Kitapta, iman ve imanın şartları anlatılıyor. Büyük günahlar ve imanın durum, imanın 6 şartı, imamet, hilafet, m,raç, ictihad ve taklid konuları inceleniyor.
Kitapta incelenen diğer konular ise şunlar: Sırat köprüsü, ölüm, ecel, günahkar mü’minin durumu, rü’yet, itaat, velayet, rızık…
Özel Not:
İslam akidesini ehl-i sünnet çizgisinde anlatan muhtasar bir eser. Akaidle alakalı genel bir malumat elde edebilmek için yeterli bir eser.
Akide, insanın inanması gereken şeylerin tümüdür. İslam kültür ve medeniyetinin temelleri işte bu akideye dayanır. Akide bize kainat ve hayat hakkındaki bilginin temellerini öğretir.
Yıkılmak istenen İslam medeniyetinin önce akidesi sarsılmış buna bağlı olarak da hayat telakkisi ve medeniyeti tahrip İslam’da akide hususunda ilk sapık mezhep kaderiler olarak ortaya çıkmıştır. Bu sapık mezhebin kurucusu Mabed İbn-ü Halidil Cühani, fikir babası ise bir İranlı olan Ebu Yunus Şensuye’dir. Allah’ın sıfatlarını ilk inkar eden adam ise Ca’d İbn-ü Dirhem’dir. İlk defa Kur’an mahluk-tur diyen de bu şahıs olmuştur. Cebriye mezhebinin kurucusu olan Cehm ibn-Safvan ise hazarlıdır ve Yahudilerden etkilenmiştir.
En önemli sapık mezhep olan mutezile ise Vasıl ibn-ü Ata tarafından kurulmuştur. Bu mezhebin yaygınlaşması Abbasi halifesi Me’mun zamanında kurulan beyt-ü1 Hikme (bilgi okulu) yoluyla olmuştur. Bu okulda yunanca, Hintçe, İbranice’den itikadi yıpratıcı ne kadar eser varsa tercüme edilmiş ve bunların tesiriyle de Mutezile, Mürcie, Kaderiye, İbahiyye, Batıniyye gibi sapık telakkiler kuvvetlenmiş ve yayılmıştır. Beyt-ül Hikme’nin temelinde ise eski İran tıp mektebi Gonde Şapur ve Hıristiyan misyonerleri vardır.
Bu yabancı kültürlerin İslam’ı yıkma gayretleri karşısında AKAİD ilmi doğmuştur. İmam-ı Azam Ebu Hanife akaidde Ehl-i sünnetin ilk imamıdır. Sonraki akaid alimlerinin çoğu akaidde mezhep sahibi olan imam Maturidi ve İmam-ı Tahari dahi onun yolunu takip etmişlerdir. Maveraünnehir uleması bilhassa Ebu Mansur Maturidi onun akaiddeki yolunu daha da ilerletmiş ve yaymışlardır. Maturidi onun koyduğu esaslar ve müdafaa usulünü sistemleştirdiği için Hanefilere Maturidi denilmiştir. Kitabımızın yazarı Ömer Nesefı ise çok meşhur bir Hanefi fakihidir. Eseri Osmanlı medreselerinde uzun yıllar ders kitabı olarak okutulmuş ve halen daha Ezher’de Kelam ilmi kitabı olarak okutulmaktadır.
1-BÖLÜM: İSLAMIN VARLIK TELAKKİSİ:
- İslam’a göre eşyanın varlığı bir realitedir, ilim de bu eşya realitesine göre nüfuz eder. İslam’ın tavsiye ettiği iman; kainat varlığının tetkiki ve müşahedesi neticesinde fertte hasıl olan imandır. Maddenin ve canlı varlığın uyduğu ilk kanun; yaratılma, devam etme ve yok olmadır. Kainatta seyyarelerin hareketi, canlı varlığa dönüşmesi, kainatın büyük bir nizam ve intizam içinde hareket ettiğini gösterir.
- Eşyanın realitesinin inkâr Yunan felsefesinde temellerini bulur. Eşyanın var olduğunu veya mevcut olmadığını anlayamayız diyenler septiklerdir. Kainatı, rasyonel izahın ilk denemeleri de Yunan da başlamıştır. Buradan Hint, İran ve Mısır’a geçmiştir. Yunan felsefesinde kainatın izahı, bir ilk sebebe irca düşüncesi ile ortaya çıkmış, ide, madde, irade gibi mefhumlar kainatın ilk sebebi olarak anlaşılmış, materyalizm ve ruhçuluk arasında asırlardır süren farklılıklar buradan neşet etmiştir. Ruhçu görüş, kainatın maddi varlığını bir hayal olarak kabul etmiş ve görülen ve var olan kainatı, ide’nin gölgesi olarak tanımlanmıştır. Bu görüş daha sonra yeni Eflatunculuk olarak Farabi, İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd’ü etkilemiştir. Daha sonra buna alternatif olarak materyalizm ortaya çıkmış ve kuvvetlenmiştir. Avrupa’da Hiristiyanlığın zayıflaması ile materyalizm hakim hale gelmiştir.
- İslam’a göre kainat yoktan var edilmiştir ve zamanı gelince yok olacaktır. O ne subjektif ide (ferdin hayali) ve ne de objektif ide(insandan önce mevcut olan ideler alemi) değildir. İnsan beyninin icat ettiği bir varlık olmadığı gibi, insandan evvel ve ondan müstakil olarak vardır. Alem-kainat ayan ve arazdır.
2.BÖLÜM: İslam’da Bilgi Telakkisi:
Yaratıklar için ilmin kaynakları hiss-i selim, akıl, doğru haberdir.
- Akıl ile ilk bakışta hasıl olan bilgi zaruri bilgidir. Bir şeyin tamamının parçasından büyük olduğunu bilmek gibi. İstidlalen sabit olan ilim iktisabidir. Akıl, islam alimlerine göre bir nurdur. Bazılarına göre ise bir kuvvedir. mahalli için ise, bazıları dimağda, bazıları kalpte demişlerdir. Hz Ali’nin görüşü (yeri kalptir, ziyası ise dimağdır.) şeklindedir. Doğrusu da budur.
- Aklın güzeli ve çirkini bilip bilemeyeceği ise çok tartışmalara sebep olmuş, akaid ilminin mühim meselelerindendir.
Mutezileye göre;.
-İyilik ve kötülüğe hakim olan akıldır. Bunun için nakle yani, kitap ve sünnet gibi dini delillere ihtiyaç yoktur.
-Dini deliller farz veya haram olan şeyleri bildirmeseler bile akıl ile bunlara hükmedilebilir.
-Aklın idrak edemediği, hakkında iyi veya kötü hükmü veremediği konularda, dini delillerin hüküm vermesi kabul edilemez. Ahirette Allah (cc)’nın görülmesi gibi.
-Mutezile günah veya küfür gibi şeylerin Allah’a izafesi caiz değildir, çirkindir.
-Mutezile’ ye göre akıllı olan kim olursa olsun iman etmesi farzdır.
EŞARİLERE GÖRE;
Eşyanın farz veya haram kılınmasının mucip sebebi sadece şer’i delillerdir, akıl değildir. Eşyanın Güzel, veya kötü olduğunu dinin delilleri ile bilinir. Bir kavme peygamber gönderilmeden azap edilmeyecektir.
MATURİDİLERİN GÖRÛŞÜ;
Akıl iyi-kötü, haram-helali bilmek için vasıtadır: Eşyayı güzel-çirkin, fiilleri farz veya haram kılan Allah’tır akıl olmadan dinin emirleri anlaşılamaz. Allah’ı bilme hususunda akıl muteberdir. Akıllı küçük bir çocuk, sadece aklı sebebiyle dinin emir ve yasaklarına uymak zorunda değildir. Aynı çocuk İslam’ a veya küfre inansa, bu inancı muteber ve sahih olur. Akıl ile nakil çatıştığında akıl esas alınır, nakil tevil olunur sözü nakil müteşabihat-ı zanniyeden olduğu zamandır aksi halde, akıl, nakil üzerine tercih edilemez.
- Tevatürün şartları üçtür; sağlam bir hisse dayanmak, nakledenlerin arasında ittifak bulunması, kat’i naslara aykırı olmamasıdır. Bu şartlar muvazenesinde yalan üzerine ittifaklan düşünülmeyen bir topluluğun naklettiği haber bilgi kaynaklarındandır.
D)İslam’a göre ilham bir şeyin sıhhatinin bilme sebeplerinden değildir Mutasavvıflar, ve Rafiziler ilhamı bir ilim kaynağı kabul ederler.
- BÖLÜM: İman ve imanın şartları: İman, Allah’a indinden gelen şeyleri kalp ile tasdik, dil ile ikrardır. Birşeyi sadece bilmek yani marifet, iman için kafi değildir. Bilgi ile yetinmeyerek onu kalben tasdik etmek şarttır.
İmanın en özü Hz. Allah’a ve resulüne (SAV) inanmaktır. Kerramiye sadece dil ile ikrarı iman için yeterli görürlerken Havaric ve mutezile ikrar ve tasdikten başka amel etme şartını getirmişlerdir. Mutezile sadece farz ve vacip amelleri, Havaric ise nafile amelleri de sorumluluk olarak yetinmişlerdir. Mutezile namaz kılma imandan bir cüz addeder.
Ekseri muhakkikun görüşü ise imanın asıl rüknü, inanılması lazım gelen şeyleri kalben tasdik etmekten ibarettir, dil ile ikrar şart değildir. İkrar sadece o şahsa dünya hükümlerini tatbik içindir. Bir kimse hiçbir mazereti olmadan ikrarda bulunmazsa günahkar olur, kafir olmaz.
- Ehli sünnete göre ameller imanın bir cüz’ ü değildir. Ameller artar ama iman ne artar ne de eksilir, veya zayıf olabilir. İmanın, sahih ve makbul olabilmesi için ümitsizlik halinde kabul edilmiş olmaması, mü’minin inkar ve tekzib alameti olan şeyleri yapmaması ve dini hükümlerin sebebinin Allah’ın hikmeti icabı olduğunun kabul edilmesi gerekir. İnanan kimse imanı hakkında, ben muhakkak mü’minin dememeli, inşallah müminim Bir kimse said iken şaki, şaki iken said olabilir Bu Allah’ın kudretindedir.
Allah’a İman
- Allah’ın ezeliyle ve zatıyla kaim sıfatları vardır. Bu sıfatlar, zatının aynıda değildir, gayrı da değildir. Allah kelam sıfatı ile konuşur. Kelam, harf ve sesler cinsinden olmayıp Allah’ın ezeli bir sıfatıdır Allah-u Tealanın kelamı olan kur’an mahluk değildir ancak harf ve seslerden ibaret bir kitapta toplanan Kur’an mahluktur.
- Allah-u tealayı görmek aklen caiz, naklen vaciptir. Allah-u Teala görülür, fakat bu bir mekanda, bir yönde, bir ışık yardımıyla değildir. Görenle Allah arasında da bir mesafe bahis mevzu değildir. ,
Mutezile görülmeyeceğine, Kerramiye ve Müşşebbihe ise cisim olarak görüleceğine inanırlar.
Allah-u Teala Cennet’te baş gözüyle mekandan münezzeh olarak görülecektir. Rüyada görülmesi ise ihtilaflı olup, İmam-ı Azamın görülebileceği, İmam-ı Maturidinin ise görülmeyeceği şeklinde izahatı vardır. Recep Efendi ise “bu hususta susmak en güzeldir. demiştir. Miraçta efendimizin Allah-u tealayı gördüğü nakledilir. Hz. Ayşe bunun olmadığını söyler.
- Allah-u Teala kullarının iman, küfür, isyan ve ibadet olan bütün fiillerinin ve hareketlerinin yaratıcısı değildir. Cebriyenin, zamanımız fatalistlerin Allah herşeyin halıkı olduğuna göre kul fiilleri yapmağa mecburdur, dolayısıyla ceza görmemelidir, anlayışı yanlıştır. Kulun kendi fiilleriyle alakalı sapık mezhepler, kulun kudretini Allah’ın yarattığını, fiillerin ise; kulun kendi isteği ile olduğunu söylemişlerdir. Bazı alimler ise iki kudretin ikisi de asıl fiilde müessirdir derken, bazıları da kulun kudretinin sadece fiilin vasfında müessir olduğunu söylemişlerdir. Bu görüşlerden bizim kabul ettiğimiz kulun fiilinde iki kudretinde beraberce bulunmasıdır. Fiilin Allah’ın kudreti ile olduğu cebirdir, kulun kudreti olduğu inancı ise tevfiz yani fiillik kula bırakılmalıdır. Böylece selefler nakledilen Cebr-ü Mutavazsıt görüşü ortaya çıkar ki Maturidilerin kabul ettiği görüş budur. Eşarilar ise; kullar fiillerinde muhtar, ihtiyarlarında umtardır, yani hür değildir, mecburdurlar. Çünkü onlar iradei cüziyyenin mahluk olduğuna kaildirler. Onlara göre fiilin vukuu ızdıraridir. Kulun fiili yapmak veya terk etmek hususlarından birisini tercih etmek kudreti yoktur. Bunun için Eşarilere Cebr-ü Mahz denir.
- İstitaat: (Fiillerin Yapılmasında Gerekli Güç)
Kulun gücü ferdin fiili ile başlar ve fiilin bitmesi ile sona erer. Kula verilen bu güç, fiili yapan kudretin kendisidir. İstitaat sebeplerin, aletlerin, azaların salim olmasıyla mümkündür.:Allah, kulun gücünün yetmeyeceği şeyi teklif etmez.
Büyük ve küçük günahları helal sayan kafir olur. Haram edilmiş şeylerde rızıktır.
- KISIM ve 4. KISIM: Meleklere- Kitaplara İman:
Melekler Allah’ın kulları olup, Allah’ın emri ile hareket ederler. Erkeklik ve dişilik vasfı yoktur. AlIah, kullarına inzal ettiği kitaplarda emrini, nehyini, mükafatını, azabını beyan edip açıklamıştır.
- KISIM ve 6. KISIM: Peygamberlere-Ahiret Gününe İman:
A-Cenab-ı Hak peygamberlerini tabiat kanunlarını, yırtan mucizelerle teyid etmiştir. Peygamberlerin sayılarının ne olduğu konusunda münakaşa etmemelidir. Peygamberlerin en efdali Efendimizdir Peygamberlerin ve hayırlı kimselerin, büyük günah işleyenlere de şefaat edecekleri ayet ve hadislerle sabittir. Kul, kendisinden emir ve yasaklamaların kalkacağı bir duruma ulaşamaz. Beşerin resülleri, meleklerin resüllerinden daha faziletlidirler. İnsanların en faziletlileri, peygamberlerden (SAV)’in cennetle müjdelediği aşere-i mübeşşere’nin cennete gireceğine şehadet edilir.
B-Öldürülen bir kimse eceli ile ölmüştür.: Hz. Muhammed’in (SAV) kıyamet alametlerinden olarak Deccalin Dabbe-i Arz’ın, Ye’cüc ve Me’cüc’ün çıkması; Hz. İsa’nın nüzulu, güneşin batıdan doğması hakkında verdiği haber haktır. Kabir azabı, kabirde nimetlenme, kabir suali kitap ve sünnet ile sabittir. Öldükten sonra dirilme, kevser havuzu, sırat köprüsü, Cennet ve Cehennem haktır. Cennet ve Cehennem sonsuzdur, günahkar mü’min Cehennemde ebedi kalmaz. Dirilerin ölülere dua etmelerinden ve onlar için sadaka vermelerinden ölülere fayda vardır.
- KISIM: Kaza ve Kadere İman: Kaza ve Kader meselesindeki ihtilaf; kulların kendi fillerini yaratma meselesindeki ihtilaftan doğmuştur.
Maturidilere göre Kader, Allah-u teala’nın ezeli olan ilim ve irade sıfatına; Kaza da tekvin sıfatına racidir. Kader Kaza haline gelmedikçe Allah tarafından değiştirilmesi umulur. Kazaya rıza ise vaciptir.
- BÖLÜM: Velayet ve Keramet:
Geçmişteki ümmetlere olduğu gibi, Muhammed (SAV) ümmetinde de Allah’ın (CC) veli kulları vardır. Evliyaullah’ı kabul etmemek küfürdür. Velilerin en önemli özellikleri, çok sağlam bir imanları olması takva sahibi olmaları ve Allah’ın Kulları ile güzel geçinmeleridir. Hadislerde velilik; görüldüğü zaman Allah’ı hatırlatan yüzlerinde, secde izinden nişanları olan insanlar olarak anlatılıyor Velilerin kerameti de haktır. Bir insanda meydana gelen fevkalade haller onun veli olduğunu göstermez. Deccal harikuladeliklerin en göz alıcılarını gösterecektir Fakat o kafirdir. Ehl-i sünnetin ekserisi kerametin vukuunu ve caiz olduğunu kabul etmişlerdir. Bazılarını ise Mutezile kabul etmemiştir. Kuran-ı Kerim’de Hz. Meryem’in, Ashab-ı Kehf ‘in, Hz. Süleymanın katibi ve veziri Asaf İbnü Berhiya’nın kerametleri anlatılmaktadır.
-Kul ile Allah (CC) arasındaki karşılıklı muhabbetler, ayetlerle sabit olunca, denilebilir ki; Bir kul Allah (CC) `ın emrettiği ve razı olduğu şeylerin hepsini yaparsa (fakat ihlasla) taatın en yüksek derecesine erişebilir. Böylece Allah’ın (CC) yasak kıldığı küçük ve büyük şeylerin hepsini de terkedince, Rahim ve Kerim olan Allah’ın (CC), kuluna istediği birşeyi vermesi, imkansız değildir.
-Bir hadis-i kudside de Allah-u Teala”kulum bana nafılelerle yaklaşır” diyor. Bu haber gösteriyor ki ; kulların, kulaklarında, gözlerinde, dillerinde ve diğer azalarında, Allah’ın (CC) gayrısı için nasip yoktur.
HARİKALAR
1) Mucize
2) Keramet
3) İrhasat
4) Meunet
5) İstidrac
-Ümmetinden biri için zahir olan keramet, o ümmetin peygamberinin mucizesi sayılır. Bu kerametle o mü’minin veli olduğu ortaya çıkar.
-Velinin velayet iddiasında bulunması, yani “Ben veliyim demesi caiz değildir. Keramet sahibi olan kimse bu kerametle gururlanmaz ve kerametini iftihar vesilesi yapmaz. İstidrac sahibi ise kendisine izhar edilen harika ile gurur duyar. Kibri artar, kendisini Allah’ın gazabından emin bilir.
-Velilerin kendilerinin veli olduğunu bilip bilmemeleri ihtilaflıdır. Çoğu zaman keşfı, kerameti zuhur etmeyen veliler, bu haller kendilerinden zuhur edenlerden daha üstündürler. Hatta kendilerinden keramet zuhur eden bazı veliler bu kerametlerinden nedamet etmişlerdir. Meşhur olan görüş velayet sahibinin kendi veliliğini bilmesi şart değildir.
-Evliyanın islam prensiplerine bağlı kalması şarttır. Ebu Süleyman Eddarani derki çoğu zaman feyz yoluyla kalabilme birtakım sırlar ve tecelliler vahiy olurdu. Fakat ben bunları kitap ve sünnetden iki adil şahit olmadan kabul etmezdim.
- BÖLÜM: Hilafet ve İmamet:
Seyyid Şerif Cürcaniye göre imamet bahsi dinin ve akaidin asıl meselelerinden değil, tali derecelerindendir. Sa’d-ı Taftazani’ye göre de imamet ameli hükümlerdendir. Müslümanların bir imam seçmeleri şarttır. Bu bazılarına göre aklen, bazılarına göre şer’an vaciptir. Taftazani’ye göre farzı kifayedir. İmam seçmenin; kitap, sünnet, icma ve kıyastan delilleri vardır.
İmam seçmeye herkesin iştirak etmesi doğru değildir. Mü’minlerin tasvibini ve güvenini kazanan ve imam seçebilmeye ehil olan kimselerin seçmesiyle imam seçilir. Seçeceklerin kaç kişi olacakları ihtilaflıdır. Bir kısım alimler her belde de çoğunluğun bulunmasının şart olduğunu ileri sürerler. Bazıları da en az beş kişi olmalı demişlerdir. Eğer fitneyi asileri ve düşmanları önlemeye ihtiyaç varsa ; şecaat ve cesaret sahibi olanı seçmek şarttır. Memlekette sükunetin devam ettiği bir zaman ise alim olanı seçmek lazımdır. Şayet iki imama biat edilmişse birinin katli vaciptir.
İmamın bazı özellikleri:
l) İmam kureyşten olmalıdır, ancak imamlık haşim ve ali oğullarına mahsııs değildir.
2) İmamın zamanın en faziletlisi olması şart değildir.
3) İmam zamanın siyaset, ilim ve sanatını biliyor olmalıdır.
4) Erkek olmalıdır.
5) Hükmünü geçirmeye emrinden çıkana gücü yeter olmalıdır.
İmamın bazı vazifeleri:
1) Hadleri ikame, askeri teşhis, sadakaları toplamak.
2) Cuma ve bayram namazlarını kıldırmak.
3) İnsanlar arasındaki ihtilafları kaldırmak.
4) Velisi olmayan insanları evlendirmek.
5) Ganimeti taksim etmek.
İmamın azl edilmesi:
Hanefi ve şafi mezheplerinde muhtar olan kavle göre; imam fasıklığı sebebiyle azledilemez. İmam Maverdiye göre; itikadında meydana gelen şüpheden dolayı, bedeninde noksanlık arız olmasından dolayı azl edilir. Tasarrufla meydana gelen noksanlıktan dolayı ise azli duruma göre olur. Mesela Hıcır ve kahır halleri gibi.
- BÖLÜM: İNSANI KÜFRE GÖTÜREN HALLER
- BÖLÜM: MİRAC
- MİRAC HADİSESİ mü’minler için bir imtihan olmuştur imanı sağlam olanlar ortaya çıkmıştır. Mirac ile cennetin mükafatlarının büyüklüğü cehennemin ise ateşinin pek şiddetli olduğu anlaşılmıştır. Resulullahın mirac gecesi peygamberleri ve melekleri müşahedesi hem kendisinin hem de onların yükselmelerinin sebebidir. Peygamberimiz, semavatı arş ve kürsü ahvalini müşahede edince bu alemin ahvali ve korkuları onun gözünde küçülür. Allah yoluna daveti ve islam davasına çalışması kalbinde daha kuvvetlenir.
Peygamberimizin, ruhani olarak birçok kere cismani olarak vuku bulmuştur.
Miracın Mekke’den Mescidi Aksaya olan kısmı kitap da sabittir. Bunu inkar eden kafir olur. Mescidi Aksadan semaya kadar ki kısmı meşhur hadislerle sabittir. Bunu inkar eden Bid’atçı olur fıska girer. Semadan Cennete, arşa ve maverayı aleme çıkış ise Haber-i ahad ile sabittir. Bunu inkar eden ise hata etmiş olur.
- BÖLÜM İÇTİHAT VE TAKLİT:
Müçtehit bazen hata bazen de isabet eder. İçtihat, tecezzi kabul etmez. Bir müçtehidin bazı yerlerde müçtehit, bazı yerlerde mukallit olması yanlıştır. Kendisi içtihat edebilecekken başkasını taklit edemez. Müçtehit derecesinde olmayan insanlar ise bir müçtehidi taklit etmelidirler. Bu ameli hükümlerdendir. Hadimiye göre “halk geçmiş devirlerde yaşayan alimlerden işittikleri sözlerle kendi zamanlarında bulunan güvenilir sözleri ile amel etmeyi tercih etmelidir.” der. İtikatta mukallit Mutezileye göre Mü’min olamaz. Cennete giremez. Eş’ari’ye göre imanı sahih olmaz. Maturidiye göre ise ; günahkardır.
Yayınevi : Otağ
Baskı : İstanbul / 1971 / 196 shf.
Tercüme