Rehine

Sosyetenin Asi Gül’ü olarak bilinen Esma Hazne, herkesin dikkatini çekebilecek doğal güzellerdendir.

Hayatının rutin işleriyle uğraştığı bir gün, siyah takım elbise içindeki adamlar tarafından zorla arabaya bindirilerek Türkiye’nin hiç bilmediği bir yöresine götürülecektir. Başına gelenleri bilmeden, gözlerini hiç tanımadığı bir evde, farklı bir hayata açacaktır. Mafya kılığındaki yakışıklı Patron’la tanışınca, asi kalbine söz geçirip ondan nefret edecektir. Ama nefretinin aşkından büyük olduğunu sanırken aşkın daha büyük olduğunu çok geçmeden fark edecektir.

Adam kaçırmadan başının belaya gireceğini bilen ama maalesef yapmak zorunda kalan Baran Gökdağ ise, hayatının bu asi kız ile rcnklcncccğini tahmin bile edememiştir. Durumunun tadını çıkarmayı amaçlayıp, bu aksi güzele ders vermek için kendince oyun başlatan Baran, ilerleyen zamanlar da avcıyken av olmanın nasıl bir duygu olduğunu öğrenecektir.

Ama unutulan bir Nişanlı, bütün planları mahvedecektir. Aşklarını ne kadar içlerinde yaşasalar o kadar büyük bir girdaba girecek ve en sonunda oyunu Aşk kazanacaktır..!

Tabi… eski nişanlının başlarına bela olacağını bilmeden …

TILSIMI GÜÇLÜ OLAN KOLYENİN YARATTIĞI AŞK DOLU MACERAYA VAR MISINIZ?

***

Senin baktığına herkes bakar; ama senin onda görebildiğini herkes göremez. Herkes âşık olabilir; ama hiç kimse senin gibi sevemez. Tek fark sensin.

ŞEMS-İ TEBRİZ

Hayriye Özaslan anısına ithafen.

PROLOG

Yaşlı adam elindeki bastonu sallayarak kapısı açık olan çalışma odasına girdi. Masasında oturup kafasını kâğıtlara gömen gence şöyle bir baktı. İlk gördüğü andan beri ondaki çevik zekâyı hep takdir etmişti. Çalışkandı. Girdiği her işten başarıyla çıkıyor, olumsuz sonuçlarda moralini bozmuyor ve doğru yol için çalışıyordu. Yavaş adımlarla masaya yaklaşırken genç başını kaldırdı.

“Hoş geldin amca. Neden haber vermedin? Seni karşılardım.” diyerek söze başladı genç, yerinden kalkmıştı. Yaşlı adam gülümseyerek ona sarıldı. Sonra masanın önündeki karşılıklı koltuklara oturdular.

“Seni meşgul etmek istemedim.”

“Meşgul etmek, durumuna göre değişir. Seni burada gördüğüm için çok sevindim.”

Yaşlı adam tekrar gülümsedi. Açık camdan içeri giren temiz havayı içine çekti. Gözlerini karşısındaki gence çevirirken plancı bir kişilikle sırıtıyordu.

“Buraya gelmemin bir sebebi var.” Genç adam oturduğu yerde öne doğru kaydı. Kaşlarını çatmıştı.

“Seni dinliyorum amca.”

“Senden bir isteğim olacak.”

“Emrin başım üstüne.”

Genç adamın cevabı ile tekrar gülümsedi. Planlarındaki en büyük yardımcısı, karşısındaki adamın sıcaklığı ve iyiliği olacaktı.

“Senden birini kaçırmanı istiyorum.” Genç adam geri doğru çekildi. Bir şeyler yapmak için hazırda bekliyordu ama bu kadar büyük bir şey beklemiyordu.

“Anlayamadım?”

“Açık konuşmak gerekirse… Senden güzel bir bayanı kaçırmanı ve bir süre bu çiftlikte misafir etmeni istiyorum.”

“Ben…” diye söze başlayacak oldu genç, ama yaşlı adam elini kaldırdı.

“Bu zamana kadar sana bir sürü iyiliğim dokundu. Senden hiç bir şey istemedim ki istemek için bir nedenim de yoktu. Şimdi zengin ve akıllısın. Gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında birçok şirketin var.” Yaşlı adam yerinden kalkarak kendisine şaşkın bakan gencin omzuna dokundu.

“Yapacak mısın?” Genç olumsuz anlamda başını salladı.

“Bunu yapamam! Adam kaçırmak büyük suç!”

Yaşlı adam elini çekti. Sesi biraz sertleşmişti.

“Zamanında her türlü pisliğe bulaşmış olan adam mı söylüyor bunu?”

“Amca biliyorsun, ben…” Yaşlı adam omzuna hafifçe vurup onu susturdu.

Genç adam bir şey söyleyemiyordu. Yutkundu. İhtimalleri düşündü. Yapamazdı!

“Yılların vefa borcunu bana bu iyiliği yaparak ödeyeceğini umuyordum. Yanılmışım!”

Yaşlı adam hareketlenip odadan çıkarken, genç ayağa kalktı.

“Amca dur! Peki, kimi kaçıracağım?”

Yaşlı adam arkası dönük olarak gülümsedi. Sandığından da kolay olacaktı!

BÖLÜM BİR

O gün her şey normaldi. Gökyüzü yazın gelişini kutlar gibi ferah, güneş etkileyici ışınları dünyaya yayacak kadar güçlüydü. Genç kız, camdan içeri giren bahar havasıyla erken kalkıp ılık duşunu aldı. Her zaman giymekten hoşlandığı kotunu ve marka tişörtünü giyerek aynada kendisine baktı. Küçük vücudu kıyafetlere hemen uyum sağlıyordu. 20 yaşının vermiş olduğu diri vücudu, az yemesine bağlı olarak zayıf kalsa da o halinden memnundu. Fazla kilo almayı her zaman sağlıksız buluyordu. Ama annesi ve çevresi her fırsatta ‘biraz kilo alsa fena olmaz’ diyerek kızın üzerine geliyordu. Esma, bu durumdan sıkılsa da artık söylenenleri kulak arkası etmeyi öğrenmişti. Kendisiyle yaşıt sosyetik kızların kilo almamak uğruna giriştikleri çabaları görüyordu ne de olsa.

Kıyafetlerinin uyum sağladığını görünce, saçlarını atkuyruğu yapmaya girişti. Saçlarını salmayı ne kadar sevse de bir yere giderken rüzgârda uçuşmasını veya yemek yerken ağzına girmesini sevmiyordu. Sosyetedeki kadınların neredeyse hepsi saçlarını serbest bırakıyordu ve yemek yerken ağızlarına girmiyordu. Esma kibar davranışları nedense kendine yakıştıramadığından onlar kadar hareketlerine dikkat etmiyordu. Hâlbuki kendisi Hazne Holding’in genç veliahdıydı.

Esma, saçını yapıp yatağın üzerinden çantasını alarak odasından çıktı. Aşağı indiğinde babasını gördü. Babası Ahmet Bey, Hazne Holding’in sahibiydi. Takı tasarımla uğraşmanın yanı sıra, birçok ortak olduğunu şirketi vardı. Kendisi kırklı yaşlarının sonuna yaklaşırken, kızının iyi bir üniversite okuyup işlerinin başına geçmesini bekliyordu. Aslında ona göre hayaldi ama umut ediyordu. Esma’dan başka bir de büyük oğlu vardı. Tolga. 29 yaşında, yakışıklılığının tam oturmaya başladığı karizmatik bir erkekti. İngiltere’deki şirketin başındaydı. Babası Türkiye’deki holdingin başına geçmesini istemişti ama Tolga İngiltere’de okuyup oraya yerleşmeye karar verince, istemese de şirketin başına geçirmişti. Tek tesellisi işleri üstün zekâsıyla ilerletmesiydi.

Ahmet Bey, eşi Behiye Hanım’la beraber verandada sabah çayını yudumluyordu.

“Günaydın” dedi genç kız ailesine gülümseyerek. Annesi Behiye Hanım da kızına gülümsedi ve yanağını ona uzattı. Esma da annesine muzurluk yapıp yanağına sesli ve bir o kadar şapırtılı öpücük kondurdu.

“Ben kıskandım ama…” dedi babası kırılmış gibi yaparak. Esma sırıtarak babasına döndü. Kollarını uzatıp boynuna doladıktan sonra ona da güzel, şapırtılı bir öpücük verdi. Babası kaşlarını çattı ve eline peçeteyi alıp yanağım sildi.

“Ben kurusundan istemiştim.”

“Bende ayırım yok, anneme nasılsa sana da öyle babacığım.” diyerek takıldı.

“Öyle olsun bakalım. Bugün okulun var değil mi?” diye sordu Ahmet Bey. Aslında cevabı biliyordu ama her baba gibi dile getirip bilmiyormuş gibi davranmak daha kolayına geliyordu.

“Evet, bugüne ek ders koydular.” Çantasının ön gözüne bakarak telefonunu kontrol etti. Yerinde görünce başını kaldırdı. “Bugün şoför yok değil mi?”

“Aslında var.” dedi Ahmet Bey, sesi biraz sıkıntılı çıkıyordu. “Bu aralar yanında şoförle gitsen daha sağlıklı.”

“Ama baba…” Genç kız itiraza kalkışmıştı ki babası Ahmet Bey elini dur der gibi kaldırdı.

“İtiraz etme. Senin iyiliğin için.” Esma gözlerini kısarak babasına baktı. “Bu aralar çok titizsin bu konularda… Yoksa kötü bir şey mi var?” diye sordu şüpheli bir şekilde. Ahmet Bey, başını iki yana salladı.

“Esma, çok film izliyorsun sen. Hayır, güzelim hiç bir sorun yok. Şimdi çantanı da alıp arabaya yürü… Mustafa Bey’e seni bırakmasını söyle, ben daha önce haber vermiştim ama sen yine de dersin.” Ahmet Bey başını çevirip masanın üzerindeki çay fincanını aldı.

Esma, babasına kırgın bir bakış atarak annesine öpücük yolladı ve dönüp evin etrafını dolaştığı gibi ön kapıya ilerledi. Mustafa Bey, aracın yanında hazır olarak Esma’yı bekliyordu. Genç kız acele etmeden aracın arka kapısına ilerledi. Mustafa Bey o gelmeden koşarak kapıyı açmış, genç kızın binmesini bekliyordu.

“Okula.” diye adamı bilgilendirdi. Mustafa Bey, Esma’nın kapısını tutarak binmesini bekledi. Genç kız binince kapıyı kapadı ve hızlı hareketlerle ilerleyip şoför koltuğuna oturdu.

Yarım saat sonra okula varmışlardı. Mustafa Bey aracı durdurup arabanın etrafını dolaşarak Esma’nın oturduğu koltuğun kapısını açtı. Esma araçtan inerken babasına inat olsun diye Mustafa Bey’e dönerek “Mustafa Bey, bugün çıkışta işim uzayacak ve arkadaşımın şoförü bizi bırakacak. Bu yüzden çıkışa gelmenize gerek yok” dedi kendinden emin bir ses tonuyla. Mustafa Bey bir iki saniye duraksadıktan sonra “Ahmet Bey’den böyle bir bilgi almadım ben!” dedi. Esma, hafif kaşlarını çattı.

“Mustafa Bey, babamdan söz ediyoruz. Ben ona söyledim. Size de haber vermemi istemişti” dedi biraz patroniçe edasıyla. Yaşlı adamın alnı kırıştı sonra başını salladı.

“Peki efendim!” dedikten sonra kapıyı kapatıp araca bindiği gibi uzaklaştı. Esma kampusun kapısının önünde şeytanca sırıtıyordu. Bir süre öyle kaldıktan sonra dönüp içeri girdi.

Esma, her zengin çocuğu gibi liseden sonra yurtdışında okumak istemedi. Aksine Türkiye’de okuyup meslek sahibi olmak için büyük bir istek duyuyordu. Annesi kızından uzaklaşmak istemediği için bu fikrini desteklese de babası iyi bir eğitim alması için onu yurtdışına göndermekten yanaydı. Esma’nın inatçılığı, babasının inadını kırarak kendi dediğini yaptırmış, çok çalışıp ülkesinde okumaya karar vermişti. İlk senesinde özel bir üniversitede işletme bölümünü kazanmıştı. Ne de olsa okul bittikten sonra holdingin başına geçmesi bekleniyordu.

Esma, ders bitimine kadar her anlatılanı canla başla dinledi, not aldı. Son dersin çıkış zilini, masasının üzerinden aldığı küçük zille çalan Kerem Hoca, etrafa sırıtarak bakıyordu. Esma da adamın bu haline gülümseyip toparlandığı gibi arkadaşı Begüm ile binanın çıkış kapısına indi.

“Bugün de bitti. Yarın pazar, tatiliz.” dedi Begüm ferahlamış bir şekilde.

Begüm, Esma’nın babası kadar zengin birinin kızı değildi. Okulu %50 bursla kazanmıştı. Esma onun zenginliğine veya fakirliğine bakmadan sıkı arkadaşlık kuracak kadar yüce gönüllüydü. Begüm de onun zengin bir züppe olmamasından çok mutluydu. Tabii arada sosyetede ve magazinde kullanılan ‘Asi Gül’ lakabını söyleyerek ona takılıyordu. Begüm’ün sarışın, dalgalı saçlarını Esma her zaman beğenir, kendisinde olmadığı için hayıflanırdı ama bunu arkadaşlıklarını bozacak kadar kıskançlık haline getirmez, arada o da ona takılırdı. Kendi saçları sıradan kumral, ama gözleri ormanın canlılığı gibi yemyeşildi. Bu da ona çekici bir görüntü veriyordu.

“Evet, aslında benim için sorun değildi. Daha ders olsa girerdim. Bugüne ek ders koymaları güzel olmuş. Ah, bu arada yeni gelen Maliye Hocasını gördün mü? Çok tatlı bir suratı vardı.” Begüm’ün gözleri kocaman açıldı.

“Esma? Doğru mu duyuyorum yoksa sen bir hocaya göz mü koydun?” Şaşkınlığı geçecek gibi durmuyordu.

“Neden, benim gözüm yok mu? İstediğim yere koyarım!’’ dedi genç kız sahte şımarık tavrıyla.

“Öyle ama sen genelde hocalara bakanlara şöyle bir yukarıdan bakarsın ve ‘Erkek mi bulamamışlar da hocalara asılıyorlar’ ‘ dersin…”

“Evet dedim, derim, diyeceğim!” Burnunu havaya kaldırdı. Sonra sırıtarak kimselerin duymasını istemiyormuş gibi kulağına eğildi. “Ama bu Maliye Hocası dehşet bir şeydi. Maliye Hocası ama Fizik Hocası olacak adam…” Dudaklarını yaladı ve arkadaşına göz kırptı. “Fiziği de tam yerinde yani.”

Begüm bir kahkaha attı. “Âlem kızsın Esma. Senin böyle konuştuğunu duyan, seni sosyetenin en gözde güzeli değil de normal bir genç kız sanacak.”

“Ben de insanım Begüm” diyerek genç kızı tersledi Esma. Sonra omuz silkti. “Aman neyse, dün sen gelmediğin için bilmiyorsun tabii. Son derse kadar salyalarımı akıttım ama tam çıkarken parmağındaki yüzüğü gördüm.”

“Ah şansıma… Nişanlı mı?”

“Sanırım. Neyse ya, bir anda kendimi çok yorgun hissettim. Eve gidip biraz dinleneceğim.”

“Yarın için plan yapmıyor muyuz?” diye sordu Begüm.

“Sen yaparsan bana da haber ver, duruma göre bakarım tamam mı?”

“Tamam. Yarın görüşürüz.” İki kız o an için birbirlerine sarılıp vedalaştılar.

Cumartesi günleri bazı bölümlerin dersi olurdu. Esma’nın bölümü ise ek derslere yeni başlamıştı. Genç kız bundan şikâyet etmese de hafta sonunu ders ile harcıyordu. Begüm ile ayaküstü konuşması onu gerçekten yormuştu. Hâlbuki sabah ne kadar enerjik kalkmıştı. Etrafına bir baktıktan sonra yürüyerek kampusun yeşil bahçesinden geçti ve çıkışa vardı. İşlek cadde olduğu için arabalar vızır vızır geçiyordu. Bursluların, arabaları olmadığı için köşedeki otobüs durağında beklemelerini izledi bir süre. Kendisi Haznelerin biricik kızıydı. Arabası tabii ki de vardı ama babası evden çıkarken şoförü peşine taktığı için şu an o burslulardan farksızdı. Taksiyle gidebilirdi ama nedense bugün değişik bir şey yapmak istiyordu. Halsizdi ama aksiyondan eksik kalmama gibi bir huyu vardı. Tekrar etrafına bir bakış attıktan sonra otobüs durağına doğru ilerlemeye başladı. Bir keresinde hizmetçilerinin konuşmalarına misafir olmuş ve otobüs sefer sayısını öğrenmişti. Karıştırmadığını umarak o aracı bekleyecekti. Durağa doğru yürürken yanına simsiyah bir BMW yanaştı. Esma ilk olarak görmezlikten geldi. Kaldırımdan ayrılmadan yirmi metre ilerdeki durağa adımlarını sürdürdü. Ama bir aracın Esma ile beraber yavaş ilerlemesi sinir bozucu bir şeydi. Sabrının sonuna gelen Esma durdu. Bir adım yaklaşarak aracın içini doğru baktı. Ama tek görebildiği kendi yansımasıydı. Camların fılmli olması nedeniyle içini göremiyordu. Arabanın içindekinden de bir hareket göremeyince en sonunda eğilerek camı tıklattı.

“Pardon! Siz… Adınız Esma Hazne mi?” Ses arkasından geliyordu. Esma dönüp soruyu soran kişiyi incelemeye başladı. Siyah takımının içinde, mavi gözleri beklenti dolu bir şekilde Esma’ya bakıyordu. İri yarı cüssesiyle göz korkutacak bir nitelikteydi. Adamın cevap beklediğini anlayan Esma doğrularak karşısındaki bu gizemli adama döndü.

“Kim soruyor?” Gözlerini kıstı. Sağ tarafında bir hareketlenme hissedip başını çevirdiğinde yanına yaklaşan takım elbiseli bir adam daha gördü. O da diğeri gibi uzun boylu ve iri yapılıydı. Esma içten içe korkmaya başlamıştı. Bu adamların çok tehlikeli olduğu belli oluyordu. Ceketlerin içinde silah olduğunda neredeyse emindi. Neden adını soruyorlardı, merak etmeden duramadı. Başının belaya gireceği apaçık ortadaydı. Şoförü göndermesini söyleyen aklına, içinden lanet etti!

Esma hızla etrafına bir göz attı. Biraz önce otobüs gelmiş olmalıydı ki durakta kimse yoktu. Okul çevresindeki insanlar da bir anda yok olmuşlardı sanki.

“Esma Hanım, lütfen bizimle araca biner misiniz?” dedi biraz önce konuşan iri yapılı adam. Esma tekrar adama baktığında ne yapacağını düşünüyordu.

“Bana kim olduğunuzu söylemezseniz şuradan şuraya gitmem! Hatta sizinle hiçbir yere gitmem…”

“Esma Hanım, bizden korkmayın. Size bir zarar gelmeyecek. Sadece bizimle beraber arabaya binmeniz gerekiyor. Zorluk çıkartmayın.”

Esma’nın aklı karışmaya başlamıştı. Kötü niyetleri olsaydı asla bu kadar kibar konuşmazlardı. Direkt arabanın kapısını açar ve ağzını kapadıktan sonra arabaya attıkları gibi buradan götürürlerdi. Ama Esma onlara güvenmiyordu. ‘Bu zamanda babana bile güvenme’ lafının ne kadar gerçekçi olduğunu birkaç kere acı tecrübeyle öğrenmişti.

“Bakın! Sizinle neden gelmem gerektiğini bana açıklamanız gerekiyor.”

“Böyle bir yetkimiz yok, patron size her şeyi açıklayacak. Lütfen araca binin.” Adam hâlâ sakinliğini koruyarak, Esma ile yumuşak konuşuyordu. Ama bu adamların sakinliğinin altındaki canavar ruhunu biliyordu. Yeterince polisiye roman okumuş ve film izlemişti. Kötü adamların bitmediği bir ülkede yaşaması da cabasıydı. Kim bilir ne için götüreceklerdi? Esma arkasını arabaya dayadığında şaşırdı. Farkında olmadan gerilediğinden haberi yoktu. Bir anda paniklemeye başladı. Başını çevirince diğer adamın sağını, konuşan adamın da solunu kapattığını gördü. Buraya sıkışmıştı. Nabzı son sürat atarken elleri buz kesti. Buradan gitmeliydi. Kötü şeyler olacaktı, biliyordu!

“Çekilin. Sizinle hiçbir yere gelmiyorum!” diyerek çıkıştı ve tam ortalarından kaçmak için hamle yaptı. Ama kendisinden

Benzer İçerikler

Ateş ve Kadın

yakutlu

Celaleddin

yakutlu

Düğün Evi – Leigh Michaels – Online Kitap Oku

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy