Yemin

yemin-fatih-murat-arsal-ephesus-yayinlariAdı gibi “Kara” bir geçmişi olan, tehlikeli bir adamdı o… Hayat dolu bir genç kız için asla uygun değildi. Çoğu zaman insanı sinir edecek kadar kaba, yontulamayacak kadar sert, can sıkacak kadar suratsız ve…

…ve görmezden gelinemeyecek kadar yakışıklı!

Sığındığı karanlığı aydınlatacak bir ışığa hiç ihtiyacı yoktu. Hele güzel ve dik başlı bir sarışına asla! Ama genç kızın neşesinden etkilenmemek zordu! Onun inatçı mavi gözlerinden… Alaycı kırmızı dudaklarından… Geri adım atmayı bilmeyen cesur yüreğinden de!

Ceza öpücüğü her ikisi için de büyük hataydı! İlişkileri bir anda karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hal aldığında, kalbi kırılan genç kız büyük bir yemin etti!

“Sen dizlerinin üzerinde sürünerek gelsen de… Seninle asla evlenmem!”

Tertemiz bir yüreğin granitten bir kalp ile mücadelesinde, belki de ilk kez bir yeminin tutulmaması için dua edeceğiniz, tarafınızı zor seçeceğiniz bir FMArsal romanı daha…

***

Genç kız evden çıkmadan önce bir an durdu. Kapının yan tarafındaki büyük boy aynasında görüntüsüne son kez baktı. Kısa sarı saçlarını aceleyle düzeltti. Bu düz kesimli saçlar yü­zünü gayet güzel çevreliyor ve kendisine çok yakışıyordu. İri mavi gözlerinin üzerindeki açık mavi farın taşan kısmını par­mağının ucuyla temizledi. Artık çıkmaya hazırdı. Büyük evin dış kapısını açan annesine gülümsedi. Kadıncağızın hâlâ onun için endişe etmesine inanamıyordu. Yirmi üç yaşında, yetişkin bir kızdı. Kaç yıldır üniversitede okuyordu ve bin türlü insanla tanışmıştı.

1. BÖLÜM

“Meraklanma anne! Geç kalmam!” dedi sakin bir sesle. “Meraklanmıyorum,” dedi kadın anlayışlı olmaya çalışa­rak. Sonra iç çekti. “Tamam. Meraklanıyorum. Partide içki içmenden hoşlanmıyorum. O görüştüğün çocuktan da! Baban bunun yüzünden beni sürekli uyarıyor.”

“Hangisi için? İçki için mi yoksa Burhan için mi?”

“Laf ebeliği yapma! İkisi için de! Bu yüzden bu gece saat birden önce gelmeni istiyorum.”

“Anne ya! Bu olamaz?” diye isyan etti genç kız. “Parti sa­baha kadar sürer! Tüm arkadaşlarım oradayken ben nasıl er­ken geleyim? Hem belki orada kalmam gereke…”

Kadın başını iki yana sallayarak kızının sözünü kesti. “Ke­sinlikle olmaz.” Sesi son derece otoriterdi. Onun böyle kararlı olduğu anlarda hiçbir itirazı kabul etmeyeceğini bütün çocuk­ları bilirdi. “Orada kalmayacaksın ve saat birde de ayrılmış olacaksın. Senin yüzünden uyku uyuyamayacağım zaten!” “Beni beklemene gerek olmadığım biliyorsun?” Annesine sarılıp mis gibi yanağına samimi bir öpücük kondurdu. “Ben yirmi üç yaşındayım. Büyüdüm artık. Benim yaşıtlarımın çoğu evli ve çocukları var. Kendimi koruyabilirim.”

“Olsun, yine de içim rahat değil. Allahtan baban yanma Kara’yı verdi!”

“Ne?” Genç kız hayretle kaşlarını kaldırdı. Babasının bu yaptığına inanamıyordu. “Anne? Benim bir korumaya ihtiya­cım yok! Hele onun gibi bir ruhsuza! Ben taksiyle gideceğim!” “Hayır,” dedi kadın yine otoriter bir kararlılıkla. “Seni ko­ruman olmadan oraya yollamayacağız. Bu sefer değil. Gece hiç tekin değil o yollar. Seni oraya Kara bırakacak ve saat tam birde de alıp geri getirecek. Tabii daha evvel dönmek istersen iyi olur. Zavallı adam arabanın içinde seni saatlerce bekleme­sin!”

“Bana ne! Onun işi o!” Sıkıntıyla iç çekti. “Anne! O sırık adam gerçekten ruhsuzun teki!”

“Olabilir! Fakat bence çok güvenilir birisi. Baban da onu çok seviyor.”

“Bana şımarık bir çocukmuşum gibi bakıyor. Tabii bakar­sa… Çoğu zaman beni görmezden geliyor!”

“Mızıldanma! Şimdi git ve iyi eğlen! Geç olmadan da gel!” Genç kız, güzel kırmızı gece elbisesinin eteklerini savura­rak dışarıya çıktı. Eteğin ucu dizinin epeyce altındaydı ama yan yırtmacı bu detayı seksi bir hale dönüştürecek kadar de­rindi. Elbisesinin üstüne ise ince, beyaz bir ceket giyerek hafif göğüs dekoltesini kapamıştı. Küçük el çantasını öfkeyle sıktı. Büyük siyah Mercedes kapının önünde duruyordu. Kendisini toparlayıp öfkesini gizlemeye çalıştı. Hızlı adımlarla birkaç merdiveni inip arabaya doğru yürüdü. Hava kararmak üze­reydi. Arka koltuğa doğru ilerlerken, babasının yeni koruması ona kapıyı açmıştı bile.

Genç kız ağabeyi Tuğrul ve Turgay’ın hep uzun ve güçlü olduklarını düşünürdü. Babalarının yapılı fiziklerini ağabey­leri fazlasıyla almıştı. Fakat bu iri koruma kardeşlerinden bile uzundu. Başını kaldırıp onun yüzüne bakmaktan özellikle ka­çındı. Neyse ki genç kız da hiç kısa değildi. Ablası ile birlikte boylarını babalarından; alımlı fiziklerini ve güzelliklerini ise annelerinden almışlardı. Hatta birkaç defa babalarının üye ol­duğu vakıflarda yardım amacıyla mankenlik bile yapmışlardı. Her iki genç kız da bu işten çok eğlenmişti.

Tüm memnuniyetsizliğine rağmen yine de korumaya kaba davranmak istemedi. “İyi akşamlar!” dedi donuk bir sesle.

Hayret!

Adam cevap vermeye tenezzül bile etmemişti. Sadece se­lam verircesine başını eğmişti. Bu tavır genç kızı iyice kızdır­dı. Hoşlanmıyordu bu yeni korumadan işte!

Uyuz Adam! Ruhsuz!

Arabanın kendisi için ayrılan arka koltuğuna yırtmacının izin verdiği kadar kontrollü olarak oturdu. Kapanan kapının camından hâlâ kendisini seyreden annesine baktı. Kadıncağız gülümseyen bir suratla ona bakıyordu. Zaten o hep gülüm­serdi. Anneleri bu evin neşe kaynağıydı. Asık suratlı babası­nı güldürebilen tek kadındı. Gerçekten de korkutucu görünen babalarının, annelerinin yanında hep kedi gibi olmasını hiçbir kardeş anlayamazdı. Babası kadar zor bir adama annesi nasıl dayanıyordu acaba? Kendisini zorlayarak, o da annesine gü­lümsedi.

O esnada iri yapılı korumada şoför tarafına geçmişti. Yeri­ne oturup kapıyı kapattı. Motoru çalıştırmadan önce emniyet kemerini de taktı. Genç kız ise hâlâ sinirli bir şekilde dudağı­nın kenarını ısırıyordu. Partiye bir koruma eşliğinde gittiğine inanamıyordu. Ne saçma bir şeydi bu! Aynı zamanda şoför­lüğünü de yapan bu adamı geri göndermenin bir yolunu bil­seydi, hemen yapardı. Arkadaşlarının bazılan kendisiyle dalga geçmeye çalışacaklardı. Ama bu evde babasının istekleri bir emirdi. Üstelik de onun yakın korumalığını yapan bu adam, genç kızın isteklerini hiç takmayacaktı. Normalde onun yeri­ne Salih isimli emektar şoför gelirdi. Belli ki babası hem geç geleceği için, hem de kendi bildiği bir sebepten bu yeni koru­mayı başına dikmişti.

