Yarım kalmış hikayelerin sahibi, bir gün döner mi hikayesini tamamlamak üzere kalbini bıraktığı yere?
Cenan döndü.Hikayesini tamamlamak için değil. Kayıp haberi ile sarsıldığı kardeşi Derya’yı bulmak için.
Derya’yı ararken; geçmişten gelen öldürücü bağlantıların gölgesi düştü gönlüne. Bir tarafta Yiğit bir tarafta Berker.
Soruların cevapları esir aldığı muamma yeniden girdi devreye: Masumiyet nerede biter, ihanet nerede başlar?
Roller karıştı tekrar; cellat ve kurban, şeytan ve melek, cesur ve korkak.
Atılan her adımda, ortaya çıkan her gerçekte yer değiştirdi kimlikler. Maskeler düştü. Makyajlar aktı.
Küresel sermaye- yeni kapitalist düzen ilişkisini Muamma ile deşifre eden Sema Karabıyık’tan yine çok etkileyici bir roman: Üstü Kalsın İhanetimin.
Kaybetme korkusu ile kazanma hırsı arasına sıkışanların, geçmişini sır gibi saklayanların meydan muharebesi. Para, aşk, ihanet, intikam, cinayet ile sınananların; bu sınavdan kazanarak çıkanların hikâyesi: Üstü Kalsın İhanetimin…
Açık bir yara var kalbimde. Anayasamın ilk maddesi kazanmak, her şeye rağmen kazanmak. Bazen ezip geçerek. Bazen yok ederek. Başarı, kazanmanın yanında gelen eşantiyon. Para da öyle. Ben kaybederek başladığım hayat mücadelesini kazanmayı başardım.
Önce annemi kaybettim. Anne kaybetmenin ne demek olduğunu bilemeyecek kadar küçük bir yaşta. Kalp ağrısının hissedilmeyeceği bir yaşta. Doktorun yalancısıyım. Bu yaşta kalbi ağrımaz çocukların, yaşadığı üzüntüyü acıya çevirme gayretinde dedi. Fizyolojik olarak hissetme gayretinde.
Annemin öldüğünü anladığım an, Cenan’ın annemin başucunda sessiz ağlayışına tanık olduğum an, kalbime bir bıçak saplandı ve hâlâ orada desem nasılsa anlamayacaktı doktor. Sustum. Üzüldüğümde, canım çok acıdığında; susmak, barınağım oldu. Sonra içimi titreten, yaşam sebebim olmaya en güçlü aday Arda’yı kaybettiğimde hissettim kalbime saplı bıçağı.
Son olarak da anne yarısı bildiğim ablam, hep yanımda olacağına dair söz vermesinin akabinde bırakıp gidince.
Gidenler içinde hayatta olan tek kişi olmasına rağmen, bıçak birkaç kez girdi çıktı kalbime. İşte o son saplanışta kavradım bıçağı. Artık elimde. Kimse zarar veremiyor bana. Acı çektiremiyor.
Sadece ben. Acı, ayakta durma sebebim. Ben batırıp çıkarıyorum bıçağı kalbime. Ama daha çok da başkalarının kalbine. Acı çekmemek için, çektirmek gerektiği denklemini çözdüğümden beri.
Annem kaderine yenik düşerek gitti. Kanserin sonu ölüm zırvalamasından bahsetmiyorum. Annem, babamın sevgisini yitirdiğini anladığı an, kansere yenik düştü. Ölüme teslim oldu. Hiç mücadele etmediğini, her günü ölüme biraz daha yaklaşmak için yaşadığını fark ettiğimde, yıllar sonra, söktüm aldım kalbimdeki bıçağı. Derin bir yara izi kaldı geride.
Anladım ki bıçak acı veren değil, yaramı koruyanmış. Artık açık bir yara var kalbimde.
Arda, şiddetine kendini kurban ederek gitti. Gidişi en etkili kalma biçimiydi. Ben hâlâ o villanın bahçesinde, havuzun kenarında onun aşağı inmesini bekliyorum. Başım önümde.
Havuza atlamasını, dışarıya sıçrattığı sularla beni ıslatmasını hayal ederek. Ona dair son görüntü gazetede gördüğüm fotoğraf.
Altında ‘Arda aşkı uğruna ölüme atladı’ yazan fotoğraf.
Her aşk bir öncekini öldürür. Her aşk bir öncekini yok ederek varlığını ilan eder. Arda benim ilk aşkımdı. Hayat izin verir, bana bir oyun oynamazsa eğer son aşkım olacak.
Şimdiye kadar öyle oldu en azından. O sadece kendini değil benim aşka olan inancımı da öldürdü. Arda ölümüne havuza atlarken, içimdeki küçük kızı öldürdü. Aşkım aynı zamanda içimdeki çocuğun katili.
Aşık, bir başka gönle düştüğünde öldürebilir eski aşkını.
Aşık, kendini öldürmez. Aşk bir intihar sebebi değildir, hele de aşkınız karşılıksız değilse.
Arda’yı sevdim intihar etti. En yakın arkadaşım Bade bildim ihanet etti. Anne yarısı dedim Cenan’ın kanatlarının altına sığındım, terk etti. Hayatımda terk etme ihtimali olan tek kişiyi de ben terk ettim. Nasılsa ayrılacaktı yollarımız. Bir defalığına sadece bir defalığına giden olmak istedim. Babam o kadar hızlı kabullendi ki bu gerçeği, bir kez bile arayıp sormadı.
Bir kez bile eve geri dön biz birbirimize yeteriz demedi.
Babam tek kalemde sildi beni defterden. Babam neden hiç arayıp sormuyor sarkacında salınırken öğrenecektim ikinci bir hayatı olduğunu. Bir eşi olduğunu. Yeni eşin annemin ölümü 53 nü hızlandırdığını. Yeni eşin o kadar da yeni olmadığını. Sana en çok o gün ihtiyaç duydum Cenan. Birlikte öğrenseydik babamın gerçeğini, sen rehberim olurdun, ne yapacağımızı söylerdin, acı çekmeme izin vermezdin. Acı çektim. Acı çekmenin ne olduğunu ilk defa o zaman idrak ettim. Annem öldüğünde sen vardın yanımda. Arda intihar ettiğinde. Acıyla arama duvar oldun. Ama gitmen iyi oldu bir bakıma. Ben artık acıya duvar gibi durmayı öğrendim. Gittin, ben yalnız kalmayı öğrendim. Gittin, kanatları kırık bir kuş oldum. Gelmedin, kırık kanatlarımla uçmayı denedim. Söktüm attım kanatlarımı, kanatlarım olmadan uçmayı öğrendim. Kördüm, bilendim.
İki ucu keskin bıçağım artık. Dokunanı yakıyorum. Önce yalnız kalmayı öğrendim. Sonra yalnız olmayı. Artık yalnız değilim. Tek başınayım.
Acılarımı bohçalayıp sandığa kaldırdım. Çeyizim acılarım.
Sandık lekesi olmasın diye açıp bakmıyorum. Acıyı yok saymayı da öğrendim. İnsanların canını acıttığımda etkilenmemeyi de. Anayasasının ilk maddesi kazanmak olan, sözlüğünden acı kelimesini çıkarmış olanlarla aynı havayı teneffüs ettiğimizi biliyorum. Birbirimizi görmeden, duymadan, belki varlığımızdan bile haberdar olmadan. Biz aynı şekilde nefes alırız. Başkalarına bırakmamacasına. Öncelik ‘ben’dir çünkü. Ötekiler ikinci sırada, kalanla idare etmek zorunda.
Gönül Meselesi – Tuna Kiremitçi – Online Kitap Oku(Yeni sekmede açılır)
Kendini Aşka Bırak – Sophie Jordan – Online Kitap Oku(Yeni sekmede açılır)