Hacı Bayram | Emine Işınsu


Fikir eserleri akla, şiir gönle hitap eder. Roman hem akla, hem gönle… Romanın asıl üstünlüğü de bu olsa gerek. Tasavvuf da sır düşünmekle anlaşılamaz. İlla yaşanması gerekir. Tasavvuf dervişlikle yaşanır. Derviş düşünürken hisseder, hissederken düşünür. Hem gözüyle, hem gönül gözüyle görür.

Yunus, Hacı Bektaş, Hacı Bayram, Niyazi Mısrî tasavvuf zirvelerini de hem anlamak, hem de hissetmek gerekir; aynı anda. Çağımızda hepimiz derviş olamayacağımıza göre bunu başarmanın en uygun yolu, onları Emine Işınsu gibi bir kalemden okumaktır. Anlarken hissetmek hissederken anlamak için.

Emine Işınsu Tö­re, Hi­sar ve Türk Ede­bi­ya­tı gi­bi der­gi­ler­de ya­yım­la­nan şi­ir ve hi­kâ­yele­ri­ne, ödül­lü oyun­la­rı­na, Sa­bah, Ye­ni İs­tan­bul gi­bi ga­ze­te­ler­de kö­şe ya­zar­lı­ğı­na ve 1971-1981 yıl­la­rı ara­sın­da Türk en­te­lek­tü­el ha­ya­tı­nın bir ni­ren­gi nok­ta­sı olan Tö­re Der­gi­si’nin sa­hip­li­ği­ne ve edi­tör­lü­ğü­ne rağmen Emi­ne Işın­su en çok ro­man­la­rı ile ta­nı­nır. Ro­man ko­nu­la­rı ara­sın­da ka­dı­nın tut­sak­lı­ğı, Türk­le­rin tut­sak­lı­ğı (Bul­ga­ris­tan, Ker­kük, Ba­tı Trak­ya), Tür­ki­ye’nin san­cı­la­rı öne çı­kar. Son dö­nem eser­le­rin­de Türk ta­sav­vu­fu­nun zir­ve­le­ri Yu­nus Em­re, Ni­yâ­zî Mıs­rî, Ha­cı Bay­ram Ve­lî ve Ha­cı Bek­taş Ve­lî’nin ha­yat­la­rı ele alın­mış­tır.

Sevgili hocam,

Muhterem Hasan Burkay’a, ellerinden öperek…

Teşekkür

Ön­ce Bü­yük Al­lah’ın yar­dım­la­rın­dan do­la­yı O’na ham­dede­rim.

Son­ra; da­ha ön­ce­ki ta­sav­vu­fi ro­man­la­rım­da ol­du­ğu gi­bi, bu se­fer de ba­na reh­ber­lik eden; tet­kik et­mem lâ­zım ge­len eser­le­ri tav­si­ye eden, ki­tap bit­tik­ten son­ra oku­yup ten­kit­le­ri­ni ya­pan kıy­met­li ma­ne­vi oğ­lum, ta­sav­vuf uz­ma­nı Dr. Mus­ta­fa Tat­cı’ya; Hacı Bayram Veli ve Tasavvuf Felsefesi ki­ta­bı için Prof. Dr. Et­hem Ce­be­ci­oğ­lu’na ki, ro­man aşa­ğı yu­ka­rı onun bu ese­ri üze­ri­ne ku­rul­du; İlm-i Ledün ki­ta­bı için Prof. Dr. Âmi­ran Kurt­kan Bil­gi­se­ven Ha­nı­me­fen­di­’ye; Noktanın Sonsuzluğu ese­ri­nin ya­za­rı Lüt­fi Fi­liz Be­ye­fen­di­’ye; Hacı Bayram Veli ki­ta­bı için Dr. Ah­sen Tu­ran’a; Hacı Bayram Veli, Bayramilik, Melamiler ve Melamilik kitabından dolayı Baki Yaşar Altınok’a ve ba­na bu ki­ta­bı yol­la­yan genç dos­tum Em­re­han Kü­ey’e; ba­zı şe­hir­ler ve hac ko­nu­la­rın­da bil­gi al­dı­ğım İslam Ansiklopedisi ya­zar­la­rı­na; ro­man bit­tik­ten son­ra im­la tas­hihle­ri­ni ya­pan ve ten­kit­le­ri­ni bil­di­ren, pek sev­gi­li kı­zım Mel­da Do­ğan’a ve ba­zı ifa­de­le­ri­ni ay­nen al­dı­ğım, Büyük Türkiye Tarihi ese­ri­nin sa­hi­bi Dr. Yıl­maz Öz­tu­na Be­ye­fen­di­’ye, kal­bî teşek­kür­le­ri­mi su­na­rım.

“Ha­cı Bay­ram Ve­li, Ya­şa­mı, So­yu, Vak­fı” ese­ri­ni biz­le­re bıra­kan Fu­at Bay­ra­moğ­lu Be­ye­fen­di’ye, Yü­ce Hâ­lik’ten rah­met ni­yaz ede­rim.

Bis­mil­la­hir­rah­ma­nir­ra­him,

20 Ka­sım 2004

Bir Menkıbe

1350’ler­de, An­ka­ra’nın Zülfazl* kö­yün­de, yaz ay­la­rın­da gün­ler­den bir gün­dü… Oğuz Türk­le­ri­nin Ba­yat ko­lun­dan Koyun­lu­ca Ah­med, ka­pı­sı­nın önü­ne ser­di­ği ki­li­min üs­tü­ne, hem yor­gun­luk at­mak, hem de Aç­ca de­re­si­ne ça­ma­şı­ra gi­den ka­rısı­nı bek­le­mek üze­re otur­du. Dal­ga­lıy­dı gön­lü se­vinç­le sı­kın­tı ara­sın­da. Bir­den kar­şı­da onu gör­dü; ye­me­ni­si sıy­rı­lıp omuzla­rı­na düş­müş, saç baş da­ğı­nık ko­şa­rak ge­li­yor­du… Bir şey ol­muş ol­ma­lı!..

Aya­ğa kalk­tı Ko­yun­lu­ca Ah­med, gön­lü ar­tık sı­kıl­ma­ya durmuş­tu; bir­kaç adım at­tı ka­rı­sı­na doğ­ru, “Ça­ma­şır­la­rı su­ya kaptır­dı ga­ri­bim.” di­ye dü­şün­dü.

Naz­lı, ba­ğır­ma­ya baş­la­mış­tı:

– Efen­di, efen­di ne­re­de­sin?

San­ki kor­ku­dan çıl­dır­mış gi­bi ko­şup gel­di, ko­ca­sı­nın önünde dur­du:

– Tar­la­ya bak­tım, yok­tun!

– Çün­kü bu­ra­da­yım, işim er­ken bit­ti.

Naz­lı ken­di­ni, ko­ca­sı­nın kol­la­rı­na at­tı, ba­şı­nı onun göğ­süne da­ya­dı, göz­yaş­la­rı için­de kı­rık dö­kük ko­nuş­ma­ya baş­la­dı:

– Se­ni bu­la­ma­dım, bu­la­ma­dım!.. Tar­la­ya bak­tım, çı­nar altı­na, her ye­re bak­tım… Çok kor­ku­yo­rum, ço­ok… Tut be­ni…

Sa­rıl ba­na… sı­kı sı­kı.

– N’olu­yor Naz­lı’m, ne kor­kut­tu se­ni, söy­le ba­na.

– Tut be­ni, sa­rıl ba­na…

Ko­yun­lu­ca Ah­med onu sı­kı sı­kı tu­tup yü­rüt­tü, evin içi­ne sok­tu, bir yer min­de­ri­nin üs­tü­ne oturt­tu:

– Dur he­le, bi ne­fes­len ön­ce, ya­vaş ol… Bu­ra­da­yım iş­te, ar­tık kork­ma.

– Se­si, se­nin se­si­ne de ben­zer idi.

Ko­yun­lu­ca Ah­med, kö­şe­de­ki su kü­pün­den, bir maş­ra­pa su alıp, Naz­lı’ya içir­me­ye ça­lış­tı, genç ka­dı­nın diş­le­ri ki­lit­len­miş gi­biy­di, tir tir tit­ri­yor­du.

– Ne se­si, n’ol­du?

– Bi­le­mem… bir er­kek se­siy­di…

Naz­lı zor­la da ol­sa içe­bil­di su­yu, göz­le­ri­ni kal­dı­rıp, minnet­le ko­ca­sı­na bak­tı:

– He­le, he­le otur ya­nı­ma, sa­rıl ba­na.

Ko­yun­lu­ca Ah­med otur­du, sa­rıl­dı ka­rı­sı­na, sor­du:

– Ça­ma­şır yı­ka­ma­ya git­me­miş miy­din sen?

– He­le dur!

Ko­yun­lu­ca Ah­med öy­le sa­rıl­mış ka­rı­sı­na, sa­bır­la bek­le­di.

Ne­den son­ra Naz­lı to­par­lan­ma­ya baş­la­dı, yi­ne ke­sik ke­sik konuş­tu:

– Val­la… Val­la­hi o adam­lar­dan… böy­le kork­ma­dım, so­pamı al­dım eli­me… Şöy­le bir di­kil­dim; üze­ri­me üze­ri­me ge­li­yorlar­dı… Gü­lü­yor­lar­dı… Bi­zim köy­den de­ğil­ler­di. Ta­nı­ma­dım…

So­pa­ma sı­kı sı­kı sa­rıl­dım, tam kal­dı­ra­cak­ken, iş­te o za­man…

O za­man…

Ko­yun­lu­ca Ah­med’in kal­bi kö­tü kö­tü çarp­ma­ya baş­la­dı, eğer o adam­lar, ka­rı­cı­ğı­na bir za­rar ver­miş­ler­se… Oca­ğın hemen or­da du­ran ko­ca bı­ça­ğa iliş­ti göz­le­ri.

– İş­te o za­man se­si duy­dum, san­ki kar­nı­mın için­den ge­liyor­du.

– Ne se­si?

– Er­kek se­si.

Benzer İçerikler

Aşkın Gölgesi -Roman

yakutlu

Gönülsüz Muhafız – Melissa J. Cunningham – Online Kitap Oku

yakutlu

Adaları Seven Adam – David Herbert Lawrence – Online Kitap Oku

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy