisinin de fiyatlarını ayrı ayrı belirlerse, meselâ, şu elbise şu fiyata, şu da şu fiyata derse, satış akdi sahih olur. Ama eşyaları ve fiyatlarını belirlemezse, fiyat meçhul olduğu için satış akdi sahih olmaz.
Şâfiîler dediler ki: Bir kimse, “bu elbiseyi sana on liraya sattım. Şunu da yirmi liraya…” derse bu, bir akid değil, birden fazla akid olur. Çünkü fiyatların ayrı olması akdin de birden fazla olması sonucunu doğurur. Böyle bir alışverişin sahih olması için müşterinin iki elbiseyi birlikte kabul etmesi gerekir. Sâdece birini kabul ederse, akid sahih olmaz. Satış akdi ancak, ister satıcı, ister müşteri olsun taraflardan söze ilk başlayan kişinin fiyatları aytr-masıyla müteaddid olur. Ama söze ilk başlayan taraf, fiyatları üst üste vurur da karşı taraf ayırırsa, akid sâdece bir tek akid olarak gerçekleşir. Akid müteaddit olursa müşteri, iki maldan birinde muhayyerliği şart koşma hakkına sahip olur ve ayıplı olması nedeniyle diğerini de reddedebilir. Önce anlatılan muhayyerlik hükümlerine tutunabiür.

Benzer İçerikler

İçimizde Bir Yer Ahmet Altan

gul

Gökyüzündeki Mor Bulutlar Kitap Özeti (Gülten Dayıoğlu)

yakutlu

Anahatlarıyla İslam Felsefesi – Dr. Necip Taylan

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy