MİLLETLERİN ZENGİNLİĞİ Adam Smith

Her milletin yıllık emeği, yaşamak için bir yılda yoğalttığı[10] bütün gerekli ve elverişli maddeleri ona sağlayan ana kaynaktır. Bu maddeler, her zaman için ya doğrudan doğruya bu emeğin ürünüdür ya bu ürün ile başka milletlerden satın alınmış şeylerdir.

İşte bu ürünün yahut bu ürünle satın alınanın, onu yoğaltacaklara oranla az ya da çok oluşuna göre, millet ihtiyaç duyduğu gerekli ve elverişli bütün maddelerle iyi ya da kötü donatılmış olur.

Bu oranı, her millette iki ayrı koşul belirler: Bunlardan birincisi, emek verirken genel olarak gösterilen ustalık, el yatkınlığı ve kavrayıştır; ikincisi, yararlı işle uğraşanların sayısı ile böyle bir işte çalışmayanların sayısı arasındaki orandır. Toprağı, iklimi, arazi genişliği ne olursa olsun, o durum içinde herhangi bir milletin yıllık donatımındaki bolluk ya da darlık bu iki koşula bağlı kalır.

Bu donatımın bol ya da kıt oluşu, bu hallerin ikincisinden çok birincisine bağlıdır. Avcılık ya da balıkçılıkla geçinen uygarlaşmamış uluslarda, çalışabilecek durumda bulunan herkes yararlı bir işle az çok uğraşır; kendisine yahut ailesi veya kabilesi içinde ava gidemeyecek, balığa çıkamayacak kadar küçük, kocamış ya da çelimsiz olanlara yaşamın gerekli ve elverişli maddelerini sağlamak için elinden geldiğince çalışır. Bununla birlikte, bu uluslar öyle yoksuldurlar ki, çoğu kez sırf yoksulluk yüzünden çocuklarını, ihtiyarlarını, iyileşmek bilmeyip can çekişen hastalarını ara sıra elleriyle yok etmek, kimi zaman açlığın pençesine ya da parçalanmak üzere vahşi hayvanlara bırakıvermek zorunda kalır ya da kaldıklarını sanırlar. İleri giden uygar milletlerde ise, bunun tersine, epey kimse hiç iş görmez. Bunlardan çoğu, çalışan çoğunluğun tükettiğinin on katı, hatta pek çok kez, yüz katı emek ürünü yoğaltır. Yine de, topluluğun tüm emek ürünü pek büyük olduğundan, orada, herkes çokluk gereksinmesini bol bol sağlar. En aşağı, en yoksul tabakadan da olsa, tutumlu ve çalışkan bir işçi, hayatta ihtiyaç giderip rahatlık sağlayan maddelerin, herhangi bir vahşinin elde edebileceğine kıyasla daha fazlasından yararlanabilir.

Emeğin üretici güçlerinde görülen bu gelişmenin nedenleri ile emek ürününün topluluk içindeki türlü insan sınıfları ve şartları arasında doğal şekilde bölüşülmesinin dayandığı düzen, bu İnceleme’nin Birinci Kitabı’na konu olacaktır.

Bir milletin, emeğini kullanırken gösterdiği ustalığın, el yatkınlığının, kavrayışın gerçek[11] durumu ne olursa olsun, (bu durum öyle sürdükçe) o milletin yıllık donatımının bol ya da kıt oluşu, her yıl yararlı işte uğraşanlar sayısı ile uğraşmayan kimseler sayısı arasındaki orana ister istemez bağlı kalacaktır. İleride görüleceği gibi her yerde, yararlı ve üretken işçi sayısı, bunları çalıştırmak için kullanılan birikmiş anamal miktarı ve bu anamalın belirli kullanış tarzı oranındadır. Onun için, İkinci Kitap, birikmiş anamalın ne olduğu ile bunun gitgide nasıl biriktiğini; başka başka kullanış şekillerine göre,harekete geçirdiği değişik emek miktarlarını ele almaktadır.

Emek harcarken gösterdikleri ustalık, el yatkınlığı ve kavrayış bakımından epey ileri gitmiş olan milletler, emeğin genel yönetimi ya da idaresinde birbirinden çok farklı yollardan yürümüşlerdir.

Tutulan bu yolların hepsi, emek ürününün çoğalmasına aynı derecede elverişli olmamıştır. Birtakım milletlerin siyaseti köydeki çalışmayı olağanüstü coşturmuş, başka milletlerinki ise kentin uğraşına özendirmiştir. Hemen hiçbir millet, çalışmanın her türlüsünü bir tutup bunlara karşı yansız davranmış değildir. Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden beri Avrupa siyaseti, kır uğraşı olan çiftçilikten çok, kent uğraşı olan küçük sanatlara, sanayiye ve ticarete elverişli olagelmiştir. Bu siyaseti ortaya sürüp kökleştirdiği anlaşılan şartlar, Üçüncü Kitap’ta açıklanmıştır.

Bu farklı yöntemler, ilkin belki topluluğun genel çıkarı bakımından bunların doğurabileceği sonuçları hesap etmeyen ya da önceden göremeyen kimi insan sınıflarının özel menfaatleriyle yanlış düşünceleri[12] yüzünden ortaya çıkmıştır. Ama bunlar, birbirine hiç benzemeyen siyasal ekonomi kuramlarına yol açmıştır. Bu kuramlardan kimi kentlerdeki çalışmanın: ötekileri ise, kırlardaki çalışmanın önemini gözde büyütür. Bu kuramlar yalnız okumuşların düşünceleri üzerinde değil, hükümdarların ve devletlerin kamu yönetimi üzerinde de, etkili olmuştur. Dördüncü Kitap’ta, bu birbirinden farklı kuramlarla, bunların çeşitli yüzyıllarda ve milletlerde yaptığı başlıca etkileri gücüm yettiğince eksiksiz ve açık olarak anlatmaya çalıştım.

Büyük halk topluluğu gelirinin neden oluştuğunu yahut başka başka çağlarda ve milletlerde, onların yıllık yoğaltımını karşılamış bulunan bu kaynakların niteliğinin ne olduğunu açıklamak bu ilk Dört Kitap’ın amacıdır. Beşinci ve son Kitap, hükümdarın ya da devletin gelirini anlatmaktadır. Bu kitapta; 1- Hükümdar ya da devlet için gerekli giderlerin neler olduğu; bu masraflardan hangilerinin bütün topluluğun genel yardımını katmasıyla, hangilerinin topluluğun yalnızca bir kısmınca ya da kimi belirli üyelerince ödenmesi gerektiğini; 2- Halkın hepsinin yüklenmesi gereken masrafların görülmesine bütün topluluğun katılmasını sağlamak için tutulacak çeşitli yolların ne idiğünü; bu yöntemlerden her birinin belli başlı fayda ve sakıncalarının neler olduğunu; 3- Son olarak da, bugünkü hükümetlerin hemen hepsini, bu gelirin bir kısmını karşılık göstererek rehin etmeye ya da borçlanmaya sürükleyen nedenleri; bu borçların, topluluğun gerçek zenginliği, yani toprakları ile emeğinin yıllık ürünü üzerindeki etkilerinin neler olduğunu göstermeye çalıştım.

Bölüm I
İşbölümü Üzerine

Emeğin üretici güçlerindeki en büyük gelişmenin ve bir yerde, emeğin yönetiminde ya da kullanılmasında gösterilen ustalığın, el yatkınlığının ve kavrayışın çoğu, anlaşılan, işbölümünden ileri gelmiştir.

İşbölümünün, topluluğun genel çalışması üzerindeki etkileri, belirli birkaç sanayi mamulü üzerinde kendini nasıl gösterdiği gözden geçirilirse, daha kolaylıkla anlaşılabilir. Çokluk işbölümünün önemli sayılamayacak kimi mamullerde en ileri düzeyde olduğu sanılmaktadır. Gerçekte bunlarda, belki daha önemli sanayidekinden ileri götürülmüş değildir. Şu var ki, yalnız az kimsenin ufak tefek gereksinmelerini karşılayan küçük yatırımlarda[13] çalıştırılan işçilerin toplamı, ister istemez küçüktür. İşin her ayrı kolunda çalıştırılanlar, çoğu kez aynı işevinde bir araya getirilip hep birden gözaltında bulundurulabilir. Bunun tersine, koca halk topluluğunun büyük ihtiyaçlarını karşılamaya dönük büyük yatırımlarda ise işin her ayrı kolu öyle çok işçi çalıştırır ki, bunların hepsini aynı işevinde bir araya toplamak elden gelmez. Bir bakışta, işin yalnız bir tek kolunda çalıştırılanlardan fazlası pek görülemez. Şu halde, bu sanayideki iş, daha önemsiz nitelikteki yatırımlara göre daha çok parçaya ayrılmış olabilir, ama buradaki bölünüş ötekindeki kadar belli değildir; dolayısıyla da, bunun pek daha az farkına varılmıştır.

Onun için, pek ufak olmakla birlikte işbölümünün çokluk göze çarptığı bir yatırımdan, iğnecilik zanaatından bir örnek alalım.

İşbölümü ile ayrı bir zanaat haline gelen bu iş için yetişmemiş; (icadına, belki aynı işbölümünün sebep olduğu) o işte kullanılan aletlerin nasıl kullanıldığını bilmeyen bir işçi, son kertesine dek çalışmakla, günde belki bir iğneyi güç yapar; yirmi iğneyi ise hiç yapamaz. Ama, şimdiki yapılış şekliyle bu iş, başlı başına bir zanaat olduktan başka, çoğu yine ayrı birer iş olan bir sürü kollara ayrılmıştır. İşçinin biri teli çekip gerer; bir başkası bunu düzeltir; bir üçüncüsü keser; bir dördüncüsü ucunu sivriltir; bir beşincisi baş geçebilmesi için tepesini ezer. Başı yapmak iki üç ayrı işlemi gerektirir. Başı tepeye takmak ayrı bir iştir. İğneleri ağartmak bir başka iştir. İğneleri kâğıda sıralamak bile, başlı başına bir zanaattır. Önem taşıyan iğne yapma işi böylece aşağı yukarı on sekiz ayrı işleme bölünmüştür. Kimi fabrikalarda bütün bunları başka başka işçiler yapar. Ötekilerde ise aynı işçi, bunların kimi zaman ikisini üçünü birden yapar. Ben, yalnız on işçi çalıştırdığı için, bir kısım işçilerin bu işlemlerden ikisini üçünü birden yaptıkları bu tür küçük bir fabrika gördüm. Pek yoksul ve bu yüzden gerekli aletler bakımından kötü donatılmış olmasına karşın, işçiler sıkı çalışınca, aralarında günde on iki libre kadar iğne yapabiliyorlardı. Her librede, dört binden çok orta boy iğne bulunmaktadır. Demek, bu on iki kişi bir arada, günde kırk sekiz bini aşkın iğne yapabilmekte idi. Şu halde, kırk sekiz binin onda birini yapan her adam, günde dört bin sekiz iğne yapıyor sayılabilir.

Benzer İçerikler

DÖRT MEZHEBE GÖRE İSLAM FIKHI – Abdurrahman CEZİRİ

yakutlu

Her Hicret Bir İnkılaptır Ali Şeriati

gul

PARFÜMÜN DANSI-Tom Robbins

yakutlu

Sitemizin işlemesini sağlamak için teknik çerezler kullanılmaktadır. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için çerez aydınlatma metnini incelemenizi rica ederiz. Kabul Et Devamı

Privacy & Cookies Policy