EMPATİ-ADAM FAVVER

Đnsanlar söylediklerinizi ya da yaptıklarınızı unutur, ama onlara neler hissettirdiğinizi asla unutmaz.”

~ Maya Angelou ~

Yaşamınızın kontrolü sizde değil.

Öyle olduğunu düşünebilirsiniz, ama yanılıyorsunuz.

Elbette ki kendi kararlarınızı kendiniz vermekte özgürsünüz.

Bu kitabı kapatabilirsiniz.

O sandalyede oturmaya devam edebilirsiniz.

Ya da gözlerinizi oymak gibi çılgınca bir şey yapabilirsiniz.

Ne isterseniz yapabilirsiniz.

Ama sorun şurada: Ne isteyeceğinizi kontrol edemezsiniz.

Her davranışınızı önceden belirleyen arzularınız ruhunuzun o kadar derinlerine işlemiştir ki, onlara dikkat

bile etmezsiniz. Ve bu da sizi mükemmel bir köle yapar.

Bu nedenle, hayatınızı yaşamaya devam edin. Ne isterseniz yapın.

Sadece ‘isteklerinizin’ tümüyle sizin kontrolünüzde olmadığı gerçeği üzerine kafanızı çok fazla yormamaya

çalışın.

Samantha Zinser 3 Mart 1991

ÖNSÖZ

8 EKĐM 2005

Saat 23:09 (Yargı Gecesine 2 yıl, 84 gün kala)

Dr. Elliot Dietrich sağanak yağmur altında koşarak basamakları çıktı. Cebini bir an karıştırdıktan sonra evinin

anahtarını çıkarttı ve kilide soktu. Ama çeviremedi; kapı zaten açıktı.

Dietrich midesinde bir burulma hissetti. Yağmur kalan birkaç tel saçını da kafa derisine yapıştırırken anahtar

elinde, donup kaldı. Kapıyı kilitlemeyi asla unutmazdı. Evine birileri girmişti. Ve o birileri belki hâlâ evin

içindeydi.

Beyni ona kaçmasını haykırıyordu. Arabaya bin ve sür! Ama nereye? Eğer onu bir kez buldularsa yine

bulurlardı. Ayrıca her şeye yeniden başlayabilir miydi? Daha gençken bile yeterince zor olmuştu bunu

yapmak. Ve aradan çok zaman geçmişti.

Korku kalbini bir mengene gibi sıktı.

Ya sadece kapıyı kilitlemeyi unutmuşsa? Belki de basit bir dikkatsizlikti. Ya tüm yaşamını aptalca bir hata

nedeniyle geride bı-raktıysa?

Başını iki yana salladı. Deliceydi düşündükleri. Artık korku içinde yaşamak zorunda değildi.

Öyle mi? O zaman neden halâ takıyorsun kolyeyi?

Sinirli bir dokunuşla gömleğinin alündaki zinciri yokladı. Onu o kadar uzun süredir takıyordu ki, artık

varlığının bile farkında değildi.

Evde birisinin olmadığından bu kadar eminsen, neden çıkartmıyorsun o şeyi?

AdamFawer

Dietrich orta yolda karar kıldı. Kolyeyi çıkartmayacaktı. Ama kaçmayacaktı da. Derin bir soluk alıp ağır kapıyı

itti. Kapı gıcırdayarak açıldı. O sesi daha önce hiç farketmemişti. Ama daha önce hayatından endişe ederek

eşikte iki dakika da geçilmemişti hiç.

Đçeriye girince ayakkabıları zeminde ıslak bir ses çıkarttı. Eliyle duvarı yoklayarak düğmeyi buldu ve ışığı

açtı. Karşısındaki süzgün benizli adamı görünce neredeyse kalp krizi geçirecekti. Gördüğünün holdeki

aynada yansıyan kendi yüzü olduğunu anlayana kadar neredeyse kapıdan fırlıyordu.

Güldü, ama çıkan ses boş ve biraz da titrekti. Đçeriye girip kapıyı ardından kapattı, emniyet zincirini yuvasına

geçirdi.

“Hey!” diye seslendi ürkekçe. “Kimse var mı? Polise haber verdim bile… O-o-nun için buradan hemen çıkıp

gitsen iyi olur.”

Kulaklarını kabartıp dinledi, ama kendi sık soluk alışının yanında duyabildiği tek ses pencerelere vuran

yağmur damlalarından geliyordu. Paranoyakça davranıyordu. Evde birileri olsa o zamana dek bir şeyler

yapmış olurlardı, değil mi?

Belki. Belki de değil.

Yavaşça küçük çiftlik evinin içinde dolaştı. Ayakkabılarını çıkartmaya korktuğundan, odadan odaya gittikçe

ardında ıslak bir iz bırakıyordu. Dolaşması bitince soluğunu sinirli bir şekilde yavaşça bıraktı. Yalnızdı.

Paltosunu asmak için giriş holüne döndü.

Gardırobun kapısmı açınca birisi midesine esaslı bir yumruk indirmiş gibi hissetti kendini. Çığlığı boğazına

sarılan bir çift el tarafından yarıda kesildi. Yıllardır kâbuslarına giren o tanıdık yüze bakakaldı.

Çabuk olup bitmesi için dua etti. Ve gözlerinin kendisinde kalmasına izin verilmesi için.

1. Bölüm

2007

Elijah ve Winter

1

28 Aralık 2007

09:09 (Yargı Gecesi’ne 86 saat, 51 dakika kala)

Kör adam boş göz çukurlarını saklayan kara gözlüklerinin ardından ileriye doğru baktı. Gözleri yuvalarından

sokulurken gördüğü o parlak renk senfonisini, sivri uçlu tırnaklar retinalarını delerken duyduğu o keskin acıyı

hâlâ anımsıyordu.

Laszlo irkilerek o anıyı kafasmdan uzaklaştırdı. Elini çenesine götürüp, hafif uzamış gri sakalını sıvazladı. En

azından gri olduğunu düşünüyordu. Ona kalsa, eline hâlâ siyah geliyordu. Ama kör birisi için renklerin ne

anlamı olabilirdi ki?

Hiç.

Ama Darian kör değil.

Dişlerini sıktı. Onu düşünmek bile gerilmesine neden oluyordu. Ayaklarının dibindeki Alman kurdu bunu

sezerek dikildi.

Laszlo köpeğin kulaklarının arkasını kaşırken, “Tamam kızım, sorun yok,” diye fısıldadı.

Sascha, salyaları oturdukları kafenin ahşap döşemesine akarken hızla soluyordu. Kendini sakin olmaya

zorlayan kör adam etrafındaki dünyanm kokularını içine çekti. Yeni öğütülmüş kahve ve kızarmış tost, ona

üniversite yıllarını anımsatan parfüm ve kolonya kokuları, açık kapının hemen dışındaki evsizliğin kirli

kokusu.

Laszlo parmaklarını önündeki devasa kapuçino bardağına doladı; kâğıt bardağın üzerinden hissettiği

sıcaklık hoşuna gidiyordu. Bir taraftan Darian’m onu ekme olasılığını düşünmemeye çalışır-

I ıı

AdamFawer

ken, bir taraftan da espresso makinesinin gürültülü tıslamasıyla hoparlörlerden gelen duygulu ve melankolik

Kate Bush şarkısının üzerinden zihnini etrafındaki konuşmalara yöneltti.

Birden burnuna çiçeklerin Parliament sigarasmınkine karışan tanıdık kokusu geldi. Koku ve sivri topuklu

çizmelerin zeminde çıkardığı sert tıkırtı ona Darian’m sonunda geldiğini haber veriyordu. Karşısındaki

sandalye çekildi. Sascha çenesini sahibinin ayakkabısının üstünden kaldırarak dikildi.

Sonra Darian dudaklarmı hafifçe yanağına dokundurarak Laszlo’yu öptü. “Seni yeniden görmek güzel.” Sesi

biraz kabaydı, ama altındaki sevecenlik barizdi.

“Seni de yeniden görmek güzel.” Kör adam elleriyle bir hareket yaptı. “Yani, sözün gelişi.”

Laszlo bir şşşşşık sesi duydu; yüzünde bir sıcaklık hissetti, ardından yeni yakılmış kibritin kokusunu aldı.

Darian uzun bir soluk koyuverince ılık bir duman bulutu yüzünü yaladı. Đçine çektiği duman burnunun içindeki

ince tüyleri titreştirdi.

“Đşletmenin sigara içilmesine sıcak baktığını pek sanmıyorum.”

“Manhattan’m nikotinden arındırılmış bölge olduğunu hep unutuyorum.” Laszlo, dumanın Darian konuştukça

burun deliklerinden çıkışını hayal etti. “Gerçi, beni kapı dışarı edeceklerinden kuşkuluyum.”

“Bunun cezalandırmayla ilgisi yok,” dedi Laszlo on altı yıllık sessizliğin ardından konuşmalarındaki

hazırcevaplığa şaşarak. “Nezaketle ilgili.”

“Her ikisi hakkındaki düşüncelerimi bildiğini sanırdım.”

“Biliyorum.”

Laszlo’nun dudakları nostaljik bir gülümsemeyle kıvrıldı. Kadının ne kadar güzel olduğunu anımsadı:

Çikolata rengi ten, şeytani bir hale gibi başını çevreleyen kızılımsı saçlar ve koyu renk, kedilerinkini andıran

gözlere yansımayan yayvan gülüş. Ama yüzü artık yılların izlerini taşıyor olmalıydı; tıpkı kendisininki gibi.

12 |

; Empati

Boğazını temizledikten sonra cebinden katlanmış bir gazete çıkartıp ona uzattı. “Söyle bana, bu adam

eskiden tanıdığımız birilerine benziyor mu?” Bir kâğıt hışırtısı duyuldu. Kadının şaşkınlığını sezen Laszlo,

“Yüzeysel farklılıkların seni yanıltmasına izin verme,” dedi. “Sanırım gözleri gerçek kimliğini ele verecek.”

Darian bir anda irkilerek keskin bir soluk aldı.

“Onun kim… Kim olduğunu nasıl bildin?” diye sordu.

“Radyoda konuşurken duydum ve sesindeki bir şeyler tanıdık geldi.” Sakindi. “Onun için geçen hafta

‘Valentinus’u şahsen dinlemek için Chicago’ya uçtum. O zaman anladım.”

“Ama bu olanaksız.”

Laszlo kadma gerçeği sindirmesi için zaman tanırken bir yandan da o son gece olanları düşünüyordu.

Hatasını düzeltmek için son bir şansı daha vardı, ama yapacağı şeyin bu kez ona gözlerinden fazlasına

mal

olmasından korkuyordu.

Ayağıyla sinirli bir şekilde tempo tutan Darian sigarasından uzun bir nefes aldı.

Laszlo kara gözlüklerini ve onların gerisindeki boş göz yuvalarını göstererek, “Onunla bu şekilde

savaşamam,” dedi. “En azından tek başıma yapamam bunu.”

Neredeyse bir dakika boyunca ikisi de konuşmadı. Kör adam yaşanan sessizlik boyunca kadının

düşüncelerini hayalinde canlandırdı: Şaşkınlık, korku ve nihayet hayal kırıklığı.

“Elijah ile VVinter’in peşindesin,” dedi Darian. “Sana yardım etmelerini sağlamak için.”

“Senin de bana yardım edeceğini umuyordum.” Karşısındaki kadının o işte kendisiyle birlikte olmasına ne

kadar ihtiyacı olduğunun birden farkına varan Laszlo duraksadı.

“Ne konuda yardım edeceğim? Valentinus’u öldürmen için mi?”

“Mecbur kalırsam evet.” Ondan yayılan paniğin kokusunu sanki fiziksel bir şeymiş gibi alabiliyordu.

“Bunu borçlusun,

| 13

Adam Fawer

Darian. Beni bu işe sen bulaştırdın. Şimdi de çıkmam için bana rehberlik etmelisin.”

s

Kadın sessiz kaldı. Laszlo onu gözlerini huysuz bir çocuk gibi yere dikmiş, dudağını ısırırken canlandırdı

zihninde. Darian sonunda sıcak soluğu ve Laszlo’nun burnuna dolan parfüm kokusuyla öne eğilerek yaklaştı.

Konuştuğunda sesi fısıltı düzeyindeydi, ama tonundaki yoğunluk etraftaki gürültüyü bastırıyordu.

“Beni buna zorlamaya kalkışmayacağını umuyorum.”

“Öyle bir şeyi asla yapmam.”

“Neden?” dedi Darian buruk bir şekilde. “Ben sana yapmıştım.”

Kadının bu çıkışı Laszlo’yu sarsmıştı, ama belli etmedi.

“Onları nerede bulacağını biliyor musun?” diye sordu Darian.

“Đkisi de şehirde.”

“Kolyelerini hâlâ takıyorlar mı?”

“Evet,” dedi kör adam; sesi suçluluk ve pişmanlıkla doluydu.

Darian soluğunu koyuverdi. “Öyleyse sanırım o şeyleri geri almamızın zamanı geldi.”

Ekranda gezinip duran renkli şekilleri, mavimtırak bir küpün sarımsı piramide, sonra da kan kırmızısı küreye

dönüşmesini boş gözlerle izleyen Valentinus konuşmayı bir kez daha dinledi.

Laszlo’nun korktuğu her ne kadar açıkça anlaşılsa da, kendine olan güveni de seziliyordu. Adam saldırmaya

hazırlanıyordu. Darian ise ayrı bir olaydı. Duyduğu dehşet mutlaktı. Aslında o zayıftı. Ne Laszlo kadar akıllı,

ne de onun kadar güçlüydü. Ve onun zayıf noktasıydı.

Valentinus da o nedenle üç yıllık aramaya rağmen Laszlo’yu bulmayı başaramayınca dikkatini Darian

üzerine yoğunlaştırmıştı. Onun da iyi saklanmış olacağını tahmin ediyordu, ama hem kay-

141

Empati

nakları, hem de -en önemlisi- iradesi vardı. Yine de, özel dedektiflere neredeyse yarım milyon dolar

ödedikten sonra onu kahvaltı masasında otururken kaderin bir cilvesi sayesinde bulmuştu.

Bir gün gazeteyi açmış ve Darian’ı spor sayfasından ona bakar halde görmüştü. Dodgers Stadyumu’nun en

ön sırasında, Kenny Lofton o unutulmaz kurtarışını yaparken yarım metre arkasında oturuyordu. Her ne

kadar fotoğraf biraz bulanıksa ve kadın son gördüğünden beri on altı yıl yaşlanmışsa da, kim olduğu

hakkında en ufak bir kuşku yoktu.

Darian’m yüzü de o son günkü tüm görüntüler gibi sonsuza kadar beynine kazınmışta Valentinus’un.

Aynı gün, öğlen bile olmadan adamları bileti almak için kullanılan kredi kartının izini bulmuştu; on iki saat

sonraysa adı artık Darian VVright olan kadın hakkında bilinmesi gereken her şeyi öğrenmişti. Bankada –

görünüşe göre birkaç iyi tezgâhlanmış boşanmayla gelmiş- yirmi milyon dolardan fazla parası olan zengin bir

kadındı.

Valentinus onunla yüzleşmeye can atıyordu, ama asıl istediği Laszlo idi. Onun için de, haftanın yedi günü,

24 saat çalışacak bir özel dedektif ve kelle avcısı ekibi tutmuştu. Bir buçuk yıllık bir bekleyişten sonra

Darian’a sonunda Valentinus’un beklediği telefon gelmişti. Kimliği belirsiz adamm yer ve saat belirtmesine

ancak yeten konuşma bir dakikadan az sürmüştü, kaydedilen ses hiçbir kuşkuya yer bırakmamıştı.

Ertesi akşam Astor Place’deki Starbucks’m normal temizleme ekibi Valentinus’un elemanlarıyla değiştirilmiş,

her masa ve sandalyenin altına, iki tuvalete ve depo odasına alıcılar yerleştirilmişti. Valentinus ertesi sabah

konuşmaları dinlemeye başlarken her şeye hazırlıklı olduğunu zannediyordu. Ama sonra Laszlo hiç

beklemediği bir şeyi açıklamıştı: Elijah ile VVinter’in kimliğini.

Laszlo’nun dediklerine bakılırsa, her ikisinin de paylaştıkları geçmişleri hakkmda en ufak bir fikri yoktu.

Onlara ne olduğunu

| 15

AdamFawer

merak ediyordu. Bilmezlikten gelen mutlu birer hayat mı sürmüşlerdi, yoksa Laszlo’un yaptıklarıyla

delirmişler miydi?

Laszlo’dan sonra kendi yaşamının ne hale geldiğini anımsayan Valentinus yumruğunu sıktı, sonra birden

duvara vurdu. Acı aniydi. Gözlerini yumdu ve geçmişi bir yana itip anın keyfim çıkarttı. Odaklanmaya ihtiyacı

vardı.

Anahtar kolyelerdi. Kafasında bir plan oluştukça gülümsemeye başladı. Çabuk davranırsa Laszlo ile

Darian’dan kurtulabilirdi. O ikisi ölünce, beynini önündeki nihai savaş için boşaltabilirdi; belki çok daha zor,

ama aynı derecede kazanılabilir bir savaş.

Tanrı’yi öldürmek. !

161

2

29 Aralık 2007

14:46 (Yargı Gecesi’ne 57 saat, 14 dakika kala)

Elijah Glass karşısındaki iki yönlü aynaya dikkatle baktı. Aynanın diğer yanındaki insanlar gözlendiklerini

biliyordu, ama belli ki bu umurlarında değildi. Elijah başını salladı. Kendi isteğiyle ve bir sürü yabancıyla

birlikte oturup, başka yabancılar tarafından gözetlenmek fikri…

Bunu düşünmek bile solgun ve çilli cildinin bir anda kızarmasına neden oldu. Derin, rahatlatıcı bir soluk

alarak işaret parmağını boynunda asılı gümüş haça bastırdı. Ilık metali teninin üzerinde hissetmek onu her

zaman rahatlatıyor, kendini emniyette hissetmesini sağlıyordu.

Elijah bakışlarını tekrar pürüzsüz cam yüzeye çevirdi. Camın ardmdaki dikdörtgen odada Terry uzaktan

kumandayı aldı ve büyük plazma ekrana doğrulttu. Özenle seçilmiş grup (altı adam, altı kadın; yedisi beyaz

ırktan, biri Asyalı, ikisi Latin ve ikisi de Afro-Amerikalı) uysal bir şekilde ekrana doğru döndü.

Elijah dağınık kızıl saçlarını eliyle kulaklarının arkasına itip, dizüstü bilgisayarına göz attı. Ekranı on iki eşit

kareye bölünmüştü. Her birinin ortasında dışarıya doğru bakan bir yüz vardı. Elijah dev ekrana bakan yüzleri

tek tek inceledi. Nabzı yavaşladı.

Televizyon onun gerçekten hoşlandığı tek şeydi. Umutsuz bir uykusuzluk hastası olarak her gece sekiz saati

kanallar arasında dolaşarak geçirirdi. Neredeyse her şeyi seyrederdi, ama kesin favorileri de vardı: Fantezi

ve bilim kurgu, hukuk, suç incelemesi dizileri, filmler, politika ve elbette komedi dizileri ve reality şovlar.

I 17

Adam Fawer

Elijah’in tutkusu gerçekliğin irdelenmesiydi. Ama o anda karşısındaki gerçeklik tümüyle yalındı. Kaşlarını

çatan, gözlerini kısan, ağızlarını büzen ve burunlarını kıvıran on iki kişiye dikkatle baktı. Her hareketin tek

tek hiçbir anlamı yoktu, ama topluca bakılınca… Đşte Elijah’in Tanrı vergisi yeteneği o noktada devreye

giriyordu.

Yüz Hareketleri Kodlama Sistemi’nde eğitim almış olan Elijah, insanların yüzünü okumayı biliyordu. Psikoloji

profesörü Paul Ekman tarafından 1976 yılında tasarlanan YHKS, üç bin civarında değişik yüz ifadesi ve

bunların gösterdiği duyguları belirlemişti. Ekman’ın 46 farklı kas hareketini ya da ‘Hareket Birimi’ni

belgelediği 500 sayfalık el kitabını ezberledikten sonra insan yüzü Elijah için kolay okunabilen bir kitap

olmuştu.

Đstemli, ama sahte bir ‘Pan-Amerikan gülüşü’, yani dudakların kenarlarını yukarıya kaldırmak (HB 12) ile

istem dışı samimi bir ‘Duchenne gülüşü’nü, yani HB 12 ile birlikte yanağın kaldırılarak (HB 6) gözlerin

kısılmasına neden olmak arasındaki farkı kolaylıkla ayırt edebiliyordu. Korkuyu (HB 1, 2, 15, 20; kaşların

hem içi, hem de dışının kaldırılmasıyla birlikte dudakların basılarak uzatılması), tiksintiyi (HB 4, 9,17; alnın

indirilip, burnun büzülmesiyle birlikte çenenin kaldırılması), kısacası insanın hissedebileceği her duyguyu

okuyabiliyordu.

Yıllar boyunca insanların hislerini saklamakta da en az onları kontrol etmekte olduğu kadar zorlandığını

öğrenmişti. Ve onun gerçeği algılamasına izin veren de yaradılıştan gelen bu kontrol eksikliğiydi. Çünkü

Elijah, çoğu kişinin kabullenmeyi reddettiği bir gerçeği kalpten kabullenmişti: Kişinin asıl efendisi zihni değil

bedeniydi.

Schopenhauer ne demişti?

Der Mensch kann was er will; er kann aber nicht ıvollen was er ıvill.

Kişi istediğini yapabilir; ama ne isteyeceğini isteyemez.

Elijah başını salladı. Doğruydu bu. Beden arzuları kontrol ediyordu, arzular da iradeyi. Geri kalan her şey

sadece kuru gürül-

18

Empati

tüydü; bilinci kandırıp, bir köleden farklı olduğuna inandıran olgu belliydi.

Video gösterimi bitince Terry ifadesiz bir yüzle, odada bulunan deneklere döndü. Donuk sarı renk saçlarla

çevrelenmiş sade bir yüzü vardı.

“Peki,” dedi. “Ne düşünüyorsunuz?”

Asyalı kadın konuşmaya başladı. Elijah zihninde içgüdüsel olarak ona en çok benzettiği tanınmış kişi olan ve

ER dizisinde oynayan Ming Na’nın adını takıp kulaklarını dikti. Dikkatle dinlemesine rağmen aslında kadının

ağzından çıkan sözcükleri duymuyordu bile.

Onun yerine sesine odaklanmıştı. Tona. Vurgulara. Konuşma temposuna. Sesindeki ipuçları sürekli değişen

mimikleriyle (HB 6, 11 ve 12) birleşince bilmek istediği her şeyi anlatıyordu.

Deneklerin geri kalanı da birer birer Terry’nin sorduğu kurnazca soruları yanıtladı. Son adam Elijah’m Oz

dizisinde mahkûmlardan birini canlandıran Luis Guzman’a benzettiği sert görünümlü bir Latindi. Guzman

sinirli ve anlaşılmaz şekilde gergin görünüyordu; dudakları fazla sıkılmıştı (HB 23), gözleri kısıktı.

Đki yönlü aynadan adamı inceleyen Elijah, onun masanın altında ayaklarıyla sürekli tempo tuttuğunu gördü.

Ve birden anladı. Adam bir bağımlıydı ve o anda da ihtiyaç içindeydi. Guzman’m düşkünlüğünün uyuşturucu,

sigara ya da alkol olması önemli değildi. Her ne ise, önündeki işe odaklanmasına engel oluyordu.

Elijah başına takılı mikrofona yavaşça, “Boşver onu,” dedi.

Terry deneklerin göremeyeceği, Elijah’a onu duyduğunu belirtecek kadar hafif bir şekilde başını eğdi.

Gösterim elli yedi dakika daha sürdü, ama Elijah sürenin farkma bile varmadı. Denekler sonunda

sandalyelerinden kalkınca, o da bitkin bir şekilde yeşil deri koltuğuna çöktü.

Bir bardak soğuk suyu üç uzun yudumda bitirdikten sonra gözlerini kapattı ve zihnini özgür bıraktı. Sonra

karartılmış odanın

| 19

AdamFawer

kapısı ansızın açılınca bir yabancının onun yaşam alanına girmek üzere olduğunu farkederek irkildi. Ama

gelen Terry idi.

“Özür dilerim,” dedi. “Kapıya vurmayı hep unutuyorum, değil mi?”

Elijah omuzlarını silkip, önüne baktı. “S-s-sorun değil.”

Terry oturdu. Aralarındaki üç metrelik mesafe Elijah’a göre çok kısaydı, ama fazla rahatsız olacağını

düşünmedi. Terry tekrar konuştuğunda, sesinde intihar etmek üzere olan birini vazgeçirmeye çalışan bir

insanın ağır ve düşünceli tonu vardı.

“Peki, sen ne düşünüyorsun?”

Elijah notlarına, okunması neredeyse olanaksız bir dizi mavi, kırmızı ve yeşil karalamaya göz attı. Aslında

fotoğrafik hafızası not almayı gereksiz kılıyordu, ama eğik a’larına ve bozuk f’lerine bakmak kendini daha iyi

hissetmesini sağlıyordu. En azından zihninde.

Gerçekteyse duyduğu huzur baktıklarından çok, bakmadıklarından kaynaklanıyordu. Terry ile olan

yakınlığından ötürü onun gözlerine doğrudan bakmaya dayanamıyordu. Yabancıları gözlemek farklı bir

şeydi. Son iki ay boyunca o kadar yakın çalışmışlardı ki, Terry artık neredeyse arkadaş sayılırdı.

Elijah gözlerini siyah keçeli kalemle yazdığı renkli harflere dikti. Zihinsel olarak harflerin tek renkli olduğunun

bilincindeydi, ama sinestezisinden1 dolayı onları bir renk cümbüşü olarak algılıyordu. Bedenin zihin

üzerindeki egemenliğinin ve gerçeği algılanmayı kontrol etmesinin bir örneği daha.

Öyle bile olsa, Elijah sinestezisinden, beyninin değişik bölümleri arasındaki açıklanamayan bilgi

alışverişinden kaynaklanan o ender sendromdan hoşlanıyordu. Sonuçlar garipti. Bazı insanlar

1 Sinestezi (synesthesia): Duyuların birbirine karıştığı nörolojik bir durum. (Örnek: harf ve seslerin renk

olarak, bazı kelimelerin ağızda tat olarak al-

gılanması.) [ç.n. (Kaynak: VVikipedia)]

201

Empati

şekilleri tadıyor, kimileri müziği görüyor ya da kokuları duyuyordu. Elijah’m durumundaysa bu nöro-sinaptik

parazit dil merkeziyle görüntü korteksi arasında oluyordu; dolayısıyla alfabenin her harfini farklı renkte

görüyordu.

Elijah arkadaşlarının hiçbirinin a’ları kırmızı, fr’leri mor olarak görmediğini anladığında sekiz yaşındaydı.

Önceleri farklı olmaktan nefret etmiş, ama kısa zamanda renkli harflerin ona faydalı anımsatıcı ipuçları

sağladığını ve hafızasını güçlendirdiğini keşfetmişti.

Kulübe üye olmanın getirdiği ayrıcalıklar.

“Kendini ne zaman hazır hissedersen,” dedi Terry onu düşüncelerinden uzaklaştırarak.

Elijah boğazını temizleyip analizine başladı.

“Đlk reklam fazla entelektüeldi. Hepsi sıkıldı. Đkincisi nezihti, ama kongre üyesinin av tüfeğiyle görüldüğü

sahneler bazı kadınları rahatsız etti. Üç numara çoğunda olumlu etki bıraktı. En iyisi o, ama üzerinde biraz

daha uğraşmak gerekecek.”

Elijah başını kaldırıp Terry’nin cep bilgisayarına bir şeyler yazdığını görünce rahatladı. Elleri hızla hareket

ediyor, ağzından çıkan her sözcüğü yazıyordu.

Terry gözlerini küçük yeşil ekrandan ayırmadan, “Tamam,” dedi, “Şimdi bana biraz renk ver.”

Elijah bu espriye güldü, sonra o hafta gözlemlediği on gruptan öğrendiklerini ve bulgularını cinsiyet, etnik

grup, yaş ve gelir düzeyine göre sınıflandırarak anlatmaya koyuldu. Terry onun kırk iki dakikalık monologunu

çok ender olarak, sadece birkaç açıklayıcı soru sormak için böldü.

Elijah söylediklerinin çoğunun onun için sürpriz olmadığının bilincindeydi. Sonuçta Terry de vasıflı birisiydi ve

kendisi gibi hem psikoloji, hem de örgütsel davranış eğitimi almıştı. Ama iş analize gelince topu Elijah’a

atıyordu. Elijah’m içgüdüleri altın değerindeydi. Birileri ne zaman insanların gerçekten ne hissettiğini bilmek

istese Elijah Glass’ı çağırırdı.

21

Adam Fawer

Elijah geride kalan beş yıl boyunca film stüdyolarının ve televizyon şirketlerinin en aranılan danışmanı

olmuştu. Yıldızların kaprislerine alışık Hollyvvood patronları onun giderek artan tuhaflıklarını (‘el sıkmak

yok’dan başlayıp, ‘görsel veya başka türlü temas kesinlikle yok’a kadar uzanan antikalıklarını) kolayca

kabullenmişti. Aslında onun empatik bir dâhi olarak ünlenmesinde o tuhaf davranışlarının da epey yardımı

olmuştu.

Elijah üç ay öncesine kadar eğlence sektörü dışındaki müşterileri geri çevirmişti. Bunu New York eyaletinin

en genç Kongre üyesi Terry Saunders reddedemeyeceği bir teklifle gelene kadar sürdürdü; sadece partinin

yükselen yıldızı adına çalışacak ve normal ücretinin on katını alacakü.

“Sonbahardaki valilik seçimlerini kazanmak için ciddi bir şansı var,” demişti Terry. “Bir sonraki durağmm da

Oval Ofis olmasını bekliyorum.”

Elijah bu konuda kuşkuluydu. Kendi yaşındaki birinin öyle bir sorumluluğu almaya hazır olduğuna

inanamıyordu. Ama sonra Terry ona Kongre üyesinin konuşmalarını içeren bir DVD vermişti. Gerçekten de

olağanüstüydüler. Parlak bir konuşmacı olan eski rahibin Reagan ve Clinton’u anımsatan, yadsınamaz bir

karizması vardı.

Bir hafta sonra Elijah teklifi kabul etmişti. Kendinden istenen şey genelde hoşuna gidiyordu, ama

kampanyanın ne kadarlık bir bölümünün kaldırımlarından insan taşan New York şehrinde sür-dür” “^eğini

baştan bilse, büyük olasılıkla Los Angeles’ten hiç çıkmazdı.

Bu düşünceyi kafasından uzaklaştırarak üçüncü reklamın hangi yönlerinin yeniden düzenlenmesi gerektiğini

anlatmayı tamamladı.

Onun konuşması bitince Terry cep bilgisayarını kapatıp çantasına koydu ve içini çekerek, “Gitmem gerek,

yoksa strateji yemeğine geç kalacağım,” dedi. “Kongre üyesi senin gelmeyeceğini duyunca üzüldü.

Kampanyadaki tanışmadığı tek üst düzey kişi sensin.”

22

t ĐJ mp at i

“Ona ne söyledin?” ^ ,, « > , t s.-.,-. ? ,»;==«

“Gerçeği; aynalı duvarın arkasındaki dâhinin bir enoklofob ve hafefob olarak Manhattan’a pek sıcak

bakmadığını. Ne yazık ki, Kongre üyesinin fobiler konusundaki bilgisi pek güncel değil. Açıklayacaktım, ama

kalabalık içinde olma ve dokunulma korkusunu pantomim yaparak anlatmak oldukça zor geldi. Gelecek

sefer için bir önerin var mı?”

“Her fobi için bir parmağını göster, sonra da masanın altına girip ağlamaya başla.”

“Kulağa biraz garip geliyor.”

“Kimse pantomim yapmanın kolay olduğunu söylemedi.”

“Ya da eğlenceli.”

“Fransızlara özgü bir zevk olmalı.” Elijah hafifçe titreyen ellerine baktı. “Şaka bir yana… Üzgünüm, ama

gidemem. Yani… Biliyorsun işte.”

“Boş ver,” dedi Terry. “Sayende şimdiden beş puan aldık bile.”

“Ama bu sadece ön seçimler.”

“Daha ilk çatışmada ölürsen savaşı kazanma şansını da kaybedersin.” Terry kapıya yöneldi, sonra birden

döndü. “Fobilerin gittikçe kötüleşiyor, değil mi?”

Elijah biraz utanarak, “Nereden bildin?” dedi.

“Senin kadar becerikli olmayabilirim, ama çoğu insan sezgilerimin oldukça kuvvetli olduğunu söyler.”

Duraksadı. “Ayrıca bina yöneticisi bana senin niye sabahın beşinde geldiğini sordu.”

Elijah yüzünün kızardığını hissetti. Terry onun kalabalıklardan elinden geldiğince kaçındığını zaten biliyordu,

ama son zamanlardaki davranışları olayı gerçekten yeni boyutlara taşımaya başlamıştı. Güvenlik görevlileri

onu lobide üç saat bekletmişti, ama kaldırımlardaki sabah kalabalığından kaçmak buna değerdi.

“Soygun öncesi etrafı inceliyordum,” diye takıldı Elijah. “Sen de katılmak ister misin? Gözcülük yapabilirsin.”

| 23

Adam Fawer

“Kalsın,” dedi Terry, “Pantomim sanatımı çalışmam gerek.” Duraksadı. “Bu durumda seninle ayın üçünde

yeni radyo reklamlarını gözden geçirmek için görüşeceğiz, değil mi?”

“Sabırsızlanıyorum.”

“Süper. Sonra görüşürüz. Ve de iyi yıllar.” Terry arkasına bakmadan çıktı.

“Đyi yıllar,” diye mırıldandı Elijah boş odaya. Bir süre, boynunda asılı gümüş haçı okşayarak boşluğa baktı.

Kolyeyi gömleğinin üzerine çıkarttığını anımsamıyordu, ama bunu yapmış olduğuna da pek şaşmadı.

O asabi alışkanlığını birkaç hafta önce farkeden Terry, kolyeyi nereden aldığını sormuştu. Đşin komik yanı,

tüm erişkin yaşamında takmış olmasına rağmen kendisi de o şeyin nereden geldiğini anımsayamıyordu.

Utangaç bir gülümsemeyle ve yalan olduğunu bile bile kolyenin eski bir kız arkadaşının hediyesi olduğunu

söylemişti. Aslında insanın bir hafefob olması elbette ki romantik ilişkilere pek izin vermiyordu.

Hayır, haç başka birinden gelmişti. Ama kimden geldiği konusunda da en ufak bir fikri yoktu.

Winter Zhi gözlerini yumup derin bir soluk aldı.

Onları karşısında hissedebiliyordu: Bakan, dinleyen, bekleyen insanlar. Kaç kişi olduklarını merak etti. Đki bin

mi? Üç bin mi? Anımsayamıyordu. Önemli de değildi zaten. Sahne korkusu yoktu. Tersine, dinleyici sayısı

ne kadar fazla olursa performansı da o oranda canlı ve devingen oluyordu.

Kendini sık sık kitlelerin kanını emen, enerjilerini yaratmakta çok başarılı olduğu o yürek titretici işitsel

tasvirleri yaratmak için kullanan duygusal bir vampir olarak hissediyordu.

O düşüncelere dalmış haldeyken klarnetler ve flütler, kemanlar ve viyolalar muhteşem bir kreşendoya doğru

yükseldi.

24

Eı»|*«-tfl?,

Vakit neredeyse gelmişti. ‘

New York Filarmoni’nin nefesli ve yaylı çalgıları Tchaikovsky’nin Re Majör Konçerto’sunun giriş bölümünü

hafif, çabuk bir tempoda -allegro moderato- tamamlamıştı. Winter şans getiren nazarlığına, göğüslerinin

hemen üzerinde sallanan o gümüş haça dokunma dürtüsüne karşı koydu; ılık metalin tenine dokunmasının

verdiği huzurla, derin bir soluk daha aldı.

Gözlerini açınca projektörlerin son derece parlak ışığı açık yeşil gözlerine kör bir bıçak gibi saplandı.

Kemanını hüzünlü bir gülümsemeyle omzuna yerleştirip çalmaya başladı. Solonun daha ilk notasıyla kalbi

saf ve dolgun sesin coşkusuyla kabardı.

Đlk bölümü ateşli bir performansla fişek gibi geçip andante’ye yavaşladı ve o harika, melonkolik ikinci bölüme

girdi. Bölümün ortalarında müziğin temposu tekrar canlandı. Ve sonra arkasında üflemeli ve vurmalı

çalgılarla birlikte son derece hızlı -allegro vivacissimo- final bölümüne girip, 125 yıl önce doğmuş Rus

bestecinin kompozisyonunu icra etmeyi tamamladı.

VVinter’in arşesi heyecanlı kodanm son mezürüne kadar Stra-divarius kemanın telleri üzerinde klarnet ve

flütleri, trompet ve davulları bastırarak, neredeyse olanaksız görünen hareketlerle, uçarcasına gezindi. Zihni

bütün konçerto boyunca bilinçli tüm düşüncelerden arınmış, nabzı yalın ve saf bir coşkuyla atmıştı.

Zamanında bir Nem York Times muhabiri ona konser sonrasında kendini nasıl hissettiğini sormuştu.

VVinter’in porselen bibloyu andıran yüzü bir anda pembeleşmiş ve bakışlarını uzun, simsiyah saçlarının

yüzünü kapatması için yere çevirmişti. O duyguyu tanımlamanın tek yolu, sevişme sonrası gibi olduğunu

söylemekti: Bitkin, mutlu, tükenmiş, eksiksiz.

O akşam da farklı değildi.

Orkestranın son akoru VVinter’in arşesini indirmesinin ardından kısa bir an havada asılı kaldı. Tını

mükemmelliğin ta kendisiydi. O anın sonuna kadar dinleyicisiyle yaşadığı bütünleşmenin tadını çıkaran

VVinter sanki kendinden geçmişti.

| 25

AdamFawer

Dinleyicilerin alkışı ılık bir su gibi üstünden aktı. Utangaç bir ‘ şekilde dizini kırarak selam verdi. Kalabalık

ayağa kalktı; beğeni düzeyini vurgulayan ıslıklar ve bağırışlar giderek artıyordu. VVinter tekrar eğilerek

selam verdi, ışık saçan bir gülümseme yalnızlık çağrıştıran bebeksi yüzünü aydınlattı.

Smokinli bir adam sahneye çıkan basamaklardan yukarıya koşup kırmızı güllerden oluşan bir buket uzattı.

VVinter adamın yanağına kondurduğu bir öpücük ve geniş, sahte bir gülümsemeyle kabul etti buketi.

Çiçekler ne kadar güzel de olsalar içine tarifi olanaksız bir korku salmıştı.

Peşine düşen yeni bir sapığı hayranları arasında yalnızca görünüşünden tanıyabilecekmiş gibi, gözleriyle ilk

birkaç sırayı taradı. Tipik klasik müzik sever grubunu oluşturan, konsere sosyetik eşleriyle gelmiş beyaz

saçlı centilmenlerin yanı sıra, takılarım ve dövmelerini sergilemek için açık saçık giyinmiş bir sürü genç ve

yirmili, otuzlu yaşlarında her türden insan gördü.

Bir kez daha selam vermek üzereyken gözü sıraların arasındaki koridorda duran adama takıldı. Çelik grisi

saçlar, hafif sakalın altındaki kırışmaya yüz tutmuş cilt, koyu renk gözlükler ve granit bloğunu andıran çene…

Ama VVinter’in donup kalmasına neden olan şey ne adamın görünümüydü, ne de ayaklarının dibinde uysal

bir halde oturan Alman kurt köpeği.

Onu durduran şey adamı tanıdığına dair içinde oluşan kesin histi.

Ve kör adamın doğrudan ona baktığından emindi. s

Elijah aynanın ötesindeki boş odaya baktı. Dışarıya çıkmak zorunda olmak yerine, 5. Cadde’deki

gökdelenden otel odasına ışm-lanabilmeyi tercih ederdi. Sokaklar insanlarla dolu olacaktı ve şehirde o kadar

Noel turisti varken bir taksi bulmak da neredeyse olanaksızdı.

Metro kesinlikle söz konusu değildi. Tıka basa insan dolu vagonları düşünmek bile sırtmdan soğuk bir ter

boşanmasına neden oldu. Tanrı bile bir enoklofob için New York metrosundan daha beter bir işkence odası

tasarlayamazdı.

Kapı birden açıldı ve içeriye füme takım elbise giymiş uzun boylu bir adam girdi. Elijah kendini ziyaretçinin

gözlerine bakmaya zorladı. Adam cilalı siyah deri ayakkabılarından karmakarışık sarışın saçlarına kadar

kendine güvenle doluydu. Butch Cassidy and the Sundance Kid’deki ya da daha doğrusu The

Candidate”deki Robert Redford’u andırıyordu.

Elijah farkında olmadan duvara doğru gerilerken, “Sayın Kongre üyesi,” diye mırıldandı.

Gülümseyen Sounders, “Görünen o ki, ünüm benden önde gidiyor,” dedi ve odanın içine doğru ilerledi.

“Yalnızca Terry ile muhatap olmak istediğinizi biliyorum, ama efsanenin ardındaki adamı da tanımadan

yapamadım.”

“T-t-teşekkürler,” diye kekeledi Elijah; ne diyeceğini bilememişti. Bakışlarını kaçırmaya çalışsa da, adamda

dikkatini çeken -hayır, talep eden- bir şey vardı.

| 27

AdamFawer

“Evet… Terry bana sizin pazarlama dehanızın psikiyatri eğitimi almış olmanızdan kaynaklandığını söyledi.”

“Eğitimini aldım, ama hiç doktorluk yapmadım.”

“Siyasi danışmanlıkta daha fazla para olduğuna karar verdiniz demek, öyle mi?”

Elijah psikiyatri koğuşunu ilk ziyaretinde yaşadığı ruhi çöküşü düşündü. “Eh… Onun gibi bir şey.” Bakışlarını

ayakkabılarına dikti.

Sıkıntılı bir sessizlik oldu.

“Neyse… Meşgul olduğunuza eminim. Ama kendimi tanıtmadan da gidemezdim. Unutmayın, ben bir

politikacıyım; insanlarla kaynaşırım, ancak böyle varım.”

Genç politikacı elini uzattı. Elijah’m eli de bir an için kalktı. Refleks gibiydi, ama Elijah öyle olmadığını çok iyi

biliyordu. Đçinden hareketin ardındaki eylemleri sıraladı.

Serebral korteksimin frontal lobundaki substantia nigra elektro-kimyasal mesajı başlatır, o da miyelin kaplı

uzun aksonlardan ve sonra milyonlarca nörondan geçip, kaslarımda dallanan dendritlere ulaşır. Böylece elim

kalkar.

Bu tıbbi bilgiler kendi özel Discovery Kanalı belgeseline sahipmiş gibi zihninde aktı Elijah’m. Karşısındaki

korkunç ‘başka bir insana dokunmak’ engeli hakkında düşünmeyi önlemek için basit bir şaşırtmacaydı bu.

Eli iki santim daha kalktı. Sonra cesareti uçuverdi. Kolunu indirip geriye doğru bir adım atınca arkasındaki

Benzer İçerikler

Başarısız Hipotez: Tanrı-Victor J. Stenger

yakutlu

Limon Ağacı Kitap Özeti (Sandy Tolan)

yakutlu

Yazar Olabilir miyim? Yaratıcı Yazarlık Dersleri-Semih Gümüş

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy