Mai ve Siyah kitabı hakkında bilgiler:
Halid Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah isimli kitabı 400 sayfadan oluşuyor ve sitemiz aracılığıyla sizlere tanıtımını yapıyoruz.
“Daha yirmi iki yaşında, bütün maneviyatı yalnız bir ümidin tahakkukuna muntazır… Şöhret bulmak, edip olmak, herkesçe tanılmak, bugün o kadar acılıklarına göğüs vermek için hayatını zehirlediği bu edebiyat aleminin bir gün yüksek doruklarına çıkmak ve ismini o kadar yükseltmek ki… O tasavvur ettiği yüksek payeye bir had bulamıyor; sonra da bu derece itila amaçlarına kapılıyor olduğundan kendiliğinden utanıyordu. Edip olmak, şöhret almak, yıllardan beri bütün düşünce bu değil miydi?”
Batılı manada Türk romanının başlangıcı sayılan ve Tanpınar’ın “Türkiye’de nesli hesabına konuşan ilk yapıt” diye tanımladığı Mai ve Siyah, döneminin medya, edebiyat ve şiir hayatına ait gözlemleriyle de ayrı bir ehemmiyete sahiptir.
Ali Şekip elma’sını soymuştu. Bozmayarak, sakatlamayarak çıkarmayı başardığı için kabuğu karşıdaki “iki şairin” arasına fırlattı: – Raci! Seni çatlattım!.. dedi. Onlar konuşmalarını kesmediler; Raci diyordu ki: – Bak düşüncelerimin sonucunu özetini söyleyeyim. Onda tek bir şey var: “Yalnız ben yazayım, benden başka kimse yazmasın” diyor! – Demek edebiyat tekeli: İmtiyaz sahibi. Hüseyin Nazmi. Raci gülerek sustuğu zaman bir aralık arkadaşı -Parlak siyah gözlü, derin kırkılmış gür sakallı bir genç- başıyla Ali· Şekib’i işaret ederek sordu. İkisi de onun şakasını anlamamıştı. Uzaktan olayı izleyen kısa, kuru çocuk -Saib- yanlarına yaklaştı; yere düŞen elma kabuğunu bir ucundan tutarak gösterdi, nükteyi açıkladı: Onun anlattığına göre meyvaların kabukları öyle tamam soyulursa şeytan çatlarmış! O, Ali Şekib’in şakasını pek parlak buluyor; kırık kırık bir sinirli kahkaha ile gülüyordu. “İki Şair” bundan zevk almadılar.
Özeti:
ESERİN ADI: Mai ve Siyah
YAZARI: Halid Ziya Uşaklıgil
YAYINEVİ: Hilmi
YILI: 1945
ESERİN KONUSU: Hayalleri olan bir gencin lise son sınıfta babasını kaybetmesiyle hayallerinin yıkılışı ve beraberindeki hayat mücadelesi.
ÖZETİ:
Ahmet Cemil Mülkiye’de okur. Babası öldüğü için annesi ve kızkardeşine o bakar. Akşamları, okuldan sonra, kitapçlara polisiye hikayeler çevirir. Aslında edebiyatı sever, bu tür işler onu açmaz. Ama geçinebilmek için çalışmak zorundadır.
Ayrıca, zengin aile çocuklarına özel dersler verir. Onların türlü kaprisleri, şımarık tavırları kendisini sıkar. Çaresizlik içinde kıvranır. Arkadaşları, Mir’at-ı Şuun gazetesine başvurmasını öğütlerler. Gazeteye bir roman çeviricisi aranmaktadır. Ahmet Cemil işe başlar, durumu biraz düzelir. Bu arada Mülkiye sınavlarına da girerek okulu bitirir. Amacı edebiyat alanmda üne ermektir. Bunun için, boş zamanlarında özenle bir esere çalışır. Tatlı hülyalar kurar.
Gazetenin başyazarı Ali Şekip ile okuldan arkadaşı Hüseyin Nazmi, onun en sevdiği kişilerdir. Ahmet Cemil Hüseyin Nazmi’nin kızkardeşi Lamia’yı bir kez görmüş ve gönlünü kaptırmıştır.
Bir gün gazetenin sahibi ölür. Yerine oğlu Vehbi Efendi geçer. Ahmet Cemil’in kızkardeşi ile evlenir. Sonuç hiç de iç açıcı değildir. Kaba ve bencil bir adam olan Vehbi Efendi sık sık karısını döver. Bir keresinde karnına tekme atar. Kadın hastalanır ve çocuğunu düşürür. Ahmet Cemil dayanamaz, kız kardeşini evine getirir. Ona özenle bakar, fakat kadıncağız çok hırpalandığından bir süre sonra ölür. Vehbi Efendi de Ahmet Cemil’i gazeteden kovar.
Zengin bir ailenin oğlu olan Hüseyin Nazmi, dışişlerinde iyi bir görev alarak Avrupa’ya gitmeye hazırlanır. Her zaman oturdukları kahvede arkadaşına bu müjdeyi verir. Ayrıca, kız kardeşi Lamia’nın da bir subayla nişanlandığını söyler. Lamia’yı içten içe seven Ahmet Cemil bu habere çok üzülür. Çünkü onunla evlenmeyi tasarlamaktadır. Belli bir işi, parası olunca ortaya çıkacak ve onu alacaktır.
Bütün bu acı olaylar Ahmet Cemil’i sarsar. Yıkılmasına yol açar. Üzerine titrediği eserini bir bunalım anında ocağa atıp yakar. Gereken makamlara başvurarak uzak bir yerde kaymakamlık alır. Annesiyle İstanbul’dan ayrılır.
ESERİN ANAFİKRİ: İnsan hayatta karşısına çıkan zorluklara karşı mücadele etmeli,hayallerle gerçekleri birbirine karıştırmamalıdır.
Romanın Kişileri ve Özellikleri:
Ahmet Cemil: Romanın başkahramanıdır. Huzurlu, mesut ve kendi kendisine yeten mütevazı bir ailenin çocuğudur.Ahmet Cemil kırılgan bir kişiliğe sahip, romantik bir şairdir. Pek çok hayali vardır. En büyük hayali, tanınmış bir edebiyatçı olmaktır.
Ahmet Cemil, hayalperestliği, kırılgan kişiliği, çekingenliği, karamsarlığı ve pasifliği ile Servet-i Fünun neslinin tipik bir örneğidir. Ahmet Cemil bir engelle karşılaştığında, mücadele etmeyi sevmez. Odasına kapanıp yalnız kalmayı, düşünmeyi, hayaller kurmayı, ağlamayı tercih eder. Hatta çoğu zaman ölmeyi arzular.
İkbal: Ahmet Cemil’in kız kardeşidir. Vehbi Bey’le evlendikten sonra tam anlamıyla hayata küser. Bu evlilikte istediği hiçbir şeyi bulamaz. Maddî imkansızlıklar nedeniyle ayrı bir eve çıkamazlar, Süleymaniye’deki küçük evde kalırlar. İkbal, kocasından sevgi, saygı, incelik beklerken tam tersine aşağılayıcı, kaba, kırıcı davranışlar görür. Vehbi Bey sudan sebeplerle karısını azarlar. Utanıp sıkılmadan evin hizmetçisi Seher’i taciz eder. Bazı günler eve gelmez, başka kadınlarla birlikte olur. İkbal tüm bu rezilliklere rağmen ağzını açıp tek bir kelime edemez. İçine atar, hayata küser. Bir tartışma sonrasında kocasından yediği sert bir tekme yüzünden çocuğunu düşürür ve ölür.
Vehbi Bey: Ahmet Cemil’in çalıştığı Mir’at-ı Şuûn gazetesinin ortaklarından biri olan Tevfik Efendi’nin oğludur. Son derece küstah, sorumsuz, ahlâksız bir adamdır. Ahmet Cemil’in kız kardeşi İkbal’le evlenir. Fakat sorumsuz, kaba davranışlarıyla karısına hayatı zindan eder. Sürekli içer, karısını başka kadınlarla aldatır. Her gün karısıyla tartışır, onu azarlar. Evin hizmetçisi Seher’e sarkıntılık eder. Ahmet Cemil’i matbaaya ortak edip başyazar yapma vaatleriyle kandırır ve oturdukları evi ipotek ettirir. Vehbi Bey’in olumlu hiçbir özelliği yoktur. Bir gün karısıyla tartışırken attığı sert bir tekmeyle onun ölümüne sebep olur. Acımasız, kişiliksiz, duygusuz bir adamdır.
Hüseyin Nazmi: Ahmet Cemil’in en yakın arkadaşıdır. Okul yıllarında tanışıp yakın arkadaş olmuşlardır. Ortak bir duygu, zevk dünyaları vardır. Edebiyata dair görüşleri de aynı yöndedir. Divan şiirini yeterli bulmazlar, Batı kaynaklı yeni şiiri savunurlar. Okumayı ve şiir yazmayı çok severler. Hüseyin Nazmi zengin bir ailenin çocuğu olduğundan, hiçbir maddî sıkıntısı yoktur. Erenköy’de kız kardeşi Lâmia ile birlikte otururlar. Para sıkıntısı olmadığından eline geçen her kitabı alır. Zengin bir kütüphanesi vardır.
Lâmia: Ahmet Cemil’in yakın arkadaşı Hüseyin Nazmi’nin kız kardeşidir. Piyano çalan, kültürlü, güzel bir kızdır. Ahmet Cemil tarafından platonik bir aşkla sevilir. Ahmet Cemil, Lâmia’yı çok sever, onun için şiirler yazar. Fakat bu güzel duygulardan ne yazık ki, Lâmia’nın haberi yoktur. Lâmia bir subayla nişanlanır.
Seher: Ahmet Cemil’in ailesine uzun yıllar hizmetçilik eden, namuslu, saygılı bir genç kızdır. Âdeta aileden biri olmuştur. Sabiha Hanım ve İkbal onu çok severler. İkbal’in kocası Vehbi Bey tarafından sürekli taciz edilir. Kocasının ne mal olduğunu çok iyi bilen İkbal, bu konuda Seher’in bir kabahati olmadığını bilir.
Raci: Mir’at-ı Şuûn gazetesinin yazarlarındandır. Ahmet Cemil’in aksine eski şiiri savunur. Aslında çok cahil biridir, buna rağmen başta şairlik olmak üzere hemen her konuda bilgiçlik taslar. Ahmet Cemil’i şiddetle kıskanır, onu karalamak için elinden geleni ardına koymaz. Ona sürekli olarak çamur atar. Ahmet Cemil’in gazetedeki yazılarını dikkatle inceleyerek, hatasını yakalamaya çalışır. Bulduğu küçücük bir yanlışı, sanki çok önemli bir şeymiş gibi abartarak anlatır. Raci, karısı ve çocuğuyla hiç ilgilenmez. Kazandığı üç kuruş parayı da bir Alman karısına yedirir. Çoğu gece evine uğramaz. Karısı, kocasını şikayet etmek için sürekli matbaaya gelir. Raci sürekli sarhoş bir halde ortalıkta gezinir. Sağlığına dikkat etmediği, düzensiz bir yaşam sürdüğü için hastalanır, sürekli öksürür. Hastaneye yatırılır, durumu iyi değildir.
Ali Şekip: Mir’at-ı Şuûn gazetesinin en bilgili yazarıdır. Çok fazla kitap okuduğundan her konuda bir parça bilgi sahibidir. Böyle olmasına rağmen son derece mütevazı bir insandır. En iyi bildiği konularda dahi, konuşup bilgiçlik taslamak yerine susmayı tercih eder. Vehbi Bey, babasının felçlik geçirmesinden sonra matbaanın yönetimini eline alır. Vehbi Bey’in ilk icraatı da yazar kadrosunun kalabalık olduğunu gerekçe göstererek Ali Şekip’i işten kovmak olur. Ali Şekip, kâğıt dükkanı açar, esnaflığa başlar.
Romanın Mekanı ve mekanın özellikleri
Mai ve Siyah adlı romanın genel anlamda dış mekanı İstanbul’dur. Olayların yaşandığı yerler: Tepebaşı Bahçesi, Ahmet Cemillerin Süleymaniye’deki evi, Erenköy’deki Hüseyin Nazmi’nin köşkü, Mir’at-ı Şuûn matbaası, Beyoğlu’nun sokak, kahve ve gazinoları…
Romanın Zamanı
Romanın ilk üç bölümünde, gerçek zamanda, Tepebaşı Bahçesi’nde yenen yemek, yemek masasında yaşanan Ahmet Cemil-Raci tartışması, Ahmet Cemil’in yarı karanlık, tenha bir köşede hayallere dalması anlatılır. Yazar, romanın başkahramanı olan Ahmet Cemil’in içinde bulunduğu ortamı, sanat anlayışını, çatışmalarını, hayallerini anlatır.
Dördüncü ve beşinci bölümlerde yazar, geriye dönüş tekniğini kullanarak Ahmet Cemil’in yirmi iki yıllık yaşamını; ailesini, eğitimini, Hüseyin Nazmi ile olan arkadaşlığını, şiir hevesini, babasının ölümüyle sırtına binen geçim mücadelesini anlatır.
Altıncı bölümde yeniden romanın gerçek zamanına dönülür. Olaylar üçüncü bölümün sonunda kaldığı yerden devam eder.
Romanın geri kalan bölümlerinde (6-20) Ahmet Cemil’in iki yıl boyunca yaşadığı olaylar anlatılır.
Kısaca, Mai ve Siyah romanında Ahmet Cemil’in yirmi iki yılı geçmişte, iki yılı da gerçek zamanda olmak üzere toplam yirmi dört yıllık hayatı anlatılmıştır.
Kitap Hakkında Yorumlar ve Yargı
“Mavi ve Siyah’ın tuhaf bir tecellisi var. Eserde, ikinci, üçüncü derecede ehemmiyet verilen şahıslar canlı, asıl yaşatılmasına ehemmiyet verilen Ahmet Cemil ölüdür. Diğer tali şahıslar, müelif tarafından kendilerine fazla ehemmiyet verilmediği, fazla süslenmedikleri için hayatta kalmışlar, halbuki asıl olayın kahramanı, kendisine çok dikkat edilirken, her şeyi iyi görünsün diye her tarafına süs, ziya verirken hayattaki çehresini kaybediyor. Mavi ve Siyah realizm ile romantizmin halita olduğu bir eserdir. Kahramana bakarken ayağı topraktan alınmış, muallakta, bulutlar arasında bir şair; diğer eşhasa bakarken Babıali kaldırımlarında gezinen canlı kimseler görüyoruz. Topraktaki insanlar, buluttaki insanla konuşuyor: Mavi ve Siyah, asıl işte bu levhanın romanıdır!” (İsmail Habip).
“Eser ana çizgileriyle realist olmakla birlikte, asıl kahraman Ahmet Cemil romantiktir. Ahmet Cemil hiç kusursuz bir insan olarak tasvir edilmiştir, bu yüzden biraz sönüktür; onun yanındaki öbür insanlara ise, yazar, imtiyazlı bir işlem yapmadığı içindir ki, onlar daha canlıdırlar. Yazar, romantizmin etkisiyle, kimi yerlerde kendi kişiliğini gizlememiş, hatta bir yerde eserin kahramanına seslenmiştir. Eserin kimi vakalarında Ahmet Mithat’ın Felatun Bey İle Rakım Efendi romanının izleri vardır. (Bu etkiyi, çocukluğunda Ahmet Mithat’m romanlarını çok okuması ile yorumlayabiliriz.) ” (Cevdet Kudret).
“Tarihimizin belli bir devrinde, aydın orta sınıfın hayatı, bu hayatın tezatları, terbiye ayrılıkları, hasretleri, yeisleri, ümitleri bu kitapta az çok vardır. Fakat unutmamalı ki, Mai ve Siyah, bir san’at çevresini anlatır ve bu çevre, mektep, matbaa, kitapçı dükkanı, Bab-ı Ali Caddesi arasındadır. Bence Mai ve Siyah, bize esaslı bir maceramızı verir. Kitaba bulunacak asıl kusur, bu ideal iştiyakını çok dar bir çevrede ele alması ve yüzde kalmasıdır.” (Ahmet Hamdi Tanpınar).
Bana göre, dili ağır olmakla birlikte Türk roman sanatında önemli eserlerden biri olan Mai ve Siyah okunmaya değer bir eserdir