Araba yumuşakça hareket etti. Genç kız Bornova semtin­deki büyük evlerinin bahçesinden çıkarken, kapıdaki koruma­ların kendilerine selam verdiğini gördü. Zengin bir adam olan babası, güvenliğe çok önem veriyordu. Çocukluğundan beri, çeşit çeşit koruma görmüştü. Bunda babasının teknoloji şir­ketinin hızlı yükselişi etken olmuştu. Bir anda da bu yükselişi kıskanan birçok rakip kazanmıştı. Bazıları silahlı saldırıya gi­decek kadar işi ileriye götürmüştü. Tabii ihale sonuçlan çoğu benzer işi yapan birçok şirketin hoşuna gitmiyordu.

“İnciraltı’na gidiyoruz,” dedi arabayı süren adama. Sesi biraz tersti. Hatta biraz da kızgın… Kendi arabasıyla veya taksiyle gitmeyi tercih ederdi. Galiba babasıyla arasına geçici olarak biraz mesafe koymak iyi olacaktı. Hafif küsmüş gibi yapabilirdi. Ona artık çocuk olmadığını bir şekilde gösterme­liydi. Bu tip durumlarda kendi kararlarını verebileceğini baba­sına anlatması şarttı.

Yol boyunca ilgisizce etrafını seyretti. Hava iyice karar­mıştı ve şehir artık ışıl ışıl olmuştu. Deniz kenarındaki yürüme yolu âşık çiftlerle, balık avlayan insanlarla ve deniz kokusu al­mak isteyen İzmirlilerle dolmuştu. Bazıları yazın sıcağını ha­fifletmek için çimlere oturmuş, çay bile demlemişler, gecenin tadını çıkarmaya hazırlanıyorlardı. Serin deniz rüzgârı altında sohbet edip gülüşüyorlardı. Çoğu orta halli insanlardı. Zengin doğmuş bir kız olarak bazen onların bu keyfini tatmak istediği olurdu. Sürekli kontrol altında olmak, özel hayatını neredeyse yok ediyordu. Doğru düzgün bir erkek arkadaşı bile olmamış­tı. Son zamanlarda birkaç erkekle görüşmüştü ama babasının ve erkek kardeşlerinin gölgesinde kalan bir erkeği asla iste­mezdi. Ne yazık ki hep öyle olmuştu. Güçlü ve dediğim dedik bir erkek bulmak da o kadar zordu ki.

Şimdilerde Burhan isimli bir çocukla görüşüyordu. Sade­ce birkaç kere çıkmışlardı. Bu çocuğun maddi durumu çok iyi olmasına rağmen, ne yazık ki o da ailesinden çekiniyordu. Despot babası ve onun kadar sert olan ağabeyleri kimseye göz açtırmıyordu. Dolayısıyla Burhan eve kadar gelmeye çekin­miş, genç kızı partinin yapılacağı evde beklediğini söylemişti. Tabii pek iç açıcı bir durum değildi. Ama en azından babasının görüşmesine izin verdiği veya çekimser kaldığı birkaç erkek­ten birisiydi. Ondan hoşlanıyordu da! Şimdilik…

İnciraltı’na geldiklerinde dikkat kesildi. Bu yeni adam gi­decekleri evi bilmiyordu. Genç kız, arkadaşı Sibel’in evine sık sık giderdi. Orada kaldığı geceler de olmuştu. Babasının iş yaptığı insanlardan birisi olan Sibel’in babası, şişman ama çok komik bir adamdı. Annesi de ona uyum sağlamış, neşeli bir kadındı. Doğal olarak Sibel de biraz havai, uçuk kaçık bir kızdı. En azından erkek arkadaş konusunda kendisi kadar sı­kıntısı yoktu.

“İleride ikinci soldan döneceğiz,” dedi öndeki sessiz ada­ma.

Koruma hemen onun dediğini yaptı. Doğrusu çok güzel araba sürüyordu. Altındaki lüks arabanın rahatlığının da etkisi vardı tabii. Ama direksiyonu tutuşunda bile bir kendisine gü­ven vardı.

“Sokağın sonundaki villa!’’ dedi genç kız sonra. Araba ka­yar gibi lüks evlerin dizili olduğu sokaktan ilerleyip, büyük bir bahçe kapısının önünde yavaşladı. Kapı ardına kadar açıktı. Koruma araba ile bahçeye girilebileceğini fark edince, yavaş­ça içeriye süzüldü. Genç kız evin önünde inecek şekilde ya­naştıklarını fark etti. Güzel bir bahçesi vardı. Kendi bahçeleri kadar büyük olmasa da, içeriye pek çok arabayı alabilmişti. Evin dış kapısının önünde birkaç kişi daha vardı ve konuşarak evden içeriye girmeye hazırlanıyorlardı. Oradaki kişilerden bir tanesi arkadaşı Sibel’di. İyi bir ev sahibi gibi misafirlerini karşılamış, eve buyur ediyordu.

Çıkmadan önce özellikle birkaç saniye bekledi. Madem bir koruması vardı, arabadan kendi başına inecek değildi ya? Zaten yeni adam da arabadan çıkmış, bu beklentisini karşıla­yacak şekilde onun tarafına dolanmıştı. Memnuniyetle onun kapıyı açmasını bekledi. Sıkılmaya gerek yoktu. Bunun tadını biraz çıkarsa ne olurdu ki? Bacaklarının gözükmesine aldırmadan yan döndü. Ayaklarından birisini dışarıya doğru sar­kıttı. Yere sağlamca bastı. Zaten dimdik duran dev korumanın bacaklarına falan baktığı yoktu. Etrafını süzüyordu. Genç kıza yardım etmek için elini bile uzatmamıştı. Ah, emektar şoförle­ri olsaydı nazikçe kendisine yardım ederdi.

‘Bu adamı biraz eğitmek gerek!’ diye düşündü.

Elini uzattı öylesine…

“Yardım eder misiniz? Eteğim çok dar…”

Korumanın siyaha yakın kahverengi gözleri kısıldı. Bir an için yırtmacının cömertçe gözler önüne serdiği uzun ve pürüz­süz bacaklarına baktı. Genç kızın teni çıplaktı. Bronzlaşmış bacakları o anda oldukça derinlere kadar gözüküyordu… Ama ne vardı ki bunda? Tuğçe, bu seksi pozisyondan hiç rahatsız olmamıştı. Zaten bu adam geçen hafta akşam vakti onu havuz­da bikini ile de görmemiş miydi?

Ama adamın gözleri o uzun bacaklara fazla takılmadı. Say­gılı ve hatta ilgisiz bir şekilde gözlerini kaçırdı. Sonra ikisi­nin bakışları karşılaştı. Tuğçe onun neredeyse kendisini red­dedeceğini sandı. Koruma o bacaklar karşısında zerre kadar yutkunmamış, erkeksi bir tepki vermemişti. Ama genç kızın isteğini de reddetmedi. Yavaşça iri elini uzattı. Mesafeli bir tavırla bekledi. Tuğçe’nin elini tutmaya çabalamamıştı. Onun uzanıp tutmasını istediği belliydi.

Tuğçe bu isteğe bilinçsizce uydu. Küçük elini uzattı ve usulca o iri elin içine bıraktı. Genç adamın ince uzun parmak­lan, o narin parmaklan yumuşakça kavradı. Fakat… o kadar güçlüydü ki! Bu özelliksiz temas bile onun boyunun poşunun hakkını veren gücünü hissettiriyordu. Adamın elinden kuv­vet alarak diğer ayağım da dışanya çıkardı. Bacakları daha da açılmıştı. Bedenini yavaşça dışarıya çekti. Koruma bir an bile esnememişti. Sanki orada dikilmiş çelikten bir direği tu­tuyordu.

Arabadan dışarıya çıkabildiğinde gayet soğuk bir tavırla mırıldandı.

“Teşekkür ederim.”

Gözleriyle eteğinin yırtmacını kontrol ederken Kara isimli korumanın yüzünü göremiyordu. Ancak hiçbir karşılık duy­madı. Hiçbir nazik söz işitmedi. Görmese de onun hafif bir baş eğmesiyle bu teşekkürü geçiştirdiğini hissetti.

Sıkıntıyla başını kaldırdı. Güzel kavisli kaşları hafifçe çatılmıştı. Korumasının suratına baktı. Onun da suratı pek neşeli değildi. Her zamanki gibi yani! Ruhsuz adam!

Güzel yüzü biraz yumuşadı. Madem öyle, bu adama birkaç nezaket dersi verebilirdi. Yanlış kayaya tosladığını gösterebi­lirdi. Kavisli kaşları bu sefer havalandı.

“Konuşabiliyor musunuz, Kara Bey?” diye tatlı bir alay­la sordu. Gözlerini, kara gözlerin derinliklerine dikmişti. İçi ürperdi birden! Bu adamın bakışlarının… babasının sert ba­kışlarından bile daha keskin olduğu bir gerçekti. Ve çok daha yakıcı! Yine de geri adım atmadı. Bu güne kadar hiçbir erkek karşısında zaten geri adım atmamıştı. Basit bir koruma mı onun tavrını değiştirecekti? “Yoksa arada bir bile olsa konuş­mak karizmanızı mı etkiler?” diye üsteledi.

Onun bu tavrı korumayı şaşırtmış olmalıydı. Çünkü bir an cevap vermeden yüzüne bakmıştı. Yine de kalın kaşları altın­daki gözlerinden bir şey anlamak mümkün değildi. Sadece çok derin ve çok koyuydu o bakışlar… Olması mümkün sırla­rı, arkasında çok iyi saklayacak kadar derin ve koyu… Tuğçe yine ürperdi! Ne oluyordu böyle?

Sonra hâlâ el ele tutuştuklarını fark etti. Elini o güçlü par­maklardan kararlı bir şekilde geri çekerken meydan okurcası­na bakmaya devam ediyordu.

“Sanırım konuşamıyorsun?”

Adam hafif bir nefes almış gibiydi. Tuğçe onun aklından geçenleri tahmin etti eğlenerek. Herhalde bu şımarık sarışın kadınla konuşacak olmaktan pek memnun değildi.

“Konuşabildiğimi biliyorsunuz, Tuğçe Hanım?” diye iyice mesafeli bir tavırla karşılık verdi adam. Aynı tahmin ettiği gi­biydi. Daha fazla konuşmamak için kısa ve öz cevaplamıştı.

Tuğçe’nin alayla kıvrılmış dudakları açıldı keyifle. “Oh. Tabii! Şimdi hatırladım. Geçen hafta sizinle bir kere konuş­muştuk.” Bir an düşünür gibi yaptı. Başını alayla eğdi. “Yo­ğun ve zevkli bir konuşmaydı! Beni sabah okula bırakmak için geldiğinizde, ‘uzuuuun’ bir ‘günaydın!’ demiştiniz. Nasıl da unutmuşum?”

Adamın sert bakışlı kara gözleri bir an için parladı. Fakat karşılık vermedi. Zaten vermesine fırsat kalmadan kendilerine yaklaşan bir ayak sesiyle ikisi de dönüp baktı.

“Tuğçe! Hoş geldin!” diyordu arkadaşı Sibel. Uzun siyah saçlarını savurarak gelişi çok hoştu. Üstündeki san gece kı­yafeti, hafif balıketi vücuduna çok yakışmıştı. Oldukça seksi ve canlı gözüküyordu. Gülen yüzü, onun neşeli kişiliğinin bir deliliydi.

“Hoş bulduk!” dedi Tuğçe de gülümseyerek. Onun yanak­larından öptükten sonra geri çekildi. İki genç kız da yanlarında duran iri korumaya başlarını çevirdi. Genç koruma kapıyı ka­patmak için hizmetinde olduğu kızın biraz daha öne çıkmasını bekliyordu. Bakışları yine karşılaştı. Asık suratı, Tuğçe’nin kızmasına sebep oldu. Gereksiz yere sert bir sesle konuştu.

“Sen gidip bir yerlerde oyalanabilirsin. Saat bir gibi gelsen olur.” Sizli bizli konuşmayı bıraktığı aklına gelmedi. Sonra onun cevabını beklemeden arkadaşının koluna girerek eve yö­neldi. İçeriden zaten müzik ve kahkaha sesleri geliyordu. Ama görünen oydu ki, asıl eğlence evin diğer tarafındaki havuz ba­şındaydı. Çığlıklar, bağırışlar ve su sesleri geliyordu.

Tam evin içine girerlerken, Sibel başını çevirip geriye bak­tı. Gözlerinde bariz bir parlaklık vardı. Uzun boylu koruma arabaya binmişti. Beyaz ceketini çıkaran arkadaşı Tuğçe’yi heyecanla dürttü.

“Kızım! Bu kimdi?” diye fısıldadı. Uzanıp iyi bir ev sahibi gibi ceketi almış ve güzelce asmıştı.

“Kim kimdi?” diye mırıldandı Tuğçe. Gözleri etrafındaydı. Evin salonu ve havuza çıkan kısmı oldukça kalabalıktı. Bakış­ları Burhan’ı arıyordu. Henüz gelmemiş olabilir miydi?

“O adam? Hani elini tuttuğun ve gözlerinin içine hayran­lıkla baktığın yakışıklı?”

Tuğçe irkilerek durdu. Şaşkın şaşkın arkadaşına baktı. Mavi gözleri şimdi olduğundan da iri duruyordu. Ardından dudaklarına alaycı bir gülümseme yerleşti. “Korumamdan mı bahsediyorsun?” diye sordu hayretle.

“Ah!.. O erkek güzeli senin koruman mı? Babam neden sanki bana da böyle bir koruma ayarlamıyor ki? Bizimkiler hep orta yaşlı ve kel kafalı oluyor!”

Tuğçe utanmazca kıkırdadı. “Kel kafalı erkeklerin sekste çok iyi oldukları söyleniyor. Şanslısın o zaman! Tabii bir de, bir koruma parçasıyla yatmayı düşünüyorsan? Ben hayatta yapmam.” Biraz ciddileşti. “Ayrıca ben onun elini arabadan çıkmak için kullandım. Bakışlarımda da özel bir dunun yoktu. Şimdi sorsan, sana onun yüzünü tarif bile edemem. Topu topu birkaç kere karşılaştık.”

Sibel inanamayarak ona baktı. “Kızım! Aptal mısın sen? Adam görülmeyecek bir tip değil ki!” dedi şaşkınca. “Hem de senin koruman? Burnunun dibindeki bir afet!”

Genç kız sıkılmış gibi bir nefes aldı. Korumasını arkadaşıy­la konuşmak hoşuna gitmemişti. “Aslında benim değil, baba­mın koruması…” diye itiraz etti. “Bu gece babam ne hikmetse her zamanki yaşlı şoförümüz yerine onun benimle gelmesini uygun bulmuş. Onun hakkında bildiklerim sınırlı.”

“Ne biliyorsun peki?” diye merakla sordu Sibel.

“Çok az şey! Nereden geldiğini, nereli olduğunu bilmiyo­rum mesela. Surat asmayı karizma gibi gördüğünü düşünüyo­rum. Benden hoşlanmıyor, konuşmayı sevmiyor ve doğrusu iyi bir şoför. Sanırım bu sebepler yüzünden de babam onu se­viyor. Daha işe gireli bir ay bile olmadı ama şimdiden baba­mın ona karşı olan tavrı değişti!”

“Ha ha!” diye güldü Sibel. “Baban haklı o zaman. Demek sonunda senin güzelliğinden etkilenmeyen bir erkekle kar­şılaştın?” Sibel’in şakacı sesinde gizli bir ima vardı. Bütün üniversiteyi peşinde koşturmuş, bolca kalp kırmış, ciddi hiç­bir ilişkiye girmemiş arkadaşı, bir mankeni bile kıskandıra­cak kadar güzel bir vücuda sahipti. Güzel yüzü ise tarif bile edilemezdi. Sibel bile bir kadın olarak arkadaşının seksi ve dayanılmaz güzel olduğunu içtenlikle kabul ediyordu. Tuğçe kadar güzel bir kızın onunla neden yakın arkadaş olduğunu…

Benzer İçerikler

Siyah Nefes

yakutlu

Nıver

yakutlu

Şehristan Rivayetleri

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy