Kaçışın Ürküsü | Zulüm Haktan Kalır


Kendinden kaçan, kaçtıkça yakalanan ve yakalandıkça tekrar kopan bir metin Kaçışın Ürküsü. Zamanların ve mekânların birbirinin içinden geçerek çoğaldığı, dehşetini eksik etmeyen bir çiçek dürbünü. Bu dürbünden okur belki kaos, belki toplumsal ya da bireysel bir şizofreni, belki de hezeyanlı bir tarih yazma çabası görecek. Kesin olan tek bir şey var: Bu bir kaçış öyküsü. Avni’nin kendinden, bedeninden, bedeninin ona fısıldadıklarından ve bunların sonucunda toplumdan, insandan, bir tarihten, belki de gelecekten kaçışı. Hiçliğe doğru ürpertici bir koşu. Bedeni ancak işkencede ve linçte kabul gören, toplum karşısında hiçleşen bireyin yepyeni bir dille kurulan çağıltılı anlatısı.

Su, ey saf boğultu
sen olmadan
ne anlam, yansıyabileceği bir bakışı
ne de bende cılız bir taklidini bulan neşe, dirileceği sonsuz kökü
bulabilirdi
sen oğul dedin ve her şey oldu.

Berî’nin sırtına işlenen şey, çoğu yerde, Avjin’in onun sırtına bakmalarıdır; Avjin’in bakışlarının istikameti, onun sırtına bakarken nece dönüşmüşse-alışmışsadönüşmüşse öylece tuhaflaşmıştır sırt ve bir vakit gelmiştir mutlaka, bir vakit ki Avjin her iki gözkapağının tozunu parmaklarının ucuyla silip Berî’ne baktığında gördüğü şey, kendi görmesine karışmıştır. Berî’nin olmaması bir nehir kenarında durmağa benzemiştir onun için, kurumuş ve yüzyılların aşınmasıyla uçurumlaşmış bir nehrin kenarında durmağa. Berî, başlarda yeni keşfedilmiş bir akıntıdır sanılır, yanıltır, onca zaman görülmemiş bir birikinti sonrasında, yanıltır; oysa Berî bir durmağadır; Avjin ona yaklaştığında kulaklarına çarpan uğultular, kasığındaki ıslantı, baldırlarındaki sıcaklık ve vücudunun çok daha ötesinde, gene de vücudunun tutsağında anılarının, çelişkilerinin, deneyimlerinin her paresinin kıskaçlarla savurduğu benlik ötelemelerinin içinde hissettiği şey bu durmağadır.

Durmağa ki Avjin Berî’ni isminden öpünce, kendi varoluş şekillerinin tümünü biriktiren, akmaktansa biriken ve kozmozun küçücük parıltısında tüm bu durmayı zamana işleyen bekleyiştir. Şimdi, tüm kelimeliğinin sınırlarında, bir vakit olsun gölgesine bir lale yaprağı düşmemişler için içlerine sıkıştığı bir zaman ancak; oysa şimdice, her ikisi için, kimi zaman saniyelik bekleyişlerin içerisindeki bengi dönüş, bengi bekleyiş,opak bir hâlde yenileneyineleneyenilene duragelenlik hâli. Avjin, iki bedenin arasına dolan tüm zamanın bu durmağasında dikilen hâliyle varlıklaştı da ömrünün tam bu anında bir şeyin kenarında oluşunu hissetti; Berî’nin sınırının her paresini gözlerinde belledi de durmağa böylece elmaslaştı. Berî döndü, her dönüşü kozmozu bir önceki hâlinden tekrar ikiye böldü, tüm bu kozmoz dilimlerinin önünde Avjin’in bütün hatıraları birer anlaşı deliğinde uzadıkça bellendi. Kozmoz bir saniye boyunca elmalaştı da bir saniye geçtikten sonra yine buradalardı.

Berî’nin şalı dönmesinde omuzlarının kenarından sarktı, bu şalın püsküllerinin ucundan birkaçı havaya dokunan buğdayların bir ikisine çarptı durdu, parçaladı durdu, havaya karıştı ölüş, havaya karıştı ölüş, havaya karıştı ölüş. Dağılan püsküllerin her biri yaşamın şuncacık zamanı içerisinde kendi hâllerine içlenmiş minik bir gökyüzü oluşturdu. Avjin bu gökyüzünü karşısındaki cemâlde buldu. Ötesindeki gözlerde beliren parıltının karşısında şaşıran Berî, “N’oldu?” dedi. Avjin onu, “Konuş da!” diyerek cevapladı, güldü −öteki− hâliyle, gülmesinin yarısında karşısındakinin bakmasındaki ricayı sezdi de konuşmaya koyuldu. Berî, Avjin’e sesinin tınısında bir türküden bahsederken Avjin de yaklaşmaya koyuldu Berî’ne, bir vakit geldi ki dokunmaktalardı, vakit ki boyunları karışmakta böylece. Vakit ki kala

Ah kala vakit kala
Yarımdan ayrık kala
Düşerem sonsuz hâlâ
Yarımdan yarık kala

Ah kala vakit kala
Gel idim gelmez kala
Sevirem sonsuz hâlâ
Hanımdan gitme kala

Ah kala vakit kala
Sevimden yazma kala
Giderem sonsuz hâlâ
Anamdan nefes kala

Ah kala vakit kala
Yiğitten gözyaş kala
Doğuram sonsuz hâlâ
Mezardan selam kala

Ah kala vakit kala
Zamandan bitme kala
Ölürem sonsuz hâlâ
Ömürden hatır kala

Berî, şalını göbeğine doğru çekti, yalnızca ilk cümlesini acıyla kesilen sesiyle deyiverdiği bu tınıya ise Avjin şüpheyle baktı. Berî onun başını çevirdi, yanağından öptü hemen, yükseldi, biraz daha yukarıdan tekrar öptü.

– Berî, bu türküleri.
derken Avjin yanağıyla okşadı Berî’nin yanağını, biraz
çekildi de bu sefer dudağının üstünden öptü onu
– Evet?
dedi Berî de sayarak beş kez öptü Avjin’i sol şakağından,
kaç sene önce yarattığı bir yıldız grubuna tekrardan hayat
vererek
– Biz söylemiyor muyuz? Ee gene biz yazdık
mutlak.
duraladılar
– Evet?
parçalanan buğdaylar ayaklarının altına geldi, göğ
adımlarının altında berildi
– Niçin biz yokuz içinde? Ne diye bahsimiz
geçmiyor?

 

Benzer İçerikler

Sultanı Öldürmek | Ahmet Ümit

yakutlu

Pembe ve Yusuf

yakutlu

Anton Pavloviç Çehov

gul

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy